Asıl şimdi anaların gözyaşları daha çok akacak

Asıl şimdi anaların gözyaşları daha çok akacak
16 Ocak 2013 22:08

Geçen hafta Fransa'da, PKK'lı üç kadın terörist öldürüldü. Başbakan, partisinin son grup toplantısında (15 Ocak 2013 Salı günü), bu öldürme olayını “suikast” sözcüğü ile tanımladı.

 
Başbakan, Arapça sözcük olan “suikast”ın Türkçe açılımının, “1- Gizlice veya sinsice cana kıyma veya kötülük etme işine karışma; 2- Bir devlet büyüğünü veya önemli bir kimseyi tasarlayarak, planlayarak öldürme” olduğunu biliyor muydu?!.  
 
Başbakan, bilerek veya bilmeyerek kullanmış olsa da… Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin ve Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin halkının birinci derecede can düşmanı emperyalistlerin maşası PKK terör örgütünün Fransa'da öldürülen militanları için “suikast” sözcüğünü kullanmamalıydı!. “Suikast” olduğunu nereden biliyordu?!. Hangi veriye dayanarak bu sözcüğü kullanıyordu?!. “Suikast” sözcüğünü kullanarak, öldürülen PKK'lı üç kadın teröriste “paye”, “itibar” verdiğinin ayırtında değil midir?!.  
 
Onlar, Türk halkına ve Türk toprağına düşmanca yaklalar, kanlı eylemler yapanlar, onca Türk gencini şehit ve gazi edenler ve bu eylemlerin içinde olanların dava arkadaşları değiller mi?!.
 
Onlara ve onların yapılanmalarına karşı 30 yıla yakın süredir amansız mücadele veren ülkenin Başbakan'ı nasıl olur kalkar, onlardan, Fransa'da öldürülen üç terörist için “suikast” sözcüğünü kullanır?!.  
….
 
Ya, Fransa'da öldürülen PKK'lı üç kadın teröristin, Türkiye'ye getirilmelerine, önce Diyarbakır'da, sonra Tunceli'de, Kahramanmaraş'ta ve Mersin'de cenaze törenleri düzenlenmesine izin verilmesine ne demeli?!. Hükümeti, böyle bir “izni” nasıl verir?!. Onca şehidi nasıl anacak?!. Onca şehit ailesinin, onca gazinin yüzüne nasıl bakacak?!.
 
Başbakan bir de… “Tek bir şehidimizin dahi aziz hatırasına leke sürmeyiz, sürdürmeyiz. Tek bir şehidimizin dahi ruhunun muazzep olmasına göz yummayız. Bu ülkenin, bu aziz milletin değerlerinin çiğnenmesine müsaade etmeyiz, müsamaha göstermeyiz” diyor!..
 
Başbakan gene… “Bize hiç kimse diz çöktüremez. Bizi hiç kimse teslim alamaz. Hiçbir saldırı karşısında geri adım atmadık, geri adım atmayız” diyor!.. Diyor ama… İzlediği siyasa, “diz çökme”nin, “teslim olma”nın, “geri adım atma”nın ta kendisidir!..
….
 
“Bir tarafta bizim kahraman Mehmetçiğimiz şehit oluyor, diğer tarafta dağdaki terörist etkisiz hale getiriliyor. Ama dikkatinizi çekiyorum, ateş aynı ocağa düşüyor, acı aynı yürekleri kavuruyor, gözyaşı aynı toprağa düşüyor. Kurşun hangi adrese giderse gitsin, ağlayan, eli değil, ayağı öpülesi, o ayaklarının altına cennet vaat edilmiş mübarek analar, bizim annelerimiz oluyor”
diyerek, anlamsız benzetmeler, eşleştirmeler yapan, sonra da, “Buradan Diyarbakır'a sesleniyorum, buradan gelecek cenazelerin gideceği illere sesleniyorum; birçok provokasyonlar hazırlanabilir, birçok malum dar terörist grupların tahrikiyle, teşrikiyle bu cenazeler istismar vesilesi kılınabilir” sözleriyle, düştüğü telaşın çırpınışını yaşayan Başbakan'ın, şu sözleri, “Bizi örnek alın, bizim gibi sabırlı olun, bizim gibi silaha başvurmayın, bizim gibi siz de ülke yönetimine gelin…” demek, bölücü terör örgütüne kılavuzluk, yol göstericilik, danışmanlık yapmak değil midir?!:
 
“Bu ülkede insanlar düşüncelerinden, inançlarından dolayı, sadece Diyarbakır zindanında zulüm görmediler. 1980'lerde Diyarbakır zindanında, Mamak'ta, Metris'te yaşatılanlar dışarıda, farklı kesimlere, farklı gruplara zamana yayılmış olarak aynı derecede vahşice yaşatıldı. Gerek bu kadronun içindeki onlarca arkadaşım, gerek bu salonun dışındaki 10 binlerce, 100 binlerce kardeşim bu zulmü iliklerine kadar yaşadılar. Daha ilk gençlik yıllarımızdan itibaren biz o zulmün duvarına çarptık. Namaz kılıyoruz diye bizimle alay ettiler. İmam hatipliyiz diye bizi aşağıladılar. Başörtüsü takanları dışladılar. Sakalı olanı, elinde tespih olanı, hatta 'Selam un aleyküm' diyerek Allah'ın selamını vereni bile ötelediler. Kitaplarımız yasaklandı. Düşüncelerimiz sakıncalı diye yaftalandı. Gazetelerimiz, dergilerimiz, hatta siyaset yaptığımız partilerimiz kapatıldı. Bizim için, bizim gibi diğer birçokları için siyasetin yolları tıkandı. Siyaset yapmanın önünü türlü engellerle bir defa tıkadılar. Bizzat benim en yakın arkadaşlarım, kardeşlerim kalleşçe şehit edildiler. Eşi başörtülü olduğu için işinden edilenler oldu. Eşi işten atıldığı için bunalıma giren, çocuklarının önünde defalarca intihara teşebbüs eden kadınlar oldu. Kendi öz yurdunda kendi vergisiyle yapılmış okullarda okuyamayıp yurt dışında çözüm arayan nice kızlarımız, nice gençlerimiz oldu. İnsanların çalışma hakkı, iş kurma hakkı, okuma hakkı, düşüncelerini ifade etme hakkı kısıtlandı, engellendi, yok edildi, birçoğunun hayat hakkı elinden alındı. Komplolarla, tahriklerle, türlü oyunlarla, çirkin senaryolarla inançlarımız, değerlerimiz, kutsallarımız ayaklar altına alınıp çiğnenmek istendi. Birileri Diyarbakır zindanında veya zindanlarında en ağır işkenceler altında feryat ederken, bizler de, bizim gibi niceleri de büyük Türkiye hapishanesi içinde öz yurdunda garip, öz vatanında parya muamelesi gördük. Ama dikkatinizi çekiyorum; hiçbir zaman elimize silah almayı aklımızın ucundan bile geçirmedik. Sokağa çıkıp anarşi üretmeyi akılımızın uçundan bile geçirmedik. İllegalite yolunda veya illegalite yoluna sapmayı akımızın ucundan bile geçirmedik. Çünkü biz düşüncelerimize inandık, biz inançlarımıza güvendik, en önemlisi de biz, aziz milletin her bir ferdiyle bizimle aynı safta olduğuna, bizimle birlikte olduğuna yürükten iman ettik. Onlar vurdu, biz büyüdük. Onlar vurdu, biz güçlendik. Yenilgi yenilgi, büyüyen bir zafer olduğunu aklımızdan hiçbir zaman çıkarmadık. Sabrettik, direndik, mücadele ettik, sebat ettik ve işte bugünlere ulaştık. AK PARTi'nin, bizim, bizim neslimizin bu uzun soluklu mücadelesi dünyanın tüm haklı hareketleri için aslında en güzel örnektir. Düşüncesine güvenen, inancına güvenen, milletine güvenen her hareket, sabırla, sağduyuyla, sebatla, azimle, er ya da geç mutlaka zafere ulaşacaktır. Ama bunun karşısında şiddet ve terör kesinlikle ve kesinlikle çıkmak sokaktır. Şiddetin, terörün hiçbir meşruiyeti olamaz. Şiddet, fikrine, inanıcına, davasının haklılığına inananlar için asla bir yöntem olamaz. Şiddetin bu ülkede elde edebileceği hiçbir kazanım yoktur, olmamıştır ve olamaz…”

….
 
“Bizzat benim en yakın arkadaşlarım, kardeşlerim kalleşçe şehit edildiler” tümcesiyle ne kadar yurtsever (!) olduğunu Türk halkıyla paylaşan Başbakan, “millet” sözcüğüne de yeni tanım getiriyor. Şöyle:  
 
“Millet diyorsam, asla ve asla bir ırkı, bir etnik kökeni, bir inanç grubunu kastetmiyorum. Millet, bizim için ortak tarihi olan, istikbale aynı nazarla bakan, ortak idealleri olan bir topluluktur.”   
 

Sonra da şu ekte bulunuyor:
 
“Yasal dairede kalarak, meşru çizgide kalarak, milletin değerlerini gözeterek, hangi yöntemle olursa olsun, biz bu gözyaşının mutlaka ama mutlaka dindirmek istiyoruz. Onun için, milli birlik ve kardeşlik projesi diyoruz. Bakın bunu unutmayın: Milli Birlik. Bundan daha güzel ne olabilir? Bu Milli Birliğin içerisinde her etnik unsur var. Tek çatıda toplanacağız. Nedir o? Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlığı ve kardeşlik. Kardeşlikten daha güzel ne olabilir? 'Kardeşlik' denilen aynı anneden, aynı babadan olmak anlamına gelmez. O, bizim kültürümüzde, karındaştır. Kardeş ise aynı inancı paylaşanların bir araya gelmesidir. Bunu gerçekleştirelim istiyoruz.”

….
 
“10 yıldır anneler ağlamasın diye, elini, bedenini, yürüğüni ortaya koyan bir İktidarız. Biz 10 yıldır bir yandan topraklarımızı tavizsiz savunurken, eş zamanlı olarak annelerin gözyaşını dindirmenin telaşı içindeyiz. Bu mücadele içinde, bu kıvranış içinde meşru, yasal değerlerimizle örtüşen her yolu, her yöntemi devreye aldık ve alıyoruz. Şehitlerimize mahcup olmadan, ecdadımızın ruhunu incitmeden, bütün annelerin, bütün babaların, bütün ocakların acısını dindirmenin bir mücadelesi içindeyiz” sözlerini de eden Başbakan'ın, bölücü PKK terör örgütüne karşı izlediği siyasaların kaçınılmaz sonucu “dize gelme”nin ürünlerinden “yeni Haburlar”, bugün Diyarbakır'da, yarın Kahramanmaraş'ta, Mersin'de, Tunceli'de sergilenecek. Asıl şimdi anaların yüreği daha çok yanacak, gözyaşları daha çok akacak!..
 
[email protected]


Yazarın Son Yazıları:
Molla Kasım
Başbakan diyor ama lafla 'sağlıklı millet inşa edilmez'
Birand, hastalığın mı, ihmalin mi, gündemin mi kurbanı?