Ankara Barosu Başkan Vekili Av. Sema Aksoy: Gençlerin sayesinde bize de güven geldi. Türkiye emin ellerde !

Ankara Barosu Başkan Vekili Av. Sema Aksoy: Gençlerin sayesinde bize de güven geldi. Türkiye emin ellerde !
18 Haziran 2013 11:43

Ankara Barosu Başkan Vekili Av. Sema Aksoy H&H’ye konuk oldu ve gazeteci yazar Nuriye Atabey’in gündeme ilişkin sorularına yanıt verdi.

H&H RÖPORTAJ

Nuriye Atabey: Gezi Parkı olaylarıyla ilgili Ankara’da gözaltında olan kaç kişi var?

Sema Aksoy: Şu anda gözaltında 118 vatandaşımız var. Bunların içinde 12 çocuk var. Gözaltına alınanların profili lise ve üniversite öğrencileri. Genel olarak gençler.

N.A. : Ankara’da ilk gözaltına alınanlar, “Emniyet Müdürlüğü’ne otobüsün biri geliyor biri gidiyor” dediler.

S.A. : Pazar günkü tabloyu açıklayım. Akşam saatlerine kadar 58 gözaltı vardı. Akşam saat 01:00’den itibaren de gözaltılar devam etti. Gözaltına alınan 118 vatandaşımızın 95’inin ifadesi tamamlandı. Bugüne kadar herhangi bir tutuklamayla karşılaşmadık Ankara’da.  Ankara Barosu olarak bu konuda çok büyük gayret sarf ettik. Çünkü bir toplumsal olay yaşanıyor. Özellikle ilk günlerde çok fazla gözaltı vardı. Emniyet Müdürlüğü’ne gittiğimizde spor salonu gözaltına alınan aç-susuz insanlarla doluydu. 560 kişi bir salonun içindeydi.  O günlerde büyük bir panik havası vardı. Aileler çocuklarının nerede olduğunu bilmiyordu. Biz bu sürecin sakin atlatılması için çok büyük bir çalıma yürüttük.  Ankara Barosu’nun tüm çalışanlarına teşekkür ediyorum. Avukatlarımız akın akın geldi. 1000 kişilk gönüllü avukatımız vardı.

N.A. : Ve bir de doktorlar var. Nasıl bir kara tablo çiziyoruz.. Bir hekimin ayaklarının yanında gençler debelenecek ve o hekim gidip müdahale yapmayacak. Bu akıl alır gibi değil.

S.A. :  Hipokrat yeminin okuyanlar bilir. Hangi koşulda olursa olsun insan sağlığının söz konusu olduğu her anda doktor müdahalesi zaten zorunludur. Doktor buna yemin etmiştir. Yaralı olan kim olursa olsun ona yardım etmek doktorun görevidir. Sağlık Bakanlığı’nın “Afet ve olağanüstü hal yönergesi” var. O yönergeye göre zaten Sağlık Bakanlığı’nın bunu kendisinin yapması gerekiyor. Sağlık Bakanlığı’nın yapmadığını doktorlar yapmıştır. Teşekkür etmeleri gerekirken soruşturma açıyorlar.   Ankara Barosu olarak o doktorlara insanlık adına biz teşekkür ediyoruz.

N.A. : Oradaki canlar bizim. Alevi, Sünni, Türk, Kürt asla fark etmez.

S.A. :  Elbette. Eylemlere katılan kişilere baktığımızda homojen bir grup olmadıklarını, son derece kozmopolit olduklarını görüyoruz. Bir partiyi, bir görüşü temsil etmiyorlar. Onlar bizim evlatlarımız. Güven Park’ta bir çocuğumuz şöyle sesleniyordu:  “Biz birbirimizi ön yargısız sevdik.”  O gençler, “Bugüne kadar bize uygulanan baskılara karşı çıkıyoruz. Bizim yaşam alanımıza müdahale etmeyin. Yapacağımız çocuk sayısına karışmayın.  İçeceğimiz içkiye, arkadaşlarımızla nasıl oturacağımıza sen karar verme.” diyorlar.


N.A. :
Metroda öpüşen çocuklar yuhalandı. Bu çocuklar vatanın malını çalmadılar, ihaleye fesat karıştırmadılar. Ellerine silah alıp kimseyi vurmadılar. Bir hadise olduğunda Türk Milleti tepkisini gösterdiğinde “dış mihraklar” denmesinden gına geldi. Bu benim zekamla alay etmektir.  Mevcut hükümet geldiğinde bunları eleştirmişti ve geçmişe dönük davalar açtı. Şimdi ne oldu da “dış mihraklar” sizin argümanınız oldu.O gençler nasıl dış mihrak olabilir? Dizi oyuncusu Necati Şaşmaz ile gençler çok dalga geçti. Necati Şaşmaz bu milletin sayesinde çok para kazandı. Ama Tunalı’da, Gezi Parkı’nda oturan çocukları beğenmedi. O çocuklar en az iki yabancı dil bilen, sürekli dünyayı takip eden çocuklar.

S.A. : Keşke sayın Başbakan, Necati Şaşmaz ve Hülya Avşar’a ayırdığı vaktin bir kısmını gençlere ayırıp onları dinleseydi. Gençlerin ne istediğine kulak verseydi keşke. Gençlerimiz sessiz çoğunluk gibi görünüyordu. Biz onların apolitik olduğunu düşünüyorduk. Ama bizi utandırdılar. Gençlerin sayesinde bize de güven geldi. Türkiye emin ellerde. Bu çok sevindirici.  Türkiye’nin hukukçuları, doktorları ayakta. Özgür basın diyebileceğimiz ne olursa olsun, her şeye rağmen direnen, halkı bilgilendirmeye devam eden basın organı var. Büyük bir baskı var. Onlara da ceza yağmaya başladı. Bu baskıya rağmen bir kısım unsurların dirilmesi Türkiye’nin geleceği açısından çok önemli . Aslında hep siyasi iktidara bir şeyler söylüyoruz ya. Bence tam bu noktada muhalefet de dersini çıkarmalı. Bu toplumsal muhalefet siyasi partilerin oluşturduğu boşluktur. Toplumla muhalefet partileri arasında bir diyalog eksikliği var. Eğer vatandaşlarımız muhalefet partileriyle bir diyalog kurabilmiş olsalardı bu kadar büyük bir patlama olmazdı.

N.A. : Ülkenin bu kaostan çıkması için muhalefete de büyük iş düşüyor. İktidarın silkelenip kendine gelmesi gerekiyor. Ama kaosun olmaması gerekiyor. Çok merak ediyorum. İstifa denen kavram neden bu hükümete işlemiyor. İçişleri Bakanı, İstanbul Valisi koltuğunda oturuyor. Neden tam biz bırakıyoruz demiyorlar.

S.A. : Bizim siyasi kültürümüzde istifa görülmüş bir şey değil. Sorumluluğumu yerine getiremedim, çekip gideyim diyen onurlu insan sayısı az bizde. Demokrasileri sadece arkasındaki çoğunluk olarak değerlendirmek son derece yanlış. Parlamenter demokratik rejimler, erklerin doğru dağılımıyla yönetilen demokrasilerdir. Şimdi ne yazık ki yargı bağımsız değil.Yürütme ve yasam tek elden yönetiliyor. Topluma dayatılan baskı olayı bu noktaya getirdi. Tabloyu çok iyi okumak lazım. Kaosun önlenmesi için herkesin üzerine düşeni yapması lazım. Biz hukukçular olarak bu süreçte elimizden geleni yaptık.

N.A. : Karşı tafra birilerinin provoke ettiğini  düşünüyor. CHP’nin, CHP’li milletvekillerinin, Baronun bu eylemleri desteklediğini düşünüyorlar

S.A. : Biz avukatlar olarak “acil hukuki yardım hattı” kurduk. Olaylar başladığında vatandaşlarımızı bilgilendirdik. Bizi aradıklarında “Lütfen evinizde bekleyin. Evlatlarınız bize emanet. Onları size teslim edeceğiz.” Dedik. İnsanların daha fazla sokağa çıkmasını engelledik. Böyle provokasyon olur mu?

N. A. :Peki hükümet neden böyle bir algı oluşturdu?

S.A. : Kendisinden olmayan tüm karşı görüşleri provokatör ve terörist olarak nitelendirmek tüm baskıcı rejimlerin temel özelliğidir. Baskıcı zihniyetin getirdiği bir söylemdir bu. Halbuki biz görevimiz yapıyoruz.

N.A. : Karadeniz TV ve Hayat TV kapatıldı. Ekranları karardı. Ben bir yurttaş olarak bu medyanın olağanüstü çalıştığını düşünüyorum. Biz bu kanallardan haber alamasaydık belki olaylar daha farklı olacaktı. Tüccarların gazetecilik kisvesi altında hem hükümeti hem kamuoyunu yıllardır yönlendirdiğini zaten biliyoruz. Siz meslektaşlarınıza teşekkür ettiniz ama ben tüm medyaya teşekkür edemiyorum. Onların adına utanıyorum.

S.A. :Halkı bilgilendirmek basının temel görevi. Gerçekleri göstermek zorundasınız. Türkiye’de iki ayrı dünya var. Bunu tespit etmek için televizyonlara baktım. Dün bir televizyon kanalında “Gezi Parkı’ndaki çadırlar kaldırıldı. Çadırlarda vidalar bulundu.” dendi. Başbakan da çıkıp “Benim polisim silahla vuruldu.” diyor. Toplumun bir kesimi bunu izliyor. Diğer kesim de Kızılay’da Taksim’de olanları canlı yayında izliyor. Bunlar gerçekler. Diğer kesimi o sanal dünyadan uyandırmak da basının görevi. Anayasanın 28. Maddesinde “Basın hürdür. Sansür edilemez. Devlet basın ve haber alma hürriyetlerini sağlayacak tedbirleri alır” diyor. Devlete, basın hürriyetini sağla diyor anayasa.


N.A. :
Bırakın tedbiri tam tersi var şimdi İnanılmaz derecede baskı var. Türkiye basınla ilgili sorunları çözmezse bu olanları tekrar yaşayabilir.

S.A .: Basın özgürlüğü çok önemli. İnsanların doğrudan doğruya düşünmesini sağlayan, ifade özgürlüğünü temsil eden şey “basın özgürlüğüdür”. Vatandaş olarak benim öğrenme hakkımı elimden alıyorlar. Ben öğrenmezsem hiçbir şey yapamam. Nereden öğreneceğim? “Basından öğreneceğim elbette.”  Ve öğrendiklerim beni düşünmeye sevk edecek. O düşünce beni bir yola sevk edecek. Bu toplumu doğrudan ilgilendiren bir şey. Basın özgürlüğü sadece bu sektörde çalışanları ilgilendiren bir şey değil. Aynı savunma hakkı gibi. Biz bireyin hakkını koruyoruz. Siz bireyi bilgilendiriyorsunuz. Eğer biz özgür değilsek, çalışamazsak, o toplum birey olmaktan çıkıp “kul” olma durumuna gelmiş demektir. Bunların önündeki engelleri kaldırmanın yoluna bakmamız lazım. Peki bu nasıl olacak? Hep söylüyoruz. Fakat bunları dinleyen yok. Dinlemesi gerekenler dinlemiyor. Halkımıza düşen görev şu:  Demokrasinin en önemli aracı “seçimlerdir”. Seçimlerde sağlıklı tercihler yapması ve  kendisini yönetecek idareleri doğru tercih etmesi  gerekiyor.Toplumun bu çıkışı özgürleşme ve demokratikleşme adına umut verici. Ama artık buna son noktayı koymak lazım. Dersini alması gerekenler de “dersini aldı” diye düşünüyorum. Sonuçlarını zaman içinde göreceğiz. Bizler de bu süreçte yoğruluyoruz, olgunlaşıyoruz. CHP milletvekilleri bu süreçte en önde yürüdüler, gençlerimize sahip çıktılar. Hepimizde bir duyarlılık oluştu. Bunu geleceğe taşımamız lazım.

N.A. : Adalete olan inancımızı kaybettik, sorguluyoruz artık. Öyle davalar, öyle hukuksuzluklar gördük ki adalete olan güvenimiz sarsıldı. Muhalefetin söylemlerine de artık inanmıyorum. Başbakanın, bakanların, muhalefetin söyledikleri havada kalıyor. Adli bir vakada hakkaniyetle işimizin çözülmeyeceğine olan bir inanç yerleşti. Bu karamsarlığı nasıl atacağız?

S.A. : Bunu hep birlikte aşacağız. Geçmişte yaşanan süreçte, vatan – millet için yıllarca mücadele vermiş insanların evlerinden toplanmasını, içerde çürümeye mahkum edilmesini, gazetecinin kalemine silah denmesini, kitapların suç aleti sayılmasını, savunma hakkı ihlallerini yaşadık. Bu haksız tutuklama ve gözaltı süreçleri insanlarda doğal olarak bir güvensizlik yarattı. Bu bir süreç, Umudumuzu kaybetmeden bunları birlikte aşacağız.

N.A. :
Sayın Metin Fezyizoğlu’nun Türkiye Barolar Birliği Başkanlığına seçilmesiyle birlikte Ankara Barosu’nda başkanvekili olarak siz devam ediyorsunuz. Aday olacak mısınız Ankara Barosu başkanlığına?

S.A. : Ben adaylığımı açıkladım. Bir seçim süreci yaşıyoruz. Perşembe günü önseçimimiz var . Seçilirsem ilk kadın baro başkanı olacağım. Her alanda kadına ihtiyacımız var. Kadınların eve çekilmesi isteniyor. Cumhuriyet değerleriyle savaşıyorlar. Kadının sosyal ekonomik hayata katılma kararına , insanların çağdaşlaşma yolunda attıkları adımlara karşı bir mücadele var.

N.A. : Her şeye rağmen iyi ki varsınız. Halkın Habercisi adına size çok teşekkür ediyorum.

S.A. :  Özgür basına cesaretle görevini yaptığı ve demokrasi mücadelesine verdiği katkı için çok teşekkür ediyorum. Özgür basın şunu bilsin ki: “Ankara Barosu her zaman yanlarında olacak.”