O, darbeye karşı değil

O, darbeye karşı değil
11 Kasım 2012 19:27

Başbakan Erdoğan Brunei Sultanı ile geçirdiği 10 Kasım gününden sonra geri dönüşte uçaktaki gazetecilere, “terör suçlarına idam cezası gelebilir” demiş.


Safile USUL H&H YORUM

Erdoğan’ın idamla ilgili sözlerinin arka planında İran’ın PKK ile mücadelede PKK’lıların idamı ile aldığı sonuç var.
 
Erdoğan Kürt meselesinin onu daha da zorlayacağını ve bir çözümü de, PKK’lıları idam ile geri adım attırmak olarak görüyor.
 
PKK İran’da idam edilmekten dolayı İran’dan kaçınmaya başlamıştı.
 
Erdoğan’ın aklında şimdi bu var.
 
Şimdi…
 
Şunu iddia ediyorum ki…
 
Erdoğan idam cezası tatbikine çok uygun bir siyasi zihniyete sahip olduğu gibi…
 
Kalıbımı basarım ki, bir ordunun yapacağı darbeye de temelde karşı değil.
 
O sadece, o darbenin kendisine karşı olmasına karşı.
 
Yani, misal, farazi olarak mesela ordu Erdoğan ile aynı görüşte ve pozisyonda olsaydı ve Erdoğan’ın muhaliflerine karşı darbe yapsaydı o bunu kabul eder, hatta memnun olurdu.
 
Bundan şüphe duyanın ben de en asgari analiz yeteneğinden şüphe duyarım.
 
Bir de, sanırım Derya Sazak sormuş ki, Erdoğan’a, “İdam cezası AB ile ilişkileri etkilemez mi?”
 
Erdoğan da cevaben demiş ki, “Uluslararası camia AB’den ibaret değil, mesela ABD, Çin, Rusya, Japonya’da idam var.”
 
Bu cevap Erdoğan’a tam uymuş, yakışmış.
 
O, AB’nin kendine katacağı cakayı, idamın urganını, Çin ve İran meydanlarının kanını, ABD’nin zehirli iğnesini aynı anda sever.
 
Cıfıt çarşısı gibidir içi.
 
Şimdi başka bir konuya geleyim.
 
Dün 10 Kasımdı ve sabah Siirt’te düşen helkopterden çok kötü etkilendim.
 
Ve, biraz mistifikasyon yapmaya başladım.
 
10 Kasım’da orduya ait helikopter düştü,Büyükanıt için de ondan önceki gün, o komisyonda verdiği ifadeden sonra , şöyle denmişti:
 
“O yetki ellerinden gittiğinde o kudret ellerinden alındığında, son derece mülayim ve son derece geçiştirici bir şekilde yaklaşıyorlar.”

 
İşte ben, bu ifadenin Büyükanıt için kullanılır olması ile 17 askerin hayatını kaybettiği helikopterin 10 Kasım’da düşmesi arasında mistik bir bağlantı kurdum.
 
Ama mistik bağlantımı ciddiye almamanızı istirham ediyorum.
 
Ben mistik bağlantı yazarı değil, siyaset yazarıyım çünkü.
 
Sadece o duygumu anmadan bu hafta yazmaya başlayamayacaktım, olay bundan ibaret.
 
10 Kasım hakkında bugün yazamayacağım çünkü bu mistik duygunun hala tesiri altındayım.
 
Sadece şunu belirteyim; Zülfü Livaneli’nin tespitine katlıyorum; yani bu 10 Kasım halkın Atatürk ile daha da yakınlaştığı bir 10 Kasım oldu. CHP tabanını kastetmiyorum, tüm halkı kastediyorum.
 
İnsanlar Atatürk’ü artık daha da iyi anlıyorlar ve Vatan’ın Babası olduğunu daha da iyi kavrıyorlar.
 
Şimdi de siyaset yazarı konumuna geçip, Büyükanıt ve Erdoğan ile ilgili bir hususa değinmek istiyorum.
 
Büyükanıt Komisyon’da dedi ki, “27 Nisan muhtıra değildi, zaten Başbakan da 27 Nisan’ın muhtıra olmadığını düşünüyor.”
 
Hakikaten de Erdoğan böyle düşündüğünü çok daha önceleri söylemişti, hatırlarsanız.
 
İşte bu bağlantıyı yazacağım şimdi…
 
İlk olarak şunu söylemeliyim ki….
 
Ben Büyükanıt’ın Erdoğan ile pazarlık yaptığını filan hiç ama hiç düşünmüyorum.
 
Fakat bunun detaylarına bugün girersem yazı çok uzar, o nedenle değinmek istediğim dar konuda kalayım şimdilik.
 
Soru şu…
 
Erdoğan neden böyle düşünüyor ve böyle söylüyor? Yani, neden 27 Nisan’ın muhtıra olmadığını söylüyor ve muhtemelen hakikaten de böyle düşünüyor?
 
Buna cevabım şu…
 
Büyükanıt Dolmabahçe konuşmasında Erdoğan’a şöyle dedi: (mealen)
 
“Ben o bildiriyi muhtıra olarak düşünmedim. Size karşı darbe yapmayı filan asla düşünmüyoruz ama bizim de hassasiyetlerini dikkate almak zorunda olduğumuz bir asker tabanımız ve de laik halk kesimi var.”
 
Ve, bu konuda Erdoğan üzerinde ikna edici oldu.


Yazarın Son Yazıları:
Bozdoğan Kemeri sessiz bir tanıktır
Demek ki bir değişiklik yok
Özgür Özel’i yakından tartmak istiyor