Kaygılarımız ve Osmanlı'da Sinema

Kaygılarımız ve Osmanlı'da Sinema
12 Eylül 2011 14:45

      Zordur yeni bir icadı,bir düşünceyi kabullenmek.Tabi birde kabullenilmek…Devrimlere çamur atılır,ütopyalarınıza ambargo konulur.Hapsedilirsiniz fikirlerinizin içine! Ancak bir taraftan da hepimiz ucundan kıyısından da olsa yeniliklere,değişimlere karşıyızdır.Mevcut olan herhangi bir yasanın,fikirin ya da bir uygulamanın yanlış olduğunu bilsek bile işin içine değişim,''revizyon''ya da  köklü  bir değişim girdimi şöyle bir düşünürüz:''Gelen gideni aratır mı?'',''Bakalım nasıl olacak …''gibi umuttan nasibini almamış kaygı dolu cümleler esir alır çoğumuzu…


 


    Anlattıklarım yalnız bugüne has bir durum değildir.Tam tersi müzminleşmiş,tarihi kökleri olan,insanlığın varoluşundan süregeldiğini düşündüğüm bir fikir kalıbıdır.Örnek verecek olursam:1600'lü yıllarda ilk çalışmaları başlayan sinemacılık adeta evrim geçirerek 1900'lü yılların başında profesyonel düzeye erişinceye kadar geçen üç asırlık dönemde insanlar önce resim ve fotoğrafın sinemaya verdiği katkıyla , öncü olduğu gelişmeyle tanışmış, haliyle de şaşırmıştır.Resimlerin hareketlenmesiyle yani tıpkı eski çizgi filimlerin mantığıyla eylem oluşturan görüntüler ortaya çıkmış,ardından Cinetoscope ,Cinemotographe gibi cihazların bulunması dolayısıyla yeni uygulamalara geçilmesi insanoğlunda yeni bir şaşkınlığa neden olmuştur.Bu cihazlarla akış hızı ve geçişler daha teknolojik bir düzenekle sağlandığı için  değişim daha doğrusu ''teknolojik rüzgar'' beraberinde heyecan,sevinç,endişe ve kaygıyı getirmiş.Bu arada tabi zaman akmış ve teknoloji yayılmış ,dünyayı sinema kültürüyle tanıştıran zamanın körpe dimağları Fransız Lumiere kardeşlerin bu buluşları günün birinde artık Osmanlı'nın da kapısını çalmış!Bu kezde doğal olarak 2.Abdülhamit kaygılanmış.Özellikle dini perspektifde yaklaşması ve elektronik cihazlara  olan olumsuz ön yargıları kaygılanmasında etkili olmuştur.Burada   bir parantez açmak isterim:Kendi adıma durumu değerlendirirsem 2.Abdülhamit'in bu tutumunu normal karşılıyorum çünkü  yeniliği getirseniz bile kabul ettirmeniz,insanların düşüncelerini ve havada uçuşan olumsuz önyargılarını yakalayıp durumu lehinize çevirmeniz ve karşı  tarafı tatmin etmeniz oldukça zordur.Sosyokültürel farklılıklar,bulunduğumuz coğrafyanın kaderi ve öngörülerimiz…Hepsi de birer sebeptir kaygı için.Dolayısıyla devrimlerde tüm dünyanın her yerinde kaygıların süzgecinden geçmiştir.


    2.Abdülhamit'e yeniden dönecek olursam (Bu kısımı biraz uzatmak istiyorum!) : O dönem kendince haklı bir uygulama yapıp hatta belki de şartlar onu gerektiriyordu;Halkı yavaş yavaş sinemayla buluşturmuştur.Yani Osmanlı'da sinema filmlerinin izlenmesi ilk zamanlarda yalnızca erkek kitleyle gerçekleşmiştir.Osmanlının çoğunluk bakımından mensubu olduğu dini inanç biçimi,dünya görüşü,diplomatik unsurları (Şüpheci yaklaşım)batıya dolayısıyla da batının ürünü olan sinemaya kuşkuyla bakmasına neden olmuştur.Tarihi, tarih biliminin evrensel kurallarından biri olan ''durumu dönemin şartlarına göre değerlendirme'' mantığıyla değerlendirirsek yazımda daha öncede belirttiğim gibi gayet normal bir durum ve hassasiyetli bir yaklaşımdır.


 


    Doğrusu ucu açık bir konu olduğu için control etmekte zorlanıyorum ; örnekler artırılabilir,konu genişleyebilir lakin ; kabullenmek,değişmek,gelişmek,yeniliklere entegre olabilmek gerçekten de zor.Hemde pek çok konuda.O nedenle yenilikler gerçekten  faydalıysa yapılmalı yapılırkende halka, anlaşılır izah çerçevesinde doğru bir şekilde anlatılmalıdır.Çünkü alışılagelmiş bir durumu terk etmek hiçte kolay değildir…


Yazarın Son Yazıları:
Koalisyon öcü müdür yoksa uygarlık mıdır?
Çok seçenekli seçim
Ankara Sohbetleri 2- “Başka Kent Ankara” (Feridun Büyükyıldız)