Silivri'de direncin çadırları

Silivri'de direncin çadırları
23 Temmuz 2012 20:21

İşçi Partisi Merkez Karar Kurulu üyesi. 10 aydır işini gücünü bir kenara bırakmış Silivri’de nöbette…

Adı Hıdır Hokka…

Silivri mahkemelerinde yargılananlar, yargılananların yakınları, gazeteciler dahil olmak üzere herkes tanıyor Hıdır Hokka’yı. Lakabı Silivri Valisi… Duruşma salonuna girdiği anda tutuklu sanıkların olduğu bölümde hemen bir kıpırdanma başlıyor. Selamların, şakalaşmaların ardı kesilmiyor.  

Deniz Bilgen ÇAKIR H&H RÖPORTAJ

 
Biz de Halkın Habercisi olarak Hıdır Hokka’yla Silivri mahkemelerini ve Hokka’nın başında bulunduğu nöbet çadırlarını konuştuk…
 
 
-Hıdır bey, nedir bu nöbet çadırları? Öncelikle bunu biraz anlatır mısınız?
 
Bu çadırlar önce vatan ve namus nöbeti çadırları diye gelişmeye başladı.  
Özellikle Balyoz, Ergenekon, Islak imza gibi davalara ve bu davalardan  alınan insanlara baktığımızda Türkiye’nin namus birikimi, vicdanı olduğunu görürüz. Bu saldırıya göğüs germek, uygulanan hukuksuzluğa, kanunsuzluğa, vicdansızlığa direnmek için kuruldu bu çadırlar. Yani burası esasından direncin çadırı. 


Çadırlarda Hıdır Hokka’nın bürosu dahil heryerde Atatürk tabloları ve Türk bayrakları asılı… 

-Halkın ilgisi nasıl çadırlara…

Halk çadırları benimsedi. Nöbete gelenlere baktığımız zaman da bunu görüyoruz. ADD’den, İP’den, TGB’den, CHP Gençlik Kolları’ndan, Çağdaş Yaşam’dan, Öncü Gençlik’ten, Cumhuriyet Kadınlarından, subay derneklerinden ve milletvekillerinden yoğun şekilde nöbete gelenler var.  
 
-Siz İşçi Partilisiniz… Nöbete gelenlerde bunun etkisi oluyor mu?

İşçi Partisi Merkez Karar Kurulu üyesiyim ama çadırlarda Ne İP ne de başka bir siyasal oluşumun ağırlığı yok. Burası herkesin bağımsız, özgür vatan nöbeti tutabileceği, kimsenin kimseden üstünlüğünün olmadığı bir alan. 


Çadır’da sabah kahvaltısı… Kahvaltıda kullanılan domates, biber ve salatalıklar bahçenin ürünü… 

Gerçekten vatan için, millet için, ordusu, bağımsızlığı, Atatürk devrimi ve ilkeleri için, içeride yatan Türkiye’nin namus birikimi için buraya nöbete gelenlerin, tüm vatandaşlarımızın başımızın üstünde yeri var.  İsterse Ülkü Ocaklarından gelsinler fark etmez.  
 
-Buraya nöbete gelenler sadece tutuklu yakınları değil..

İçerideki tutuklularla kan bağı olup da buraya nöbete gelenler en fazla yüzde beş. Dedim ya içerideki namus birikimi diye. Dışarıdaki namus birikimi de buraya nöbet tutmaya geliyor.  
 
-Yabancılardan ilgi var mı?

Çok büyük bir ilgi yok aslında ama geliyorlar. Mesela Hollanda’dan gazeteciler, değişik partilerin yöneticileri geldi. ABD’den sinemacılar geldi. Belçika’dan, Avustralya’dan gelenler oldu. 


Hıdır Hokka… 

-Gelen yabancılar ne tepki veriyorlar? Siz onları nasıl karşılıyorsunuz…

Ben mesela ABD’den beklemiyordum ama geldiler. Beş dakikalığına uğramışlardı konuşunca sohbet ilgilerini çekti kaldılar. Sordular anlattım. Davanın ne kadardır sürdüğünü sordular. Beş senedir dedim. Onlar da şaşırdı. Beş senedir bu insanlara mahkeme suçlarının ne olduğunu söyleyemiyor. Beş senedir Türkiye’nin fikir birikimi, ordu içindeki namuslu generalleri, amiralleri, subayları içeride ve bunun arkasında ABD’nin emperyalist ruhu ve Türkiye’deki işbirlikçileri var dedim. Üçlü bir kadro çalıştığını söyledim; ABD, AKP, PKK…
 
-Ne tepki verdiler…

Şaşırdılar tabi.. Ama biz ABD halkını ayrı tutuyoruz. Bizim bahsettiğimiz emperyalist yöneticiler.  
 
-Siz artık bir Ergenekon uzmanı oldunuz. Duruşmalara girdiğimizde herkes sizin isminizi biliyor. Bir şey öğrenmek isteyen gazeteciler hemen sizi buluyor…

Evet doğrudur. Fakat tabi bu benim olağanüstülüğümden kaynaklanmıyor. Devamlı buradayım. Avukat mı bilir, burada kalan mı? Avukatlar yasa maddelerini biliyor. Ama ben mahkeme heyetinin ne yapacağını kestirebiliyorum. Bakışından, duruşundan, hal ve hareketlerinden… 


 


-Sanıklarla da aranız çok iyi…

Evet… En çok ilişkide olan benim zaten. Beş senedir yüz göz olduk artık. Sanıkların hepsi tanır. Ben salona girdiğim zaman “Salon rahatladı, müdür bey geldi” gibi esprilerle karşılarlar. “Sen orada olduğun sürece biz burada moral buluyoruz” derler.  
 
-Aslında yaptığınız çok zor bir iş…

Bu bana verilen bir görev ve yapmaya çalışıyorum. Ama tek başına olması elbette mümkün değil. Bu bir ekip işi. Vatansever arkadaşlarımız var. Biz burada bunaldık, gelin dediğimiz zaman bir bakıyoruz gecenin yarısı da olsa on kişi, yirmi kişi gelmişler. CHP’nin milletvekillerinin dahi gelip nöbet tuttuğu oluyor. 


Hıdır Hokka, KCK davası için gelenlerle ilgili “Biz artık ev sahibiyiz. Onlar yeni” diyor… 

-CHP milletvekilleri nöbet tutuyor dediniz. Örgütlerden destek var mı?

Tabi… Çorlu Gençlik Kolları’ndan, Çatalca’dan, Büyükçekmece’den, Esenyurt’tan, Adapazarı’ndan, İzmir’den, Ankara’dan gelenler var. Tabi onlar düzenli gelmiyor. Bir iki gün önceden haber verip geliyorlar.  Ama en büyük destek TGB ve ADD’den geliyor…
 
-Buraya insanlar nöbete geliyor, ziyarete geliyor, tutuklu yakınları gelip ihtiyaçlarını karşılıyor. Peki burası kendini nasıl idare ediyor?


Buranın gideri aylık 9-10 bin arası. Su, elektrik, yiyecek içecek derken bu miktarı buluyor.  On aydan beri milletin içinden vatansever kesimlerin maddi ve manevi destekleriyle ayakta duruyoruz. Kileri gördüğünüz zaman anlayacaksınız. Hala açılmamış ballarımız, zeytinlerimiz var. Halktan müthiş bir destek var. Yoksa bizim gibi emekli paralarıyla gelen üç beş adamın burayı ayakta tutması mümkün değil.

Çadırda kahvaltı sırası. Servisi nöbetçiler yapıyor…


-Arazi sizin değil bildiğim kadarıyla.  

Hayır değil. Ayda 1500 TL de kira veriyoruz. Kullanma suyu ve içme suyunu da parayla alıyoruz. Elektriğimizi jenaratörle üretiyoruz. İbrahim Benli diye bir arkadaşımız bir ay kadar önce güneş enerjisi panoları getirdi buzdolabı çalıştırmaya başlayabildik. Daha önce buzdolabını çalıştırmak için üç kat mazot yakmamız gerekiyordu. Jenaratörler de eskiydi. Bursa ADD’deki vatansever arkadaşlar kendi aralarında para toplayıp büyük bir jenaratör aldılar sağolsunlar.  
 
Yani halkın desteği müthiş. Hani bu halktan bir şey olmaz derler ya. Asıl onu diyenlerden bir şey olmaz….
 
-Halktan büyük destek geliyor dediniz ama merkez medyada burayı göremiyoruz…. 

Holding basının vicdanı yok. İktidarın vicdanı ne kadarsa, büyük medyanın da o kadar. Yerel basın, Anadolu basını ilgi duyuyor ama merkezden ilgi yok.  

Gelen ziyaretçilerin yazı yazdığı anı defteri…

 
-Cumhuriyet, Sözcü, Aydınlık, Yurt… Bunları sayıyorum çünkü muhalif olarak bilinen medya organları bunlar. Hiçbiri ilgi göstermiyor mu?
 
Cumhuriyet iki üç sefer verdi. Aydınlık iki üç aydır hiç haber yapmadı. Ulusal Kanal bir aydır yayınlamıyor. Sözcü ve Yurt hiç yayınlamadı. Davayla ilgili birşer soracaksa merkez burası oysa. Bir kere Milliyet manşet yaptı. Sonra basına girdi. Altı yedi televizyon kanalında verildi. Onun dışında görmemezlikten duymamazlıktan geliyorlar. Bir şey soracakları zaman gelip soruyorlar ama bizden bahsetmiyorlar.  
 
-Siz on aydır burada kalıyorsunuz değil mi?

Burayı geçen sene 9 Eylül’de açtık. İzmir’in kurtuluş yıl dönümünde. O zamandan beri buradayım.  

 


-Peki aileniz?

Beni görmek için torunlarım, eşim, 96 yaşındaki babam bile buraya geliyor. Çok olağanüstü bir durum olmadan ayrılmıyorum. Zeynep Işık diye bir arkadaşımız var. O olmadan hiç ayrılmıyorum. Burada tüm arkadaşlarımıza güveniyoruz ama neye ihtiyaç var, girdisi nedir, çıktısı nedir bilen bir tek Zeynep arkadaş.  
 
-Ergenekon, Balyoz derken şimdi KCK davası da başladı Silivri’de. Onlardan ziyarete gelen oluyor mu?

Yok olmuyor. Hiç gelmiyorlar. Bir tek ilk başladığı zaman dava gelmişler. Ben yoktum burada. Biz de size komşu geliyoruz demişler. Bizim çocuklar benim adımı, numaramı vermiş. KCK’dan gelen adam beni tanıyor. 6 yıllık iş arkadaşım. Ama aramadı beni. Oysa biz aramızda konuşmuştuk zaten. Onlar da mağdur. Burada daha yeniler. Biz ne de olsa ev sahibiyiz artık. Ama dediğim gibi aramadılar. Bir ara çadır yeri kiralamaya kalktılar ama Trakya halkı vermedi.  

-Peki şimdi ne yapıyorlar.  

Bizim burada bir alanımız vardı daha önce. Adalet Bakanlığı buraya yeni cezaevi yapacağım, mahkeme salonu yapacağım diye kamulaştırmış, bizi de çıkarmıştı. İşte o yeri onlara tahsis ettiler.

  
 
Silivri Cezaevi Kampüsü kapısı…


-Sizi çıkarttıkları yeri onlara tahsis ettiler peki sizin tepkiniz ne oldu?

Yani ne diyeyim. Kim kime yakınsa ona yardım eder. Adalet Bakanı Türkiyeli olsaydı bize yardım ederdi.  

Nedense Atatürk’e, Türk bayrağı asanlara izin verilmiyor. Biz de inadına Türk bayrağı, inadına Atatürk diyoruz. Bu ülkeyi bize veren adama saygı göstermeyeceksin, generalleri, bilim adamlarını, milletvekillerini içeri atacaklar sahip çıkmayacaksın, sonra da demokrat geçineceksin. Bundan büyük hainlik olamaz.  

-Biraz etraftan bahsedelim. Burada bir bahçe yapmışsınız, domates, biber, ay çiçeği, semizotu herşey var…

Altı tane de karpuzumuz var… Burayı mümkün olduğu kadar güzelleştirmeye, yaşama uygun hale getirmeye çalışıyoruz. Köpeklerimiz, tavuklarımız da var gördünüz.  


Çadırın bahçesinde karpuz bile var…

-Başarmışsınız da. Biraz önce tuvaletleri gezdim mesela çok temizdi.  

Evet. Burada temizlik birinci mesele.  
 
-Nasıl sağlıyorsunuz bu disiplini?

Disipline etmene gerek yok. Gelen arkadaşların hepsi disiplinli arkadaşlar zaten. Yani buraya sıradan insan gelmiyor. Gerçekten vatanına, milletine, bağımsızlığına gölge düştüğünü hisseden, o vicdanı yerinde olan, rahatsızlık duyan insanlar geliyor. Süzülerek geliyor yani insanlar. Onun için de sıradan işler yapmıyorlar.  

 



-Biz buraya geldiğimizde sabah 05.30’du ve çay hazırdı…

Sabah kaçta kalkılacağı bir gece önceden kararlaştırılır. 5-7 nöbetçileri çayı koyup, temizliği yaptıktan sonra milleti kaldırır. Burası her zaman açık ve hazırdır çünkü beklenmeyen misafirler gelebilir. Özellikle duruşma öncesinde, son çıkan yasayla ilgili ümit edenler de var tahliyelerle ilgili gelenler olabilir diye düşünüp kalkarlar erkenden. Kahvaltıdan sonra da eldivenler takılır, poşetler takılır, mıntıka temizliği yapılır her sabah. Alanın temiz tutulması birinci meselemiz. Ondan sonra da duruşmaya gidecek olanları sırayla göndeririz. Alanı boşaltmamak kaydıyla. Burada kalanlar askerde mektup bekleyen asker gibi ziyaretçi bekleriz. Buranın en önemli şeyi ziyaretçinin gelmesi. Ziyaretçi gelmediği zaman moraller bozuluyor. Günde iki, üç ziyaretçi bile geldiği zaman az geliyor bize. Bir düzen oturdu. İkişer saatlik standart nöbetlerimiz var. Kişi sayısına göre 24 saat bölünür. O nöbet mutlaka tutulur. Güvenlik, arkadaşların uyuduğu zaman rahatsız edilmemesi, yüksek sesle konuşulmaması, telefon konuşmalarının düzene sokulması için özel önem gösteririz. Koğuşların temizliği önemlidir. Yataklar mutlaka yapılır. Burası her an ziyaretçiye uyğundur. Bahçeler sulanır. 

Ergenekon terör örgütünün kasası denilerek tutuklanılan ve cezaevinde tedavisi yapılmayarak hayatını kaybeden Kuddusi Okkır için de bir ağaç dikilmiş nöbet çadırlarında…

-Bahçede plaketler var üstünde isimler olan…  
 
Biz bir kampanya başlattık geçen sene. Dedik ki içerideki tüm arkadaşların adına birer ağaç dikelim. İlk çadır alanımızda başladık. O zaman da 350 kişi civarında vardı. O kadar ağaç diktik. Bu arada 12. aya gelince anlattığım gibi Adalet Bakanlığı orayı kamulaştırdı. Buraya duruşma salonu yapacağım dedi, bizi kışın ortasında oradan çıkarttı. Bizim iki üç günde taşınmamız mümkün değil dedik. 24 ton kömür var. 4 çadırımız var. Kilerlerimiz dolu. Jenaratörlerimiz var. Süre istedik. Taşınırken oradaki çamları da taşıdık.

 

Balyoz davası tutuklu sanıklarından efsane komutan Korgeneral Engin Alan adına dikilen ağaç…

Hava çok soğuktu. Çamlarla arkadaşlar arasında tercih yapmak zorunda kaldık. Elleri donmuş, yüzleri mosmor olmuş arkadaşların ağaç dikmeye çalışmasını gördüm. Dedim bırakın ağaçları. Bir kısmı o yüzden dondu. Poşetlere sardık, çuvala koyduk, kömürlüğe sakladık ama yine de kurtaramadık bir kısmını.  

[email protected]

https://twitter.com/#!/denizbcakir