Ortak payda, yeni iletişim ve Başbakan'a gönderme

Ortak payda, yeni iletişim ve Başbakan'a gönderme
22 Ekim 2012 09:14

17 Ekim 2012 Çarşamba günlü ulusal basınımızda yer alan haberden öğreniyoruz: Terör örgütü PKK'nın önde geleni, KCK Yürütme Konseyi'nin de Başkanı Murat Karayılan, İsviçre'de Fransızca yayımlanan LeTemps Gazetesi'nin sorularını yanıtlıyor.
 
Baki KARAKOL H&H YORUM

“Şiddetin durmasının şartı nedir?” sorusuna, “Abdullah Öcalan'ın tutukluluk koşullarının düzeltilmesini, ihtiyacı olan sağlığa erişmesini, güvenliğinin sağlanmasını ve bir hareket özgürlüğüne sahip olmasını istiyoruz. Bu bir ev hapsi biçiminde olabilir. Böylece önderimiz, hükümet ile müzakereleri yürütebilir. Bu, şiddetin durması için vazgeçilmez bir koşuldur” diye yanıt veriyor.
….
 
Bir gün sonra… Başbakan'ın, temsilcilerini Azerbaycan gezisine götürdüğü gazetelerde, uçakta yaptığı açıkladıkları manşetlerdeydi.
 
Başbakan, açıkladıklarının birinde “MİT, her an her tür hareketi yapabilir. Mesela yarın İmralı'ya gitmek gerekiyorsa MİT Müsteşarı'na 'Sen gerekeni yap' derim. Yeter ki akan kan dursun, netice olsun. Bunu, teröre destek diye gören zihniyet büyük yanlış içindedir. Milli birlik ve kardeşlik diyoruz, bu projeden bahsediyoruz. Amacımız bunu ülkemizin her yerinde güçlendirmek ve yaymaktır. İçinde milli var, birlik var, beraberlik var, kardeşlik var. Biz bunları hep birlikte el ele dolduralım diyoruz. Daha ne diyelim?” diyor.
….
 
Ertesi gün… Yani 19 Ekim 2012 Cuma günü… BDP Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş, açlık grevine giden tutukluları Diyarbakır Cezaevi'nde ziyaret ettikten sonra basın toplantısı düzenliyor.
 
Demirtaş “… Ölümleri durduracak yeryüzündeki tek insan Öcalan'dır. Hiçbir ordu, PKK'yı bitiremez. PKK'yı durduracak tek güç ve kişi Öcalan'dır. Bu nedenle hükümet ciddi adım atmak istiyorsa, Öcalan ile görüşmenin olanaklarını sağlasın” diye konuşuyor.
….
 
Üç konuşmadaki “ortak payda”yı gözlemlediniz mi?!.  
 
PKK terör örgütünün başı Abdullah Öcalan, üç” konuşan”ın ortak paydası!..
 
Kimseye “şaşırtıcı” gelmesin!.. Bu, bir “bilinmeyen” değil!..
 
Terörün durmasını, “Abdullah Öcalan koşulu”na bağlayan Karayılan ağzıyla konuşan “BDP” adlı siyasi partinin genel başkanı Demiştar'ın “Hiçbir ordu, PKK'yı bitiremez” demesine ne demeli?!. Ya Başbakan'ın “Daha ne diyelim?” demesine?!. Başbakan kalkar böyle derse, Demirtaş da çıkar öyle der!..
….
 
4 Kasım 2012'de 10'uncu olağan kurultayına hazırlanan MHP'nin genel başkan adaylarından Trabzon MHP Milletvekili Koray Aydın'ın, Bursa'da, “Türkiye Cumhuriyeti tarihinin en büyük yalan söyleyen Başbakanı…” dediği ve “Saf bir Başbakanımız var. O kadar ayakları yerden kesilmiş, gücün kendisinde o kadar toplandığını zannediyor ki, göreceksiniz bir gün sert bir kayaya çarptığında, yerle bir olacak” diyerek… Yeni CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu'nun da Tokat Erbaa'da (20 Ekim 2012 Cumartesi) “Yalancıdan, devlet adamı olmaz. Yalancıdan, bir ülkede Başbakan olmaz. Yalancıdan, bir partinin genel başkanı olmaz. Halkına yalan söyleyen, yarın halkını satarsa, sakın bunu da unutmayın ve şaşırmayın. Siyaset, halkını satmayan, halkın çıkarlarını savunan insanların görevi olmalıdır” sözleriyle yerdiği Başbakan, Elazığ'da (20 Ekim 2012 Cumartesi) gene esti gürledi, “gülmelik” laflar etti, eksik sözcüklerle anlamsız ve başka anlamlara kayan tümceler kurdu.
 
Örneğin… “Elinde silahı olan, karşısında sadece benim güvenlik güçlerimi bulur, bulacaktır” diyor. “… benim güvenlik güçlerim…” ne demek?! Başbakan'ın, toplumun bilmediği “özel güvenlik güçleri” mi var?! Başbakan, Türk Silahlı Kuvvetleri'ni, MİT'i, Emniyet'i kast ediyorsa… Bunların hiç biri Başbakan değil ki!.. Başbakan'a, “Başbakandır” diye topluma ait olanı “benleştirme” hakkını vermez, tanımaz.  
 
Başbakan'a konuşma metni hazırlayanlar, doğru dürüst tümceler kursunlar. “Terör örgütünün topu, bir tek şehidimizin tırnağı etmez” tümcesine “topu” sözcüğünü yerleştirirken, gülmeceye kayacağını kestirmeliydiler. İlk usa gelen ise “top, tüfek”tir. Yani Başbakan, “Terör örgütünün topu, tüfeği bir tek şehidimizin tırnağı etmez” mi demek istiyor? Hayır ama, o tümce, böyle algılanabilir, gülme, gülmece konusu edilebilir.
 
Şu eksik, düşük, bozuk tümce beni “şaşkın”a çevirdi: “Ne halkımız, bu örgütün provokasyonlarına gelmiştir, ne de kırsalda bir karış toprak üzerinde hâkimiyet kurabilmişlerdir.”
 
Tümcede özne “halkımız”dır. Terör örgütünün provokasyonuna gelmeyen de halkımız, “… kırsalda bir karış toprak üzerinde hâkimiyet” kuramayan da halkımız!..
 
Böyle bir şey olası mı?!.  
 
Eğer ki… Tümcede sözcük eksikliği olmasaydı, “kurabilmişlerdir” sözcüğü de “kurabilmiştir” yazılsaydı… Yani… Tümce “Ne halkımız, bu örgütün provokasyonlarına gelmiştir, ne de terör örgütü kırsalda bir karış toprak üzerinde hâkimiyet kurabilmiştir” biçiminde kaleme alınsaydı… “Halkımızın (… ) ne de kırsalda bir karış toprak üzerinde hâkimiyet” kuramadığı gibi bir yanlış anlam ve anlama çıkmazdı.
 
Yoksa bu -eksik sözcüklü tümceler- bir tür “gizli iletişim” mi?!.  
 
İletişimse… Bu kadar gizliliğe, çetrefille ne gerek vardı ve hangi neden ötürü “gereksinim” duyuldu?!.  
 
Ve… Tanık olacağımız “yeni iletişim” terörle mi geldi?!. Terör ürünü mü, terör sonucu mu?!. Daha çok o alanda mı kullanılıyor, kullanılacak?!
 
Bilmek, bilgilenmek toplumun hakkı!..   
….
 
Başbakan, Elazığ konuşmasında bir yandan “'Ülkemizin ayağındaki terör prangasını sürüklemek değil, ondan tümüyle kurtulmak istiyoruz” diyor, diğer yandan “Terörün, şiddetin, silahın devri kapanmıştır” diyor! Bu ne yaman çelişkidir?!
 
“Terörün, şiddetin, silahın devri” nerede kapanmıştır?! Ülkemizde mi?!. Ülkelerde mi?!.
 
Kapanmış da, bizim mi haberimiz yok?!.
 
Söyleyen… “Yalancılığı dillere düşmüş” Başbakan'sa… Gül geç…
….
 
Gene Elazığ konuşmasında… “Kimse bugün arkasına aldığı, destek bulduğu mihraklara güvenip bu millete efelik taslamaya kalkmasın… Terör ve terörden beslenerek, kendilerine saltanat düzeni kuranları aradan çıkardığımızda geride çözülemeyecek hiç bir sorun kalmayacağını, açıkça söylüyorum… Terör örgütünün eylemlerine doğrudan veya dolaylı destek veren ülkeler de, bu silahın bir gün kendilerine döneceğini unutmamalıdır” diyen… “Bizim bu ülkedeki en büyük başarılarımızdan biri de hukuk devleti ilkesinin bütün kurum ve kurullarıyla işler hale gelmesini sağlamak olmuştur” sözüne çok güldüğüm Başbakan'a, kendisinin okuduğu, İstiklal Marşı'ndaki, “Ben ezelden beridir hür yaşadım, hür yaşarım / Hangi çılgın bana zincir vuracakmış, şaşarım / Kükremiş sel gibiyim, bendimi çiğner, aşarım / Yırtarım dağları, enginlere sığmam, taşarım” dizlerini okuduktan sonra… Başa “evet” sözcüğünü ekleyerek, kendi sözüyle “gönderme”de bulunmak istiyorum:
 
“Evet… Biz buyuz. Öyleyse, bunun gereğini yapacağız.”
 
[email protected]


Yazarın Son Yazıları:
Molla Kasım
Başbakan diyor ama lafla 'sağlıklı millet inşa edilmez'
Birand, hastalığın mı, ihmalin mi, gündemin mi kurbanı?