Siz hiç sokak kuşu beslediniz mi?!

Siz hiç sokak kuşu beslediniz mi?!
6 Mart 2019 09:28

Sizinle bu kez, duygu yüklü, ilginç mi ilginç, bir o kadar da hoşunuza gidecek, yaşanmış, sıradışı bir hikayeyi paylaşacağım.

 

 

Engin BALIM H&H YORUM

 

 

Soğuk bir Ankara ayazında, (26 Ekim 2018) Dikmen’de öğlen vakti tek başına bir parkta yürüyordu. Bir anda durdu; etrafına bakarak, otların arasından gelen, canhıraş çığlıkları duydu. İrice bir saksağan, acımazısca, öldüresiyece gagalıyordu, savunmasız yavruyu. O anda kumru olduğundan habersizce, müdahale etti yavruya…

 

 

Avucuna aldığı yavru, heyecan ve soğuktan titriyordu; üstelik çok korkmuştu. Ne yapacağından şaşkın vaziyetteki kadının, aklına ilk olarak, yakında petshopa gitmak geldi. Petshoptaki adam, ilgisiz bir tavır ile, bir de akıl verir gibi ”ölür bu yaşamaz, annesi yok beslemez” diye de ekledi…

 

 

İşbaşa düşmüştü, Nagehan eve gider gitmez internette gezinerek, o anda yavru kuşlarla ilgili ne bulursa, okumaya koyuldu. İşte böyle başladı, Cancan ve Nagehan’ın sevgi dolu hikayeleri…

 

 

İyi ki sosyal medya var; yoksa bu güzel süreci canlı canlı, gün ve gün takip edemezdim. Yumurta sarısı, süt ve bisküvi kırıntılarını şırınga ile vererek besliyordu Cancan’ı. Çıkardığı çoşkulu ”cikcik” seslerinden işlerin yolunda gittiğini farketmiştim…

 

 

Heyecanla ekranı her açışımda, Nagihan’ın sayfasına giriyordum. O da ne? Artık Cancan’ın derme çatma da olsa, karton bir kutudan, içinde yumuşak eski elbise parçalarından oluşan konforlu bir yuvası vardı; üstelik kışa da hazırdı Ufakça bir ampulle ısıtma düzeneğine sahipti… O kadar kendine gelmişti ki, artık ampulü gagalayarak ayağa kalkıyordu…

 

 

Nagihan, hayvanlarla ilgili çeşitli dernekleri aradığında ”Artık annesi sizsiniz, sizi kabullenmiş, kimse bakamaz ölür’‘ yanıtını alıyordu. Daha sonra öğrendi ki, 40 günlük olana kadar, yani en az 25 gün olunca uçabilmeyi öğrenecekti Cancan…

 

 

Her şey iyi gidiyordu ki; Cancan’ın hastalandığını okuduk:( Meğer kuşların bünyeleri sütü sindiremezmiş, laktoz zararlıymış kuşlara. Üstelik kumrular tohumlarla beslenirmiş. Ayrıca kuş sütü denen şey de gerçekmiş; anne ve baba kuşların kursaklarında yavruyu koruyan, besleyen bir sıvı varmış ve kuşlar, yavrularının gagalarına besinleri kusarken, kursak sütüyle birlikte beslerlermiş…

 

 

Nagehan, Alcatraz Kuşçusu’ndaki adam misali, neredeyse kuş proföseri olma yolunda gün ve gün ilerliyordu…

 

 

Çaresiz vaziyette, kızı ile Cancan’ın gün ve gün kıvranmasını, gözleri yaşlı şekilde izlerlerken, bir yandan da her yerden bilgi edinmeye çabalıyorlardı. Veterinerlere açılan telefonlar, sosyal medyadan yapılan destek çağrıları vs, nafile…

 

 

En sonunda google yaparken, Volkan Yaprakçı hocanın telefonuna ulaşıyorlar. Sağolsun, böylelikle, hoca antibiyotik, vitamin yazmış ve bulabilirlerse, kursak sütü bulmasını önermiş (internette satılıyormuş) . Bu arada kefir de, bir nevi bu görevi görüyormuş…

 

 

Nagihan o günleri şöyle anlatıyor; ”Gecelerce dua ettim. Yaşarsa ama kalıcı bir sakatlığı olursa, ömür boyu bakacaktım ona, ama sağlığına kavuşursa da gökyüzüne kavuşturacaktım. Cancan’a, Tanrı’ya ve kendime söz verdim…”

 

 

Günbegün Cancan düzeldi, iştahı olmasa da bol sıvıyla, vitaminle, ağzından şırıngayla, sevgi eşliğinde beslendi.. Bizler de sosyal medya üzerinde mesajlarla desteğimizi eksik etmedik. (Yavru kuşlar sıklıkla beslenmeli, iki saatte bir) Sonra birgün…

 

 

Cancan günler içinde canlanmıştı; Nagihan öyle videolar yüklüyordu ki, gülmekten ölüyorduk:) Cancan adeta onu annesi sanıyor, dudaklarının arasından kafasını Nagihan’ın ağzına sokmaya vs çalışıyordu…

 

 

Yavru kuşlar annelerine kanat çırparak tepki verirmiş, Cancan da Nagihan’ı görünce aynen öyle yapıyordu…

 

 

Kasım’ın ortaları gibi Cancan ufak ufak uçmaya başlamıştı, biz yine Cancan fanları olarak, Nagihan’ın paylaşımlarından ilk kanat çırpışlarına şahit oluyorduk.

 

 

Artık evde 4 kişilerdi. Dizi ve haber izlerken, eşi gazete okurken, Cancan ya omuzlarında, ya kafalarında onlara eşlik ediyordu. Uyku saati geldiğinde, kendisini sevdirmeden, kesinlikle kutusuna girmeyen bir kuş yavrusu, soğuk kış günlerinde evi ısıtıyordu. Günler geçtikçe camdaki güvercinleri gören Cancan heyacanlanıyor, evi alçak tavanından dolayı da istediği gibi uçamıyor. Ama zavallı Cancan, ne atmaca biliyor, ne de kedi, ona yol gösterecek kumru bir büyüğü de yok!

 

 

Günler geçtikçe Jack London’ın ”Vahşete çağrı” romanındaki kurt misali Cancan, dışardaki özgürlüğe hasret bir şekilde, agresifleşiyor, gagalarıyla tüylerini yolmaya başlıyor. Bir de erkek olduğunu öğreniyorlar.

 

 

Nagihan ve ailesi çaresizce ne yapacaklarını düşünürlerken, veteriner bir dost, Alaz Uslu’nun telefon numarasını veriyor.

 

 

Simurg Kuş Yuvası adında bir oluşumun kurucusu olan Uslu dikkatli bir şekilde dinliyor ve yardımlarına koşuyor.

 

 

Bu kuş yuvası gerçek bir yuva ve pek çok kuşun doğaya kazandırıldığı bir ara basamak. Hayatı kuşlar olan bir genç adam ve en yakınında destek veren arkadaşları… 50’ye yakın kuşa bakıyorlar… Burada ikinci bir şans bulan kuşlar, iyileşiyorlar, doğaya hazırlanıyorlar. İyileşemeyecek olanlar ise ömürleri yettiği kadar bu yuvada, sevgiyle ve özenle bakılıp, rehabilite eidliyorlar.

 

 

Cancan’ı Aralık başında, daha iyi bakıalcağı yeni yuvasına bırakıyorlar amahemen her gün oğullarını görmeye gidiyorlar. Cancan Kumru olma yolunda ilerliyorken, arkadaşlar da ediniyor. Mesela tek ayaklı karga, ihtiyar mı ihtiyar bir güvercin, Kanadı kırılmış ve yanlış kaynamışi artık uçamayan bir güvercin. Kendisi gibi doğaya kazandırılmayı bekleyen kumrular.

 

 

Bir nevi yatılı okul hayatına başlıyor Cancan…

 

 

Ve geliyoruz hikayenin mutlu sonuna;

 

 

03 Mart 2019 Dünya Yaban Hayatı Koruma Günü dolayısıyla, Simurg Kuş Yuvası’nın Bahara Merhaba Etkinliği gerçekleştirildi. Pazar günü 30 civarı katılımcıyla yuvadaki doğaya dönmeye hazır 7 güvercin ve 3 kumru göklere salıverildi. Tabi hiçbir siyasetçi ya da devlet yetkilisi törende yoktular, sadece isimsiz kahramanlar, tanınmayan tertemiz sıradan yurttaşlar vardı etkinlikte.

 

 

Sırayla salındı kuşlar; sıra artık Cancan’a gelmişti, annesi Nagihan’ın ellerinde son bir kez sevilip, okşandıktan sonra göklere kavuştu.

 

 

Nagihan, o anki duygularını şöyle özetledi;

 

 

”Veeee Özgürlük! Hoşçakal Cancan’ım, artık gözlerimiz hep gökyüzünde olacak.

‘Bu dünya yoruldu mu kuşlar konsun diyedir’ demiş Can Yücel… Gökyüzü sizin olsun, kanatlarınız yorulduğunda aşağıda size yardıma hazır çok güzel insanlar var(mış) öğrendim, bugün onlarla uğurladık seni ve arkadaşlarını, iyi ki var onlar… ”

 

 

Ankara Dalış Kulübümden tanıyordum Nagihan’ı ama artık Cancan sağolsun, bir başka kaynaştık bu güzel insanla. Cancan da, Nagihan da bu kirli dünyada hala, güzel, farklı, küçük bedenlerinde büyük kalpler taşıyan özel insanlar olduğunu hatırlattılar bana. Bugün Nagihan ve ailesi Simurg Kuş Yuvası’ndan sahibi tarafından terkedilmiş ve bakıma muhtaç bir papağan’ı evlat aldılar…

 

 

Dünyada iyi insanların çoğalması ümidiyle…

 

1 2 3 4 5 6 7 8 9 10 11 12 13 14 15 16

Engin BALIM Twitter