İktidar kilidinin sihirli anahtarı

İktidar kilidinin sihirli anahtarı
9 Eylül 2014 10:30

CHP’nin 18. Olağanüstü Kurultayı herkes için farklı sonuçlar ortaya çıkardı.

 

Çağların IŞIK H&H YORUM

 

 

Bu sonuçlar içerisinde en çok dikkati çeken, Kemal Kılıçdaroğlu’nun koltuğunun artık tehlikede olduğu ve Muharrem İnce’nin potansiyel genel başkan adayı olarak öne çıktığı görüşüydü. Oysa 177 delegenin imzasıyla aday olup 415 delegenin oyunu almasını bu görüşe dayanak yapanlar, Parti Meclisi’ne bir tek üyesini seçtiremediğini göz ardı ediyorlar. Fikri Sağlar’ın temelde sol kanadın adayı olarak her iki listede yer aldığı unutulmamalı. Bu da gösteriyor ki Muharrem İnce, çıkış yolları kapalı delegelerin çok da istekli davranmayan oylarını alabildi. Bu durumu baskıcı bir yönetim anlayışının göstergesi olarak değerlendirmesi de çok insafsızcaydı.

 

 
Organizasyon yetenekleri sınanmış CHP’nin ATO’daki kurultayında, partilerinin temel sorununu anlayamamış iki genel başkan adayı vardı. Konuşmaları ideolojik kaygılar taşımayan ve sorunların kökenine inmeyen basit söylemlerden ibaretti. Kemal Kılıçdaroğlu’nun ulusalcıların gerekirse partiden ayrılabileceklerine yönelik söylemi kendi partisindeki farklı görüşte insanların kaygılarını anlamak ve paylaşmak konusundaki sınırlı yeteneğini göstermesi bakımından önemliydi. Yüzü Avrupa’ya dönük halkının,dini duyarlılıklar kullanılarak Ortadoğu bataklığına çekilmek istenmesine nasıl engel olabileceği tam da bu yeteneği ile ilgiliydi. Alevillik açısından bin yıllık tarihi bir fırsatı kendi yersiz ve inançsız korkuları yüzünden heba eden Genel Başkan, kürsüden Dersim’li bir devrimci olduğunu söylerken, inandırıcılıktan ve gerçekçilikten öylesine uzaktı ki. Yine kullandığı dil ve üslupla rakibi partiye büyük bir koz vererek CHP’lileri rakı masasından kaldırmaktan bahsederken, viski masasına oturmak ile zikir odasına kapanmak arasında seçim yapılmak zorunda kalınabileceğini hesaplamıyordu.

 
Rakibi Muharrem İnce ise temiz ve iyi niyetli duygularla girdiği yarışta iktidar olmak isteğine odaklanmıştı. Ancak bunun için sığ söylemlerden çok daha fazla şeye ihtiyacı olduğunu bilmesi gerekirdi. Particiliği ve çalışkanlığı ile ünlü Genel Başkan adayının seçimi kaybettikten sonra, Genel Başkanla rakı masasında oturmuşluğumuz var minvalindeki sözleriyle girdiği polemik, yeterliliğinin sınanmasına ihtiyaç bırakmıyordu.

 
Genel Başkan adayları, siyasi yasakları kalktıktan sonra Süleyman Demirel’in demokratik talepler ve sol değerler üzerindeki siyasi söylemleriyle iktidara geldiğini unutmuşlar mıydı? Tayyip Erdoğan ve partisinin Demokratik Türkiye sloganıyla siyasete girdiğini de mi unutmuşlar. Yetmez ama Evet’çiler kandırıldıkları kaygısını içlerinde taşırlarken bile, kötü bir amaç için güzel bir yasa diye oy vermediler mi? Herkes için ve her koşulda demokrasinin ilaç olduğunu, hem doğunun hem batının sorunlarını çözeceğine dair inanca sahip değiller mi? Çocuğu evlerinden onlarca km uzaktaki bir okula ya da resen dini bir eğitim kurumuna yerleştirilen babanın sorununu demokrasi çözemez miydi? Korkudan sendika üyesi olamayan bir işçinin kötü çalışma koşulları altında bile ödenmeyen maaşı için korkusuzca dava açabilmesi demokrasiyle mümkün değil miydi? Sadece zengin iş adamları ve müteahhitler ile mevki ve makam sahibi yöneticilerin, bütün bir halkın sırtına basarak ve cebindeki çocuklarının ekmek ve oyuncak paralarını çalarak üstüne birde onları bu düzenin koruyucusu yapmalarını demokrasi önleyemez ve onlara bunun hesabını soramaz mıydı?
Sunninin Aleviyle, Kürdün Türkle sorunu olmadığını, farklı din, mezhep veya kültürlerin bu toprakların zenginliği olduğunu bu halk binlerce yıldır birlikte yaşayarak öğretmemiş miydi zaten siyasetçilere?

 
Genel Başkan adayları bu düşmanlıkların aslında barışın dili olan demokrasi söylemleri üzerinden yaratıldıklarını neden göremiyorlar.

 
Demokrasi iktidar kilidinin sihirli anahtarıdır. Ekonomik ve siyasi paylaşımın eşit olarak ancak demokrasi yönetimiyle mümkün olabileceğini, özgürlüğün, eşitliğin, insanca yaşamın demokratik kurumlarla güvenceye alınabileceğini halka anlatabilmenin yolunu bulmaları gerek. Eğer Genel Başkan adayları demokrasi insanların birinci önceliği ve kaygısı değil diyorlarsa ve onun için demokrasi söylemlerini ihmal ediyorlarsa, o halde yapmaları gereken iki şey var. Öncelikle demokrasiyi ve sonra da Maslow’un ihtiyaçlar hiyerarşisini öğrenmeleri gerek. O zaman iktidar olurlar.

 

 

 

 

 


Yazarın Son Yazıları:
Seni başkan yaptıracağız
Yarının gülüşleri bugünün gözyaşlarında boğuldu
Dağlıca saldırısının Cizre’yle ilgisi var mı?