Birand, hastalığın mı, ihmalin mi, gündemin mi kurbanı?

Birand, hastalığın mı, ihmalin mi, gündemin mi kurbanı?
20 Ocak 2013 23:44

Cumartesi (19 Ocak 2013) günü İstanbul Anadolu Hisarı'ndaki aile mezarlığında toprağa verilen gazeteci, televizyoncu, köşe yazarı Mehmet Ali Birand'la tanışmadım, karşı karşıya da hiç gelmedim.

 
Baki KARAKOL H&H YORUM

Onu, TRT'de yaptığı 32'inci programıyla, sonra Emin Çölaşan'ın, hakkında yazdıklarıyla ve köşe yazılarıyla tanıdım.
 
Hakkındaki düşüncem, Çölaşan'ın, TRT'ye attığı parasal kazıklarını içeren yazılarından biçimlendi.
 
Çölaşan'ın yazdıklarından, kendini aklayamadı. Aklayamadan da gitti.
….
 
Programlar yaptığı -şimdi AKP hükümetinin borazanı olan- kamu kurumu TRT'ye, harcamalarının üstünde fatura kesen, Çölaşan'ın yazmasıyla yargılanan, ceza alan ve TRT'ye para ödeme yapmak zorunda kalan Birand'ın kişiliği, gazeteciliği, televizyonculuğu hakkında yazamam. Çünkü… Kişiliği, gazeteciliği ve televizyonculuğu konusunda bilgi sahibi değilim. Ama… Köşe yazılarıyla ilgili yazacak o kadar çok nedenim, malzemem var ki!..
 
Hemen söyleyeyim: Köşe yazarı Mehmet Ali Birand'ı, kendime, kendi düşünceme hiç yakın bulmadım.
 
O, hiçbir zaman bu yurdun aydını, gazetecisi, televizyoncusu, yazarçizeri olmadı.
 
Ardından şimdi gözyaşı akıtan görünenler, böyle yazdım diye bana kızacaklar. Umurumda değil…
 
Belçika vatandaşı da olan Mehmet Ali Birand, Avrupa Birliği (AB)'nin, Türkiye'yi, Sevr'e götüren dayatmalarının bir numaralı savunucusu ve… Kürkçülere, PKK'ya, Abdullah Öcalan'a arka çıkan, Türkiye'nin, bunlarla masaya oturmasını hararetle savunan değil miydi?!.
 
Bölücü terör örgütü PKK'nın başı Abdullah Öcalan'ın hapis cezasını, evde çekmesini yazıp çizmedi mi?!.
 
Çalıştığı, Doğan Grubu'nun CNN Türk Televizyon'unda, 21 Kasım 2012 akşamı, Enver Arsever'in canlı yayınlanan “Aykırı Sorular” programında, televizyon söyleşisi (röportajı) yapmak istediğini arzuladığını söylediği Abdullah Öcalan için “On yıl içerisinde, Mecliste bile parti başkanı olarak görebilmeliyiz” demedi mi?!.
 
Bunla yetinmeyip… İki gün sonra (23 Kasım 2012) Posta Gazetesi'nde ve hurriyet.com.tr'de yayınlana “Bir gün Apo da serbest kalacaktır…” başlıklı yazı yazmadı mı?!.
 
O yazısında aynen… “Biliyorum, bazı okurlarım çok kızacak. Beni sert şekilde eleştirecek. Ancak kendi kendimizi aldatmak yerine, gelin gerçekleri konuşalım. PKK teröründen kurtulmanın, Kürt Sorunu'nunu çözmenin yolları giderek netleşiyor. Belki zor olacak, ancak sonunda neler yaşanacağını şimdiden bilmekte yarar var.
Bana kızacaksınız.
Hatta fena halde kızacaksınız.
Demediğinizi bırakmayacaksınız.
Ancak yine de sizlere bazı acı gerçekleri şimdiden anlatmak istiyorum. Beğenirsiniz veya beğenmezsiniz, fakat kendimizi hazırlamamızda çok yarar var.
Bu ülkenin önünü tıkayan tek konu PKK terörü- Kürt Sorunu ikilisidir. Ne yazık ki, bölge büyük bir karmaşa içinde. Çözüm bulabilmek giderek zorlaşıyor. Buna rağmen çok kaba çizgilerine bakacak olursak, nereye doğru gittiğimizi görebiliriz.
Aşağıda bulacağınız tahminlerin ne zaman gerçekleşeceğini bilemeyiz, ancak görünen köy kılavuz istemez.
Çarşamba akşamı CNN Türk'te Enver Aysever'in  o çok başarılı Aykırı Sorular programında ilk defa söylediklerimi burada daha netleştirmek istiyorum. Yanlış anlamalara yol açılmasın…
Bu sorunun üstesinden gelmek ve kanayan yaradan kurtulmak, ülkenin bölünmesini engellemek istiyorsak, şunlara kendimizi hazırlayalım:
- Koşulları ilerde saptanacak bir Genel Af kaçınılmazdır.
- Öcalan'ın -uzun yıllar sonra dahi olsa- serbest kalması, hatta siyaset yapmasına izin verilebilecektir.
- PKK, başka bir isimle partileşecek ve TBMM'ne girecektir.
- Kürtçe Ana dil eğitimi tanınacak ve resmi alanlarda da kullanılacaktır.
Ancak, bu noktalara gelinebilmesi İmralı-Kandil ikilisinin kendi aralarında bir anlaşmaya varmalarına, örgütün silah bırakmasına bağlıdır. Bir senaryonun adımlarıdır.
Türkiye'yi bu noktaya da, ancak Erdoğan' ın getirebileceğine inanıyorum. Bu nedenle de, 2015 seçimlerinden sonrasına kadar pek büyük bir gelişme beklemiyorum.
Tekrar ediyorum;
Kızmayın, ancak bunları yaşamaya da hazırlıklı olun.
Bir gün gelecek ve emin olun 'M. Ali yazmıştı ve onu yerden yere vurmuştuk. Oysa bak dedikleri gerçekleşti…' diyeceksiniz.
Tarihin sayfalarını karıştırın, yukarda saydıklarımın sayısız örnekleriyle karşılaşırsınız.
Ogün, Kürt Sorunu'nu tümüyle bitmese dahi, artık gündemden düştüğüne, PKK'nın da marjinalleşip, arada sırada canımızı sıkan küçük bir guruba dönüştüğüne tanık olabilirsiniz.
Bu durumda da hepimiz kazanacağız.  
Türkiye bölünmekten kurtulacak. Tam aksine, bölgedeki tüm Kürtlerin hamisi olacak ve siyasi gücünü arttıracak.
Kürtler de uzun yıllar sonra kendi kimliklerine kavuşabilecekler.
Bakalım haklı mı çıkacağım …”
diye yazmadı mı?!.
 
Ve… Sorarım: Birand, bu yazdıklarıyla, tahminde, öngörüde mi bulunuyor yoksa özlemini mi dile getiriyor?!.
….
 
İnancım odur ki… Yaşamını yitirmemiş olsaydı, hükümetin istemiyle yayınlanmayan, Paris'te öldürülen PKK'lı üç kadın militanın, katilin Diyarbakır'daki (17 Ocak 2013 Perşembe) cenaze şovlarında bulunurdu, beraberinde götüreceği canlı yayın ekibiyle çekimler yapar, yayınlardı.
 
Onunki, öyle bir özlem, öyle bir aşk ki… Hükümet yasağını da, Doğan Grubu yasağını da deler geçerdi…
….
 
“Öldü” haberinin çıktığı ama oğlunun yalanladığı gün (17 Ocak 2013 Perşembe), Doğan TV'nin İstanbul Stüdyoları'nda başlayan konferans vardı. Adı da, "Fresh Mesh 2013 medya eğlence ve şov konferansı” idi.
 
Konferansın, Birand'ın ölümüyle gölgelenmemesi ve işlevini tamamlaması için mi, oğluna “Babam ölmedi, yaşıyor” dedirtildi?!. Dedirtildi mi, denilmesi gereken mi buydu?!.
 
Aynı gün… Fransa'da öldürülen PKK'lı üç kadın katilin cenazeleri Diyarbakır caddelerinde gezdiriliyordu. Ve bundan “İkinci Habur” çıkar korkusuyla diken üstüne duran AKP hükümeti tedirgindi.
 
Birand'ın ölümü, hükümeti rahatlatmış, hükümete soluk aldırmıştır. Çünkü… Birand'ın ölümü, Perşembe günü Diyarbakır'daki, bir gün sonra da Mersin, Kahramanmaraş ve Tunceli'deki şovları gölgelemiş, gündemden düşürmüştür.
….
 
Şimdi… Kafama ve kafalara takılan soruyu sorayım: Ölümüne, doktoru Onkolog Sualp Tansan'ın bile şaştığı Mehmet Ali Birand gerçekten hastalığının mı, doktor ihmalinin mi, siyasi ve bürokrat kadroların gündeminin mi kurbanı oldu?!.
 
Herkese… En başta da, eşine ve oğluna düşen görev… Yıllar da sürecek olsa… Birand'ın ölüm gerçeğini bütün ayrıntılarıyla bulup çıkarmak, kamuoyuyla paylaşmak… Ne ailesi, ne hiç kimse, Özal ailesi gibi yıllar sonra ötmeye kalkmasın…  
 
[email protected]


Yazarın Son Yazıları:
Molla Kasım
Başbakan diyor ama lafla 'sağlıklı millet inşa edilmez'
Birand, hastalığın mı, ihmalin mi, gündemin mi kurbanı?