Dünya 11 milyar insanı besleyebilir mi?

Dünya 11 milyar insanı besleyebilir mi?
6 Haziran 2019 09:16

1798’de İngiltere’nin küçük bir kasabasında bir rahip olan Thomas Malthus derin düşüncelere dalmıştı. Düzenlediği vaftiz ve cenaze törenlerini aklına getirdi. Ölen insanlardan çok daha fazlası doğuyordu. Ülkenin nüfusu hızla artıyor olmalıydı.

 

 

 

Kate Lamble ve Tim Mansel BBC Radio 4

Malthus, bu artan nüfusu beslemek için giderek daha fazla gıdaya ihtiyaç duyulacağını, bir gün Dünya’nın tüm insan nüfusunu besleyecek kadar besin üretemeyecek noktaya gelebileceğini öngördü.

Malthus’un bu öngörüsü dünya çapında ses getirmiş olsa da gerçekleşmedi.

200 yılı aşkın süre sonra, bu yıl Nisan ayında ABD’nin Cornell Üniversitesi’nden Profesör Chris Barrett, Birleşmiş Milletler’de bir konuşma yaptı.

Barrett, tarımsal arazilerin ve su kaynaklarının giderek daha yetersiz hale geldiği konusunda tüm ülkeleri uyardı, dünya nüfusunu besleyecek kaynakları bulmanın ve gıda güvenliğini tesis etmenin 21. yüzyılın en büyük sorunu olacağını söyledi.

“Gıda güvenliği sorununun çözülememesi riski, tüm ülkeler ve toplumlar için varoluşsal bir kriz anlamına geliyor.”

Bugün Dünya üzerinde 7,7 milyar insan yaşıyor. 21. yüzyılın sonuna geldiğimizde bu sayıya milyarlarca yeni insan eklenmiş olacak. Birleşmiş Milletler dünya nüfusunun 2100 yılına gelindiğinde 11 milyar olacağını öngörüyor.

Peki gezegenimiz 11 milyar insanı beslemeye yetecek kaynaklara sahip mi?


‘Yeşil Devrim’

 

 

Andy Jarvis, yıllardır Kolombiya’da gıda güvenliği üzerine çalışan birisi.

18 yıl önce üniversiteden mezun olduktan hemen sonra güvenlik güçleri ve uyuşturucu kartelleri arasında şiddetli çatışmaların yaşandığı Kolombiya’ya gitmiş.

Andy, Kolombiya’daki ilk günlerini ve ülkeye dair izlenimlerini özetlerken, “İnanılmaz bir tezatla karşılaşıyorsunuz. Muhteşem bir doğanın içindesiniz. Ama bir yandan da daha Kolombiya’daki ilk haftamda iki bombalı saldırıya ve sokaklarda çatışmalara şahit oldum” diyor.

Hâlâ Kolombiya’nın Cali kentinde yaşayan Andy, Uluslararası Tropik Tarım Merkezi’nde (CIAT) tarım politikaları üzerine çalışıyor.

CIAT’ın kuruluşu 1960’lı yıllara dayanıyor. O dönemlerde de Kolombiya’daki tarımsal ürün üretiminin nüfus artışını karşılayacak kadar hızlı artmamasından endişe ediliyordu.

Andy Jarvis, 1960’lardaki tarım teknolojilerinin şimdiye kıyasla çok geride olduğunu ifade ediyor:

“Dünyanın birçok bölgesinde tarımsal üretkenlik düşük seviyelerdeydi. Haşereler ve bitki hastalıkları çok ciddi sorunlardı. O yıllarda yazılan bir dizi kitapta gezegenin besleyebileceği nüfusun bir sınırı olduğu vurguları yapılıyordu.”

O yıllarda bilim insanları, vakıflar ve devletler güçlerini birleştirerek dünya nüfusunu beslemenin yollarını aramaya başladılar.

Tek bir öncelik vardı: Mahsül verimini artırmak.

Bir hektarlık arazide üretilen tarımsal ürünün azami seviyeye çıkarılması için çalışmalar yürütüldü.

Buğday ve pirinç gibi tahıl türlerine odaklanan bilim insanları, daha fazla tahıl tanesi üretebilen bitkiler geliştirmeye yönelik projeleri hayata geçirdiler.

Böylece tek bir tarlada çok daha verimli bir hasat mümkün olacaktı. Çok sayıda farklı tahıl türü ekildi, hangilerinin daha verimli olduğu araştırıldı.

Daha sonra ayrı türler çiftleştirildi. En verimli bitkiler birbirleriyle eşleştirildi. Yeni nesil bitlilerin daha dayanıklı ve verimli hale getirilmesi amaçlandı.

Tüm bu çalışmalara ‘yeşil devrim’ adı verilmişti.

Andy Jarvis ‘yeşil devrim’in sadece tahıl tanelerinin daha büyük hale getirilmesine odaklanmadığını söylüyor.

“Yeşil devrimin getirdiği en büyük yeniliklerden birisi artık bitkilerin üzerlerinde çok daha fazla tahıl tanesi taşıyabilir hale gelmesi olmuştu. Tahıl taneleri artsa da bitkiler eğilip bükülmüyor, mahsul zarar görmüyordu.”

10 yıl içerisinde bir hektarlık alana ekilen ürünler, iki kat daha fazla mahsul vermeye başlamıştı.

Andy Jarvis, bu sayede milyonlarca insanın açlıktan ölmesinin önüne geçildiğini ifade ediyor.

Yeşil devrim araştırmacılarından Norman Borlaug’a çalışmalarından ötürü 1970 yılında Nobel Barış Ödülü verilmişti.

 

 

Devrim’in sonu mu?’



Ancak Andy Jarvis, dünyanın yeni bir devrime ihtiyacı olduğunu ifade ediyor ve “Nüfus hızla artıyor. Mevcut tarımsal arazilerde 11 milyar insana yetecek kadar gıda üretebilecek kapasitemiz yok” diyor.

Küresel ısınma da işleri zorlaştıran bir diğer etken. Tarımsal rekolteler, iklim değişikliğinin etkileri nedeniyle giderek daha fazla dalgalı seyir izlemeye başlamış durumda.

Andy Jarvis, küresel gıda tedarik zincirinin çok kırılgan bir yapısı olduğu görüşünde:

“Eğer Rusya’da ciddi bir sıcak hava dalgası yaşanırsa, küresel buğday ve arpa fiyatlarında ciddi artışlar gözlemliyoruz. Bu da ekmek fiyatlarına yansıyor.”

2008 yılında tahıl ihracatçısı ülkelerde yaşanan kuraklıklar, yüksek seyreden petrol fiyatları ve artan tarım girdi maliyetleri dünya genlinde bir gıda krizine yol açmıştı.

2006 – 2008 yılları arasında küresel pirinç fiyatı yüzde 217, buğday fiyatı ise yüzde 136 artmıştı.

Tarımsal ürün fiyatlarında yaşanan bu şok, Afrika ve Asya’daki gelişen ülkelerde büyük sokak gösterilerine dönüşmüş ve Burkina Faso, Senegal, Moritanya, Özbekistan, Bangladeş gibi çok sayıda ülkede on binlerce gösterici artan gıda fiyatlarını protesto etmişti.

 

 

‘Dibi delik kova’

 

 

Kenya’daki Nairobi Üniversitesi Bitki Bilimi ve Mahsul Koruma Programı’ndan Jane Ambuko, küçük yaşlardan itibaren tarımla uğraşmaya başlamış birisi.

Jane daha gençlik yıllarında hem kendi ailesinin hem de diğer çiftçilerin yaşadığı ciddi bir sorunu fark etmiş:

“Mısırımızı ekerdik, sulardık… Hasadı da birlikte yapardık. Ama saklayacak yerimiz olmadığı için hasadın tamamını satmak zorunda kalırdık. Kenya’daki diğer çiftçiler de aynısını yapar, hasadın tümünü tüccarlara satardı.”

 

 

https://www.bbc.com/turkce/haberler-dunya-48537255