“KARTALIN BAŞINI KOPARTMIŞLAR!..”

“KARTALIN BAŞINI KOPARTMIŞLAR!..”
28 Kasım 2011 09:55

AKP kurmayları, yapay gündem oluşturma konusunda uzmanlar.

AKP kurmayları, yapay gündem oluşturma konusunda uzmanlar.


 


Muhalefetin en rahat olması gereken bu dönemde de muhalefete saldırıyorlar. Muhalefet topluca savunmada! MHP ve CHP sanki iktidarda ve ana muhalefet partisi AKP’dir de ikisini hesaba çekiyor.  Haftalık “fırça atma” faslı sıkıcı olmaya başladığında,  oyalanılsınlar diye önlerine Abdülmecit’i atıyorlar. Abdülmecit ancak bir kaç haftayı doldurabiliyor.  Ardından bir kaç ay önce verildiği ortaya çıkan, bir mülakatı yayınlatıp ortalığı toza dumana boğuyorlar.  Her defasında bizimkilerin kafaları iki ellerinin arasında!  Bir gerçeği kabul edelim artık, AKP’liler ve danışmanları,  Alevilerin ve CHP’nin zaaflarını çok iyi bellemişler. Hadi bakalım;  dersiniz Dersim dediler mi, başlıyorlar kaşınmaya. Tam da o sırada “tarihle yüzleşmek” isteyen yüzsüzleri döküyorlar ortalığa. Çık işin içinden çıkabilirsen. Televizyonlarda köşe kapmaca başlıyor o anda. Bu yapılanların adına, iktidarın kuyruğuna takılmak denir. İktidarın belirlediği yapay gündemlerin içinde debelenmek, muhalefet partilerinin hala iktidar alternatifi olamadığını da gösteriyor… 


 


Türkiye’nin gerçek gündemi öylesine dolu ki, hangi birini ele alırsanız hükümeti baştan aşağıya silkeleyip atabilirsiniz. Dış politikada durumumuz tam bir felaket: Kürecik’teki  “füze kalkanı” nedeniyle, Rusya’dan sonra, İran da Türkiye’nin hedeflerinde olduğunu açıklamış! AB ve ABD’nin Recep Bey’e verdiği “Suriye ödevi”nden sonra, Rusya 3 savaş gemisini Suriye’yi korumak için Akdeniz’e göndermiş. Esad elindeki Rus füzelerinin yönünü Türkiye’ye çeviriyor. Birkaç ay öncesine kadar can ciğer kuzu sarması olduğumuz Suriye ile neredeyse savaşacak kadar gerildik. Yılsonunda ABD’nin Irak’ı terk etmesinden sonra, ilişkilerimizin boyutu da muhtemelen değişecek. Talabani bu aralar PKK’ya af çıkartma ve Anayasamıza “Türkiye’nin hepsi Türk değildir. Türkiye birçok ırktan oluşur”  ifadesini yerleştirmeye çalışıyor! Onun eli de Türkiye siyasetinin içinde…  Kısaca, komşularımızla “sıfır sorunlu siyaset”,  sıfır not alıp sınıfta çakmış. Dış siyasetimiz yabancıların ellerinde, onların çıkarlarına göre şekilleniyor!..


 


İçeride durumumuz daha da kötü. Aydınlık Gazetesi’nde bir haftadır MİT üst düzey görevlisi Kâşif Kozinoğlu’nun mektubu yayınlanıyor. İddiaların her biri, tek başına hükümeti düşürecek ağırlıkta. Başbakan’ın İsviçre Bankalarında 8 ayrı hesabında 800 milyon Doları bulunduğunu ve bu bilginin Alman İstihbaratı ile Rus ve ABD istihbaratlarının elinde de olduğu açıklanıyor. Başbakan bu iddialar karşısında nedense susuyor? Bu aralar gazeteci tutuklamak konusunda Çin’i geçmek üzereyiz.  İktidarın muhaliflerine karşı uyguladığı “Silivri Hukuku” adlı ikinci bir hukuk var yürürlükte. Deprem yaraları henüz sarılamamış, soğuktan ve açlıktan insanlar ölme noktasına gelmişler. Hükümetin “oturulabilir” dediği binalar, ikinci sarsıntıda yerle bir olmuş. Onlarca vatandaş yok yere hayatını kaybetmiş. Aralarında yabancı kurtarma ekiplerinden kişiler de vardı. Sorumlulardan hesap soran yok! Soracak olan da görünmüyor ortalıkta.


Devleti ele geçirmek üzere tertiplenen atamalar, öyle bir noktaya kadar varmış ki, AKP yandaşı olduğu bilinen sendikalar bile isyanlarda. Sağlık sorunlarımız azalacak yerde, her geçen gün daha da artarak ağırlaşıyorlar. TBMM by-pass edilmiş vaziyette. Devlet kanun hükmündeki kararnamelerle idare ediliyor. Bedelli askerlik ile hükümet yandaşlarına ayrı bir “kıyak” daha çekmiş. “Vicdani ret” denen başka bir rezalet de aynı anda tartışılıyor. Bu dönemde 30 bin TL ödeyerek askerlikten kurtarılacaklar,  kesinlikle yandaşlar olacaktır. Çünkü üretimin olmadığı bir ülkede para, bir tek kamu kaynaklarını yağmalayanlarda bulunabilir. Muhaliflere ve fakirlere  askerlik yapmak ayrılmış, yandaşları yine “şehit” olmaktan kurtarmışlar!.. Hayatı çekilmez hale getiren zamların ardı arası kesilmiyor. Ekonomik kriz dış kapımızda. Emeklilerin ve çalışanların ücretlerinde iyileşme yok. Alman Vakıflarından para alan belediyeler AKP’li çıkmış, onlara da hesap soran yok. Deniz Feneri ile AKP’nin ilişkisi kanıtlara bağlanmış… Aslında bu durum bile tek başına AKP’nin kapatılma nedeni sayılır. Ama kimin umurunda? Çünkü yargı bağımsızlığı kalmamış!..


 


Aleviliğe bakışı “Alevilik din ve mezhep değil, kültürdür” şeklinde olan bu iktidar, şimdi de Alevilerin zaaflarıyla alay ediyor. Başbakan, Dersim’de olanlardan “özür” dilemişmiş. Güldürmeyin insanı! Aynı konuda hazırlanmış bir belgeseli daha yeni yasaklamışlar. Adama demezler mi, bu ne Perhiz!…  CHP’ye “tarihle yüzleşmesi” tavsiye ediliyor. Sevsinler sizin tavsiyelerinizi ve  özürlerinizi!.. AKP, CHP’yi yönetenlerin zaafını da çok iyi kullanıyor. Önümüzde yığınla iç ve dış sorun dururken, onları bırakıp da “geçmişle yüzleşmek”  ne demek oluyor? Böyle bir işe kalkışmak iktidara hesap sormayı ertelemek anlamına gelmez mi?  Gerçek gündemi sorgulamayı erteleyenler,  kendi durumlarını sorgulanır hale getirirler!.. Nitekim, medya organlarının çoğunu elinde bulunduran AKP başlattığı yapay  “Dersim tartışması” ile CHP’yi sanık sandalyesine oturtmuş ve Kılıçdaroğlu’nun  genel başkanlık yeteneğini  tartışılır hale getirmiştir!..


 


Bu koşullar altında “Tarihle yüzleşmek”  bugünden uzaklaşmak kolaycılığına kaçmaktır. Aynı zamanda kolay rakip olmayı da kabullenmektir. Esası kaçırıp teferruatla ilgilenenleri, siyaset arenasında kimse ciddiye almaz. Hukukun olmadığı bir ülkede, öncelikli mücadele “Hukuk Devleti” olma yönünde verilir. Bu hususta muhalefetin elinde oldukça fazla olanak bulunmasına rağmen, nedense teğet geçilmektedir. İktidarın yıpranacağı başlıca konu, onun güçlenme aracı haline getirilmiştir!.


 


Bunda CHP yönetiminin basiretsizliği vardır elbette. Bu durumu görmezden gelemeyiz. Daha dün Balyoz Davası’nın 51. duruşmasında söylenenler de duymazdan gelinemezler. Yüksek Askeri Şura Üyesi Orgeneral Bilgin Balanlı, sahte dijital kanıtlarla dava açıldığını söyledikten sonra savunmasında:”Davanın iddianamesinde hiçbir somut delil bulunmamaktadır. İddialar hayal ürünüdür. Cumhuriyet savcıları ve mahkemeler tarafsızlığını yitirmiştir. Balyoz Davası’nde “masumiyet karinesi” ihlal edilmiştir. İddia sahibi iddiasını ispat etmekle yükümlüdür. Bu nedenle iddia makamını ispata davet ediyorum. KARTALIN BAŞI KOPARILMIŞ ve DONANMA HASTAL LİMANINA DEMİRLETİLMİŞTİR. Bu dava ile TSK mensupları suç örgütü gibi gösterilmektedir” dedi.. Ne yazık ki, Türkiye’nin gerçeği budur. Ve gündem bu konulardan başka yönlere saptırılmamalıdır. Bu sesi duymazdan gelen ve gereğini yapamayan muhalefete “çakma muhalefet” denir!..


 


Böylesine somut gerçeklerle yüzleşmekten çekinenler, tarihle yüzleşseler ne yazar?  “Tarihle yüzleşmek” sanki CHP’ye oynatılmak istenen yeni bir oyun gibidir!.. Emperyalistler, BOP kapsamında işlerinin yolunda yürümesi için,  muhtemelen muhaliflerini de belli kalıplar içinde tutmayı hesap etmişlerdir. Düşünce kuruluşları marifetiyle, muhaliflerin zaaflarını çok öncelerden saptamışlar ve sırası geldiğinde, havanda su dövdürerek, onları ayak bağı olmaktan çıkartmışlardır! Önceden ele geçiremedikleri CHP gibi ulusalcı, antiemperyalist köklü örgütleri,  ancak  bu şekilde devre dışı yapabilirler!.. Ne yazık ki, bizimkiler, bu oyuna geliyorlar!..  Farkında olarak demeye dilim varmıyor ama olmayarak diyelim, düşmanın bize uygun gördüğü rolü oynamaya bayılıyorlar. Sonuç itibariyle, bütün bunlar görevimizi yapamadığımız anlamına geliyor. Kendimize yasaklar koymak, düşünme ve sorgulama yeteneğimizi geçmişte bırakmak gibi duruma düşmemize neden oluyorlar. Dolayısıyla muhalefet etme ve buna bağlı olarak, kamuoyu oluşturma görevini gerektiği gibi yapamıyoruz…


 


Geçmişe takılıp kalmanın, bir başka zararı da şudur:  Önümüze bugünlerden daha kötü günler getirilip, tartıştırılırken, farkında olmadan bugünkü haksız duruma razı olup, ses çıkartmama kolaycılığına kaçabiliriz!..  Zaten amaçlanan da o değil midir? Ölümü gösterip sıtmaya razı etmek! İnsanları böyle bir noktaya getirip, aktif olmaktan çıkartmaktır istenen… İnsanın kendi kalesine gol atması, buna denir işte!…


 


Dersim tartışmalarının bizi götüreceği ikinci nokta neresidir?



Şimdi de ona bakalım:


 


Bu sorunun yanıtı,  2003 yılında AB Türkiye Raportörü Oostlander tarafından verilmiştir. AB için Adam hazırladığı raporun ilk taslağında; Kemalist ideolojinin Türkiye’nin AB üyeliği önündeki ilk engel olduğunu yazmıştır. Onunla aynı düşüncede olan Egemen Bağış ise, Estonya gezisi sırasında; “Kemalizm Atatürk’ün ortaya attığı ve ürettiği bir ideoloji değildir. Kemalizm, içerisinde bizzat Atatürk’e ait hiçbir şey bulunmayan yapay bir ideolojidir ve sistemi elinde tutmak isteyenler tarafından Türk demokrasisinin üzerine Demokles’in kılıcı gibi bir görüntü vermiştir. Türkiye’de Ergenekon davası olarak bilinen yargılama süreci, aynı zamanda Atatürkçü düşüncenin de gerçek sahibine, yani millete teslim edilme sürecidir” diyerek, hükümetin Atatürkçü Düşünce’ye bakışını ortaya koymuştur. Bu arada Ergenekon davasının arkasındaki siyasi amaç da itiraf edilmiştir elbette.  Görüldüğü gibi emperyalistlerin ve onların yerli işbirlikçilerinin,  Atatürk’le görülecek hesabı vardır ve şimdilerde o hesap görülmektedir. Dersim tartışmaları da Ergenekon davaları gibi aynı amaca hizmet etmektedir. Zira Dersim tartışmaları ile varılmak istenen sonuç; Atatürk’ü ve arkadaşlarını sanık sandalyesine oturtmaktır. Onları “soykırım” yapmakla itham eden sözüm ona siyasetçiler, şu anda CHP’nin içindedir. Ne yazık ki, bu kritik günlerde, başımızda o tür adamları seçen ve şimdi de kol kanat geren  bir de Genel Başkanımız var!.. Gelen gideni aratır mı ne?!


 


Dilerseniz burada durup,  eski ABD Başkanı George W. Bush’un Ulusal Güvenlik Danışmanı, şimdilerde Washington’daki ABD Barış Enstitüsü adlı düşünce kuruluşunun, dış politika konusundaki kıdemli danışmanı Stephen Hadley’in neler söylediğine bakalım: Hadley, Başbakan Erdoğan’a verilen görevi:”Türkiye’nin Arap dünyasına öğüt vermek, kılavuzluk etmek gibi önemli bir rolü vardır” cümlesiyle açıklamıştır. Aynı şekilde ABD Dışişleri Bakanı Hilary Clinton ise, MSNBC televizyonunda yaptığı mülakatta, “Suriye için Türkiye’nin görevlendirildiğini” açıklamıştır… Görevini iyi belleyen Başbakan Erdoğan, 2. Afrika Kıtası Müslüman Ülke ve Toplulukları Dini Liderler Zirvesi’nin açılışında yaptığı konuşmada; Suriye Lideri Esad’a :”Gün gelecek, sen de gideceksin” diyerek, kendisinden beklenen görevi layıkıyla yerine getirmiştir…


 


Peki, muhalefet ne yapıyor, görevini gereği gibi yerine getiriyor mu?


 


Ne yazık ki, bu sorunun yanıtı olumsuzdur. Sanki muhalefet kendisine verilen “muhalefet etmeme” görevini yerine getiriyor. Bu görevi kim vermiştir? Muhalefete görevinin ne olduğunu hatırlatmak ve sırası geldiğinde parti yöneticilerini uyarmak, öncelikli olarak partililerin görevidir.  Lider sultasının egemen olduğu partilerde, bu görevin layıkıyla yerine getirildiği söylenemez. Muhalefet partilerinin,   siyasi hatalar yapmalarını ve emperyalist devletlerin elinde oyuncak olmalarını önlemek için,  elimizde her koşul altında geçerli olan bir ölçeğimiz vardır. Basit bir muhakeme ile siyasi sonuçları hemen önümüze getirebilir: Bunun için, yapılacak eylem ve açıklamalardan, son tahlilde kimin yararlandığına bakılacaktır. Bu iş en başta yapılmalıdır… Eğer söylenecek sözler ile yapılacak eylemlerden, uzun vadede yararlanacak olan, yine emperyalistlerse, kısa vadeli yararlar dahi gözetilmeyecek ve o işlerden kesinlikle kaçınılacaktır. Bu ölçüt,  hem iç hem de dış siyasetteki duruşumuzun belirlenmesinde işe yarayabilir… Şimdi, bu son Dersim tartışmasının sonuçlarını birlikte izleyelim.  Bakalım bu tartışmalardan sonuç itibariyle AKP mi kazançlı çıkacak, CHP mi? Medya olanaklarından yoksun olan bir muhalefet partisi, haklı bulunduğu konularda bile, kendini kamuoyu önünde gerektiği gibi ifade edemez!  İktidar, bilgi kirliliği ve kafa karışıklığı yaratarak, aleyhine olan durumu çok kısa sürede lehine çevirebilir. Bu gerçekten yola çıkarsak, her aklına esen, partiyi sıkıntıya düşürecek şekilde, ve dilediği konuda konuşmamalıdır!.. Parti disiplini de bu olsa gerekir…


 


Sonuç itibariyle denebilir ki; bu bir  acımasız savaştır ve herkesin aklını başına devşirerek, olması gereken yerde konuşlanması gerekir!.. Aksi halde düşmana askerlik yapılmaya devam edilir!..


 


Av. Cemil Can


 


 


NOT: Anlaşılıyor ki, emperyalistler ve onların yerli işbirlikçileri, Atatürk’ü ve Cumhuriyet’i kötülemek için gündemi Dersim olarak belirlemişlerdir. İstemesek de bir süre daha kafamızı ütüleyecekleri kesin gibi. O halde biz de bu fırsattan yararlanarak, Dersim olaylarını doğru kaynaklardan öğrenmeye çalışalım. Aşağıdaki bağlantıyı açıp okumanızı öneriyorum.



http://dunya48.free.fr/index.php/cumhuriyet-ve-bugun/7096-orhan-cekic-dersim-isyani-ve-sonuclari.html



 


Yazarın Son Yazıları:
‘Bağımsızlık’ mı ‘hırsızlık’ mı?!..
Devletin ‘özel’i olmaz!..
‘Cesaret ödülü’nün bedeli!..