Ülkeyi perişan eden siyasi dördüzler sürekli birbirlerini besliyorlar

Ülkeyi perişan eden siyasi dördüzler sürekli birbirlerini besliyorlar
26 Haziran 2014 10:37

Tabii ki aynı siyasi memeden süt emen ve birbirlerinden habersiz olarak atraksiyonlarda bulunmayan Recep Erdoğan, Kemal Kılıçdaroğlu, Devlet Bahçeli ve Selahattin Demirtaş’dan bahsediyorum.

 

İbrahim ÖZDOĞAN H&H YORUM

 

Yukarıda adlarını sıraladığım Meclis’de grubu bulunan dört siyasi parti liderinin kamuoyu önünde yaptıkları horoz dövüşüne aldanmamamız gerekir.

 

Onlar siyasi hedeflerinde aynı amaca hizmet etmektedirler.

 

Selahattin Demirtaş liderleri Öcalan’ın talimatları ile hareket ederek önce Güneydoğu ve Doğu Anadolu’yu içine alacak şekilde önce bir Kürdistan federasyonu sonra Ortadoğu’da küresel çetenin geliştirdiği olaylar çerçevesinde Suriye, Irak, İran’dan ayrılan Kürt grupların oluşturduğu bölgelerde bir Kürdistan Devleti kurmaktır.

 

Efendileri ABD’de bunu net bir şekilde böyle istemektedir.

 

Selahattin Demirtaş ve akıldışı hareket eden ideolojik yandaşları Türk-Kürt kardeşliğinin ebedi olduğunu ve bin yıldan sonra bir daha asla ayrılamayacaklarını maalesef anlayamamışlardır.

 

Şimdi Dördüzlerin siyasi hedeflerinde aynı amaç için nasıl çalıştıklarını tek tek ele alalım.

 

Küresel güçlerin işbirlikçisi ve taşeronu Recep Erdoğan partisini kurmadan önce Coni abilerine selam çakma babından şehitlerimize ”kelle” elikanlı kitle katili Öcalan için Avustralya’daki bir radyo programında ”sayın” saygı sözcüğünü kullanarak işe başarmış ve sonuç itibariyle ülkemizi bugünkü bölünme noktasına getirmiştir.

 

Çünkü ona küresel güçler altın tepsi içinde Başbakanlığı sunarken ”Kürdistan” kurma görevini de kesin olarak vermişlerdir.

 

İşte Recep Erdoğan Başbakan oluncaya kadar sıfır noktasına inmiş ve artık evlere gelmeyen şehit cenazelerine rağmen Diyarbakır’da 2005 Ağustos sıcağında yaptığı kışkırtıcı konuşma ile ”Ben Türkiye Cumhuriyeti Devleti Başbakanı olarak Kürt sorununu tanıyorum” sözlerini sarfederek adeta yangının üzerine tonlarca benzin dökercesine PKK terörünü tekrar alevlendirmiştir.

 

”Çözüm süreci” denilen iğrenç ”ihanet süreci’‘ni ortaya atarak bugünkü korkunç seviyeye getirmiştir.

 

Ve Erdoğan döneminde Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ni kuran iradeye karşı ihanetler başlamış, milli bayram törenleri yasaklanmıştır.

 

Kamu kuruluşlarında T.C. ibareleri tabelalardan kaldırılarak Cumhuriyet değerleri unutturulup yok edilmeye çalışılmıştır.

 

Her taraftan ihanet fışkırmaya başlamıştır.

 

Küresel hırsızlık had safhaya çıkmıştır.

 

Atatürk ve Cumhuriyet değerlerini sadece BOP Eşbaşkanı Recep Erdoğan değil, sonradan Anamuhalefet partisi lideri olan Kemal Kılıçdaroğlu’da çok açıktan eleştirmiş ve bu iki değere açıktan düşmanlığını defalarca belli etmiştir.

 

Kılıçdaroğlu ”çözüm süreci” dedikleri ”ihanet süreci”ne daha geçenlerde Diyarbakır’da destek verdiğini söylemiş ve Erdoğan’dan daha da ileri giderek bunun bir yasal zemine bağlanması gerektiğini söylemiştir.

 

Hatta elikanlı kitle katili Öcalan’ın talimatı olan Meclis’de ”Hakikatlerı Araştırma Komisyonu” kurulması talimatına Erdoğan’dan sonra Kılıçdaroğlu’da onay vermiştir.

 

Kılıçdaroğlu çok açıktan 1930 ve 40’lı yılları eleştirirken bilincindeki ve bilinç dışındaki Cumhuriyet ve Atatürk düşmanlıklarını net bir şekilde açığa vurmuştur ki o büyük liderin yapıtı partinin başında bulunması çok ilginçtir.

 

Ayrıca şu noktayı net bir şekilde açığa kavuşturalım ki Kılıçdaroğlu aslında 1920’li yılları da eleştiriyor ama Atatürk karşıtı görünmemek maksadı ile bu tarihe değinmiyor.

 

Halbuki akla ve bilgiye dayalı devrimler Atatürk ölünceye kadar devam etmiştir.

 

Ve Atatürk 1930’lu yılların sekiz senesinde de hayattadır.

 

Bir de Atatürk’ün hayatta olduğu yılları bugün yaşadığımız yıllardan daha geri ve despot görmek ya ihanet ya da cahillikten başka bir şey değildir.

 

Çünkü kul olmaktan çıkıp bir insan bir yurttaş olma konumuna gelmemiz ve demokratik değerlerimizin tüm temelleri bu dönemde hazırlanmıştır.

 

Recep Erdoğan’ın dogmatik düşünceleri nedeni ile Atatürk ve Cumhuriyet değerlerini sürekli eleştirmesi yanında Kılıçdaroğlu’nun da aynı kulvarda hareket etmesi çok anlamlı değil mi?

 

Yukarıda ortaya koyduğumuz tez çerçevesinde Erdoğan ve Kılıçdaroğlu aynı hedefe doğru koşmuyorlar mı?

 

Birbirlerine kardeşlik yapmıyorlar mı?

 

Diyeceksiniz ki birbirlerine çok ağır hakaretler ediyorlar.

 

Ha, bu noktada durun;bir şey söyleyeceğim.

 

İşte burası meselenin bamteli.

 

Neden?

 

Karşılıklı hakaret ederek birbirlerini besleyerek kendi tabanlarına ve merkezi ile taşra parti yönetimlerine karşı ayakta kalmaları için birbirlerini besliyorlar.

 

Bu nedenle sakın aldanmayalım.

 

Siyasi dördüzlerden diğer kurnaz kardeş Devlet Bahçeli milliyetçilik numaraları ile bu ülkede ülkücüleri iğdiş eden, küresel işbirlikçi Recep Erdoğan’ın Türkiye’yi parçalama emelleri doğrultusunda çalışan dördüzlerin bir diğeridir.

 

Devlet Bahçeli rolünü çok iyi oynayan bir aktördür.

 

Hizmetinde olduğu Recep Erdoğan’a her hafta grup toplantılarında en ağır hakaretleri yapar ama son kertede aniden ‘’U’’ dönüşü yaparak olanca gücüyle BOP Eşbaşkanı Recep Erdoğan’ı her çeşit badireden kurtardığı ve bu nedenle Türkiye’yi bölünme felaketine sürüklediği siyaseti takip edenlerin bilgisi kapsamındadır.

 

İşte bu kapsamda olmak üzere Devlet Bahçeli’nin bir siyasi kararını tahlil etmek zorundayız.

 

2007 senesinde Abdullah Gül’ün Devlet Bahçeli’nin desteği ile Cumhurbaşkanı seçildiği yurttaşlarımızın bilgisi kapsamında olduğunu hemen anımsatalım.

 

Öyle ki o zaman gelinen nokta itibari ile Recep Erdoğan bile Cumhurbaşkanlığı krizini aşmak için Cumhuriyet değerlerine bağlı bir ad üzerinde anlaşmaya hazır haldeydi ve aslında Abdullah Gül’ü de istemiyordu.

 

Ama özel görevli Devlet Bahçeli buna fırsat vermeden ve grubuna danışmadan her zamanki taktiğini uygulayarak Cumhurbaşkanlığı seçimine gireceklerini topluma ilan etti.

 

Çünkü o bir görev adamı idi ve misyonunun gereğini yapıyordu.

 

Abdullah Gül Cumhurbaşkanı olduğu 7 yıllık süre içerisinde Erdoğan’ın talimatı ile çıkan tüm yasaları bir noter marifetiyle onaylamış bir iki yasadaki çok küçük değişimler dışında hiçbirini geri çevirmemiştir.

 

Burada bir anekdot anlatmak istiyorum.

 

Geçenlerde bir işim nedeni ile notere gitmiştim.

 

Siyasi olmam nedeni ile noter hanım bana takıldı ve espritüel tarzda ‘’Siz siyasetçiler Cumhurbaşkanı için noter gibi her yasayı onaylıyor diyerek bize haksızlık ediyorsunuz; halbuki biz yasal koşulları taşımayan hiçbir evrakı onaylamıyoruz; Abdullah Gül onaylasa bile’’ diyerek bir gerçeği çok güzel bir tarzda yüzüme söylemiştir.

 

Bakın, Devlet Bahçeli’nin desteği ile Cumhurbaşkanı seçilen Abdullah Gül Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ni temellerinden sarsan Recep Erdoğan’ın gönderdiği her yasayı onaylayarak onun ve ona yardım edenlerin yargılanmasını önlemiştir.

 

MİT başı Hakan Fidan yargılanacakken bir gecede onu koruma yasası çıkarılarak yargılanmaktan kurtulmuştur.

 

Ve bu yasayı Abdullah Gül onaylamıştır.

 

Bu sadece bir örnektir.

 

Eğer Gül Cumhurbaşkanı olmasaydı bu tür yasalar onaylanır mıydı?

 

Ve bu nedenlerle küresel işbirlikçi Erdoğan subayları, aydınları, yurtseverleri, gazetecileri kodese tıktırabilir miydi?

 

İşte tüm bunlar dördüzlerin tamamı ile birlikte Devlet Bahçeli’nin Recep Erdoğan’a verdiği destek sayesinde olmuştur.

 

Bu kısa anımsatmalar çerçevesinde Türkiye’de siyasal olayları ve siyasi liderleri değerlendirdiğimiz zaman çok tuhaf ama tahlil ettiğimizde anlaşılır durumlara ulaşıyoruz.

 

Siyasi analiz sonucu ulaştığımız bu anlaşılır durum nedir?

 

Yazımın başlığında ifadesini bulan ‘’Dördüzler’’in aynı hedefe doğru koştuklarının ve birbirlerini toplumumuzu uyuturcasına beslediklerinin doğruluğudur.

 

Toplumu nasıl uyutuyorlar?

 

Bir ‘’oyun’’da olduğu gibi birbirlerine ‘’rol’’ gereği hakaretler ederek.

 

Hepsi de sonuçta Öcalan’ın talimatını yerine getiriyor, kimi doğrudan kimi dolaylı olarak.

 

‘’Dördüzler’’ siyasi kulvarda birbirlerinin kopyası.

 

Kandırılan yönetim kademeleri ve tabanlarıdır.

 

Milletçe bu ‘’Dördüzler’’e dur demenin zamanıdır.

 

Nasıl dur diyeceğiz bu ‘’Dördüzler’’e?

 

Desteğimizi çekerek.

 

İslam, milliyetçilik, sosyal demokrasi, Kürtlerin hakları bu ‘’Dördüzler’’den kurtulmadıkça Türkiye Cumhuriyeti Devleti bölünüp parçalanma tehlikesini asla atlatamaz.

 

Yeni bir yol, yeni bir lider gerek.

 

[email protected]

 

İbrahim ÖZDOĞAN twitter

 

 

 


Yazarın Son Yazıları:
Türk ordusunu taammüden mahvetti
Tayyip Erdoğan’a karşı tüm muhalefet partileri ortak demokratik milli mücadele başlatmalıdır
Fetö teröristlerine af isteyen ya gafil ya hain ya da kaset korkusu olan şerefsizlerdir!