Kilit kelime: Bölgesel idari yönetim

Kilit kelime: Bölgesel idari yönetim
18 Mart 2013 01:42

BDP Eşbaşkanı Demirtaş, Kandil’den gelen cevabi mektubun Öcalan’a ulaştığını açıklarken dün şöyle dedi:


Safile USUL H&H YORUM

“İmralı’ya Anayasa Uzlaşma Komisyonu’na partiler tarafından verilmiş bütün teklifleri de ek olarak gönderdik. Partilerin çözüme nasıl yaklaştığının görülmesi için önemlidir. ‘Bölgesel idari yönetim’ konusundaki teklifimiz de bunun içindedir.”
 

Bu açıklamadaki kilit söz, “Bölgesel idari yönetim.”
 
Hükümet ile PKK arasındaki pazarlığın çerçevesini çiziyor bu söz.
 
Yani, Hükümet PKK’ya yeni anayasa çerçevesinde, “Bölgesel idari yönetim” ışığı yakmış, bu belli.
 
Farkındaysanız, “Bölgesel idari yönetim” aslında dilbilgisi olarak bozuk bir ifade, ancak “özerklik, bölgesel özerklik” gibi hemen tepki uyandırması muhtemel bir kavramın yerine, idari ve yönetim gibi aynı anlama gelen iki kelimeyi de içine soktukları ve dilsel olarak anlam bozukluğu taşıyan yeni bir kavram oluşturmuşlar.
 
Şimdi…
 
Benim Demirtaş’ın sözlerinden çıkardığım sonuç, “Hükümet PKK’ya özerklik verecek bir düzenlemeyi anayasaya sokacak” sonucu değil.
 
Çünkü geçtiğimiz MGK’da yerel yönetimler şerhini kaldırmayan veya kaldıramayan bir hükümetin bir sonraki MGK’da bunu kaldırmasını beklemek gerçekçi değil.
 
Kaldı ki, Hükümet Öcalan ile görüşmelerinde, “özerklik” tınısını koklatsa bile, daha ziyade idari yönetimlere genel anlamda biraz serbestliği düşünüyor ama onu dahi yapamıyor ve önümüzdeki dönemde de yapabilecek durumda değil.
 
En doğrusu da şu ki, Başbakan’ın kafasında bir hareket planı yok.
 
Kabaca başkan olmak istiyor, yeni anayasa yapmak istiyor ve PKK’ya toplumda tepki yaratmayacak bir serbestlik vermek istiyor ama bunun formülü var mıdır, nedir, olsa da bunu Türkiye’yi şişirip, patlatmadan nasıl yapabilir vs. bilmiyor.
 
Başbakan karanlıkta el yordamıyla başkanlığa gidecek ve yeni bir anayasa yapacak yolu bulmaya çalışıyor ama bulamıyor.
 
Başbakan şu saatlerde ise, pazartesi günü Çanakkale’de yapacağı, “The Milliyetçi Show”a hazırlanıyor.
 
PKK ise, Başbakan’ın durumunun farkında ama o da taktik olarak devam ediyor.
 
Geri çekilmek gibi bir planı yok PKK’nın, sadece mevcut tablodan bir sonraki adım için istifade etmeyi planlıyor.
 
Şu anda gördüğüm budur. Bu hafta Öcalan’ın açıklamasından sonra bu konudaki değerlendirmeye daha detaylı devam ederiz.
 
OKUYUCUNUN SORUSUNU CEVAPLAMALIYIM
 

Alman anayasası ile ilgili yazdığım yazıya dair gelen bir okuyucu yorumu (sorusu) şöyleydi:
 
“Tutun ki Almanyada faşist eğilimli, dinci bir parti iktidara geldi ve bu maddeleri değiştirebilecek bir çoğunluk oluşturdu. Parlamentodan bir şekilde bu yönde bir karar çıkması halinde bu maddelerin değişmezliğinin güvencesi nedir? Bizde de bu tartışıldığına göre eğer parlamentodan bu yönde bir karar çıkarsa Cumhuriyetin temel niteliklerinin hiçbir güvencesi yok mudur? O zaman değiştirilemezlik sadece gücün kimde olduğuna bağlı içi boş bir kavram olmuyor mu?”

 
Bu güzel bir soru ve hemen cevaplamalı.
 
Almanya’da ne olurdu?
 
Federal Alman Anayasa Mahkemesi ile röportaj yapmıştım, galiba 2010 idi.
 
Onlar bu konuda şöyle demişlerdi…
 
“Buna teşebbüs eden parti anayasa mahkemesi tarafından kapatılır.”

 
Şimdi ama Almanya’nın cevabı ile bizimkisi aynı olamaz.
 
Çünkü Almanya sosyolojik olarak siyasal bölünmeye elverişli bir ülke değil ve siyasiler ile devletin klasik anayasal düzeni arasında siyasi bir diskrepans ve tepkisellik yok.
 
O zaman biz konunun dinamiği ile devam edelim. (dinamik kağıtta yazanları değil, gerçek dengeleri, oluşumları ve gücün gerçek halini anlatır)
 
Bir örnekle girelim konuya.
 
En ideal ve bir toplumu en güçlü kılacak durum, her tarafın bir konuda aynı düşünmesidir.
 
Mesela, amiyane bir örnekle, “başkasının hanesine izinsiz girilmez.” kuralını herkesin kendiliğinden doğru bulması ve mahkeme vs. kararı olmadan buna uymasıdır.
 
Diyelim ki, olmadı.
 
Bir taraf diyor ki…
 
“Ben senin evine izinsiz girerim.”

 
O zaman taraflardan diğeri ne yapabilir?
 
Mahkemeye gidebilir.
 
Ama bu durumda da mahkeme net bir kurala sahip değilse ortaya çıkacak karar sorunu çözmez. (Ki, mahkeme kararları devlet gücü uygular ve aslında güç uygulaması ile de bir sorun çözülmez, sadece kontrol sağlanır)
 
O halde mahkemeler bu şekilde bir içeriğe sahip siyasi sorunları hiç çözemez.
 
Ve, zaten mahkemeler Avrupa kavramsallığında da, belli siyasal kodların uygulanması için güç kullanma yetkisine sahip devlet organlarıdır.
 
O halde bir toplumda mahkeme olayının işlevsel olması için önce siyasal kodlarda anlaşılması gerekir.
 
Siyasal kodların tesisinde ise, anayasada yazılan maddeler değil, hangi gücün neyi, nasıl tesis edeceği ve/veya güç mücadelesi esnasında taraflardan birinin değişime uğrayıp, uğramayacağı gibi siyasal etkenlerle belirlenir.
 
Cevabımın tamamı bu değil ama hem de yazıyı çok uzatmak istemiyorum.


Yazarın Son Yazıları:
Özel-İmamoğlu-Yavaş ekseni
Rüzgar yeniden kırmızı ve toprak esiyor
Köfteden de gitti birkaç puan