Aylin Kotil: Gerekirse Brüksel'e kadar yürürüm

Aylin Kotil: Gerekirse Brüksel'e kadar yürürüm
25 Temmuz 2013 11:39

Baraj için “yürüyen” kadın Aylin Kotil, AKP’nin “daraltılmış bölge”sine isyan etti: Türkiye Anonim şirket değil ki yüzde 51’i aldım diye yüzde 49’u ezesin.

Türkiye’nin “özgürlük, demokrasi” taleplerinin doruğa çıktığı Gezi protestolarının ülkenin bir numaralı gündemi olurken, Aylin Kotil demokrasi talebini çok farklı bir eylem biçimi ile ortaya koydu. Türkiye’de “darbeden, darbe yasalarından”
yakınan iktidar erbaplarının her
nedense görmezden bir konuyu, yüzde
10’luk seçim barajının indirilmesi talebini, millet iradesinin yansıdığı
mekan olan Meclis’e iletmek İstanbul’dan “yürüyerek” yola çıktı. 8
Temmuz’dan bu yana, tabana kuvvet yürüyor, kendi deyişiyle, artık
“insanlıktan çıkma noktasına”
gelmesine karşın, inadına inadına
aşındırıyor yolları. Sosyal medyada büyük destek almış, müthiş bir
hayran kitlesi var; “ayakkabının bağıyah, küpenin taşıyah” diye mesaj atanlar, 1 günlük yürüyüşe eşlik etmek için yurtdışından gelenler, Kızılcahamam yakınlarına geldiğinde “Leylek kayalıklarının oradaki elma ağacınn dibine çikolota koyduk, geçerken alın” deyip
fotoğrafla yer tarifi yapanlar, “Sizinle Ankara’da karşılaşsak, elimde
kitaplar olsa, biz çarpışsak, kitaplar düşse, siz toplasanız”

diyenler…Dün itibariyle Ankara-Kazan sınırını geçen Kotil, yürüyüşüne
cumartesi saat 17.00’de Başkent’teki Gezi protestolarının simge
mekanlarından Kuğulu Park’ta bir basın açıklamasıyla son
verecek.Kotil’le “zorlu yolculuğu” ve hedeflerini konuştuk:

Yolculuğun başladığı günden bugüne neler değişti? Nasıl bir umutla başlamıştınız bu yolculuğa?

Bugün
17. gün. Adaya düşersiniz de günleri karıştırırsınız ya, öyle oldu.
Arazide olmaktan sürekli… Bir beklentim olmadan başladım. Tabii ki
seçim barajının düşmesi gibi bir beklentim vardı ama insanlardan böyle
ilgi görmesi, sosyal medyada bu kadar ilgi görmesi gibi bir beklentim
hiç yoktu, sıfırdı. Ben kendi başıma çıktım. Arkadaş ortamında
oturuyoruz, konuşuyoruz falan. Ben şundan çok sıkılmıştım; sürekli
konuş, sürekli konuş… Bu benim ruhumu yormuş… Yola çıktığımda
hafiflemiştim. Bir şey yapıyordum çünkü. Eyleme geçtim. Hep bir şeyler
konuşuyoruz, bir şeyler yapıyoruz, sürekli bilgilenme var ama bilgilenip
de durmak kadar insanı yoran da bir şey yok.

“Onlar seni gözden çıkarmış”

Siyasete
uzak bir insan değilsiniz, ama aktif siyasetin de içinde değilsiniz.
Yola çıkarken, size “ya bu iş çok zor, başka eylem yap” ya da “Sana ne
ülkenin baraj derdinden?” diyen olmadı mı?

Ya yok, çok
yakın arkadaşlarım biliyordu, eşim biliyordu, annem biliyordu. Çok
yakın arkadaşlarım beni çok ciddiye almadı ilk önce. Annem önce, “Günde
kaç kilometre yürüyeceksin”
diye sordu. “24 kilometre ortalama” dedim.
Şöyle bir durdu, düşündü annem ve “yaparsın” dedi. Sonra ben bu durumu
bir arkadaşıma anlattım, “Ne yaptı eşin ile annen” diye sordu. Böyle
böyle yaptılar dedim. “Bence sen bir daha düşün, onlar seni gözden
çıkarmış”
dediler. Çok fazla insan bilmiyordu. İlk başta ciddiye
almadılar, sonra “Olmazsa Brüksel’e kadar yürürüm” dedim. Şimdi beni
herkes ciddiye alıyor.

“Düdüklü tencere gibi patlar”

Yüzde 10 barajı, sizc nelere “baraj?”

Baraj,
yıllardır ortalama bir zekayla fakat ortalamanın altında özgürlük ve
insan haklarıyla yönetilmememizin sorunudur. Ve bu insanlar, geçtiğim
yollarda bunun farkındalar. Barajın aslında ne kadar adaletsiz bir
sistem olduğu, bizim tahminimizin çok üzerindeki insanlar tarafından
biliniyor ve farkındalar. Bir kere bunu görmek beni inanılmaz mutlu
etti. Demokrasiyi temelden sarsan bir durumun inatla devam ettirilme
halidir. Çünkü neden? İktidar bundan nemalanıyor. Nemalanma süreci de
ona yarıyor. Başbakan’ın sürekli söylediği bir şey var: “Yüzde 51 aldım,
yaparım, ederim.”
Ki bana göre yüzde 50 değil o. Hele de bir de baraj
girerse çok daha altında olacak. Diyelim ki onun dediği gibi yüzde 51
olsun. Fakat Türkiye Cumhuriyeti, bir anonim şirket değil ki, sen yüzde
51 aldım diye yüzde 49’u ezesin. . Bunu yaptığın zaman elbette o yüzde
49 da, bir düdüklü tencere gibi patlayacaktır. Ben şundan yanayım. Bütün
herkes Meclis’te olsun. Dini görüşler de olsun, cinsel tercihler de
olsun…

Kararınızda Gezi Parkı eylemleri süreci etkili oldu mu?

Bence
herkes Gezi’den etkilendi. Başbakan’dan tutun, en basit anlamda günlük
yaşamını sürdüren bir ev kadınına kadar. Ben Gezi’nin herkesi bir yere
taşıdığını düşünüyorum ve Gezi’den öncesine dönülmeyeceğine inancım da
çok yüksek. Yani biz bir 30 Mayıs sabahına dönmeyeceğiz. .

“Demokrasi halkın umurunda”

Üyesi olduğunuz CHP dahil mi buna?

Yani
CHP hiç olmazsa AKP’den daha fazla konuyu irdeliyor, inceliyor ve
çözmeye çalışıyor. En azından bunu söyleyebilirim, ama yeterli değil.

Size
sosyal medyadan çok destek var, siyasilerden destek var mı? CHP’de de
tanınan bir insansınız, adınız belediye başkanlığı için de geçti. Genel
Başkanınız Kemal Kılıçdaroğlu aradı mı?

Geçen hafta
aradı. “Nasıl gidiyor” diye sordu. Yollardaki halkın tepkisini sordu.
Nasıl karşıladıklarını sordu. Bir arzum olup olmadığını sordu. Genel
başkan yardımcılarından da arayan oldu. En çok da Bülent Tezcan yardımcı
oldu. Eski Genel Başkanımız Deniz Baykal, millevekillerimiz Recep
Gürkan, Mehmet Kesimoğlu, Dilek Akagün Yılmaz, aradı destek oldu. Mahmut
Tanal 10 km yürüdü benimle. BDP Eşbaşkanı Gültan Kışanak aradı., Fakat
enteresan tarafı, baraj altı kalmış partilerden hiç destek gelmedi.
Sadece BBP Genel Başkanı aradı ve onlar bir Düzce’de geldiler, merkez
yönetim kurulundan biri ve il başkanları geldi o kadar. Diğer baraj
altında kalmış partilerden hiçbir destek görmedim. Demek ki, “Halkın çok
daha fazla umrunda demokrasi”
dedim. Halk çok daha fazla sahipleniyor.
İşte zaten yanlışlık burada, siyasi partilerden menfaat sağlama olayı
biterse, ki ben seçim barajıyla bunun biteceğine de inanıyorum, o zaman
ne olacak? Sendika ağalarının saltanatı sallanacak, Meclis’e sabıkalı
ama para babası adamlar tepeden inmeyecekler belki de, çünkü otomatikman
halk setleri gelecek onların önüne ve daha çok kadın gelecek ve daha
çok gençler girmiş olacak.

“Tembellikten”

Şöyle, “ yürüyüşe katılalım, destek olalım” diyen siyasetçi olmadı mı sonra?

Yok, olmadı.

Onu siz neye yordunuz?

Ben tamamen tembelliğe yoruyorum. Başka hiçbir şey değil.

Bilmiyorum
izleyebiliyor musunuz ama bir yanda baraj tartışılırken, iktidar
partisi de daraltılmış bölge çalışıyor, ne diyorsunuz?

Tamamen
tuzak olarak görüyorum bunu. Çünkü bir iki puan indirilmesinin hiçbir
anlamı yok. Ağzımıza bir parmak bal çalmak gibi bir şey bu. Kimse çocuk
değil, kimse kimseyi kandırmasın. Birazcık daha şeffaf politika. Halkın
mutluluğu için siyaset yaptıklarını unutuyorlar. Daraltılmış bölge
iktidar partisine yarayan, onların milletvekili sayısı daha çok
artıracak bir düzenlemedir.

Buna karşı bir eylem planınız olur mu?

Yani,
gerçekten bu noktadan sonra Türkiye’nin demokratikleşmesi için ne
gerekiyorsa, yaparım, çünkü artık bu yola baş koydum. Çünkü bu ülke
hepimizin ve ne kadar demokratikleşirsek, ne kadar iyi bir gelecek
bırakırsak çocuklarımıza o zaman ben gözlerimi gerçekten rahat
kapatacağım. Çünkü, Türkiye’de olan bu antidemokratik uygulamalar,
hayretle dinleyecek torunlarımız, çocuklarımız. Siz buna hiç sesinizi
çıkarmadınız mı diyecekler bize. En azından biz onlara biz bunun
mücadelesini verdik, diyebilmeliyiz.

Aktif siyaseti düşünüyor musunuz? CHP’den beldiye başkanlığı için adınız geçti. Kemal Kılıçdaroğlu ile görüştünüz…

Bu
tarz bir şey görüşmedik Kemal Bey ile. Ben şu an tamamen eylemime
odaklanmış durumdayım. Tabii ki de CHP’ye üye olan herkes aktif bir
görev yapmak ister, fakat bu eylemde benim algıladığım başka bir şey
daha var. Siz eğer iyi niyetle bir şeye niyetlenip, bu yola
başkoyarsanız, bazen bir siyasi partiden, ya da bir siyasi sıfattan çok
daha iyi şeyler yapabilirsiniz. Ben bunu da gördüm. Ülke için bir şey
yapıyorsanız, önünüze siyasi bir sıfatın gelmesine, ya da kimlik
kazanmanıza çok da gerek yok. Olursa tabii ki onur duyarsınız, o ayrı
bir şeydir ama benim için esas hedef burada ülkemin demokratikleşmesi.

Siyasilere kırgın mısınız?

Yoo,
hayır. Önümüzdeki yıllarda ben liderliğin kalkacağını düşünüyorum.
Liderlik olmayacak, hareketler olacak. Ve bu hareketi yönlendiren
insanlar olacak. Benim buna olan inancım çok yüksek. Bunu dünyanın
gidişatına dayanarak söylüyorum. Ve Türkiye bu gidişata direnemez. Çünkü
artık baktığınızda, ne doktorlar tek başına muayenehane açıyorlar, ne
avukatlar. Artık tek başınalık yok, gruplaşma var. Liderlik artık yavaş
yavaş kalkacak, STK’ler daha kuvvetli hale getirilecek. Hareketi
yönlendiren insanlar, ki ben çok daha sağlıklı olduğuna inanıyorum,
bunlar ülkelere yön verecekler, dünyaya yön verecekler.

Ankara’ya vardığınızda siyasi partilerin grup başkanvekilleri ile görüşeceğinizi biliyoruz… Ne söyleyeceksiniz onlara?

Evet
onlara manifestomu vereceğim. Aslında yol boyunca o kadar çok mesaj
verdim ki… Söyleyeceğimi söyledim. Hani oraya söyleyecek çok fazla bir
şey yok. Sadece onlara kağıda dökülmüş halini vereceğim. Seçim
barajının kaldırılması, en önemli nokta bu. Ama manifestomda bir sürü
konu var. Uzun tutukluluk süreleri. Bugün mesela Dünya Basın Günü ve
Türkiye’de o kadar çok gazeteci içeride ki… Basın günün kutlu olsun
diye Tweet atarken, nasıl atılır ki böyle bir tweet? Hakikaten tüylerim
diken diken oluyor. En genç ve tutuklu gazeteci yine Türkiye’de ve hani
bu olumsuzlukların hepsi Türkiye’de yaşanıyor. Silivri artık
gazeteciler, neredeyse oradan bir gazete çıkacak yani, öyle bir hal
aldı. Hani nasıl Dünya Basın Günü’nü kutlarız, bilemedim. Kutladım ama
sabah da “Baskıları aş da gel basın” diye yürüdüm..

Yolda
size “lojistik” destek sunan yakınlarınız var ama yine de korkmuyor
musunuz, köpeklerden, yırtıcı hayvanlardan… Mesela kamyoncu yollarında
yürüyorsunuz, rahatsız edici durumlar olmuyor mu?

Saldırgan
köpekler çıkıyor, öyle şeyler oluyor tabii. Ama korkmuyorum. Onlar beni
geriden geriden takip ediyorlar, mesafe koyuyorlar. Sağ olsunlar,
yalnız bırakmadılar. Sabah erken ve gece yürüyoruz. Kamyoncular,
arabalardan hiç rahatsızlık olmadı ve 3. günden itibaren en çok desteği
de kamyon ve tır şoförlerinden gördüm. Korna çalmadan hiçbiri geçmedi.
Ve beni en çok şaşırtan, ilk üç gün ben basında yoktum ve sosyal medyada
vardım, “Nasıl duydu bunlar beni” dedim, inanamadım. Demek ki sosyal
medya kullanılıyor. Kendi kullanmasa bile, bir yakını, evde kızı ya da
oğlu kullanıyor. Bu konuşuluyor demek ki kamyon ve tır şoförlerinin
haberi oldu ve mümkün değil. Çünkü hepsi bilerek el salladılar. Dün
mesela, bir tane kamyon ve tır şoförü bizi gördü ve yolda durdular ve
soğuk su vermek için. Soğuk su doldurmuşlar çeşmeden…

Yanınızda koruyucu bir alet falan taşıyor musunuz?

Evet,
yanımda bir alet var, ama onu çok kullanmamaya çalışıyorum. Sadece bir
ses çıkarıyor ve o sesten hayvanlar rahatsız olup, yaklaşmamaya
çalışıyorlar. Ama genelde bana doğru koşan bir şey gördüğümde arabaya
işaret ediyorum, gidene kadar arabayı siper ediyorum. O şekilde
yürüyorum.

Bu yürüyüş bittikten sonra “epey bir süre yürümeyeceğim” dediniz mi?

Dün
akşam gelirken iki gün önce (Kızılcahamam) Kargasekmez’e tırmandık. O
neymiş… Bir de 11’e falan denk geldi. Artık dedim seker mi sekmez
mi… Ölecektim yolda. Bolu Dağı, Gerede ve Kargasekmez çok zorladı.

Hiç bakım yaptıramıyorum dediniz mi?

Bakım
derken, sadece diş fırçalama ve banyo yapmanın dışında da şeyler var.
Onları yapamıyorsunuz. Bazen kirli tişörtü iki kere giymek zorunda
kaldım. Hijyen sağlayamıyoruz tabii. İnsanlıktan çıkma durumunuz oluyor.
Zaten ayaklarınız büyüyor… Kremleniyorsunuz falan… İlk kez siz
geliyorsunuz diye bugün ruj sürdüm

Bir de ilginç bir ev soyulması oldu… Değerli eşyalar alınmamış, şüphelendiğiniz birileri var mı?

Eşimin
pasaportu, benim pasaportum ve eşimin fotoğraf makinesi… Ama ev çok
fazla karıştırılmış. Altını üstüne getirmişler. Bir iki yüzük almışlar
ama bir çeyrek altın duruyor, kolyem duruyor. Onlar alınmamış…Ben
bilgisayarımı aradıklarını düşünüyorum açıkçası. Kuşkulandığım birşeyler
var ama burada söylemek istemiyorum.

Oğlunuz Ömer, ne diyor bu yürüşüye?

(Gülerek)
“Niye diğer anneler gibi normal bir anne değilsin!” diyor. Kendisi
üniversite ikinci sınıf öğrencisi, elbette destek veriyor. Zaten Gezi
protestoları sırasında sürekli eylemlerdeydi. Evin önüne kendi eliyle
hazırladığı “Heryer Taksim, heryer direniş” yazılı kocaman bir afiş
astı.

CUMHURİYET