Mahir Polat: CHP’nin oyları tepki değil, değişim ve dönüşümün göstergesi

Mahir Polat: CHP’nin oyları tepki değil, değişim ve dönüşümün göstergesi
28 Nisan 2024 08:25

CHP’nin Fatih Belediye Başkan adayı Mahir Polat, Fatih ilçesinde yürüttüğü seçim kampanyası sırasında bölgenin özgün dinamiklerine nasıl yanıt verdiğini açıkladı. İstanbul’un tarihi ve kültürel yapısını yansıtan Fatih’te, seçimlerin diğer ilçelere göre daha geç netleştiğini belirten Polat, bölgedeki muhafazakâr ve çeşitli sosyal gruplarla kurduğu etkili iletişim stratejisini Politik Yol’a detaylandırdı. Polat, “Fatih, sadece muhafazakâr kesimin değil, aynı zamanda CHP’nin de sesini duyurabileceği stratejik bir kale” diyerek, siyasetin kutuplaştırıcı dilinin ötesine geçmeyi amaçladıklarını ifade etti.

 

 

 

Fatih, AK Parti açısından stratejik bir öneme sahip; “kale” olarak nitelendirilen ve muhafazakâr kesimin güçlü olduğu, CHP’nin ise belirli bir alanda sıkışıp kaldığı bir yer olarak görülüyor. Gördüğümüz üzere Fatih, İstanbul’da sonuçları en geç kesinleşen ilçe oldu. Geçmişte böyle bir durumla karşılaşmamıştık. Peki, bu durumu nasıl sağladınız?

 

 

Seçim çalışması tabii ki birçok farklı katmanı içerir. Kendi tecrübelerime dayanarak söylemem gerekirse, bu süreçte kişisel iletişim büyük bir rol oynar ve adayın ne söylemek istediği, ne anlatmak istediği üzerine kurulu bir çalışma yürütülür. Bu süreçte bazen kolektif, bazen toplu, bazen de bire bir görüşmelerle ifade olanakları sağlanır. İkincisi, genel siyasi konjonktürdür; yani siyasetin genel atmosferi ve içinde bulunduğumuz durum nedir? Üçüncüsü ise yerelin özgünlüğüdür; yani çalıştığınız yerin kendine has özellikleri ve buradan kaynaklanan tepkiler nelerdir? Şunu rahatlıkla söyleyebilirim ki, Fatih bu üç faktörden de derinden etkilenmiş bir dönem geçirdi. Seçimler sırasında, Fatih’in seçimleri Türkiye’nin diğer bölgelerinden oldukça farklı bir yapıya sahipti. Çünkü Fatih, kendi özgünlükleri, tarihsel ve kültürel aidiyetleri ile dinamikleri olan, doğal yansımaları barındıran bir yerdir. Daha basit bir ifadeyle, Fatih gerçekten de Türkiye’de AK Parti’nin temsil ettiği siyasi kültürün kurucu mekânı olarak kabul edilen, içinde çeşitli dini, kültürel, siyasal ve sosyal grupların bulunduğu bir yerdir. Türkiye’de siyaset, ne yazık ki kutuplaşma ve zümre diliyle kısıtlanmış, insanları görmeye, dinlemeye kapalı bir gerçeklik içerir. Politik gruplar, genellikle rakip gördükleri siyasetçileri ya da fikirleri tamamen dışlayarak dinlemeyi reddeder. Fatih’te ise bu yapıyı en aza indirgeyerek, karşımıza çıkan bölgede insanlara kendimizi en iyi şekilde tanıttık ve ne düşündüğümüzü en etkili biçimde aktardık. Fatih’teki çalışmalarımızda, hiçbir zaman sadece bir zümrenin ya da grubun temsilcisi olarak hareket etmedik. Bizim için herkes eşit bir bireydi ve iletişimimiz bu düşünce üzerine kuruluydu. Türkiye’de bu yaklaşım yeni değil, ancak duvarlar ve engeller yüzünden çoğu zaman ifade edilememiş bir potansiyeldi. Fatih çalışmalarımız, Türkiye’de insanlar arasında daha fazla anlayış ve empati kurulmasını sağlamak amacıyla yürütüldü ve bu süreç, toplumun farklı kesimlerinden insanların gerçekten birbirini duymasına ve anlamasına olanak tanıdı.

 

 

Bildiğiniz üzere şu anda farklı alanlarda önemli krizlerle karşı karşıyayız. AK Parti’nin bu krizlere yönelik çözümlemelerini de ele aldığınızı göz önünde bulundurarak, bu konuda ne düşündüğünüzü öğrenmek istiyorum.

Bu konu üzerinde daha fazla konuşulması gerekiyor; çünkü oldukça geniş bir zeminde Türkiye’nin zihniyet ve kültürel dünyasında bugüne kadar tartışılan pek çok konu 2024 ile bağlantılı aslında. Seçimler, artık yeni tartışmalara ve yeni görüşlere yer açıyor. Biz geçmişten gelen bir tartışmanın yeni bir büyümesini yaşıyoruz ve umarım bu, uzun vadede hem bizim hem de farklı insanların; bilim insanlarının, gazetecilerin ve kamuoyunun devam ettireceği bir tartışma olacak. Buradan, Türkiye’nin çok fazla yeni ifadeye ve yaklaşıma öncülük edeceğini düşünüyorum ama en açık ve net olarak ortada duran mesele, duyguların yıkımı ve insanların zümreler arası duymama durumundan kaynaklanan ötekileştirmelerin yavaş yavaş geride kaldığıdır. Türkiye artık birbirini daha net görüyor ve duyuyor. Yeni medya iletişim alanları sayesinde, insanlar artık birbirlerine daha yakın ve bu da insanlar hakkında daha fazla düşünmeyi, kendi hakkında düşünmeyi mümkün kılıyor. Artık kapalı kapılar ardında, manipülatif insanların inşa ettiği bir hakikatle değil, her türlü parti ve grubun yaşadığı, kitlelerin farklı yerleri görebildiği ve deneyimlerini paylaşabildiği, tarihsel travmalarımızı daha rahat konuşarak aşabileceğimiz bir döneme giriyoruz. Bu nedenle konuşma arzum çok fazla. O yüzden soruya geri dönüyorum, yeniden konuşmaya ihtiyacımız olan bir dönem bu. Çünkü bir yandan da Türkiye’nin iki adım ileri bir adım geri gibi tarif edebileceğimiz, tarihimizin özetini oluşturan bu ritmi, mehter marşının ritmiyle de açıklayabiliriz. Hem batıya hem doğuya ilerlerken yaşanan bu ilerleme ve geri düşme, yeni denemeler ve yeniden sonuçlar çıkarma süreci, Türkiye’nin yüz yıllık dönemine denk gelen bir seçimle, Türkiye’nin kadim tartışmalarına yeni cevaplar ve vizyonlar getiriyor. Hâlâ aklımda olan birçok detayı toplumla paylaşmak için sabırsızlanıyorum.

 

 

Fatih’te yürüttüğünüz seçim çalışmasıyla ve genel yaklaşımınızla, siz kendinizi veya yaptığınız çalışmayı farklı toplumsal kesimlerle bir köprü olarak görüyor musunuz?

Kesinlikle, gerçekleştirdiğimiz dönüşüm önemliydi. Sayın Kemal Kılıçdaroğlu’nun başlattığı ve toplumsal olarak tartışmaya açılan helalleşme süreci, ‘altın masa’ etrafında oturarak düşünce filizlerinin yeşermesine neden oldu. Ancak geçen seçimde tam olarak muradımıza eremedik. Bu seçimde ise özellikle yerel seçimlerin doğası gereği, yerel adayların kişisel olarak diyalog kurmalarına olanak sağlayan bir ortamda bu sürecin meyvelerini toplamaya başladığımızı düşünüyorum. Bu, yeni CHP’nin halkla bütünleşme meselesinin özeti olarak kabul edilmeli. Evet, partiler bir düşünce ekseninde hareket eden topluluklardır ve zamanla evrilirler. Bizim eylemlerimizle şekillenirler. Cumhuriyet Halk Partisi olarak, Cumhuriyet’in kuruluşundan bu yana demokrasiyi taçlandırma misyonunu ön planda tutuyoruz ve bu yolda halklaşmayı hedefliyoruz. Bu, bazen başarılı oldu, bazen olmadı ama tarihten ders çıkararak, geleceğe yönelik yaklaşımları şekillendirmemiz gerekiyor. Ben bir tarihçi ve kültür analisti olarak, yerelliğin önemini ve her gün daha fazla ‘biz’ olma bilincini vurgulayan bir CHP’nin, eksiklikleri tamamlayarak Türkiye’ye modern bir çizgi çizeceğine inanıyorum. Fatih deneyimi ve diğer ilçelerdeki tecrübeler, toplumla kurduğumuz köprülerin ve diyalogların bir göstergesi. Parti ve toplum böyle dönüşür; olumlu değişimler etrafında birleşerek. Bu seçimden sonra tüm partilerin, kaybeden AK Parti de dâhil olmak üzere, topluma faydalı bir dil kullanarak önemli dersler çıkarmasını umuyorum. Türkiye ikinci yüzyıla girdiğinde daha fazla iletişim, hoşgörü ve üretkenlik bekliyorum ve siyasi kimlikler yerine toplumun ortak kimliğinin savunulduğu bir döneme giriyoruz. Gelecek, bu toprakların kültürüyle, değerleriyle şekillenecek ve biz bu değerleri yaşayarak göstereceğiz. Bu, bir çocuğun annesini sevmesi gibi doğal ve vazgeçilmez bir bağdır; biz de Türkiye’yi, bu toprakları sevdiğimiz, değer verdiğimiz ve koruduğumuz için bu yolda ilerleyeceğiz.

 

 

CHP’nin aldığı oyların sadece tepki değil, güven ifadesi olduğunu söylemek mümkün müdür?

Evet, kesinlikle katılıyorum. Tepki oyu bazı zümreler için geçerli olabilir, ancak aldığımız destek ve sürpriz sonuçlar daha farklı bir hikâye anlatıyor. Örneğin, Türkiye siyasi tarihinde eşine az rastlanır bir durum olarak, milliyetçi seçmenin Cumhuriyet Halk Partisi adaylarına gösterdiği ilgi ve sempati, onların kampanyalarında aktif olarak çalıştığına dair çarpıcı örnekler mevcut. Bu, partinin farklı kesimlerden destek görebildiğini gösteriyor. Geçtiğimiz bayram tatilinde Budapeşte’deydim ve orada bir havalimanında, namaz kılmak için uygun yer arayan bir çiftle karşılaştım. Sohbetimiz esnasında, tesettürlü hanımefendi ve eşi bana AK Partili olduklarını, politikalarından rahatsız olmadıklarını ancak Fatih’te yaşadıkları için bana oy verdiklerini belirttiler. Bu, onların tepki değil, inandıkları bir adaya oy verdiklerini gösteriyor. Her gün Fatih’ten aldığım onlarca telefon, AK Partili seçmenlerden gelen destek mesajları, insanların bana ne kadar güvendiğini ve beni ne kadar takdir ettiklerini gösteriyor. Bu durum, tepki oyu olmaktan ziyade, insanların gerçekten hangi adaya inandıklarına dayanarak karar verdiklerini ortaya koyuyor. Bence bu, yeni siyaset anlayışımızın, parti sınırlarını aşarak nasıl bir etki yaratabileceğini ve toplumla nasıl bir bağ kurabildiğimizi gösteriyor. Toplum artık daha bilinçli, medya aracılığıyla daha fazla bilgiye erişebiliyor ve bu durum siyasete bakış açısını da değiştiriyor. İnsanlar artık sadece kendi partilerinin adaylarını değil, gerçekten kimin kendileri için en iyi olduğuna inandıkları adaylara oy veriyorlar. Bu da Cumhuriyet Halk Partisi’nin nasıl bir değişim ve dönüşüm geçirdiğinin ve toplum nezdinde nasıl bir yer edindiğinin bir göstergesi. Bu bağlamda, 2028’e doğru ilerlerken, Cumhuriyet Halk Partisi’nin halkla olan bu ilişkisinin daha da derinleşeceğini ve siyasi manzarada önemli bir güç olarak kalacağını öngörebiliriz. Bu, seçim sonuçlarında ve partinin politikalarında daha fazla halk katılımı ve desteği anlamına gelebilir, böylece 2028 seçimlerine doğru partimiz için pozitif bir ivme yaratılabilir.