Türk Mühendisler Birliği Derneği Başkanı Eryıldız: En büyük sermayemiz iyi eğitim görmüş, dinamik, çalışkan ve girişimci genç nüfustur!

Türk Mühendisler Birliği Derneği Başkanı Eryıldız: En büyük sermayemiz iyi eğitim görmüş, dinamik, çalışkan ve girişimci genç nüfustur!
14 Mayıs 2021 09:00

Türk Mühendisler Birliği Derneği’nin taze Başkanı Y. Mimar Ali Evren Eryıldız ile ülkenin sessiz sedasız ama adeta bir mayın gibi bekleyen eğitimli-genç işsizliği sorununu konuştuk.

 

 

H&H RÖPORTAJ

 

 
Kuruluş yılı 1948 olan bir derneğin başkanı oldunuz. Ne işe yararsınız ve hedefleriniz neler?

 

 
Karıştırıldığı için öncelikle şunu netleştireyim. Biz kamu kurumu niteliğinde bir meslek odası değil, bir derneğiz. Yani mesleklerini yapmak isteyenler bize üye olmak ve çeşitli harçlar ve aidatlar ödemek zorunda değil, üyelik isteğe bağlı. Ancak sadece dernek üyelerimizin değil tüm Türkiye’nin düşünen ve üretken bir kesiminin sesi olmak, onların taleplerini gerekli yerlere iletmek, bununla ilgili projeler hayata geçirmek beni ve arkadaşlarımı heyecanlandıran konular.

 

 
Gençler, özellikle eğitimli gençler neden mutsuz? Neden doğup büyüdükleri ülkeden göç etmek istiyorlar sizce?

 

 
Bunun küresel, yerel ve bireysel ölçekte birden çok sebebi var. Servet, gelir ve siyasi güç dar bir kesimde toplandı. Tabii ki istisnalar var, ancak yeni nesiller daha donanımlı ve eğitimli olmalarına rağmen, daha çok çalışmalarına rağmen aileleri kadar güvenli bir hayatları yok ve olmayacak. Miras ya da çok istisnai durumlar hariç kendi çabalarıyla ev-araba-yazlık gibi klasik burjuva birikimlerine sahip olamayacaklarını öngörüyorlar. Bırakın bu edinimleri, ailesinden ayrı ev tutabilmek ya da evlenmek, çocuk sahibi olmak bile hayata karşı büyük bir meydan okuma haline geldi. Ev gençleri diye bir kavram oluştu. Bu gençler daha hayata başlamadan emekli olmak istiyorlar. Öz saygıları azalıyor, bir çıkış yolu göremiyorlar, bu çok acı.

 

 
Nasıl bu duruma gelindi?

 
Konuyu dağıtmamak adına küresel ölçekte yaşananları bir kenara bırakalım. Ulusal ve yerel ölçeğe odaklanırsak; Cumhuriyetin ilk yıllarından kalan ağır aksak, bölük pörçük te olsa bir yurttaşlık ideali vardı. Kısıtlı da olsa dağdaki çobanın bile, eğer gerekli azmi-iradeyi gösterirse, zeki ve çalışkan ise vs. teorik olarak önü açıktı. Bu ihtimal zamanla daha güçlendirilip geliştirilmesi gerekirken tam tersine zayıfladı, sistemin de tam işlememesinden istifade eden güçler bu ideale öldürücü son darbeyi sınav sorularını çalarak vurdular. Bizzat devlet eliyle, daha doğrusu devletin içine sızmış unsurlar eliyle, korkunç bir adaletsizlik, haksızlık duygusu yaratıldı. Bu durum kendi ayaklarının üstünde var olmaya çalışan insanların ülkeye olan inançlarına ve çalışma motivasyonlarına zarar verdi ve acil tamir edilmesi gerekiyor.

 

 
Peki, ne yapmalı, çözüm ne?

 

 
Derneğimizi günlük siyasi çekişmeler ve kutuplaşmalar içine sokmak ve o alanda enerjimizi tüketmek en son istediğimiz şey. Bu ancak şu demek değil: Yasa yapanlara derdimizi anlatmayacağız, karar vericilere çözüm önerisi sunmayacağız, onları uyarmayacağız, kamuoyunda farkındalık yaratmayacağız.

 

 
Bir defa politika geliştiricilerin genç işsizliğinin acısını içinde hissetmesi, öncelik haline getirmesi, gençleri dinleyip alınacak önlemleri ihtirasla takip etmesi gerekiyor. Kabile, aşiret, tarikat, cemaat, köken, mezhep aidiyetlerinin toplumda ilerlemek için bir öneminin olmadığı, yurttaşlık temelinde liyakatin, çalışkanlığın ve sağlam ahlaki kodların benimsendiği bir ulus devlet sistemine geçişin birçok sorunu çözeceğini düşünüyorum. Bunlar gerçekleşmez ise kısa sürede başarısız toplum ve devlet (failed state) olma yolunda hızla ilerleriz. Bize yakın coğrafyada bunun birçok örneğini görebiliriz.

 

 
Yani, somut olarak?

 

 
Örnek olarak geçenlerde hükümet, bazı ihalelerde istihdam edilecek teknik personelin yüzde 20’si olmasıyla ilgili bir paket açıkladı. Nasıl uygulandığını gözlemlemek için daha çok erken. Ama daha cesur icraatlar bekliyoruz. Mimarlık meslek hayatımda gördüğüm de şu: Az sayıda insan çok fazla iş alıyor ve onun altında köle gibi düşük ücrete çalışan yığınla genç. Yeni aktörleri de sahaya sokacak, onlara kapı aralayacak bir düzene, ihale sistemine ve desteklere acilen ihtiyaç var.
Az kişinin çok para kazandığı ve pastadan büyük pay aldığı bir düzen tercihinden, çok kişinin kendine onurlu ve müreffeh bir yaşam kurabileceği bir düzene geçmek gerekiyor. Ayrıca keşke o çok para kazanan az kişilerin sermayeleri tekrar yatırım olsa, iş yaratsa. Lüks tüketim malzemelerine, yurt dışında yata kata gidiyorsa daha da vahim. Zengin ve güçlü dar bir kesim, bir de sosyal yardımlara muhtaç edilmiş fakir geniş bir kitle. Eğitimli, orta sınıf beyaz yaka arada sıkıştı.
Nesiller arası bir uzlaşmaya da ihtiyaç var. Bu ‘ nüfus kâğıdına bakıp genç olan iyidir, her şey onlara teslim edilmeli’ anlamında değil. Gençleri gerekli olgunluğa ve tecrübeye ulaştıracak yolların açılması lazım. Yoksa babasının işleyen dükkânını batıran, bir zamanların anlı şanlı siyasi hareketlerini tarihin çöplüğüne gömen kötü örnekler de çok var.

 

 
Biz bunu aslında bir anlamda bizim dernekte hayata geçirdik. Yaş ortalaması yüksek olan eski dernek yöneticileri ile oturduk, konuştuk, anlaştık ve bize bir kapı araladılar, fırsat verdiler. Şimdi o sorumlulukla bir şeyler yapmaya çalışıyoruz.

 

 
Gençler peki sizce neler yapabilir?

 

 
Üst perdeden birilerine nasihatte bulunmak bana hep itici gelir. Bana göre insanlar tecrübelerden ders alıp, tavsiyeleri dinleyip, ama en sonunda en az hasarla kendi doğrularını bulup ona göre yolunu çizmeli. Kader, şans, tevekkül ise konumuz dışı. Madem ama sordunuz kendimce cevaplıyayım.

 

 
Bilgiye kolay ulaşılabilen bir çağdayız. Bu harika bir şey. Diğer yandan inanılmaz bir medya bombardımanı ve bilgi kirliği var. Öncelikle gençlerin bu fırtınada darmadağın olmayacak şekilde kök salmasını, kendilerini felsefi, ahlaki ve mesleki olarak donanımlı hale getirmelerini önemsiyorum. Popüler kültürde, sosyal medyada, TV dizilerinde gerçekçi olmayan hayatlar ve rol modelleri bizlere sunuluyor. ‘Eğlen ve geç, ama sakın içselleştirme!’ sloganını benimserdim.
Bu arada adeta bir Amerikan filmi senaryosundaki gibi, işlerin en sarpa sardığı bir anda, tüm olumsuzluklara rağmen mucize bir el yardıma koşuyor: Yeni teknolojiler ve yeni sektörler. Bundan 30 sene önce cep telefonu diye bir şey yoktu. Şimdi mahalle arasındaki tamirciden holding çalışanına kadar insanlara bir yaşama alanı çıktı. Belki aynı şey güneş enerjisi için de olur.

 

 
Eskiden üniversitede alınan eğitim iyi kötü emekliliğe kadar götürüyordu. Diplomanın bir ağırlığı vardı. Artık insanlar sürekli kendini geliştirmek zorunda. Belki birçoğu diplomanın üstünde yazan sıfatın dışında bambaşka işler yapacaklar.
Burada devletin kurumları, üniversiteler, meslek odaları, sendikalar ve bizim gibi STK’lar devreye girmeli. Meslek içi ileri eğitimin altını çiziyorum. Yeter ki vizyon, dinleme, istek ve çözüm çabası olsun.

 

 
Gençlere şöyle bir eleştiri yapılıyor: Gençler siyasete, toplumsal sorumluluklara ilgi duymuyor, söz sahibi olmak istemiyor?

 

 
İlgisizlik demeyelim de gençlerin aktif olmamasının kendi içinde haklı sebepleri var. Türkiye’de gençler için siyaset denince akla ilk başta marjinal, dogmatik grupların ezber sloganları geliyor. Peki, ben herhangi ana akım bir siyasi partinin gençlik kollarına çocuğumun üye olmasını ister miyim? Cevabım maalesef hayır. Orada da kanallar kapalı. Seçim zamanı bayrak asıp broşür dağıtmak, kongrelerde bazı güçlü amca ve teyzelere payanda olmak dışında somut pek bir şey yok. 3-5 arkadaş edinmek için belki. Hâlbuki siyaset hayatın her türlü zorluklarına somut çözüm arayışıdır. Bunun için ama veri ve bilgi sahibi olmak gerekiyor, çalışmak gerekiyor. Kötü paranın iyi parayı kaçırması gibi bağırıp kutuplaştıranlar, ezbere slogan atanlar yapıcı siyaseti kovuyor. STK’lar, sendikalar vs. 3-5 istisna dışında pek farklı değil.

 

 
Gençler, karar mekanizmasından uzak tutulmalarının da dezavantajlarını her gün yaşıyorlar aslında. Emeklilik yaşından tutun, Corona aşısındaki önceliğe, toplu taşımı bedava kullanmaktan, yurtların fiziksel şartlarına kadar binlerce konuda.

 

 
Bizim dernekte iş yapacak, taş taş üstüne koyacak herkese kapımız açık. Umarım 1-2 sene içinde gene röportaj yaparsanız olumlu bir tablo çizeriz.

 

 
Son olarak söylemek istediğiniz bir şey var mı?

 

 
Türkiye’nin en büyük sermayesi, iyi eğitim görmüş, dinamik, çalışkan ve girişimci genç nüfustur. 15-20 sene sonra bu tren de kaçabilir. Geniş kitlelere onurlu bir varoluş şansı ve tatmin duygusu (bu da çoğunluk için iş ve aş demek) tanımaz isek büyük sosyal problemler ve çatışmalar bizleri bekliyor. Komşu ülkelerden ders almalıyız. Teşekkürler. Görüşmek üzere