Haklının güçlülüğü

Haklının güçlülüğü
31 Mart 2017 12:00

Anayasalar, toplumun her kesiminin katkıda bulunduğu ve içselleştirdiği metinler olduğu vakit “toplumsal sözleşme” olurlar.

 

 

 

Av. Kemal AKKURT H&H YORUM

 

 

 

Devleti ele geçiren bir grubun, parmak hesabıyla ve oldu-bittiye getirerek, yangından mal kaçırırcasına Meclis’den geçirdiği “ucube” bir metin, toplumu kutuplaştırarak, ikiye bölerek ve baskı ile referanduma götürülmeye çalışılıyor. Bir tarafta Devletin tüm imkanları ile hazırlanan bir “EVET”, diğer tarafta demokrasiden, kuvvetler ayrılından, laiklikten ve sosyal hukuk devletinden yana olan her kesimden yurttaşın imece usulü götürdüğü “HAYIR” kampanyası. Cumhuriyet tarihinde örneği görülmemiş baskı ve hukuksuzluklarla…

 

 

Önümüzdeki 16 Nisan referandumundan büyük bir olasılıkla HAYIR çıkacak. Ancak sonuç ne olursa olsun, çıkacak her durumda kaybeden iktidar partisi olacaktır. Çünkü iktidar partisi, kendi cephesini de bölmüş durumda. Bunun çok önemli iki nedeni var. Birincisi; iktidarın bugüne kadarki tüm uygulamalarını destekleyen muhafazakar kesimden Mazlum-Der’e bile kayyum atanması, kongre hileleriyle ele geçirilmesi ve çoğu şubesinin kapatılması.

 

 

İkinci önemli neden; İslami-muhafazakar kesimin önde gelen yazar ve siyasetçilerinin de “Hak ve Adalet Platformu” adı altında bir araya gelmeleri ve “HAYIR” cephesinde yer almalarıdır. “Güçlünün haklılığı değil, haklının güçlülüğünden yana olmalıyız” diyen bu yazar ve siyasetçiler, bir bildiri yayınladılar ve HAYIR için çalışmaya başladılar. Bu mahalleden Ali Bulaç, Fehmi Koru ve Levent Gültekin gibi isimlerin bireysel çıkışlarından sonra, bu sefer kolektif bir tavırla, vicdanlarının sesine kulak verip iktidarla ters düşmeleri, geleceğimiz açısından umut vericidir. Böylece iktidar partisi, kendi mahallelerinde de büyük bir bölünme yaratarak, gittikçe yalnızlığa itilmiştir. Dışarıdaki yalnızlığa, içerdeki yalnızlık da eklenmiştir.

 

 

İçinde İslamî kesimden İhsan Eliaçık, Ömer Faruk Gergerlioğlu, Hüda Kaya ve Mehmet Bekaroğlu’nun da bulunduğu Hak ve Adalet Platformu bildirisi özetle şöyle:

 

 

“Tekçi Yönetim Değil; İstişare, Hak ve Adalet!

 

 
Türkiye’nin yeni bir anayasaya ihtiyacı var. Adaletin tesis edilmesi, toplumun farklı kesimlerine uygulanan ayrımcılıkların ortadan kaldırılması, farklı kültürler ve inançlar arasında eşitliğin sağlanması için yeni bir anayasaya ihtiyacımız var. Ancak önümüze konulan anayasa paketi, herkes için adaleti gerçekleştirmekten uzak. Bu değişiklikle güçlünün egemen olacağı bir anlayış tesis edilecek. Bu yüzden böylesi bir anlayışa en başta karşı çıkması gerekenler, hakkı ve adaleti ayakta tutmaya çalışanlar olmalıdır.

 

 

Bu toplumda kimliğimizden dolayı haksızlığa uğramış olsak da, sahip olacağımızı düşündüğümüz gücün hatırı için, bir başkasının uğrayacağı adaletsizliğe göz yummak ilkelerimize ters düşen gayr-i ahlakî bir hevestir. Güçlünün haklılığı değil, haklının güçlülüğünden yana olmalıyız!

 

 

 

İlkelerimiz, kim olursa olsun sorgulanamaz, denetlenemez, frenlenemez tek adam iktidarının adalet değil zûlüm getireceğini hatırlatır bize. Sınırsız ve denetimsiz bir güce izin vermek, hem o kişiye hem de topluma yapılmış büyük bir kötülüktür. Pusulamız; kaygılarımız, yandaşlarımız, karşıtlarımız değil, değerlerimiz olmalıdır.

 

 

Güç hayâline kapılmak, çoğunlukla tersine dönen ve altında kalınan bir akıbeti doğurur.Ne zalim ne de mazlum durumuna düşmemek için eksenimiz, gücün tek sahibi olmak değil, hak, adalet ve istişare ile yönetimin ortak paylaşımı olmalıdır.

 

 

 

16 Nisan’da referanduma sunulan 18 maddelik anayasa değişiklik paketi, toplumdaki kronik sorunları çözmek bir yana, daha da ağırlaştıracak bir yapıdadır. Yürütmeyi, yasama ve yargı karşısında çok kuvvetli yapmaktadır. Oysa adil bir yönetim, güçlerin kontrolüne ve anında denetlenmesine bağlıdır.

 

 

Gücü ele geçirenin keyfileşeceği böylesi bir anlayışa, zamanında “Herkes için Adalet” diyen bizlerin razı olması mümkün değildir ve en başta bu sebeple bu değişikliğe karşı çıkmalıyız!

 

 

Kuvvetler ayrılığının sağlayacağı adalet için sarf edilecek her çaba, kuvvetin tek elde toplanması nedeniyle oluşacak haksızlıklardan çok daha güçlü ve değerlidir. Toplumun gerçek istikrarı, geçici, yanlı güç hayâllerinden değil, adil bir demokratik katılımdan geçer.

 

 

Yakın tarihimizde gücün tek elde toplanmasının yol açtığı toplumsal afetleri gördük:

 
Suriye politikasının çökmesi,
Mavi Marmara katliâmı,
Halkın yoksullaşması,

 

 

Yolsuzluk ve hırsızlıklara sessiz kalınması gibi olaylar karşısında hesap sorulamamıştır.

 
Bizler aynı filmi tekrar seyretmek istemiyoruz. Güçlü olanın kimliğine göre tavır değiştirenlerden olamayız. Gücü esas alan, ahlakî bir sonucu hayâl etmesin; ortaya çıkacak sonuç güçler savaşıdır. Böylesi bir sonuç bu topraklardaki hastalıkları arttıracaktır.

 

 

Yeni bir anayasa, farklı tüm toplum kesimlerinin omuzları üstünde yükselen, zor ve uzun da olsa toplumsal bir uzlaşma ve sözleşmeyi hedeflemelidir!

 

 

15 Temmuz darbe girişimine de karşı çıktık ve bundan sonrasında beyaz bir sayfa açılmasını istedik. Ama önümüze getirilen teklif daha çok demokrasi sunmadığı gibi, sorunları daha çok arttıracak içeriktedir.

 

 

Darbeleri önlemek, güçler ayrılığına uymakla, bir gücün diğerlerini boyunduruk altına almamasıyla sağlanır.

 

 

Bütün Müslümanlar’a, dîndar kamuoyuna, halkımıza sesleniyoruz!

 
Kimsenin mağdur ve mazlum olmaması için;
Tekçi yönetim değil, istişare ve yönetimde ortaklık için;
Hak, Adalet ve Vicdan için “HAYIR” diyoruz.
Gelin, bu itirazı birlikte yükseltelim; hak ve adalet arayışımıza bir “HAYIR” ile sahip çıkalım!”

 

 

Güçlünün haklılığı değil, haklının güçlülüğü için 16 Nisan’da güçlü bir HAYIR’a ihtiyacımız var…

 

 

 

(*) Sosyal Demokrat Avukatlar
Derneği Başkanı
[email protected]

 

 

 

 


Yazarın Son Yazıları:
Emek ve Dayanışma Bayramı
Dünya Barış Günü
Avukatlar Günü