İşte CHP'nin başvuru dosyası

İşte CHP'nin başvuru dosyası
21 Mart 2012 11:48

CHP, Cumhurbaşkanı Seçimi Kanunu’nun iptali için Anayasa Mahkemesi’ne başvurdu. CHP Grup Başkanvekilleri Akif Hamzaçebi ve Emine Ülker Tarhan tarafından yapılan başvuruda, Gül’ün görev süresini 7 yıla çıkan düzenlemenin iptali isteniyor.

Grup Başkan Vekilleri Emine Ülker Tarhan ve Akif Hamzaçebi’nin Anaayasa Mahkemesi’ne sunduğu dosya şöyle:

ANAYASA MAHKEMESİ BAŞKANLIĞINA
(Yürürlüğü Durdurma İstemlidir)
DAVACI (İptal İsteminde Bulunan) …. :
1. Emine Ülker TARHAN / 2. M. Akif HAMZAÇEBİ
ile aşağıda ad ve soyadları ile seçim bölgeleri yazılı 113 milletvekili…. 3. Ali DEMİRÇALI Adana
4. Turgay DEVELİ Adana
5. Ümit ÖZGÜMÜŞ Adana
6. Salih FIRAT Adıyaman
7. Ahmet TOPTAŞ Afyonkarahisar
8. Ramis TOPAL Amasya
9. Süleyman Sencer AYATA Ankara
10. Sinan Aydın AYGÜN Ankara
11. İzzet ÇETİN Ankara
12. Levent GÖK Ankara
13. Mehmet Emrehan HALICI Ankara
14. Bülent KUŞOĞLU Ankara
15. Aylin NAZLIAKA Ankara
16. Gürkut ACAR Antalya
17. Deniz BAYKAL Antalya
18. Arif BULUT Antalya
19. Ensar ÖĞÜT Ardahan
20. Uğur BAYRAKTUTAN Artvin
21. Osman AYDIN Aydın
22. Metin Lütfi BAYDAR Aydın
23. Bülent TEZCAN Aydın
24. Ayşe Nedret AKOVA Balıkesir
25. Haluk Ahmet GÜMÜŞ Balıkesir
26. Namık HAVUTÇA Balıkesir
27. M. Rıza YALÇINKAYA Bartın
28. Tanju ÖZCAN Bolu
29. Ramazan Kerim ÖZKAN Burdur
30. İlhan DEMİRÖZ Bursa
31. Kemal EKİNCİ Bursa
32. Aykan ERDEMİR Bursa
33. Sena KALELİ Bursa
34. Turhan TAYAN Bursa
35. Ali SARIBAŞ Çanakkale
36. Mustafa Serdar SOYDAN Çanakkale
37. Tufan KÖSE Çorum
38. İlhan CİHANER Denizli
39. Adnan KESKİN Denizli
40. Kemal DEĞİRMENDERELİ Edirne
41. Recep GÜRKAN Edirne
42. Muharrem IŞIK Erzincan
43. Kazım KURT Eskişehir
44. Ali SERİNDAĞ Gaziantep
45. Mehmet ŞEKER Gaziantep
46. Selahattin KARAAHMETOĞLU Giresun
47. Mevlüt DUDU Hatay
48. Mehmet Ali EDİBOĞLU Hatay
49. Refik ERYILMAZ Hatay
50. Ali Haydar ÖNER Isparta
51. Ferit Mevlüt ASLANOĞLU İstanbul
52. Aydın Ağan AYAYDIN İstanbul
53. Süleyman ÇELEBİ İstanbul
54. Ayşe Eser DANIŞOĞLU İstanbul
55. Celal DİNÇER İstanbul
56. Osman Oktay EKŞİ İstanbul
57. Aykut ERDOĞDU İstanbul
58. Haluk EYİDOĞAN İstanbul
59. Osman Taney KORUTÜRK İstanbul
60. Sedef KÜÇÜK İstanbul
61. Melda ONUR İstanbul
62. Umut ORAN İstanbul
63. Kadir Gökmen ÖĞÜT İstanbul
64. Ali ÖZGÜNDÜZ İstanbul
65. İhsan ÖZKES İstanbul
66. Şafak PAVEY İstanbul
67. Müslim SARI İstanbul
68. Fatma Nur SERTER İstanbul
69. Bihlun TAMAYLIGİL İstanbul
70. Mahmut TANAL İstanbul
71. Mustafa Sezgin TANRIKULU İstanbul
72. Binnaz TOPRAK İstanbul
73. Erdoğan TOPRAK İstanbul
74. Faik TUNAY İstanbul
75. Erdal AKSÜNGER İzmir
76. Musa ÇAM İzmir
77. Aytun ÇIRAY İzmir
78. Birgül AYMAN GÜLER İzmir
79. Hülya GÜVEN İzmir
80. Mustafa MOROĞLU İzmir
81. Mehmet Ali SUSAM İzmir
82. Rahmi Aşkın TÜRELİ İzmir
83. Alaattin YÜKSEL İzmir
84. Durdu ÖZBOLAT Kahramanmaraş
85. M. Şevki KULKULOĞLU Kayseri
86. Mehmet S. KESİMOĞLU Kırklareli
87. Haydar AKAR Kocaeli
88. Hurşit GÜNEŞ Kocaeli
89. Mehmet Hilal KAPLAN Kocaeli
90. Veli AĞBABA Malatya
91. Sakine ÖZ Manisa
92. Özgür ÖZEL Manisa
93. Aytuğ ATICI Mersin
94. İsa GÖK Mersin
95. Vahap SEÇER Mersin
96. Ömer Süha ALDAN Muğla
97. Tolga ÇANDAR Muğla
98. Nurettin DEMİR Muğla
99. Doğan ŞAFAK Niğde
100. İdris YILDIZ Ordu
101. Engin ÖZKOÇ Sakarya
102. Ahmet İhsan KALKAVAN Samsun
103. Ahmet Haluk KOÇ Samsun
104. Engin ALTAY Sinop
105. Malik Ecder ÖZDEMİR Sivas
106. Emre KÖPRÜLÜ Tekirdağ
107. Faik ÖZTRAK Tekirdağ
108. Candan YÜCEER Tekirdağ
109. Orhan DÜZGÜN Tokat
110. M. Volkan CANALİOĞLU Trabzon
111. Hüseyin AYGÜN Tunceli
112. Kamer GENÇ Tunceli
113. Dilek AKAGÜN YILMAZ Uşak
114. Muharrem İNCE Yalova
115. Ali İhsan KÖKTÜRK Zonguldak

TEBLİGAT YAPILACAK DAVACILAR:
Emine Ülker TARHAN, / M. Akif HAMZAÇEBİ

İPTALİ İSTENEN KANUN:

26.1.2012 tarihli ve 28185 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanan, 19.01.2012 tarihli ve 6271 sayılı “Cumhurbaşkanı Seçimi Kanunu”.

DAVA KONUSU:
26.1.2012 tarihli ve 28185 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanan, 19.1.2012 tarihli ve 6271 sayılı “Cumhurbaşkanı Seçimi Kanunu”nun;
1-) 5 inci maddesinin,
2-) 11 inci maddesinin 1 nci fıkrasında geçen “hâkimler ve savcılar, yüksek yargı organları mensupları, yüksek öğretim kurumlarındaki öğretim elemanları, Yükseköğretim Kurulu, Radyo ve Televizyon Üst Kurulu üyeleri, kamu kurumu ve kuruluşlarının memur statüsündeki görevlileri ile yaptıkları hizmet bakımından işçi niteliği taşımayan diğer kamu görevlileri, belediye başkanları ve subaylar ile astsubaylar, siyasi partilerin il ve ilçe yönetim kurulu başkan ve üyeleri ile belediye meclisi üyeleri, il genel meclisi üyeleri, kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluşları ile sendikalar, kamu bankaları ile üst birliklerin ve bunların üst kuruluşlarının ve katıldıkları teşebbüs veya ortaklıkların yönetim ve denetim kurullarında görev alanlar” tümcesinin,
3-) 13 üncü maddesinin 2 nci fıkrasında yer alan; “ile Türkiye Radyo ve Televizyon Kurumu” ibaresinin,
4-) 14 üncü maddenin 2 nci fıkrasında geçen “Seçilen adayın mal bildirimi, seçim sonuçlarının kesinleşmesini müteakip Resmî Gazetede yayımlanır.” ibâresi; 3 ncü fıkrasında geçen “Alınan bağış ve yardımlar veraset ve intikal vergisinden müstesnadır. Adaylar ödünç niteliğinde para kabul edemez.” ibâresi; 4 ncü fıkrasında geçen “Alınan bağış ve yardımlar sadece seçim harcamalarında kullanılır ve başka bir amaç için tahsis edilemez.” ibâresi; 6 ncı fıkrasının 1 nci cümlesinde geçen “… seçim sonuçlarının kesinleşmesini izleyen on gün içinde …” ibâresi ile yine 6 ncı fıkranın 2 nci cümlesinde geçen “… seçim hesaplarını inceler ve varsa … ve öngörülen limitlerin aşılıp aşılmadığını… ” ibâreleri; 6 ncı fıkranın 3 ncü cümlesinde geçen “… adaylara …” ibâresi ve nihâyet 6 ncı fıkranın son cümlesinde “Kurul bu görevi yerine getirirken Sayıştaydan ve gerekli görülen diğer ilgili kamu kurumlarından yardım alabilir.” ibâresinin,

5-) 21 nci maddesinin iptali istenen; “Seçilen Cumhurbaşkanı adına düzenlenen tutanak, Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kurulunda, Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı tarafından verilir” tümcesinin,

6-) Geçici 1inci maddesinin,
iptallerine ve iptal davası sonuçlanıncaya kadar yürürlüklerinin durdurulmasına karar verilmesi istemi.

I.OLAY

26.1.2012 gün ve 28185 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanan 19.1.2012 gün ve 6271 sayılı Cumhurbaşkanı Seçimi Kanunu, getirdiği düzenleme ile Anayasaya aykırılıklar içermektedir.

Anayasaya aykırı olan bu hükümlerin iptali ve uygulanmaları durumunda giderilmesi olanaksız hukukî durum ve zararlar ortaya çıkacağı için, iptal davası sonuçlanıncaya kadar yürürlüklerinin durdurulması istemi ile Anayasa Mahkemesi’ne iptal davası açılmıştır.

Aşağıda önce, 6271 sayılı Kanunun söz konusu dava çerçevesinde iptali istenen hükümlerine yer verildikten sonra, iptal istemine konu olan hükümlerle ilgili olarak Anayasaya aykırılık gerekçeleri açıklanmıştır.

II. İPTALİ İSTENEN HÜKÜMLER

A-) 19.1.2012 gün ve 6271 sayılı Kanunun “Seçimin geri bırakılması” başlıklı 5.nci Maddesi.

6271 sayılı Kanunun 5.nci maddesi aynen aşağıdaki gibidir:

“MADDE 5- (1) Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından savaş sebebiyle yeni seçimlerin yapılmasına imkân görülmediğine dair karar verilmesi hâlinde, Cumhurbaşkanı seçimi bir yıl geriye bırakılır.

(2) Geri bırakma sebebi ortadan kalkmamışsa, erteleme kararındaki usule göre bu işlem tekrarlanabilir.”

İptali istenen hüküm, Madde 5’tir.

B-) 19.1.2012 gün ve 6271 sayılı Kanunun “Adayların görevden ayrılması ve göreve dönmesi” başlıklı 11.nci maddesi aynen aşağıdaki gibidir:

“MADDE 11- (1) Cumhurbaşkanı adayı gösterilen hâkimler ve savcılar, yüksek yargı organları mensupları, yüksek öğretim kurumlarındaki öğretim elemanları, Yükseköğretim Kurulu, Radyo ve Televizyon Üst Kurulu üyeleri, kamu kurumu ve kuruluşlarının memur statüsündeki görevlileri ile yaptıkları hizmet bakımından işçi niteliği taşımayan diğer kamu görevlileri, belediye başkanları ve subaylar ile astsubaylar, siyasi partilerin il ve ilçe yönetim kurulu başkan ve üyeleri ile belediye meclisi üyeleri, il genel meclisi üyeleri, kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluşları ile sendikalar, kamu bankaları ile üst birliklerin ve bunların üst kuruluşlarının ve katıldıkları teşebbüs veya ortaklıkların yönetim ve denetim kurullarında görev alanlar, aday listesinin kesinleştiği tarih itibarıyla görevlerinden ayrılmış sayılır. Bu durum Yüksek Seçim Kurulunca aday gösterilenin bağlı bulunduğu bakanlığa veya kuruma derhal bildirilir.

(2) Yüksek mahkeme üyeleri, hâkimler, savcılar ve bu meslekten sayılanlar ile subay ve astsubaylar hariç olmak üzere, Cumhurbaşkanı adayı gösterilen Devlet memurları ve diğer kamu görevlileri, adaylığı veya seçimi kaybetmeleri hâlinde, Yüksek Seçim Kurulunca Cumhurbaşkanının seçildiğinin ilân edilmesini takip eden bir ay içinde müracaat etmeleri kaydıyla eski görevlerine veya kazanılmış hak aylık derecelerindeki başka bir göreve dönebilirler.”

İptali istenen hüküm, anılan maddenin 1 nci fıkrasında geçen “… hâkimler ve savcılar, yüksek yargı organları mensupları, yüksek öğretim kurumlarındaki öğretim elemanları, Yükseköğretim Kurulu, Radyo ve Televizyon Üst Kurulu üyeleri, kamu kurumu ve kuruluşlarının memur statüsündeki görevlileri ile yaptıkları hizmet bakımından işçi niteliği taşımayan diğer kamu görevlileri, belediye başkanları ve subaylar ile astsubaylar, siyasi partilerin il ve ilçe yönetim kurulu başkan ve üyeleri ile belediye meclisi üyeleri, il genel meclisi üyeleri, kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluşları ile sendikalar, kamu bankaları ile üst birliklerin ve bunların üst kuruluşlarının ve katıldıkları teşebbüs veya ortaklıkların yönetim ve denetim kurullarında görev alanlar, …” sözcük grubudur.

C-) 19.1.2012 gün ve 6271 sayılı Kanunun “Propaganda” başlıklı 13.ncü maddesi aynen aşağıdaki gibidir:

“MADDE 13- (1) Propaganda dönemi, aday listesinin kesinleştiği gün başlar ve oylamaların yapılacağı günden önceki gün saat 18.00’de sona erer.

(2) Propaganda döneminde, Türkiye Radyo ve Televizyonlarında yapılacak propaganda yayınlarının tam bir tarafsızlık ve eşitlik içinde yapılması, Yüksek Seçim Kurulu ile Türkiye Radyo ve Televizyon Kurumu tarafından sağlanır.

(3) Adayların, özel radyo ve televizyonlardaki propaganda konuşmalarında, süre ile ilgili sınırlamalar dışında, 298 sayılı Kanunun ilgili hükümleri uygulanır.

(4) Propaganda döneminde Başbakan, bakanlar ve milletvekilleriyle ilgili yasaklara ilişkin hükümler dâhil olmak üzere propagandaya dair diğer hususlarda 298 sayılı Kanun hükümleri kıyasen uygulanır.”

İptali istenen hüküm, anılan Maddenin 2 nci fıkrasında geçen “… ile Türkiye Radyo ve Televizyon Kurumu…” ibaresidir.

D-) 19.1.2012 gün ve 6271 sayılı Kanunun “Adaylara yardım” başlıklı 14.ncü maddesi aynen aşağıdaki gibidir:

“MADDE 14- (1) Adaylar, yabancı devletlerden, uluslararası kuruluşlardan, tüzel kişilerden ve Türk uyrukluğunda olmayan gerçek kişilerden bağış ve yardım alamazlar.

(2) Adaylar, Yüksek Seçim Kurulu tarafından belirlenecek adaylık başvurusu süresi içinde mal bildiriminde bulunmak zorundadır. Seçilen adayın mal bildirimi, seçim sonuçlarının kesinleşmesini müteakip Resmî Gazetede yayımlanır.

(3) Her bir kişinin adaylara yapabileceği nakdî yardım miktarı, her bir tur için en yüksek Devlet memuruna mali haklar kapsamında fiilen yapılmakta olan her türlü ödemelerin bir aylık brüt tutarını geçemez. Alınan bağış ve yardımlar veraset ve intikal vergisinden müstesnadır. Adaylar ödünç niteliğinde para kabul edemez.

(4) Seçimlerde şeffaflığın sağlanması amacıyla, Yüksek Seçim Kurulunca belirlenecek tutarın üzerindeki nakdî yardımlar adayların “Seçim Hesabı” olarak kendileri adına açtıracakları bir banka hesabına yatırılır. Yüksek Seçim Kurulunca belirlenecek tutarın altında kalan nakdî yardımlar ise makbuz karşılığında alınır ve seçim hesabına yatırılır. Alınan bağış ve yardımlar sadece seçim harcamalarında kullanılır ve başka bir amaç için tahsis edilemez.

(5) Adaylığın kesinleşmesinden seçim sonuçlarının kesinleşmesine kadar geçen dönemde bağış ve yardımlar ile yapılan harcamalar Yüksek Seçim Kurulu tarafından tasdik edilen listelere kaydedilir.

(6) Seçim hesapları ile bağış, yardım ve harcamalara ilişkin bilgi ve belgeler, seçim sonuçlarının kesinleşmesini izleyen on gün içinde Yüksek Seçim Kuruluna sunulur. Yüksek Seçim Kurulu bir ay içinde, seçim hesaplarını inceler ve varsa usulsüzlükleri ve öngörülen limitlerin aşılıp aşılmadığını tespit eder. Bu aşamada tespit edilen eksikliklerin giderilmesi amacıyla Yüksek Seçim Kurulu tarafından adaylara uygun bir süre verilir. Alınan bağış ve yardımlardan belirtilen limiti aşan miktar ile harcanmayan kısım Hazineye intikal ettirilir. Kurul bu görevi yerine getirirken Sayıştaydan ve gerekli görülen diğer ilgili kamu kurumlarından yardım alabilir.

(7) Yüksek Seçim Kurulunca yapılan inceleme sonuçları kesin olup, incelemenin tamamlanmasını müteakip bir ay içinde ilân edilir.

(8) Aday, Yüksek Seçim Kuruluna önceden bildirmek şartıyla, seçim hesapları ile gelir ve harcamalara ilişkin bilgi ve belgelerin kayda geçirilmesi ve ibrazına ilişkin hususlarda 1/6/1989 tarihli ve 3568 sayılı Serbest Muhasebeci Mali Müşavirlik ve Yeminli Mali Müşavirlik Kanununa göre yetki almış meslek mensuplarından veya avukatlardan birini ya da birkaçını yetkili kılabilir. Bu durumda, yetkilendirilen meslek mensubu, yukarıda belirtilen hususların yerine getirilmemesi veya eksik yerine getirilmesinde ilgili mevzuat hükümlerine göre sorumlu tutulur.

(9) Aday tarafından verilecek mal bildiriminin usul ve esasları, adaylar tarafından kullanılacak listelerin şekil, içerik ve tasdiki, makbuzların şekil ve içeriği, bastırılması, bağış ve yardımların alınması, kayda geçirilmesi, harcanması, harcanmayan ya da bağış sınırını aşan kısmın Hazineye intikali ile bu maddenin uygulanmasına ilişkin diğer usul ve esaslar Yüksek Seçim Kurulunca belirlenir.”

İptali istenen hüküm, 14 ncü Maddenin 2 nci fıkrasında geçen “Seçilen adayın mal bildirimi, seçim sonuçlarının kesinleşmesini müteakip Resmî Gazetede yayımlanır.” ibâresi; 3 ncü fıkrasında geçen “Alınan bağış ve yardımlar veraset ve intikal vergisinden müstesnadır. Adaylar ödünç niteliğinde para kabul edemez.” ibâresi; 4 ncü fıkrasında geçen “Alınan bağış ve yardımlar sadece seçim harcamalarında kullanılır ve başka bir amaç için tahsis edilemez.” ibâresi; 6 ncı fıkrasının 1 nci cümlesinde geçen “… seçim sonuçlarının kesinleşmesini izleyen on gün içinde …” ibâresi ile 2 nci cümlesinde geçen “… seçim hesaplarını inceler ve varsa … ve öngörülen limitlerin aşılıp aşılmadığını … ” ibâreleri; üçüncü cümlesinde geçen “… adaylara …” ibâresi ve nihâyet 6 ncı fıkranın son cümlesinde geçen “Kurul bu görevi yerine getirirken Sayıştaydan ve gerekli görülen diğer ilgili kamu kurumlarından yardım alabilir.” ibâresidir.

E-) 19.1.2012 gün ve 6271 sayılı Kanunun “Cumhurbaşkanına tutanağın verilmesi ve andiçme töreni” başlıklı 21.nci maddesi aynen aşağıdaki gibidir:

“MADDE 21- (1) Seçilen Cumhurbaşkanı adına düzenlenen tutanak, Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kurulunda, Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı tarafından verilir ve aynı oturumda andiçme töreni yapılır. Bu oturum, eski Cumhurbaşkanının görev süresinin dolduğu gün, makamın başka bir sebeple boşalması hâlinde ise seçim sonuçlarının kesinleşmesinden itibaren üç gün içinde gerçekleştirilir.”

İptali istenen; “… Seçilen Cumhurbaşkanı adına düzenlenen tutanak, Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kurulunda, Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı tarafından verilir…” cümlesidir.

F-) 19.1.2012 gün ve 6271 sayılı Kanunun Geçici 1.nci maddesi aynen aşağıdaki gibidir:

“GEÇİCİ MADDE 1- (1) Onbirinci Cumhurbaşkanının görev süresi yedi yıldır.

(2) 31/5/2007 tarihli ve 5678 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının Bazı Maddelerinde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanunun yürürlüğe girdiği tarihten önce seçilen Cumhurbaşkanları, iki defa seçilememeleri kuralı dâhil, Anayasanın değişiklik öncesi hükümlerine tabidir.”

İptali istenen hüküm, Geçici Madde 1’dir.

III. ANAYASAYA AYKIRILIK İDDİALARININ GEREKÇELERİ

A-) 19.1.2012 gün ve 6271 sayılı Kanunun “Seçimin geri bırakılması” başlıklı 5.nci Maddesinin Anayasaya aykırılığı:

Anılan madde ile;

“(1) Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından savaş sebebiyle yeni seçimlerin yapılmasına imkân görülmediğine dair karar verilmesi hâlinde, Cumhurbaşkanı seçimi bir yıl geriye bırakılır.

(2) Geri bırakma sebebi ortadan kalkmamışsa, erteleme kararındaki usule göre bu işlem tekrarlanabilir.”

Hükmü getirilmiştir.

İptali istenen “Seçimin geri bırakılması” başlıklı 5.nci Maddesi, Anayasal dayanaktan yoksundur ve Anayasanın 6 ncı, 78 nci, 102 nci ve 106 ncı maddelerine aykırı düzenlemeler getirmiştir.

Gerçekten, Anayasanın “Egemenlik” başlığını taşıyan 6 ncı maddesinde;

“Egemenlik, kayıtsız şartsız Milletindir.

Türk Milleti, egemenliğini, Anayasanın koyduğu esaslara göre, yetkili organları eliyle kullanır.

Egemenliğin kullanılması, hiçbir surette hiçbir kişiye, zümreye veya sınıfa bırakılamaz. Hiçbir kimse veya organ kaynağını Anayasadan almayan bir Devlet yetkisi kullanamaz.”

Hükmü getirilmiştir.

Anayasanın “Türkiye Büyük Millet Meclisi seçimlerinin geriye bırakılması ve ara seçimleri” başlıklı 78.nci maddesi ise aynen;

“Savaş sebebiyle yeni seçimlerin yapılmasına imkan görülmezse, Türkiye Büyük Millet Meclisi, seçimlerin bir yıl geriye bırakılmasına karar verebilir.

Geri bırakma sebebi ortadan kalkmamışsa, erteleme kararındaki usule göre bu işlem tekrarlanabilir.

Türkiye Büyük Millet Meclisi üyeliklerinde boşalma olması halinde, ara seçime gidilir. Ara seçim, her seçim döneminde bir defa yapılır ve genel seçimden otuz ay geçmedikçe ara seçime gidilemez. Ancak, boşalan üyeliklerin sayısı, üye tamsayısının yüzde beşini bulduğu hallerde, ara seçimlerinin üç ay içinde yapılmasına karar verilir.

Genel seçimlere bir yıl kala, ara seçimi yapılamaz.

Yukarıda yazılı hallerden ayrı olarak, bir ilin veya seçim çevresinin, Türkiye Büyük Millet Meclisinde üyesinin kalmaması halinde, boşalmayı takip eden doksan günden sonraki ilk Pazar günü ara seçim yapılır. Bu fıkra gereği yapılacak seçimlerde Anayasanın 127 nci maddesinin üçüncü fıkrası hükmü uygulanmaz.”

Hükmünü âmirdir.

Keza, Anayasanın Cumhurbaşkanı’nın seçimini hükme bağlayan 102.nci maddesinde de aynen;

“Cumhurbaşkanı seçimi, Cumhurbaşkanının görev süresinin dolmasından önceki altmış gün içinde; makamın herhangi bir sebeple boşalması halinde ise boşalmayı takip eden altmış gün içinde tamamlanır.

Genel oyla yapılacak seçimde, geçerli oyların salt çoğunluğunu alan aday Cumhurbaşkanı seçilmiş olur. İlk oylamada bu çoğunluk sağlanamazsa, bu oylamayı izleyen ikinci pazar günü ikinci oylama yapılır. Bu oylamaya, ilk oylamada en çok oy almış bulunan iki aday katılır ve geçerli oyların çoğunluğunu alan aday Cumhurbaşkanı seçilmiş olur.

İkinci oylamaya katılmaya hak kazanan adaylardan birinin ölümü veya seçilme yeterliğini kaybetmesi halinde; ikinci oylama, boşalan adaylığın birinci oylamadaki sıraya göre ikame edilmesi suretiyle yapılır. İkinci oylamaya tek adayın kalması halinde, bu oylama referandum şeklinde yapılır. Aday, geçerli oyların çoğunluğunu aldığı takdirde Cumhurbaşkanı seçilmiş olur.

Cumhurbaşkanı göreve başlayıncaya kadar görev süresi dolan Cumhurbaşkanının görevi devam eder.

Cumhurbaşkanlığı seçimine ilişkin usûl ve esaslar kanunla düzenlenir.”

Denilmektedir.

Öncelikle şu hususu belirtmek gerekir ki, 1982 Anayasası, kabul ettiği “Anayasanın üstünlüğü ve bağlayıcılığı” ilkesi ile tamamen Anayasal bir rejim tesis etmek istemiştir. Bu ilke ile kurulan Anayasal rejim, esasen, bütün kişileri ve Devlet organlarını Anayasa çizgisinde tutacak şekilde sınırlandırmaktadır.

Bu prensip, kaynağını önce Anayasanın 6 ncı maddesinden almaktadır. Anılan Maddenin Üçüncü Fıkrası, “Egemenliğin kullanılması, hiçbir surette hiçbir kişiye, zümreye veya sınıfa bırakılamaz. Hiçbir kimse veya organ kaynağını Anayasadan almayan bir Devlet yetkisi kullanamaz.” demek suretiyle, kullanılacak bütün yetkilerin Anayasadan sâdır olması gerektiğini zorunlu kılmıştır. Anayasanın herhangi bir hükmünden yetki almış bulunan herhangi bir organ veya kişi, bu yetkisini hiçbir biçimde devredemez. Hal böyle olunca, Anayasada Yasama Organı’na “Cumhurbaşkanı seçiminin geri bırakılması”na ilişkin herhangi bir yetki verilmediğinden, aksine bir düzenleme Kanun yoluyla yapılamaz; yapıldığı takdirde, bu yoldaki bir düzenleme “Anayasanın üstünlüğü ve bağlayıcılığı” prensibi ile çelişir. Bu itibarla, 6271 sayılı Kanun’un iptali istenen “Seçimin geri bırakılması” başlıklı 5 nci maddesi, Anayasanın 6 ncı maddesi hükmüne açıkça aykırıdır.

Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin dört yıllık seçim dönemi dolmadan istediği zaman seçimlerin yenilenmesine karar verebilmesine karşılık, seçimlerin geri bırakılması “çok istisnaî” bir durumdur. Anayasa bunu, sadece savaş durumuyla sınırlı tutmuştur: “Savaş sebebiyle yeni seçimlerin yapılmasına imkan görülmezse, Türkiye Büyük Millet Meclisi, seçimlerin bir yıl geriye bırakılmasına karar verebilir. Geri bırakma sebebi ortadan kalkmamışsa, erteleme kararındaki usule göre bu işlem tekrarlanabilir.” (Anayasa Madde, 78 / 1,2).

Burada, savaş sebebiyle seçimlerin bir yıl geriye bırakılması Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin (yasama organının) takdir hakkına bırakılmıştır; zirâ, 1.nci fıkrada Türkiye Büyük Millet Meclisi, seçimlerin bir yıl geriye bırakılmasına “karar verebilir.” denilmektedir; bu emredici bir hüküm olmayıp, seçimlerin geri bırakılması tamamen yasama organının takdirine bırakılmıştır.

Oysa, 6271 sayılı Kanun’un Anayasaya aykırı olduğu iddia edilen ve iptal isteminde bulunulan 5.nci maddesinin 1.nci fıkrasında “Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından savaş sebebiyle yeni seçimlerin yapılmasına imkân görülmediğine dair karar verilmesi hâlinde, Cumhurbaşkanı seçimi bir yıl geriye bırakılır.” denilmek suretiyle seçimlerin geri bırakılmasında yasama organının bu yöndeki inisiyatifi ve takdir yetkisi elinden alınmış bulunmaktadır. Bu da, Anayasanın 78.nci maddesinin 1.nci fıkrasındaki düzenlemeye aykırılık teşkil etmektedir. Zirâ, Anayasada yasama organının takdir hakkına ve yetkisine bırakılan bir konuda, Kanun ile emredici ve yasama organının elini-kolunu bağlayıcı hükümler getirilemez; mevcut düzenleme tam bir hukuksuzluktur!

Dolayısı ile, “seçimlerin geri bırakılması” gibi son derece istisnaî bir konu “Cumhurbaşkanlığı seçimi”ne teşmil edilmekte ve Anayasa değişikliği yoluyla yapılması gereken bir düzenleme Kanun yoluyla yapılmaktadır.

Görüldüğü gibi, 6271 sayılı Kanunun 5. Maddesi ile, “savaş sebebi ile seçimlerin bir yıl ertelenebileceği, geri bırakma nedeninin ortadan kalkmaması halinde erteleme kararının tekrarlanabileceği” hususu öngörülmektedir. O halde, Anayasamızın 78. Maddesinde düzenlenen TBMM seçimlerinin geri bırakılması müessesi, kıyas yoluyla Cumhurbaşkanlığı seçimi müessesesine de taşınmaktadır.

Anayasanın Cumhurbaşkanlığı seçimini düzenleyen 102 nci maddesinde “seçimin geri bırakılması”na ilişkin herhangi bir anayasal düzenleme mevcut değildir. Dolayısı ile, 6271 sayılı Kanun’un 5.nci maddesi ile Anayasada olmayan bir düzenleme getirilmektedir. Söz konusu düzenlemenin Anayasaya aykırılığı yanında, parlamenter demokratik sistemin suiistimaline yol açabilecek bir düzenleme olduğu açıktır. Kaldı ki, seçim yapılıncaya kadar Cumhurbaşkanlığına kimin vekâlet edeceği Anayasanın 106.ncı maddesinde hükme bağlanmıştır. Buna göre;

“Cumhurbaşkanının hastalık ve yurt dışına çıkma gibi sebeplerle geçici olarak görevinden ayrılması hallerinde, görevine dönmesine kadar, ölüm, çekilme veya başka bir sebeple Cumhurbaşkanlığı makamının boşalması halinde de yenisi seçilinceye kadar, Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı Cumhurbaşkanlığına vekillik eder ve Cumhurbaşkanına ait yetkileri kullanır.”

Hal böyle olunca, 6271 sayılı Kanunun “Seçimin geri bırakılması” başlıklı 5.nci maddesi çok açık bir biçimde Anayasanın 106 ncı maddesini ihlâl etmektedir; zirâ, anılan maddede Cumhurbaşkanlığı makamının boşalması halinde yenisi seçilinceye kadar Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı’nın Cumhurbaşkanlığı’na vekâlet edeceği açıkça belirtilmiş olup, söz konusu Anayasa hükmünde “savaş sebebi” Cumhurbaşkanlığı seçiminin ertelenmesi için bir mazeret olarak görülmemiştir. Anayasanın 106 ncı maddesinin böyle bir olasılık halinde öngördüğü düzenleme, Cumhurbaşkanlığı seçiminin ertelenmesi değil, yenisi seçilinceye kadar Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı’nın Cumhurbaşkanlığı’na vekâlet etmesidir. Eğer, Anayasa koyucu, savaş sebebi ile Cumhurbaşkanlığı seçiminin ertelenmesini istese idi, bunu bir Anayasa hükmü ile düzenleyebilir ve herhangi bir sebeple makamın boşalması halinde Cumhurbaşkanlığı’na vekâlet etme müessesesini ayrı bir madde hükmü altında düzenlemezdi!..

Bu itibarla, “Seçimin Geri Bırakılması” başlıklı 5. Maddenin Anayasal hiçbir dayanağı bulunmamaktadır ve Anayasanın gerek lâfzı ve gerekse ruhu ile tam bir mübâyenet halindedir. Anayasal dayanak bulunmaması ve doğrudan doğruya Anayasanın 78, 102 ve 106.ncı maddeleri hilâfına düzenlemeler yapılması, hukuka ve Anayasa tekniğine açıkça aykırılık teşkil etmektedir. Dolayısı ile, iptali istenen 5 nci Madde, Anayasanın 6 ncı, 78, 102 ve 106.ncı maddeleri hükümlerine aykırıdır; iptali gerekir.

B-) 19.1.2012 gün ve 6271 sayılı Kanunun “Adayların görevden ayrılması ve göreve dönmesi” başlıklı 11.nci maddesinin Anayasaya aykırılığı:

Anılan madde ile;

“MADDE 11- (1) Cumhurbaşkanı adayı gösterilen hâkimler ve savcılar, yüksek yargı organları mensupları, yüksek öğretim kurumlarındaki öğretim elemanları, Yükseköğretim Kurulu, Radyo ve Televizyon Üst Kurulu üyeleri, kamu kurumu ve kuruluşlarının memur statüsündeki görevlileri ile yaptıkları hizmet bakımından işçi niteliği taşımayan diğer kamu görevlileri, belediye başkanları ve subaylar ile astsubaylar, siyasi partilerin il ve ilçe yönetim kurulu başkan ve üyeleri ile belediye meclisi üyeleri, il genel meclisi üyeleri, kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluşları ile sendikalar, kamu bankaları ile üst birliklerin ve bunların üst kuruluşlarının ve katıldıkları teşebbüs veya ortaklıkların yönetim ve denetim kurullarında görev alanlar, aday listesinin kesinleştiği tarih itibarıyla görevlerinden ayrılmış sayılır. Bu durum Yüksek Seçim Kurulunca aday gösterilenin bağlı bulunduğu bakanlığa veya kuruma derhal bildirilir.

(2) Yüksek mahkeme üyeleri, hâkimler, savcılar ve bu meslekten sayılanlar ile subay ve astsubaylar hariç olmak üzere, Cumhurbaşkanı adayı gösterilen Devlet memurları ve diğer kamu görevlileri, adaylığı veya seçimi kaybetmeleri hâlinde, Yüksek Seçim Kurulunca Cumhurbaşkanının seçildiğinin ilân edilmesini takip eden bir ay içinde müracaat etmeleri kaydıyla eski görevlerine veya kazanılmış hak aylık derecelerindeki başka bir göreve dönebilirler.”

Hükmü getirilmiştir.

İptali istenen “Adayların görevden ayrılması ve göreve dönmesi” başlıklı 11.nci Maddenin 1 nci fıkrasında geçen “… hâkimler ve savcılar, yüksek yargı organları mensupları, yüksek öğretim kurumlarındaki öğretim elemanları, Yükseköğretim Kurulu, Radyo ve Televizyon Üst Kurulu üyeleri, kamu kurumu ve kuruluşlarının memur statüsündeki görevlileri ile yaptıkları hizmet bakımından işçi niteliği taşımayan diğer kamu görevlileri, belediye başkanları ve subaylar ile astsubaylar, siyasi partilerin il ve ilçe yönetim kurulu başkan ve üyeleri ile belediye meclisi üyeleri, il genel meclisi üyeleri, kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluşları ile sendikalar, kamu bankaları ile üst birliklerin ve bunların üst kuruluşlarının ve katıldıkları teşebbüs veya ortaklıkların yönetim ve denetim kurullarında görev alanlar, …” tümcesinin Anayasal dayanağı olmadığı gibi, Anayasanın 2, 10 ve 11 inci maddelerine aykırı düzenlemeler getirmiştir.

Anılan madde ile ilgili olarak itiraz başvurusunda dayanılan Anayasa kuralları şunlardır:

1- “Madde 2 – Türkiye Cumhuriyeti, toplumun huzuru, milli dayanışma ve adalet anlayışı içinde, insan haklarına saygılı, Atatürk milliyetçiliğine bağlı, başlangıçta belirtilen temel ilkelere dayanan, demokratik, laik ve sosyal bir hukuk Devletidir.”

3- “Madde 10 – Herkes, dil, ırk, renk, cinsiyet, siyasi düşünce, felsefi inanç, din, mezhep ve benzeri sebeplerle ayırım gözetilmeksizin kanun önünde eşittir.

Kadınlar ve erkekler eşit haklara sahiptir. Devlet, bu eşitliğin yaşama geçmesini sağlamakla yükümlüdür. Bu maksatla alınacak tedbirler eşitlik ilkesine aykırı olarak yorumlanamaz.

Çocuklar, yaşlılar, özürlüler, harp ve vazife şehitlerinin dul ve yetimleri ile malul ve gaziler için alınacak tedbirler eşitlik ilkesine aykırı sayılmaz. Hiçbir kişiye, aileye, zümreye veya sınıfa imtiyaz tanınamaz.
Devlet organları ve idare makamları bütün işlemlerinde kanun önünde eşitlik ilkesine uygun olarak hareket etmek zorundadırlar.”

3- “Madde 11 – Anayasa hükümleri, yasama, yürütme ve yargı organlarını, idare makamlarını ve diğer kuruluş ve kişileri bağlayan temel hukuk kurallarıdır.

Kanunlar Anayasaya aykırı olamaz.”

6271 sayılı Kanunun 11. maddesindeki düzenlemede, “Adayların Görevden Ayrılması ve Göreve Dönmesi” başlığıyla, “Kamu Görevlilerinin Seçime İştirak Etme” esasları belirlenmiştir. Buna göre; Yargı mensupları, Üniversiteler, YÖK, RTÜK, Siyasi Partilerin İl ve İlçe Yöneticileri, Belediye ve İl Genel Meclisi Üyeleri, Kamu Bankaları gibi somut ölçüler getirilerek; bu Kişilerin, aday listesinin kesinleştiği tarih itibariyle görevlerinden ayrılmış sayılacakları hüküm altına alınmıştır.

Yargıç’lar ve bu mesleklerden sayılanlar ile Subay ve Astsubaylar hariç olmak üzere, Cumhurbaşkanı adayı olarak seçime iştirak edenlerin, eski görevlerinin iade hakları da saklı tutulmuştur.

İptali talep olunan 11 nci madde, Cumhurbaşkanlığı’na aday olan kişilerin görevden ayrılmasına ilişkin hükümleri ihtiva etmektedir. Bu madde yürütme ve yargı organlarında çalışan bazı kişiler ile siyasi kuruluşlarda, bankalarda ve sivil toplum kuruluşlarında çalışan diğer kişilerin adaylığı kesinleştiği tarihten itibaren görevinden ayrılmasını zorunlu kılmaktadır. Bu düzenlemenin gerekçesi ise sahip oldukları imkân ve kabiliyetleri seçim kampanyalarında diğer adaylara karşı kullanarak bir haksız üstünlük tesis etmemesidir. Bu düşünce doğrudur; kurumların aşırı politize olmaması için de bir tedbir olarak düşünülmüştür.

Bu gerekçenin haklılığı, aday oldukları takdirde mevcut Cumhurbaşkanı, Başbakan ve Bakanlar için çok daha fazla geçerlidir. Devletin en üst makamlarında olmaları hasebiyle devletin, hükûmetin her türlü idari, mali, ekonomik imkânlarından istifade edebilme, atama, yer değiştirme, devletin kolluk güçlerini kullanma gibi yetki ve ayrıcalıklara sahiptirler. Türkiye Radyo ve Televizyon Kurumu (TRT) başta olmak üzere, özel yayın kuruluşları nezdinde de denetim ve kontrol yetkilerini kullanabilmektedirler. İşte bu düşünce iledir ki, Anayasamızın 114. Maddesinde düzenlendiği biçimde, seçimler öncesinde, seçimdeki eşitlik ve adaleti temin etmek üzere Ulaştırma, İçişleri ve Adalet Bakanları istifa ederler.

Bazı atamaları bizzat kendilerinin yaptığı yahut hükûmetin kontrol ettiği mekanizmaların egemen olduğu süreçte, idari ve adli bürokrasinin Cumhurbaşkanı, Başbakan ve Bakan adaylardan etkilenmemesi düşünülemez.

Üstelik bu makamların hangi işinin siyasi, hangisinin rutin devlet işi olduğunun belirlenmesi de her zaman mümkün değildir.

Bu eleştirilere karşı “O zaman milletvekili neden istifa etmiyor?” şeklinde bir savunma ileri sürülemez. Zirâ, bu noktada, İktidar Sözcüleri tarafından, 2839 sayılı Milletvekili Seçimi Kanunu’nun 18. Madde değişikliğinin örnek ve dayanak olarak gösterilmesi de; Cumhurbaşkanlığı görevinin konumu, saygınlığı ve devletin başı olması gibi özellikleri göz önüne alındığında, anlamsız ve mesnetsiz kalmaktadır

Çünkü, milletvekili yasama organının 550 üyesinden biridir ve Cumhurbaşkanı, Başbakan ve Bakanlar gibi icra makamı değildir.

Ancak, iptali istenen 6271 sayılı Kanun’un 11 nci maddesinde, Cumhurbaşkanlığı seçimine Meclis Başkanı, Başbakan, Bakan ya da Milletvekili konumunda iken aday olmak isteyen kişilere yönelik, adaylık süresi içinde istifa etmeleri yolunda herhangi bir düzenleme öngörülmemiştir. Bu konumda bulunan adayların, böylesine üstün bir Kamu gücü, yetki ve Devlet imkânlarını kullanırken aday olmaları halinde, diğer adaylar aleyhine haksızlık yapılacağı ve seçim adaletine ve seçim sonuçlarına gölge düşeceği açıktır.

Bu düşüncelerle, Cumhurbaşkanı, Başbakan ve Bakanların aday olmaları durumunda, yetki ve sorumluluklarını vekillerine devretmeleri seçimlerin eşit ve adil cereyan etmesinin bir gereğidir. Aksi takdirde Anayasanın 10. Maddesinde belirtilen eşitlik ilkesi de ihlal edilmiş olacaktır.

Getirilen bu madde, Başbakan’ın, Cumhurbaşkanı adayı olması sürecinde, Kamu gücü ve Devlet imkânlarıyla haksız ve adaletsiz propaganda yapmasının önünü ve yolunu açmaktadır.

Türkiye Cumhuriyeti’nde aday olmak isteyen diğer yurttaşlar ise, adaylık sürecinde “göstermelik aday” olarak ve “seçime sözde meşrûiyet” kazandırma amacıyla kullanılmış olacaklardır.

Anayasanın 2. maddesinde tanımı yapılan Hukuk Devleti, insan haklarına saygılı ve bu hakları koruyan, toplum yaşamında adalete ve eşitliğe uygun bir hukuk düzeni kuran ve bu düzeni sürdürmekle kendini yükümlü sayan, bütün davranışlarında hukuk kurallarına ve Anayasaya uyan, işlem ve eylemleri yargı denetimine bağlı olan devlettir.

Hukuk devleti ilkesi, Anayasanın en temel ilkelerinden biridir. Hukuk devleti; yönetilenlere hukuk güvenliği sağlayan, adaletli bir hukuk sistemine dayanan devlet düzeninin adıdır. Hukuka güvenin, kamu düzeninin ve istikrarın korunması hukuk devleti ilkesine bağlılık ile mümkündür.
Anayasa Mahkemesi’nin 28.1.2004 gün ve 2003/86 Esas-2004/6 Karar sayılı İçtihadında da vurgulandığı gibi, “Hukuk Devleti” kavramını ortadan kaldırıcı nitelikte sonuçlara yol açan uygulamalar Anayasanın 2 nci maddesinde açıklanan “Türkiye Cumhuriyeti sosyal bir hukuk devletidir.” hükmüne aykırılık oluşturacağı gibi toplumsal kararlılığı ve hukuksal güvenceyi ortadan kaldırır, belirsizlik ortamına neden olur ve kabul edilemez. Anayasanın herhangi bir hükmüne aykırı bir düzenlemenin Anayasanın üstünlüğü ve bağlayıcılığı ilkelerini ifade eden Anayasanın 11 inci maddesi ile bağdaşması da beklenemez.

Hukukun temel ilkeleri arasında yer alan eşitlik ilkesine ise, Anayasanın 10. maddesinde yer verilmiştir. Bu hükme göre, “Herkes, dil, ırk, renk, cinsiyet, siyasi düşünce, felsefi inanç, din, mezhep ve benzeri sebeplerle ayrım gözetilmeksizin kanun önünde eşittir.” denilmek suretiyle Kanunların herkese eşitlikle uygulanacağı vurgulanmıştır. Seçme, seçilme ve siyasi çalışmalarda bulunma hakkı, vatandaşların yasama, maddi ve manevi varlığını koruma ve geliştirme haklarına eşdeğer düzeyde anlam taşımaktadır. Bu itibarla, seçimlerin serbestliğinin yanı sıra, eşitlik esasına göre yapılması gereği ve zorunluluğu tüm yurttaşları kapsayacak biçimde Anayasada ve seçim kanunlarında ilke olarak benimsenmiştir. Seçimlerin eşitliği ilkesi, “mutlak bir eşitlik” anlamındadır. Anayasa, seçim sisteminin belirlenmesini Kanun Koyucuya bırakmış ise de, Kanun Koyucu seçimler konusunda yasama yetkisini kullanırken, şüphesiz, Anayasal ilkelere uymak zorundadır.

“Eşitlik” ilkesi ile eylemli değil, hukukî eşitlik öngörülmüştür. Eşitlik ilkesinin amacı, aynı durumda bulunan kişilerin yasalar karşısında aynı işleme bağlı tutulmalarını sağlamak, ayrım yapılmasını ve ayrıcalık tanınmasını önlemektir. Bu ilkeyle, aynı durumda bulunan kimi kişi ve topluluklara ayrı kurallar uygulanarak yasa karşısında eşitliğin çiğnenmesi yasaklanmıştır. Yasa önünde eşitlik, herkesin her yönden aynı kurallara bağlı tutulacağı anlamına gelmez. Durumlarındaki özellikler, kimi kişiler ya da topluluklar için değişik kuralları ve uygulanmaları gerektirebilir. Aynı hukuksal durumlar aynı, ayrı hukuksal durumlar farklı kurallara bağlı tutulursa Anayasada öngörülen eşitlik ilkesi zedelenmez.

Kaldı ki, Kanun koyucu, kuşkusuz Anayasanın ve seçim kanunlarının temel ilkelerine bağlı kalmak koşuluyla düzenleme yapabilir.
Açıklanan nedenlerle, iptali istenen kural Anayasanın 2 nci maddesindeki “Hukuk Devleti” ile 10 ncu maddesindeki “eşitlik” ilkelerine aykırıdır. Keza, az yukarıda değinildiği gibi, Anayasanın herhangi bir hükmüne aykırı bir düzenlemenin Anayasanın üstünlüğü ve bağlayıcılığı ilkelerini ifade eden Anayasanın 11 inci maddesi ile bağdaşması da beklenemeyeceğinden, iptali istenen kural Anayasanın 11 nci maddesine de aykırılık oluşturmaktadır.

C-) 19.1.2012 gün ve 6271 sayılı Kanunun “Propaganda” başlıklı 13.ncü maddesinin 2. nci fıkrasında yer alan; “ile Türkiye Radyo ve Televizyon Kurumu” ibaresinin Anayasaya aykırılığı:

İptali istenen “Propaganda” başlıklı 13.nci Maddenin iptali istenen 2.nci fıkrası hükmünün Anayasal dayanağı olmadığı gibi, Anayasanın 2, 10 ve 11.inci maddelerine aykırı düzenlemeler getirmiştir.

Anılan madde ile ilgili olarak iptal başvurusunda dayanılan Anayasa kuralları şunlardır:

1-) “Madde 6 – Egemenlik, kayıtsız şartsız Milletindir.

Türk Milleti, egemenliğini, Anayasanın koyduğu esaslara göre, yetkili organları eliyle kullanır.

Egemenliğin kullanılması, hiçbir surette hiçbir kişiye, zümreye veya sınıfa bırakılamaz. Hiçbir kimse veya organ kaynağını Anayasadan almayan bir Devlet yetkisi kullanamaz.”

2-) “Madde 67 – Vatandaşlar, kanunda gösterilen şartlara uygun olarak seçme, seçilme ve bağımsız olarak veya bir siyasi parti içinde siyasi faaliyette bulunma ve halkoylamasına katılma hakkına sahiptir.

Seçimler ve halkoylaması serbest, eşit, gizli, tek dereceli, genel oy, açık sayım ve döküm esaslarına göre, yargı yönetim ve denetimi altında yapılır. Ancak, yurt dışında bulunan Türk vatandaşlarının oy hakkını kullanabilmeleri amacıyla kanun, uygulanabilir tedbirleri belirler.
Bu hakların kullanılması kanunla düzenlenir.

Seçim kanunları, temsilde adalet ve yönetimde istikrar ilkelerini bağdaştıracak biçimde düzenlenir.”

3-) “Madde 79 – Seçimler, yargı organlarının genel yönetim ve denetimi altında yapılır. Seçimlerin başlamasından bitimine kadar, seçimin düzen içinde yönetimi ve dürüstlüğü ile ilgili bütün işlemleri yapma ve yaptırma, seçim süresince ve seçimden sonra seçim konularıyla ilgili bütün yolsuzlukları, şikayet ve itirazları inceleme ve kesin karara bağlama ve Türkiye Büyük Millet Meclisi üyelerinin seçim tutanaklarını ve Cumhurbaşkanlığı seçim tutanaklarını kabul etme görevi Yüksek Seçim Kurulu’nundur.

Cumhurbaşkanının halk tarafından seçilmesi, işlemlerinin genel yönetim ve denetimi de milletvekili seçimlerinde uygulanan hükümlere göre olur.”

6271 sayılı Kanunun 13. maddesindeki düzenlemede, “Propaganda” başlığıyla, “adayların seçim sürecinde yapacakları propagandanın bu seçime özgü usul ve esasları” belirlenmiştir. Buna göre;

13.ncü maddenin 1.nci fıkrasında “Propaganda döneminin, aday listesinin kesinleştiği gün başlayacağı ve oylamaların yapılacağı günden önceki saat 18.00’de sona ereceği” hükme bağlandıktan sonra, iptali istenen 2.nci fıkrasında, “Propaganda döneminde, Türkiye Radyo ve Televizyonlarında yapılacak propaganda yayınlarının tam bir tarafsızlık ve eşitlik içinde yapılması, Yüksek Seçim Kurulu ile Türkiye Radyo ve Televizyon Kurumu tarafından sağlanır.” Denilmektedir.

Bu hükümde hukuka ciddî anlamda aykırılıklar söz konusudur!

Zirâ, seçimlerin “yargı yönetim ve denetimi altında yapılacağı” Anayasanın 67 nci maddesinin 2 nci fıkrasının âmir (emredici) hükmüdür; bu konuda başka hiçbir güce, organa ya da kuruluşa yetki, inisiyatif ve takdir hakkı tanınmamıştır; yegâne görevli ve yetkili organ “yargı”dır ve yargı organı bu yetkisini 79 ncu maddenin 2 nci fıkrası uyarınca sadece Yüksek Seçim Kurulu eliyle kullanır.
Başka bir değişle, bu noktada tek yetkili Devlet kurumu Yüksek Seçim Kurulu’dur.

Kezâ “seçimlerin, yargı organlarının genel yönetim ve denetimi altında yapılacağı” hükmüne, Anayasanın 79 ncu maddesinin 1 nci fıkrasında da yer verilmiştir. Bu hükümlerden çıkan sonuç, “seçimlerin yargı organının genel yönetimi ve denetimi altında yapılacağı”dır.

Oysa, 6271 sayılı Kanunun iptali istenilen ve son derece özensiz bir biçimde kaleme alındığı anlaşılan 13 ncü maddesinin 2 nci fıkrasında “…propaganda yayınlarının tam bir tarafsızlık ve eşitlik içinde yapılmasının, Yüksek Seçim Kurulu ile Türkiye Radyo ve Televizyon Kurumu’nca sağlanması…” öngörülmüştür. Esasen, bu durum, içerikteki özensizliğin biçime yansımış hâlidir!Yani, anılan hükme göre, propaganda yayınlarının tarafsızlık ve eşitlik içinde yapılması için Yüksek Seçim Kurulu yanında Türkiye Radyo ve Televizyon Kurumu (TRT) de görevlendirilmiş bulunmaktadır. Türkiye Radyo ve Televizyon Kurumu’nun Anayasada böyle bir yetkisi yoktur; yani Anayasada TRT’ye seçim sürecinin olağan bir unsuru olan propagandayı düzenleme ya da yönetme konusunda herhangi bir yetki / işlev / mezûniyet verilmemiştir. Dolayısı ile, 6271 sayılı Kanunun 13 ncü maddesinin 2 fıkrasında adı geçen Türkiye Radyo ve Televizyon Kurumu bu yetkisini Anayasadan değil, Anayasa hilâfına Kanun’dan almaktadır ve işte o Kanun, işbu dilekçe ile kimi hükümleri iptal davasına konu yapılan 6271 sayılı Kanun’dur.

Halbuki, “Hiçbir kimse veya organın kaynağını Anayasadan almayan bir Devlet yetkisi kullanamayacağı” Anayasanın 6 ncı maddesinin 3 ncü fıkrasının son cümlesi hükmüdür.

O halde, iptali istenen 6271 sayılı Kanunun 13 ncü maddesinin 2 nci fıkrasında geçen “… ile Türkiye Radyo ve Televizyon Kurumu…” ibâresi Anayasanın 67 nci ve 79 ncu maddelerine aykırı olması yanında, 6 ncı maddesi de alenen ihlâl etmektedir.

Diğer yandan, 6271 sayılı Kanunda propaganda konusunda herhangi bir yasal denetimin olmaması da kuşku ve endişeleri beraberinde getirmektedir. Bu yolla Parlamenter yapımızdaki finansal zâfiyetler ve belirsizlikler, Cumhurbaşkanlığı seçimine de taşınmış, parlamenter sistemde eksik olan şeffaflık ve denetimsizlik hali Cumhurbaşkanlığı seçimine de tamamen yansıtılmış olmaktadır.

Bu yolla yapılacak denetimin, daha önce yapılmış ihlâllerin fiili sonuçlarını ortadan kaldırması ve doğmuş olan kamu zararlarını telâfi etmesi de mümkün değildir.

Böylece “kayıt dışı propagandaya” fırsat verilmiş olacak ve böyle bir propaganda dönemi sonucunda, Cumhurbaşkanlığı seçiminin “meşrûiyeti” dahi tartışılır hâle gelecektir.

Bu itibarla, iptali istenen 6271 sayılı Kanunun 13 ncü maddesinin 2 nci fıkrasında geçen “… ile Türkiye Radyo Televizyon Kurumu …” ibaresi Anayasanın 6 ncı, 67 nci ve 79 ncu maddelerine açıkça aykırı olup, iptali gerekmektedir.

D-) 19.1.2012 gün ve 6271 sayılı Kanunun “Adaylara Yardım” başlıklı 14 ncü maddesinin Anayasaya aykırılığı:

İptali istenen hüküm, 14 ncü Maddenin 2 nci fıkrasında geçen “Seçilen adayın mal bildirimi, seçim sonuçlarının kesinleşmesini müteakip Resmî Gazetede yayımlanır.” ibâresi; 3 ncü fıkrasında geçen “Alınan bağış ve yardımlar veraset ve intikal vergisinden müstesnadır. Adaylar ödünç niteliğinde para kabul edemez.” ibâresi; 4 ncü fıkrasında geçen “Alınan bağış ve yardımlar sadece seçim harcamalarında kullanılır ve başka bir amaç için tahsis edilemez.” ibâresi; 6 ncı fıkrasının 1 nci cümlesinde geçen “… seçim sonuçlarının kesinleşmesini izleyen on gün içinde …” ibâresi ile 2 nci cümlesinde geçen “… seçim hesaplarını inceler ve varsa … ve öngörülen limitlerin aşılıp aşılmadığını … ” ibâreleri; üçüncü cümlesinde geçen “… adaylara …” ibâresi ve nihâyet 6 ncı fıkranın son cümlesinde geçen “Kurul bu görevi yerine getirirken Sayıştaydan ve gerekli görülen diğer ilgili kamu kurumlarından yardım alabilir.” ibâresidir.
Anılan madde hükmünde iptali talep edilen ibâreler ile ilgili olarak iptal başvurusunda dayanılan Anayasa kuralları şunlardır: 1-) “Madde 6 – Egemenlik, kayıtsız şartsız Milletindir. Türk Milleti, egemenliğini, Anayasanın koyduğu esaslara göre, yetkili organları eliyle kullanır.
Egemenliğin kullanılması, hiçbir surette hiçbir kişiye, zümreye veya sınıfa bırakılamaz. Hiçbir kimse veya organ kaynağını Anayasadan almayan bir Devlet yetkisi kullanamaz.”

2-) “Madde 67 – Vatandaşlar, kanunda gösterilen şartlara uygun olarak seçme, seçilme ve bağımsız olarak veya bir siyasi parti içinde siyasi faaliyette bulunma ve halkoylamasına katılma hakkına sahiptir.

Seçimler ve halkoylaması serbest, eşit, gizli, tek dereceli, genel oy, açık sayım ve döküm esaslarına göre, yargı yönetim ve denetimi altında yapılır. Ancak, yurt dışında bulunan Türk vatandaşlarının oy hakkını kullanabilmeleri amacıyla kanun, uygulanabilir tedbirleri belirler.
Onsekiz yaşını dolduran her Türk vatandaşı seçme ve halkoylamasına katılma haklarına sahiptir.
Bu hakların kullanılması kanunla düzenlenir.
Silah altında bulunan er ve erbaşlar ile askeri öğrenciler, taksirli suçlardan hüküm giyenler hariç ceza infaz kurumlarında bulunan hükümlüler oy kullanamazlar. Ceza infaz kurumları ve tutuk evlerinde oy kullanılması ve oyların sayım ve dökümünde seçim emniyeti açısından alınması gerekli tedbirler Yüksek Seçim Kurulu tarafından tespit edilir ve görevli hakimin yerinde yönetim ve denetimi altında yapılır.
Seçim kanunları, temsilde adalet ve yönetimde istikrar ilkelerini bağdaştıracak biçimde düzenlenir.
Seçim kanunlarında yapılan değişiklikler, yürürlüğe girdiği tarihten itibaren bir yıl içinde yapılacak seçimlerde uygulanmaz.”
3-) “MADDE 68- Vatandaşlar, siyasî parti kurma ve usulüne göre partilere girme ve partilerden ayrılma hakkına sahiptir…
Siyasî partiler, demokratik siyasi hayatın vazgeçilmez unsurlarıdır.
Siyasî partiler önceden izin almadan kurulurlar ve Anayasa ve kanun hükümleri içerisinde faaliyetlerini sürdürürler…

Siyasî partilere, Devlet, yeterli düzeyde ve hakça malî yardım yapar. Partilere yapılacak yardımın, alacakları üye aidatının ve bağışların tabi olduğu esaslar kanunla düzenlenir.”

4-) “Madde 79 – Seçimler, yargı organlarının genel yönetim ve denetimi altında yapılır. Seçimlerin başlamasından bitimine kadar, seçimin düzen içinde yönetimi ve dürüstlüğü ile ilgili bütün işlemleri yapma ve yaptırma, seçim süresince ve seçimden sonra seçim konularıyla ilgili bütün yolsuzlukları, şikayet ve itirazları inceleme ve kesin karara bağlama ve Türkiye Büyük Millet Meclisi üyelerinin seçim tutanaklarını ve Cumhurbaşkanlığı seçim tutanaklarını kabul etme görevi Yüksek Seçim Kurulunundur. Yüksek Seçim Kurulunun kararları aleyhine başka bir mercie başvurulamaz.

Yüksek Seçim Kurulunun ve diğer seçim kurullarının görev ve yetkileri kanunla düzenlenir.

Yüksek Seçim Kurulu yedi asıl ve dört yedek üyeden oluşur. Üyelerin altısı Yargıtay, beşi Danıştay Genel Kurullarınca kendi üyeleri arasından üye tamsayılarının salt çoğunluğunun gizli oyu ile seçilir. Bu üyeler, salt çoğunluk ve gizli oyla aralarından bir başkan ve bir başkanvekili seçerler.

Yüksek Seçim Kuruluna Yargıtay ve Danıştaydan seçilmiş üyeler arasından ad çekme ile ikişer yedek üye ayrılır. Yüksek Seçim Kurulu Başkanı ve Başkanvekili ad çekmeye girmezler. Anayasa değişikliklerine ilişkin kanunların halkoyuna sunulması, Cumhurbaşkanının halk tarafından seçilmesi, işlemlerinin genel yönetim ve denetimi de milletvekili seçimlerinde uygulanan hükümlere göre olur.”

6271 sayılı Kanunun 14 ncü maddesindeki düzenlemeler, Anayasa Hukuku sistematiği yanında, hukukun genel ilkelerine de aykırıdır. Bu aykırılıklar, özellikle, 14 ncü maddenin iptali istenilen 3 ncü fıkrasında geçen “Alınan bağış ve yardımlar veraset ve intikal vergisinden müstesnadır. Adaylar ödünç niteliğinde para kabul edemez.” İbâresi ile 4 ncü fıkrasında geçen “Alınan bağış ve yardımlar sadece seçim harcamalarında kullanılır ve başka bir amaç için tahsis edilemez.” ibârelerinde yoğunlaşmaktadır.
Esasen, “Cumhurbaşkanlığı seçimine ilişkin usul ve esasları” düzenleme amacıyla getirildiği iddia olunan 6271 sayılı Kanun, özellikle 14 ncü maddesinde tamamen Kişiye Özgü düzenlemeler içermektedir. Anayasa Hukuku tekniğine göre, genel ve soyut ve kapsayıcı nitelikte ilkelerin belirlenmesi gerekirken, -deyim yerinde ise- “adrese teslim” bir düzenleme getirilmek istenilmiştir.
Öncelikle şu husus belirtilmek gerekir ki, 6271 sayılı Kanunun 14 ncü maddesinin 2 ncı fıkrasının 2 nci cümlesinde geçen “Seçilen adayan mal bildirimi, seçim sonuçlarının kesinleşmesini müteakip Resmi Gazetede yayımlanır.” Hükmü, aynı maddenin 4 ncü fıkrasının ilk sözcüklerini oluşturan “Seçimlerde şeffaflığın sağlanması amacı” ile çelişmektedir. Eğer, amaç, Cumhurbaşkanı Seçimi’nde “şeffaflığın sağlanması” ise -ki bu ilke, bizzat Kanun Koyucu tarafından 4 ncü fıkranın başındaki ilk sözcüklerde vurgulanmıştır- Cumhurbaşkanı seçilen kişinin mal bildirimini seçimden sonra değil de, seçimden önce vermesi halinde söz konusu olabilir; başka bir değişle, seçilen kişinin seçimden sonra mal bildiriminde bulunmasının “şeffaflık ilkesi” ile bağdaştığı söylenemez. Şüphesiz, burada güdülen amaç “malî şeffaflık”tır. Şeffaflık ilkesi, adayların mal bildirimlerinin seçimden önce bildirmelerini gerekli ve zorunlu kılar. Dolayısı ile, iptali istenen 14 ncü maddenin 2 nci fıkrasının 2 nci cümlesinde hükme bağlanan ve seçilen adayın mal bildiriminin seçimden sonraya bırakılması biçimindeki bir düzenleme, hem Kanun’un bizzat kendisi ile çelişmekte ve hem de Anayasanın 67 nci, 68 nci ve 79 ncu maddeleri ile çatışmaktadır.

“Adaylara Yardım Başlıklı” 14. maddede, bağış öncesinde herhangi bir yasal denetimin olmaması, yardım yapacak kişi ve kuruluşların bu konudaki malî denetimlerinin belirsizliği;

reklam Cumhurbaşkanı seçiminin finansal kaynakları konusunda çok büyük kuşku ve endişeleri beraberinde getirecektir.

Parlamenter yapımızdaki finansal zâfiyetler ve belirsizlikler, Cumhurbaşkanlığı seçimine de taşınmış olacaktır. Parlamenter sistemde eksik olan saydamlık ve denetimsizlik hali Cumhurbaşkanlığı seçimine de aynen taşınmış olacaktır. Seçim öncesi yapılması gereken denetimlerin seçim sonrasına bırakılmış olması hiçbir şekilde kabul ve izah edilemez.

Bu yolla yapılacak denetimin, olası kamu zararlarını telafi etmesi de mümkün değildir.

Kaynağı belirsiz sermaye grupları tarafından oluşturulacak fonlar üzerinden yapılacak bir Cumhurbaşkanlığı seçiminin, Anayasal sistemde yaratacağı tahribatlar, gelecekte başlı başına bir sorun olarak karşımıza çıkacaktır ve “kayıt dışı finansmana” fırsat verilecek ve Cumhurbaşkanlığı seçiminin de bu anlamda “meşrû olup olmadığı” tartışma konusu yapılacaktır.

Cumhurbaşkanı’nın seçimine ilişkin Anayasanın 21.10.2007 gün ve 5678 sayılı Kanunun 5 nci maddesi ile değişik 102 nci maddesinde, Cumhurbaşkanı adaylarına “yardım müessesesi” konusunda herhangi bir hükme yer verilmemiştir. Cumhurbaşkanı adaylarının kamusal kuruluşlar olmadıkları açıktır. Anayasa Mahkemesi’nin 9.7.1971 günlü Resmi Gazete’de yayınlanan 2.2.1971 gün ve 1971/13 sayılı Kararında, “… Bir siyasi partinin toplum ve devlet düzenini belirli görüşler doğrultusunda etkilemesi veya yönetmesi kamu hizmeti niteliği taşır. Ancak, bu hizmetin yerine getirilmesi, o siyasi parti mensuplarının Türkiye Büyük millet Meclisi’ne ve yerel yönetimlerin ve seçimle işbaşına gelen kuruluşlarına girmeleri ile başlar ve bu mensupların aracılığı ile gerçekleşir. Hizmetlere girenlere para olarak bu hizmetlerin karşılığı ödenir. Siyasi partilerin kamu hizmeti niteliğindeki çalışmaları ancak bu dar çerçeve içinde söz konusu edilebilir… Anayasanın siyasi partileri demokratik siyasi hayatın vazgeçilmez unsurları sayması, muhalefette olan siyasî partilerin iktidara karşı güvence altına alınması lüzumuna işarettir… Çalışmalarını üyelerinin olağan yardımları ile sürdüremeyen siyasi partilerin paraca güçlü bir takım kişi veya kuruluşların etkisi ve baskısı altına düşmesi varsayımı ise, devletin paraca yardımı olsa dahi söz konusu olabilir. Devlet yardımı, siyasi partilerin başka yollardan çıkar sağlamalarını engelleyemez…” görüşüne yer verilmiştir. Bu görüşten hareketle şu sonuçlara varılabilir:

a-) Anayasada Devlet’in, yalnız ve ancak siyasî partilere malî yardım yapacağı öngörülmüştür; Devlet’in başkaca bir kamu kurumuna, kuruluşuna veya herhangi bir kimseye malî yardım yapma yükümlülüğü yoktur. Siyasî partilerin bu ayrıcalığı, onların “demokratik siyasî hayatın vazgeçilmez unsurları oluşundan” (Anayasa, Madde, 68/2) kaynaklanmaktadır.

b-) Anayasanın siyasi partileri demokratik siyasi hayatın vazgeçilmez unsurları sayması, muhalefette olan siyasî partilerin iktidara karşı güvence altına alınması gereğine işarettir. Nitekim, sosyal devletin vazgeçilmez unsurlarından olan sendikalara Devlet nasıl ki malî yardım yapmak zorunda değilse, demokratik rejimin vazgeçilmez unsurlarından olan siyasî partilere de aynı şekilde yardım etmek zorunda değildir. Ne var ki, siyasî partilere yardım ediliyorsa, bu gereklilik, tamamen “muhalefet görevini ifa eden siyasî partilerin yürütme organına (iktidara) karşı korunması ve varlıklarının teminat altına alınması” ihtiyacından doğmaktadır.

c-) Cumhurbaşkanı’nın seçimine ilişkin Anayasanın 21.10.2007 gün ve 5678 sayılı Kanunun 5 nci maddesi ile değişik 102 nci maddesinde, Cumhurbaşkanı adaylarına yardım yapılması konusunda da herhangi bir hükme yer verilmediğine ve bunun yalnızca siyasî partilere özgü bir hak olduğu Anayasal bir ilke olarak kabul edildiğine göre, Cumhurbaşkanı adayı olacaklara yardım yapılmasının ve bunun bir Kanun hükmü ile düzenlenmesinin Anayasaya aykırı olacağı çok açıktır. Anayasa Koyucu, siyasî partilerde olduğu gibi, Cumhurbaşkanı adaylarına da yardım yapılması gerektiği görüşünü benimsemiş olsa idi, şüphesiz, bu ilkeye Cumhurbaşkanı’nın seçimini düzenleyen 102 nci maddesinde yer verirdi!.. Dolayısı ile, Anayasanın 102 nci maddesinde yer almayan bir düzenlemenin, “siyasî partilerin demokratik siyasî hayatın vazgeçilmez unsurları olduğu” ve “siyasî partilere malî yardım yapılması gerektiği” yönündeki Anayasal ilkelerden esinlenilerek Cumhurbaşkanlığı seçimine de teşmil edilmesi ve üstelik bunun Anayasa hükmü ile değil de Kanun maddesi hükmü (6271 sayılı Kanun Madde:14) ile yapılması seçim konusundaki Anayasal ilkelerle çelişmekte ve çatışmaktadır.

Şüphesiz, Anayasa, seçim sisteminin belirlenmesini Kanun Koyucuya bırakmış ise de (Anayasa, Madde: 102/son), Kanun Koyucu seçimler konusunda yasama yetkisini kullanırken, şüphesiz, Anayasal ilkelere uymak zorundadır. 6271 sayılı Kanunun “Adaylara yardım” başlıklı 14 ncü maddesinin iptali istenilen sözcük ve ibârelerinde bu ilkelere uyulmamıştır.

Başka bir deyişle, 6271 sayılı Kanunun iptali istenen 14 ncü maddesi hükmündeki düzenlemenin yasal dayanağını Anayasanın 102 nci maddesinde bulabilmek mümkün değildir.

Adaylara yapılacak malî yardımın usul ve esaslarını düzenlemeyi öngören 6271 sayılı Kanun’un 14 ncü Maddesinde, Anayasanın 101 nci ve 102 nci Maddelerindeki 2007 yılı değişiklikleri “Başkanlık Sistemi Kurgusu” taşıdığından siyasal sorumsuzluk, tarafsızlık ve tam dokunulmazlık makamı olan Cumhurbaşkanı seçiminin finansal yapısı tam bir kargaşaya yol açmaktadır. Cumhurbaşkanlığı adaylığında gerekli olan malî kaynak, adayın kendi yaratacağı olanaklara bırakılmıştır. Başka bir değişle, Anayasanın 101 nci maddesinin 1 nci fıkrasında belirtilen “Cumhurbaşkanı, kırk yaşını doldurmuş ve yüksek öğrenim yapmış Türkiye Büyük millet Meclisi üyeleri veya bu niteliklere ve milletvekili seçilme yeterliğine sahip Türk vatandaşları arasından, halk tarafından seçilir.” hükmü gözardı edilerek, afakî, nesnellikten uzak ve malî gücü çok yüksek olan kişilerin Cumhurbaşkanı seçilebilmelerine olanak sağlayan bir seçim sistemi kabul edilmiştir. Belli bir eleme sonrası hazineden alınabilecek eşit yardımlarla herkesin aday olabilme ideali kabul edilmeyip, bir yanda hükûmet olanakları, diğer yanda finans kaynakları ve daha da ötesinde farklı bir sebeple bir araya gelmiş kişi ve sermaye gruplarının aday çıkarabileceği bir seçim sistemi benimsenmiştir. İptali istenen 14 ncü madde içerisinde sâde bir vatandaşın, halktan birinin veya bugüne kadar seçilen Cumhurbaşkanları profillerine yakın bir kişinin seçilebilme olasılığı yoktur. Bu düzenlemede, hükûmet eliyle devlet gücüyle ve çok farklı donelerle bir araya gelmiş, kişi ve sermaye topluluklarının belirleyeceği kişi profili vardır.

Esasen, 6271 sayılı Kanunun 14 ncü maddesi, siyasî sistemimizde yeni bir uygulama getirmektedir. Ne var ki, bu Kanun, yeni olduğu kadar, sistemin yozlaşması riskini de içinde barındıran bir Kanundur.

Anılan 14 ncü madde hükmü gereğince, Cumhurbaşkanı adayları seçim kampanyalarında Türk uyruklu gerçek kişilerden bağış ve yardım kabul edebileceklerdir.

Gerçek kişilerden yardım ve bağış alınması “siyasî geleneklerimize ters” bir uygulamadır. Bu yöntemle, Cumhurbaşkanı’nın “paraca güçlü bir takım kişi veya kuruluşların etkisi ve baskısı altına düşmesi” kuvvetle muhtemeldir. Bu uygulama ile Cumhurbaşkanına “destek olanlar / olmayanlar” bağlamında Cumhurbaşkanlığına yakın işadamları, holdingler, sermaye odakları gibi kişi ve kuruluşlar belirmesi kaçınılmazdır. Bu ayrışma, iş dünyasını da ciddî biçimde rahatsız edecek ve aynı zamanda “herkesin” olması gereken Cumhurbaşkanı, “paraca güçlü bir takım kişi veya kuruluşların” Cumhurbaşkanı olarak anılabilecektir. Bu mahzur, seçim sürecinde ve sonrasında toplumumuzda yeni kutuplaşmalara, hesaplaşmalara, tasfiye veya haksız terfi ve taltiflere yol açabilecek niteliktedir. Dahası, olumsuz emsâl teşkil ederek, gelecek yıllarda yapılacak Milletvekili seçimi ile yerel seçimlerde de talep edilebilir hâle gelecektir. Bu aşamadan sonra ise, artık, “Yardım ve bağış yapmayı holdingler, şirketler ve benzeri tüzel kişilere yasakladık…” biçiminde bir söylem, anlamsız olacaktır. Zirâ, holding ve şirketlerin, etrafındaki yakınları ve çalışanları üzerinden bu yardımları yapmasının önünde yasal bir engel konulamayacaktır. Bu ibarla, 14 ncü maddenin iptali istenen 3 ncü fıkrasında geçen “Alınan bağış ve yardımlar veraset ve intikal vergisinden müstesnadır. Adaylar ödünç niteliğinde para kabul edemez.” ibâresi; 4 ncü fıkrasında geçen “Alınan bağış ve yardımlar sadece seçim harcamalarında kullanılır ve başka bir amaç için tahsis edilemez.” İbâresi Anayasaya açıkça aykırı hükümler ihtiva etmektedir.

Öte yandan, iptali istenen 14 ncü madde hükmünde üzerinde önemle durulması ve irdelenmesi gereken diğer bir husus da şudur:

Anılan maddenin 6 ncı fıkrasında “seçim hesapları ile bağış, yardım ve harcamalara ilişkin bilgi ve belgeler, seçim sonuçlarının kesinleşmesini izleyen on gün içinde Yüksek Seçim Kurulu’na sunulur. Yüksek Seçim Kurulu bir ay içinde, seçim hesaplarını inceler ve varsa usulsüzlükleri ve öngörülen limitlerin aşılıp aşılmadığını tespit eder… Kurul bu görevi yerine getirirken Sayıştaydan ve gerekli görülen diğer ilgili kamu kurumlarından yardım alabilir.” denilmektedir.

Yüksek Seçim Kurulu, malî konularda uzman değildir; uzman olmadığı için de seçim hesaplarını inceleyip varsa usulsüzlükleri ve öngörülen limitlerin aşılıp aşılmadığını sağlıklı bir biçimde belirleyebilmesi mümkün olamaz. 6 ncı fıkranın son cümlesinde geçen “Kurul bu görevi yerine getirirken Sayıştaydan ve gerekli görülen diğer ilgili kamu kurumlarından yardım alabilir.” ibaresi ise, Anayasanın, Yüksek Seçim Kurulu’nun görevlerin

CHP, Cumhurbaşkanı Seçimi Kanunu’nun iptali için Anayasa Mahkemesi’ne başvurdu. CHP Grup Başkanvekilleri Akif Hamzaçebi ve Emine Ülker Tarhan tarafından yapılan başvuruda, Gül’ün görev süresini 7 yıla çıkan düzenlemenin iptali isteniyor.

Grup Başkan Vekilleri Emine Ülker Tarhan ve Akif Hamzaçebi’nin Anaayasa Mahkemesi’ne sunduğu dosya şöyle:

 

ANAYASA MAHKEMESİ BAŞKANLIĞINA
(Yürürlüğü Durdurma İstemlidir)
DAVACI (İptal İsteminde Bulunan) …. :
1. Emine Ülker TARHAN / 2. M. Akif HAMZAÇEBİ
ile aşağıda ad ve soyadları ile seçim bölgeleri yazılı 113 milletvekili…. 3. Ali DEMİRÇALI  Adana
4. Turgay DEVELİ Adana
5. Ümit ÖZGÜMÜŞ Adana
6. Salih FIRAT Adıyaman
7. Ahmet TOPTAŞ Afyonkarahisar
8. Ramis TOPAL Amasya
9. Süleyman Sencer AYATA Ankara
10. Sinan Aydın AYGÜN  Ankara
11. İzzet ÇETİN Ankara
12. Levent GÖK  Ankara
13. Mehmet Emrehan HALICI Ankara
14. Bülent KUŞOĞLU  Ankara
15. Aylin NAZLIAKA  Ankara
16. Gürkut ACAR  Antalya
17. Deniz BAYKAL  Antalya
18. Arif BULUT  Antalya
19. Ensar ÖĞÜT  Ardahan
20. Uğur BAYRAKTUTAN  Artvin
21. Osman AYDIN  Aydın
22. Metin Lütfi BAYDAR  Aydın
23. Bülent TEZCAN  Aydın
24. Ayşe Nedret AKOVA  Balıkesir
25. Haluk Ahmet GÜMÜŞ  Balıkesir
26. Namık HAVUTÇA  Balıkesir
27. M. Rıza YALÇINKAYA  Bartın
28. Tanju ÖZCAN  Bolu
29. Ramazan Kerim ÖZKAN Burdur
30. İlhan DEMİRÖZ  Bursa
31. Kemal EKİNCİ  Bursa
32. Aykan ERDEMİR  Bursa
33. Sena KALELİ  Bursa
34. Turhan TAYAN  Bursa
35. Ali SARIBAŞ  Çanakkale
36. Mustafa Serdar SOYDAN Çanakkale
37. Tufan KÖSE  Çorum
38. İlhan CİHANER  Denizli
39. Adnan KESKİN  Denizli
40. Kemal DEĞİRMENDERELİ Edirne
41. Recep GÜRKAN  Edirne
42. Muharrem IŞIK  Erzincan
43. Kazım KURT  Eskişehir
44. Ali SERİNDAĞ  Gaziantep
45. Mehmet ŞEKER  Gaziantep
46. Selahattin KARAAHMETOĞLU Giresun
47. Mevlüt DUDU  Hatay
48. Mehmet Ali EDİBOĞLU  Hatay
49. Refik ERYILMAZ  Hatay
50. Ali Haydar ÖNER  Isparta
51. Ferit Mevlüt ASLANOĞLU İstanbul
52. Aydın Ağan AYAYDIN  İstanbul
53. Süleyman ÇELEBİ  İstanbul
54. Ayşe Eser DANIŞOĞLU  İstanbul
55. Celal DİNÇER  İstanbul
56. Osman Oktay EKŞİ  İstanbul
57. Aykut ERDOĞDU  İstanbul
58. Haluk EYİDOĞAN  İstanbul
59. Osman Taney KORUTÜRK İstanbul
60. Sedef KÜÇÜK  İstanbul
61. Melda ONUR  İstanbul
62. Umut ORAN  İstanbul
63. Kadir Gökmen ÖĞÜT  İstanbul
64. Ali ÖZGÜNDÜZ  İstanbul
65. İhsan ÖZKES  İstanbul
66. Şafak PAVEY  İstanbul
67. Müslim SARI  İstanbul
68. Fatma Nur SERTER  İstanbul
69. Bihlun TAMAYLIGİL  İstanbul
70. Mahmut TANAL  İstanbul
71. Mustafa Sezgin TANRIKULU İstanbul
72. Binnaz TOPRAK  İstanbul
73. Erdoğan TOPRAK  İstanbul
74. Faik TUNAY  İstanbul
75. Erdal AKSÜNGER  İzmir
76. Musa ÇAM  İzmir
77. Aytun ÇIRAY  İzmir
78. Birgül AYMAN GÜLER  İzmir
79. Hülya GÜVEN  İzmir
80. Mustafa MOROĞLU  İzmir
81. Mehmet Ali SUSAM  İzmir
82. Rahmi Aşkın TÜRELİ  İzmir
83. Alaattin YÜKSEL  İzmir
84. Durdu ÖZBOLAT  Kahramanmaraş
85. M. Şevki KULKULOĞLU Kayseri
86. Mehmet S. KESİMOĞLU Kırklareli
87. Haydar AKAR  Kocaeli
88. Hurşit GÜNEŞ  Kocaeli
89. Mehmet Hilal KAPLAN  Kocaeli
90. Veli AĞBABA  Malatya
91. Sakine ÖZ  Manisa
92. Özgür ÖZEL  Manisa
93. Aytuğ ATICI  Mersin
94. İsa GÖK  Mersin
95. Vahap SEÇER  Mersin
96. Ömer Süha ALDAN  Muğla
97. Tolga ÇANDAR  Muğla
98. Nurettin DEMİR  Muğla
99. Doğan ŞAFAK  Niğde
100. İdris YILDIZ  Ordu
101. Engin ÖZKOÇ  Sakarya
102. Ahmet İhsan KALKAVAN Samsun
103. Ahmet Haluk KOÇ  Samsun
104. Engin ALTAY  Sinop
105. Malik Ecder ÖZDEMİR  Sivas
106. Emre KÖPRÜLÜ  Tekirdağ
107. Faik ÖZTRAK  Tekirdağ
108. Candan YÜCEER  Tekirdağ
109. Orhan DÜZGÜN  Tokat
110. M. Volkan CANALİOĞLU Trabzon
111. Hüseyin AYGÜN  Tunceli
112. Kamer GENÇ  Tunceli
113. Dilek AKAGÜN YILMAZ Uşak
114. Muharrem İNCE  Yalova
115. Ali İhsan KÖKTÜRK  Zonguldak

TEBLİGAT YAPILACAK DAVACILAR: 
Emine Ülker TARHAN, / M. Akif HAMZAÇEBİ

İPTALİ İSTENEN KANUN: 

26.1.2012 tarihli ve 28185 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanan, 19.01.2012 tarihli ve 6271 sayılı “Cumhurbaşkanı Seçimi Kanunu”.

DAVA KONUSU: 
26.1.2012 tarihli ve 28185 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanan, 19.1.2012 tarihli ve 6271 sayılı “Cumhurbaşkanı Seçimi Kanunu”nun;
1-) 5 inci maddesinin,
2-) 11 inci maddesinin 1 nci fıkrasında geçen “hâkimler ve savcılar, yüksek yargı organları mensupları, yüksek öğretim kurumlarındaki öğretim elemanları, Yükseköğretim Kurulu, Radyo ve Televizyon Üst Kurulu üyeleri, kamu kurumu ve kuruluşlarının memur statüsündeki görevlileri ile yaptıkları hizmet bakımından işçi niteliği taşımayan diğer kamu görevlileri, belediye başkanları ve subaylar ile astsubaylar, siyasi partilerin il ve ilçe yönetim kurulu başkan ve üyeleri ile belediye meclisi üyeleri, il genel meclisi üyeleri, kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluşları ile sendikalar, kamu bankaları ile üst birliklerin ve bunların üst kuruluşlarının ve katıldıkları teşebbüs veya ortaklıkların yönetim ve denetim kurullarında görev alanlar” tümcesinin,
3-) 13 üncü maddesinin 2 nci fıkrasında yer alan; “ile Türkiye Radyo ve Televizyon Kurumu” ibaresinin,
4-) 14 üncü maddenin 2 nci fıkrasında geçen “Seçilen adayın mal bildirimi, seçim sonuçlarının kesinleşmesini müteakip Resmî Gazetede yayımlanır.” ibâresi; 3 ncü fıkrasında geçen “Alınan bağış ve yardımlar veraset ve intikal vergisinden müstesnadır. Adaylar ödünç niteliğinde para kabul edemez.” ibâresi; 4 ncü fıkrasında geçen “Alınan bağış ve yardımlar sadece seçim harcamalarında kullanılır ve başka bir amaç için tahsis edilemez.” ibâresi; 6 ncı fıkrasının 1 nci cümlesinde geçen “… seçim sonuçlarının kesinleşmesini izleyen on gün içinde …” ibâresi ile yine 6 ncı fıkranın 2 nci cümlesinde geçen “… seçim hesaplarını inceler ve varsa … ve öngörülen limitlerin aşılıp aşılmadığını… ” ibâreleri; 6 ncı fıkranın 3 ncü cümlesinde geçen “… adaylara …” ibâresi ve nihâyet 6 ncı fıkranın son cümlesinde “Kurul bu görevi yerine getirirken Sayıştaydan ve gerekli görülen diğer ilgili kamu kurumlarından yardım alabilir.” ibâresinin,

5-) 21 nci maddesinin iptali istenen; “Seçilen Cumhurbaşkanı adına düzenlenen tutanak, Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kurulunda, Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı tarafından verilir” tümcesinin,

6-) Geçici 1inci maddesinin,
iptallerine ve iptal davası sonuçlanıncaya kadar yürürlüklerinin durdurulmasına karar verilmesi istemi.

I.OLAY

26.1.2012 gün ve 28185 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanan 19.1.2012 gün ve 6271 sayılı Cumhurbaşkanı Seçimi Kanunu, getirdiği düzenleme ile Anayasaya aykırılıklar içermektedir.

Anayasaya aykırı olan bu hükümlerin iptali ve uygulanmaları durumunda giderilmesi olanaksız hukukî durum ve zararlar ortaya çıkacağı için, iptal davası sonuçlanıncaya kadar yürürlüklerinin durdurulması istemi ile Anayasa Mahkemesi’ne iptal davası açılmıştır.

Aşağıda önce, 6271 sayılı Kanunun söz konusu dava çerçevesinde iptali istenen hükümlerine yer verildikten sonra, iptal istemine konu olan hükümlerle ilgili olarak Anayasaya aykırılık gerekçeleri açıklanmıştır.

II. İPTALİ İSTENEN HÜKÜMLER

A-) 19.1.2012 gün ve 6271 sayılı Kanunun “Seçimin geri bırakılması” başlıklı 5.nci Maddesi.

6271 sayılı Kanunun 5.nci maddesi aynen aşağıdaki gibidir:

“MADDE 5- (1) Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından savaş sebebiyle yeni seçimlerin yapılmasına imkân görülmediğine dair karar verilmesi hâlinde, Cumhurbaşkanı seçimi bir yıl geriye bırakılır.

(2) Geri bırakma sebebi ortadan kalkmamışsa, erteleme kararındaki usule göre bu işlem tekrarlanabilir.”

İptali istenen hüküm, Madde 5’tir.

B-) 19.1.2012 gün ve 6271 sayılı Kanunun “Adayların görevden ayrılması ve göreve dönmesi” başlıklı 11.nci maddesi aynen aşağıdaki gibidir:

“MADDE 11- (1) Cumhurbaşkanı adayı gösterilen hâkimler ve savcılar, yüksek yargı organları mensupları, yüksek öğretim kurumlarındaki öğretim elemanları, Yükseköğretim Kurulu, Radyo ve Televizyon Üst Kurulu üyeleri, kamu kurumu ve kuruluşlarının memur statüsündeki görevlileri ile yaptıkları hizmet bakımından işçi niteliği taşımayan diğer kamu görevlileri, belediye başkanları ve subaylar ile astsubaylar, siyasi partilerin il ve ilçe yönetim kurulu başkan ve üyeleri ile belediye meclisi üyeleri, il genel meclisi üyeleri, kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluşları ile sendikalar, kamu bankaları ile üst birliklerin ve bunların üst kuruluşlarının ve katıldıkları teşebbüs veya ortaklıkların yönetim ve denetim kurullarında görev alanlar, aday listesinin kesinleştiği tarih itibarıyla görevlerinden ayrılmış sayılır. Bu durum Yüksek Seçim Kurulunca aday gösterilenin bağlı bulunduğu bakanlığa veya kuruma derhal bildirilir.

(2) Yüksek mahkeme üyeleri, hâkimler, savcılar ve bu meslekten sayılanlar ile subay ve astsubaylar hariç olmak üzere, Cumhurbaşkanı adayı gösterilen Devlet memurları ve diğer kamu görevlileri, adaylığı veya seçimi kaybetmeleri hâlinde, Yüksek Seçim Kurulunca Cumhurbaşkanının seçildiğinin ilân edilmesini takip eden bir ay içinde müracaat etmeleri kaydıyla eski görevlerine veya kazanılmış hak aylık derecelerindeki başka bir göreve dönebilirler.”

İptali istenen hüküm, anılan maddenin 1 nci fıkrasında geçen “… hâkimler ve savcılar, yüksek yargı organları mensupları, yüksek öğretim kurumlarındaki öğretim elemanları, Yükseköğretim Kurulu, Radyo ve Televizyon Üst Kurulu üyeleri, kamu kurumu ve kuruluşlarının memur statüsündeki görevlileri ile yaptıkları hizmet bakımından işçi niteliği taşımayan diğer kamu görevlileri, belediye başkanları ve subaylar ile astsubaylar, siyasi partilerin il ve ilçe yönetim kurulu başkan ve üyeleri ile belediye meclisi üyeleri, il genel meclisi üyeleri, kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluşları ile sendikalar, kamu bankaları ile üst birliklerin ve bunların üst kuruluşlarının ve katıldıkları teşebbüs veya ortaklıkların yönetim ve denetim kurullarında görev alanlar, …” sözcük grubudur.

C-) 19.1.2012 gün ve 6271 sayılı Kanunun “Propaganda” başlıklı 13.ncü maddesi aynen aşağıdaki gibidir:

“MADDE 13- (1) Propaganda dönemi, aday listesinin kesinleştiği gün başlar ve oylamaların yapılacağı günden önceki gün saat 18.00’de sona erer.

(2) Propaganda döneminde, Türkiye Radyo ve Televizyonlarında yapılacak propaganda yayınlarının tam bir tarafsızlık ve eşitlik içinde yapılması, Yüksek Seçim Kurulu ile Türkiye Radyo ve Televizyon Kurumu tarafından sağlanır.

(3) Adayların, özel radyo ve televizyonlardaki propaganda konuşmalarında, süre ile ilgili sınırlamalar dışında, 298 sayılı Kanunun ilgili hükümleri uygulanır.

(4) Propaganda döneminde Başbakan, bakanlar ve milletvekilleriyle ilgili yasaklara ilişkin hükümler dâhil olmak üzere propagandaya dair diğer hususlarda 298 sayılı Kanun hükümleri kıyasen uygulanır.”

İptali istenen hüküm, anılan Maddenin 2 nci fıkrasında geçen “… ile Türkiye Radyo ve Televizyon Kurumu…” ibaresidir.

D-) 19.1.2012 gün ve 6271 sayılı Kanunun “Adaylara yardım” başlıklı 14.ncü maddesi aynen aşağıdaki gibidir:

“MADDE 14- (1) Adaylar, yabancı devletlerden, uluslararası kuruluşlardan, tüzel kişilerden ve Türk uyrukluğunda olmayan gerçek kişilerden bağış ve yardım alamazlar.

(2) Adaylar, Yüksek Seçim Kurulu tarafından belirlenecek adaylık başvurusu süresi içinde mal bildiriminde bulunmak zorundadır. Seçilen adayın mal bildirimi, seçim sonuçlarının kesinleşmesini müteakip Resmî Gazetede yayımlanır.

(3) Her bir kişinin adaylara yapabileceği nakdî yardım miktarı, her bir tur için en yüksek Devlet memuruna mali haklar kapsamında fiilen yapılmakta olan her türlü ödemelerin bir aylık brüt tutarını geçemez. Alınan bağış ve yardımlar veraset ve intikal vergisinden müstesnadır. Adaylar ödünç niteliğinde para kabul edemez.

(4) Seçimlerde şeffaflığın sağlanması amacıyla, Yüksek Seçim Kurulunca belirlenecek tutarın üzerindeki nakdî yardımlar adayların “Seçim Hesabı” olarak kendileri adına açtıracakları bir banka hesabına yatırılır. Yüksek Seçim Kurulunca belirlenecek tutarın altında kalan nakdî yardımlar ise makbuz karşılığında alınır ve seçim hesabına yatırılır. Alınan bağış ve yardımlar sadece seçim harcamalarında kullanılır ve başka bir amaç için tahsis edilemez.

(5) Adaylığın kesinleşmesinden seçim sonuçlarının kesinleşmesine kadar geçen dönemde bağış ve yardımlar ile yapılan harcamalar Yüksek Seçim Kurulu tarafından tasdik edilen listelere kaydedilir.

(6) Seçim hesapları ile bağış, yardım ve harcamalara ilişkin bilgi ve belgeler, seçim sonuçlarının kesinleşmesini izleyen on gün içinde Yüksek Seçim Kuruluna sunulur. Yüksek Seçim Kurulu bir ay içinde, seçim hesaplarını inceler ve varsa usulsüzlükleri ve öngörülen limitlerin aşılıp aşılmadığını tespit eder. Bu aşamada tespit edilen eksikliklerin giderilmesi amacıyla Yüksek Seçim Kurulu tarafından adaylara uygun bir süre verilir. Alınan bağış ve yardımlardan belirtilen limiti aşan miktar ile harcanmayan kısım Hazineye intikal ettirilir. Kurul bu görevi yerine getirirken Sayıştaydan ve gerekli görülen diğer ilgili kamu kurumlarından yardım alabilir.

(7) Yüksek Seçim Kurulunca yapılan inceleme sonuçları kesin olup, incelemenin tamamlanmasını müteakip bir ay içinde ilân edilir.

(8) Aday, Yüksek Seçim Kuruluna önceden bildirmek şartıyla, seçim hesapları ile gelir ve harcamalara ilişkin bilgi ve belgelerin kayda geçirilmesi ve ibrazına ilişkin hususlarda 1/6/1989 tarihli ve 3568 sayılı Serbest Muhasebeci Mali Müşavirlik ve Yeminli Mali Müşavirlik Kanununa göre yetki almış meslek mensuplarından veya avukatlardan birini ya da birkaçını yetkili kılabilir. Bu durumda, yetkilendirilen meslek mensubu, yukarıda belirtilen hususların yerine getirilmemesi veya eksik yerine getirilmesinde ilgili mevzuat hükümlerine göre sorumlu tutulur.

(9) Aday tarafından verilecek mal bildiriminin usul ve esasları, adaylar tarafından kullanılacak listelerin şekil, içerik ve tasdiki, makbuzların şekil ve içeriği, bastırılması, bağış ve yardımların alınması, kayda geçirilmesi, harcanması, harcanmayan ya da bağış sınırını aşan kısmın Hazineye intikali ile bu maddenin uygulanmasına ilişkin diğer usul ve esaslar Yüksek Seçim Kurulunca belirlenir.”

İptali istenen hüküm, 14 ncü Maddenin 2 nci fıkrasında geçen “Seçilen adayın mal bildirimi, seçim sonuçlarının kesinleşmesini müteakip Resmî Gazetede yayımlanır.” ibâresi; 3 ncü fıkrasında geçen “Alınan bağış ve yardımlar veraset ve intikal vergisinden müstesnadır. Adaylar ödünç niteliğinde para kabul edemez.” ibâresi; 4 ncü fıkrasında geçen “Alınan bağış ve yardımlar sadece seçim harcamalarında kullanılır ve başka bir amaç için tahsis edilemez.” ibâresi; 6 ncı fıkrasının 1 nci cümlesinde geçen “… seçim sonuçlarının kesinleşmesini izleyen on gün içinde …” ibâresi ile 2 nci cümlesinde geçen “… seçim hesaplarını inceler ve varsa … ve öngörülen limitlerin aşılıp aşılmadığını … ” ibâreleri; üçüncü cümlesinde geçen “… adaylara …” ibâresi ve nihâyet 6 ncı fıkranın son cümlesinde geçen “Kurul bu görevi yerine getirirken Sayıştaydan ve gerekli görülen diğer ilgili kamu kurumlarından yardım alabilir.” ibâresidir.

E-) 19.1.2012 gün ve 6271 sayılı Kanunun “Cumhurbaşkanına tutanağın verilmesi ve andiçme töreni” başlıklı 21.nci maddesi aynen aşağıdaki gibidir:

“MADDE 21- (1) Seçilen Cumhurbaşkanı adına düzenlenen tutanak, Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kurulunda, Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı tarafından verilir ve aynı oturumda andiçme töreni yapılır. Bu oturum, eski Cumhurbaşkanının görev süresinin dolduğu gün, makamın başka bir sebeple boşalması hâlinde ise seçim sonuçlarının kesinleşmesinden itibaren üç gün içinde gerçekleştirilir.”

İptali istenen; “… Seçilen Cumhurbaşkanı adına düzenlenen tutanak, Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kurulunda, Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı tarafından verilir…” cümlesidir.

F-) 19.1.2012 gün ve 6271 sayılı Kanunun Geçici 1.nci maddesi aynen aşağıdaki gibidir:

“GEÇİCİ MADDE 1- (1) Onbirinci Cumhurbaşkanının görev süresi yedi yıldır.

(2) 31/5/2007 tarihli ve 5678 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının Bazı Maddelerinde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanunun yürürlüğe girdiği tarihten önce seçilen Cumhurbaşkanları, iki defa seçilememeleri kuralı dâhil, Anayasanın değişiklik öncesi hükümlerine tabidir.”

İptali istenen hüküm, Geçici Madde 1’dir.

III. ANAYASAYA AYKIRILIK İDDİALARININ GEREKÇELERİ

A-) 19.1.2012 gün ve 6271 sayılı Kanunun “Seçimin geri bırakılması” başlıklı 5.nci Maddesinin Anayasaya aykırılığı:

Anılan madde ile;

“(1) Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından savaş sebebiyle yeni seçimlerin yapılmasına imkân görülmediğine dair karar verilmesi hâlinde, Cumhurbaşkanı seçimi bir yıl geriye bırakılır.

(2) Geri bırakma sebebi ortadan kalkmamışsa, erteleme kararındaki usule göre bu işlem tekrarlanabilir.”

Hükmü getirilmiştir.

İptali istenen “Seçimin geri bırakılması” başlıklı 5.nci Maddesi, Anayasal dayanaktan yoksundur ve Anayasanın 6 ncı, 78 nci, 102 nci ve 106 ncı maddelerine aykırı düzenlemeler getirmiştir.

Gerçekten, Anayasanın “Egemenlik” başlığını taşıyan 6 ncı maddesinde;

“Egemenlik, kayıtsız şartsız Milletindir.

Türk Milleti, egemenliğini, Anayasanın koyduğu esaslara göre, yetkili organları eliyle kullanır.

Egemenliğin kullanılması, hiçbir surette hiçbir kişiye, zümreye veya sınıfa bırakılamaz. Hiçbir kimse veya organ kaynağını Anayasadan almayan bir Devlet yetkisi kullanamaz.”

Hükmü getirilmiştir.

Anayasanın “Türkiye Büyük Millet Meclisi seçimlerinin geriye bırakılması ve ara seçimleri” başlıklı 78.nci maddesi ise aynen;

“Savaş sebebiyle yeni seçimlerin yapılmasına imkan görülmezse, Türkiye Büyük Millet Meclisi, seçimlerin bir yıl geriye bırakılmasına karar verebilir.

Geri bırakma sebebi ortadan kalkmamışsa, erteleme kararındaki usule göre bu işlem tekrarlanabilir.

Türkiye Büyük Millet Meclisi üyeliklerinde boşalma olması halinde, ara seçime gidilir. Ara seçim, her seçim döneminde bir defa yapılır ve genel seçimden otuz ay geçmedikçe ara seçime gidilemez. Ancak, boşalan üyeliklerin sayısı, üye tamsayısının yüzde beşini bulduğu hallerde, ara seçimlerinin üç ay içinde yapılmasına karar verilir.

Genel seçimlere bir yıl kala, ara seçimi yapılamaz.

Yukarıda yazılı hallerden ayrı olarak, bir ilin veya seçim çevresinin, Türkiye Büyük Millet Meclisinde üyesinin kalmaması halinde, boşalmayı takip eden doksan günden sonraki ilk Pazar günü ara seçim yapılır. Bu fıkra gereği yapılacak seçimlerde Anayasanın 127 nci maddesinin üçüncü fıkrası hükmü uygulanmaz.”

Hükmünü âmirdir.

Keza, Anayasanın Cumhurbaşkanı’nın seçimini hükme bağlayan 102.nci maddesinde de aynen;

“Cumhurbaşkanı seçimi, Cumhurbaşkanının görev süresinin dolmasından önceki altmış gün içinde; makamın herhangi bir sebeple boşalması halinde ise boşalmayı takip eden altmış gün içinde tamamlanır.

Genel oyla yapılacak seçimde, geçerli oyların salt çoğunluğunu alan aday Cumhurbaşkanı seçilmiş olur. İlk oylamada bu çoğunluk sağlanamazsa, bu oylamayı izleyen ikinci pazar günü ikinci oylama yapılır. Bu oylamaya, ilk oylamada en çok oy almış bulunan iki aday katılır ve geçerli oyların çoğunluğunu alan aday Cumhurbaşkanı seçilmiş olur.

İkinci oylamaya katılmaya hak kazanan adaylardan birinin ölümü veya seçilme yeterliğini kaybetmesi halinde; ikinci oylama, boşalan adaylığın birinci oylamadaki sıraya göre ikame edilmesi suretiyle yapılır. İkinci oylamaya tek adayın kalması halinde, bu oylama referandum şeklinde yapılır. Aday, geçerli oyların çoğunluğunu aldığı takdirde Cumhurbaşkanı seçilmiş olur.

Cumhurbaşkanı göreve başlayıncaya kadar görev süresi dolan Cumhurbaşkanının görevi devam eder.

Cumhurbaşkanlığı seçimine ilişkin usûl ve esaslar kanunla düzenlenir.”

Denilmektedir.

Öncelikle şu hususu belirtmek gerekir ki, 1982 Anayasası, kabul ettiği “Anayasanın üstünlüğü ve bağlayıcılığı” ilkesi ile tamamen Anayasal bir rejim tesis etmek istemiştir. Bu ilke ile kurulan Anayasal rejim, esasen, bütün kişileri ve Devlet organlarını Anayasa çizgisinde tutacak şekilde sınırlandırmaktadır.

Bu prensip, kaynağını önce Anayasanın 6 ncı maddesinden almaktadır. Anılan Maddenin Üçüncü Fıkrası, “Egemenliğin kullanılması, hiçbir surette hiçbir kişiye, zümreye veya sınıfa bırakılamaz. Hiçbir kimse veya organ kaynağını Anayasadan almayan bir Devlet yetkisi kullanamaz.” demek suretiyle, kullanılacak bütün yetkilerin Anayasadan sâdır olması gerektiğini zorunlu kılmıştır. Anayasanın herhangi bir hükmünden yetki almış bulunan herhangi bir organ veya kişi, bu yetkisini hiçbir biçimde devredemez. Hal böyle olunca, Anayasada Yasama Organı’na “Cumhurbaşkanı seçiminin geri bırakılması”na ilişkin herhangi bir yetki verilmediğinden, aksine bir düzenleme Kanun yoluyla yapılamaz; yapıldığı takdirde, bu yoldaki bir düzenleme “Anayasanın üstünlüğü ve bağlayıcılığı” prensibi ile çelişir. Bu itibarla, 6271 sayılı Kanun’un iptali istenen “Seçimin geri bırakılması” başlıklı 5 nci maddesi, Anayasanın 6 ncı maddesi hükmüne açıkça aykırıdır.

Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin dört yıllık seçim dönemi dolmadan istediği zaman seçimlerin yenilenmesine karar verebilmesine karşılık, seçimlerin geri bırakılması “çok istisnaî” bir durumdur. Anayasa bunu, sadece savaş durumuyla sınırlı tutmuştur: “Savaş sebebiyle yeni seçimlerin yapılmasına imkan görülmezse, Türkiye Büyük Millet Meclisi, seçimlerin bir yıl geriye bırakılmasına karar verebilir. Geri bırakma sebebi ortadan kalkmamışsa, erteleme kararındaki usule göre bu işlem tekrarlanabilir.” (Anayasa Madde, 78 / 1,2).

Burada, savaş sebebiyle seçimlerin bir yıl geriye bırakılması Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin (yasama organının) takdir hakkına bırakılmıştır; zirâ, 1.nci fıkrada Türkiye Büyük Millet Meclisi, seçimlerin bir yıl geriye bırakılmasına “karar verebilir.” denilmektedir; bu emredici bir hüküm olmayıp, seçimlerin geri bırakılması tamamen yasama organının takdirine bırakılmıştır.

Oysa, 6271 sayılı Kanun’un Anayasaya aykırı olduğu iddia edilen ve iptal isteminde bulunulan 5.nci maddesinin 1.nci fıkrasında “Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından savaş sebebiyle yeni seçimlerin yapılmasına imkân görülmediğine dair karar verilmesi hâlinde, Cumhurbaşkanı seçimi bir yıl geriye bırakılır.” denilmek suretiyle seçimlerin geri bırakılmasında yasama organının bu yöndeki inisiyatifi ve takdir yetkisi elinden alınmış bulunmaktadır. Bu da, Anayasanın 78.nci maddesinin 1.nci fıkrasındaki düzenlemeye aykırılık teşkil etmektedir. Zirâ, Anayasada yasama organının takdir hakkına ve yetkisine bırakılan bir konuda, Kanun ile emredici ve yasama organının elini-kolunu bağlayıcı hükümler getirilemez; mevcut düzenleme tam bir hukuksuzluktur!

Dolayısı ile, “seçimlerin geri bırakılması” gibi son derece istisnaî bir konu “Cumhurbaşkanlığı seçimi”ne teşmil edilmekte ve Anayasa değişikliği yoluyla yapılması gereken bir düzenleme Kanun yoluyla yapılmaktadır.

Görüldüğü gibi, 6271 sayılı Kanunun 5. Maddesi ile, “savaş sebebi ile seçimlerin bir yıl ertelenebileceği, geri bırakma nedeninin ortadan kalkmaması halinde erteleme kararının tekrarlanabileceği” hususu öngörülmektedir. O halde, Anayasamızın 78. Maddesinde düzenlenen TBMM seçimlerinin geri bırakılması müessesi, kıyas yoluyla Cumhurbaşkanlığı seçimi müessesesine de taşınmaktadır.

Anayasanın Cumhurbaşkanlığı seçimini düzenleyen 102 nci maddesinde “seçimin geri bırakılması”na ilişkin herhangi bir anayasal düzenleme mevcut değildir. Dolayısı ile, 6271 sayılı Kanun’un 5.nci maddesi ile Anayasada olmayan bir düzenleme getirilmektedir. Söz konusu düzenlemenin Anayasaya aykırılığı yanında, parlamenter demokratik sistemin suiistimaline yol açabilecek bir düzenleme olduğu açıktır. Kaldı ki, seçim yapılıncaya kadar Cumhurbaşkanlığına kimin vekâlet edeceği Anayasanın 106.ncı maddesinde hükme bağlanmıştır. Buna göre;

“Cumhurbaşkanının hastalık ve yurt dışına çıkma gibi sebeplerle geçici olarak görevinden ayrılması hallerinde, görevine dönmesine kadar, ölüm, çekilme veya başka bir sebeple Cumhurbaşkanlığı makamının boşalması halinde de yenisi seçilinceye kadar, Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı Cumhurbaşkanlığına vekillik eder ve Cumhurbaşkanına ait yetkileri kullanır.”

Hal böyle olunca, 6271 sayılı Kanunun “Seçimin geri bırakılması” başlıklı 5.nci maddesi çok açık bir biçimde Anayasanın 106 ncı maddesini ihlâl etmektedir; zirâ, anılan maddede Cumhurbaşkanlığı makamının boşalması halinde yenisi seçilinceye kadar Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı’nın Cumhurbaşkanlığı’na vekâlet edeceği açıkça belirtilmiş olup, söz konusu Anayasa hükmünde “savaş sebebi” Cumhurbaşkanlığı seçiminin ertelenmesi için bir mazeret olarak görülmemiştir. Anayasanın 106 ncı maddesinin böyle bir olasılık halinde öngördüğü düzenleme, Cumhurbaşkanlığı seçiminin ertelenmesi değil, yenisi seçilinceye kadar Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı’nın Cumhurbaşkanlığı’na vekâlet etmesidir. Eğer, Anayasa koyucu, savaş sebebi ile Cumhurbaşkanlığı seçiminin ertelenmesini istese idi, bunu bir Anayasa hükmü ile düzenleyebilir ve herhangi bir sebeple makamın boşalması halinde Cumhurbaşkanlığı’na vekâlet etme müessesesini ayrı bir madde hükmü altında düzenlemezdi!..

Bu itibarla, “Seçimin Geri Bırakılması” başlıklı 5. Maddenin Anayasal hiçbir dayanağı bulunmamaktadır ve Anayasanın gerek lâfzı ve gerekse ruhu ile tam bir mübâyenet halindedir. Anayasal dayanak bulunmaması ve doğrudan doğruya Anayasanın 78, 102 ve 106.ncı maddeleri hilâfına düzenlemeler yapılması, hukuka ve Anayasa tekniğine açıkça aykırılık teşkil etmektedir. Dolayısı ile, iptali istenen 5 nci Madde, Anayasanın 6 ncı, 78, 102 ve 106.ncı maddeleri hükümlerine aykırıdır; iptali gerekir.

B-) 19.1.2012 gün ve 6271 sayılı Kanunun “Adayların görevden ayrılması ve göreve dönmesi” başlıklı 11.nci maddesinin Anayasaya aykırılığı:

Anılan madde ile;

“MADDE 11- (1) Cumhurbaşkanı adayı gösterilen hâkimler ve savcılar, yüksek yargı organları mensupları, yüksek öğretim kurumlarındaki öğretim elemanları, Yükseköğretim Kurulu, Radyo ve Televizyon Üst Kurulu üyeleri, kamu kurumu ve kuruluşlarının memur statüsündeki görevlileri ile yaptıkları hizmet bakımından işçi niteliği taşımayan diğer kamu görevlileri, belediye başkanları ve subaylar ile astsubaylar, siyasi partilerin il ve ilçe yönetim kurulu başkan ve üyeleri ile belediye meclisi üyeleri, il genel meclisi üyeleri, kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluşları ile sendikalar, kamu bankaları ile üst birliklerin ve bunların üst kuruluşlarının ve katıldıkları teşebbüs veya ortaklıkların yönetim ve denetim kurullarında görev alanlar, aday listesinin kesinleştiği tarih itibarıyla görevlerinden ayrılmış sayılır. Bu durum Yüksek Seçim Kurulunca aday gösterilenin bağlı bulunduğu bakanlığa veya kuruma derhal bildirilir.

(2) Yüksek mahkeme üyeleri, hâkimler, savcılar ve bu meslekten sayılanlar ile subay ve astsubaylar hariç olmak üzere, Cumhurbaşkanı adayı gösterilen Devlet memurları ve diğer kamu görevlileri, adaylığı veya seçimi kaybetmeleri hâlinde, Yüksek Seçim Kurulunca Cumhurbaşkanının seçildiğinin ilân edilmesini takip eden bir ay içinde müracaat etmeleri kaydıyla eski görevlerine veya kazanılmış hak aylık derecelerindeki başka bir göreve dönebilirler.”

Hükmü getirilmiştir.

İptali istenen “Adayların görevden ayrılması ve göreve dönmesi” başlıklı 11.nci Maddenin 1 nci fıkrasında geçen “… hâkimler ve savcılar, yüksek yargı organları mensupları, yüksek öğretim kurumlarındaki öğretim elemanları, Yükseköğretim Kurulu, Radyo ve Televizyon Üst Kurulu üyeleri, kamu kurumu ve kuruluşlarının memur statüsündeki görevlileri ile yaptıkları hizmet bakımından işçi niteliği taşımayan diğer kamu görevlileri, belediye başkanları ve subaylar ile astsubaylar, siyasi partilerin il ve ilçe yönetim kurulu başkan ve üyeleri ile belediye meclisi üyeleri, il genel meclisi üyeleri, kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluşları ile sendikalar, kamu bankaları ile üst birliklerin ve bunların üst kuruluşlarının ve katıldıkları teşebbüs veya ortaklıkların yönetim ve denetim kurullarında görev alanlar, …” tümcesinin Anayasal dayanağı olmadığı gibi, Anayasanın 2, 10 ve 11 inci maddelerine aykırı düzenlemeler getirmiştir.

Anılan madde ile ilgili olarak itiraz başvurusunda dayanılan Anayasa kuralları şunlardır:

1- “Madde 2 – Türkiye Cumhuriyeti, toplumun huzuru, milli dayanışma ve adalet anlayışı içinde, insan haklarına saygılı, Atatürk milliyetçiliğine bağlı, başlangıçta belirtilen temel ilkelere dayanan, demokratik, laik ve sosyal bir hukuk Devletidir.”

3- “Madde 10 – Herkes, dil, ırk, renk, cinsiyet, siyasi düşünce, felsefi inanç, din, mezhep ve benzeri sebeplerle ayırım gözetilmeksizin kanun önünde eşittir.

Kadınlar ve erkekler eşit haklara sahiptir. Devlet, bu eşitliğin yaşama geçmesini sağlamakla yükümlüdür. Bu maksatla alınacak tedbirler eşitlik ilkesine aykırı olarak yorumlanamaz.

Çocuklar, yaşlılar, özürlüler, harp ve vazife şehitlerinin dul ve yetimleri ile malul ve gaziler için alınacak tedbirler eşitlik ilkesine aykırı sayılmaz. Hiçbir kişiye, aileye, zümreye veya sınıfa imtiyaz tanınamaz.
Devlet organları ve idare makamları bütün işlemlerinde kanun önünde eşitlik ilkesine uygun olarak hareket etmek zorundadırlar.”

3- “Madde 11 – Anayasa hükümleri, yasama, yürütme ve yargı organlarını, idare makamlarını ve diğer kuruluş ve kişileri bağlayan temel hukuk kurallarıdır.

Kanunlar Anayasaya aykırı olamaz.”

6271 sayılı Kanunun 11. maddesindeki düzenlemede, “Adayların Görevden Ayrılması ve Göreve Dönmesi” başlığıyla, “Kamu Görevlilerinin Seçime İştirak Etme” esasları belirlenmiştir. Buna göre; Yargı mensupları, Üniversiteler, YÖK, RTÜK, Siyasi Partilerin İl ve İlçe Yöneticileri, Belediye ve İl Genel Meclisi Üyeleri, Kamu Bankaları gibi somut ölçüler getirilerek; bu Kişilerin, aday listesinin kesinleştiği tarih itibariyle görevlerinden ayrılmış sayılacakları hüküm altına alınmıştır.

Yargıç’lar ve bu mesleklerden sayılanlar ile Subay ve Astsubaylar hariç olmak üzere, Cumhurbaşkanı adayı olarak seçime iştirak edenlerin, eski görevlerinin iade hakları da saklı tutulmuştur.

İptali talep olunan 11 nci madde, Cumhurbaşkanlığı’na aday olan kişilerin görevden ayrılmasına ilişkin hükümleri ihtiva etmektedir. Bu madde yürütme ve yargı organlarında çalışan bazı kişiler ile siyasi kuruluşlarda, bankalarda ve sivil toplum kuruluşlarında çalışan diğer kişilerin adaylığı kesinleştiği tarihten itibaren görevinden ayrılmasını zorunlu kılmaktadır. Bu düzenlemenin gerekçesi ise sahip oldukları imkân ve kabiliyetleri seçim kampanyalarında diğer adaylara karşı kullanarak bir haksız üstünlük tesis etmemesidir. Bu düşünce doğrudur; kurumların aşırı politize olmaması için de bir tedbir olarak düşünülmüştür. 

Bu gerekçenin haklılığı, aday oldukları takdirde mevcut Cumhurbaşkanı, Başbakan ve Bakanlar için çok daha fazla geçerlidir. Devletin en üst makamlarında olmaları hasebiyle devletin, hükûmetin her türlü idari, mali, ekonomik imkânlarından istifade edebilme, atama, yer değiştirme, devletin kolluk güçlerini kullanma gibi yetki ve ayrıcalıklara sahiptirler. Türkiye Radyo ve Televizyon Kurumu (TRT) başta olmak üzere, özel yayın kuruluşları nezdinde de denetim ve kontrol yetkilerini kullanabilmektedirler. İşte bu düşünce iledir ki, Anayasamızın 114. Maddesinde düzenlendiği biçimde, seçimler öncesinde, seçimdeki eşitlik ve adaleti temin etmek üzere Ulaştırma, İçişleri ve Adalet Bakanları istifa ederler.

Bazı atamaları bizzat kendilerinin yaptığı yahut hükûmetin kontrol ettiği mekanizmaların egemen olduğu süreçte, idari ve adli bürokrasinin Cumhurbaşkanı, Başbakan ve Bakan adaylardan etkilenmemesi düşünülemez.

Üstelik bu makamların hangi işinin siyasi, hangisinin rutin devlet işi olduğunun belirlenmesi de her zaman mümkün değildir.

Bu eleştirilere karşı “O zaman milletvekili neden istifa etmiyor?” şeklinde bir savunma ileri sürülemez. Zirâ, bu noktada, İktidar Sözcüleri tarafından, 2839 sayılı Milletvekili Seçimi Kanunu’nun 18. Madde değişikliğinin örnek ve dayanak olarak gösterilmesi de; Cumhurbaşkanlığı görevinin konumu, saygınlığı ve devletin başı olması gibi özellikleri göz önüne alındığında, anlamsız ve mesnetsiz kalmaktadır

Çünkü, milletvekili yasama organının 550 üyesinden biridir ve Cumhurbaşkanı, Başbakan ve Bakanlar gibi icra makamı değildir.

Ancak, iptali istenen 6271 sayılı Kanun’un 11 nci maddesinde, Cumhurbaşkanlığı seçimine Meclis Başkanı, Başbakan, Bakan ya da Milletvekili konumunda iken aday olmak isteyen kişilere yönelik, adaylık süresi içinde istifa etmeleri yolunda herhangi bir düzenleme öngörülmemiştir. Bu konumda bulunan adayların, böylesine üstün bir Kamu gücü, yetki ve Devlet imkânlarını kullanırken aday olmaları halinde, diğer adaylar aleyhine haksızlık yapılacağı ve seçim adaletine ve seçim sonuçlarına gölge düşeceği açıktır. 

Bu düşüncelerle, Cumhurbaşkanı, Başbakan ve Bakanların aday olmaları durumunda, yetki ve sorumluluklarını vekillerine devretmeleri seçimlerin eşit ve adil cereyan etmesinin bir gereğidir. Aksi takdirde Anayasanın 10. Maddesinde belirtilen eşitlik ilkesi de ihlal edilmiş olacaktır.

Getirilen bu madde, Başbakan’ın, Cumhurbaşkanı adayı olması sürecinde, Kamu gücü ve Devlet imkânlarıyla haksız ve adaletsiz propaganda yapmasının önünü ve yolunu açmaktadır.

Türkiye Cumhuriyeti’nde aday olmak isteyen diğer yurttaşlar ise, adaylık sürecinde “göstermelik aday” olarak ve “seçime sözde meşrûiyet” kazandırma amacıyla kullanılmış olacaklardır.

Anayasanın 2. maddesinde tanımı yapılan Hukuk Devleti, insan haklarına saygılı ve bu hakları koruyan, toplum yaşamında adalete ve eşitliğe uygun bir hukuk düzeni kuran ve bu düzeni sürdürmekle kendini yükümlü sayan, bütün davranışlarında hukuk kurallarına ve Anayasaya uyan, işlem ve eylemleri yargı denetimine bağlı olan devlettir.

Hukuk devleti ilkesi, Anayasanın en temel ilkelerinden biridir. Hukuk devleti; yönetilenlere hukuk güvenliği sağlayan, adaletli bir hukuk sistemine dayanan devlet düzeninin adıdır. Hukuka güvenin, kamu düzeninin ve istikrarın korunması hukuk devleti ilkesine bağlılık ile mümkündür.
Anayasa Mahkemesi’nin 28.1.2004 gün ve 2003/86 Esas-2004/6 Karar sayılı İçtihadında da vurgulandığı gibi, “Hukuk Devleti” kavramını ortadan kaldırıcı nitelikte sonuçlara yol açan uygulamalar Anayasanın 2 nci maddesinde açıklanan “Türkiye Cumhuriyeti sosyal bir hukuk devletidir.” hükmüne aykırılık oluşturacağı gibi toplumsal kararlılığı ve hukuksal güvenceyi ortadan kaldırır, belirsizlik ortamına neden olur ve kabul edilemez. Anayasanın herhangi bir hükmüne aykırı bir düzenlemenin Anayasanın üstünlüğü ve bağlayıcılığı ilkelerini ifade eden Anayasanın 11 inci maddesi ile bağdaşması da beklenemez.

Hukukun temel ilkeleri arasında yer alan eşitlik ilkesine ise, Anayasanın 10. maddesinde yer verilmiştir. Bu hükme göre, “Herkes, dil, ırk, renk, cinsiyet, siyasi düşünce, felsefi inanç, din, mezhep ve benzeri sebeplerle ayrım gözetilmeksizin kanun önünde eşittir.” denilmek suretiyle Kanunların herkese eşitlikle uygulanacağı vurgulanmıştır. Seçme, seçilme ve siyasi çalışmalarda bulunma hakkı, vatandaşların yasama, maddi ve manevi varlığını koruma ve geliştirme haklarına eşdeğer düzeyde anlam taşımaktadır. Bu itibarla, seçimlerin serbestliğinin yanı sıra, eşitlik esasına göre yapılması gereği ve zorunluluğu tüm yurttaşları kapsayacak biçimde Anayasada ve seçim kanunlarında ilke olarak benimsenmiştir. Seçimlerin eşitliği ilkesi, “mutlak bir eşitlik” anlamındadır. Anayasa, seçim sisteminin belirlenmesini Kanun Koyucuya bırakmış ise de, Kanun Koyucu seçimler konusunda yasama yetkisini kullanırken, şüphesiz, Anayasal ilkelere uymak zorundadır.

“Eşitlik” ilkesi ile eylemli değil, hukukî eşitlik öngörülmüştür. Eşitlik ilkesinin amacı, aynı durumda bulunan kişilerin yasalar karşısında aynı işleme bağlı tutulmalarını sağlamak, ayrım yapılmasını ve ayrıcalık tanınmasını önlemektir. Bu ilkeyle, aynı durumda bulunan kimi kişi ve topluluklara ayrı kurallar uygulanarak yasa karşısında eşitliğin çiğnenmesi yasaklanmıştır. Yasa önünde eşitlik, herkesin her yönden aynı kurallara bağlı tutulacağı anlamına gelmez. Durumlarındaki özellikler, kimi kişiler ya da topluluklar için değişik kuralları ve uygulanmaları gerektirebilir. Aynı hukuksal durumlar aynı, ayrı hukuksal durumlar farklı kurallara bağlı tutulursa Anayasada öngörülen eşitlik ilkesi zedelenmez.

Kaldı ki, Kanun koyucu, kuşkusuz Anayasanın ve seçim kanunlarının temel ilkelerine bağlı kalmak koşuluyla düzenleme yapabilir.
Açıklanan nedenlerle, iptali istenen kural Anayasanın 2 nci maddesindeki “Hukuk Devleti” ile 10 ncu maddesindeki “eşitlik” ilkelerine aykırıdır. Keza, az yukarıda değinildiği gibi, Anayasanın herhangi bir hükmüne aykırı bir düzenlemenin Anayasanın üstünlüğü ve bağlayıcılığı ilkelerini ifade eden Anayasanın 11 inci maddesi ile bağdaşması da beklenemeyeceğinden, iptali istenen kural Anayasanın 11 nci maddesine de aykırılık oluşturmaktadır.

C-) 19.1.2012 gün ve 6271 sayılı Kanunun “Propaganda” başlıklı 13.ncü maddesinin 2. nci fıkrasında yer alan; “ile Türkiye Radyo ve Televizyon Kurumu” ibaresinin Anayasaya aykırılığı:

İptali istenen “Propaganda” başlıklı 13.nci Maddenin iptali istenen 2.nci fıkrası hükmünün Anayasal dayanağı olmadığı gibi, Anayasanın 2, 10 ve 11.inci maddelerine aykırı düzenlemeler getirmiştir.

Anılan madde ile ilgili olarak iptal başvurusunda dayanılan Anayasa kuralları şunlardır:

1-) “Madde 6 – Egemenlik, kayıtsız şartsız Milletindir.

Türk Milleti, egemenliğini, Anayasanın koyduğu esaslara göre, yetkili organları eliyle kullanır.

Egemenliğin kullanılması, hiçbir surette hiçbir kişiye, zümreye veya sınıfa bırakılamaz. Hiçbir kimse veya organ kaynağını Anayasadan almayan bir Devlet yetkisi kullanamaz.”

2-) “Madde 67 – Vatandaşlar, kanunda gösterilen şartlara uygun olarak seçme, seçilme ve bağımsız olarak veya bir siyasi parti içinde siyasi faaliyette bulunma ve halkoylamasına katılma hakkına sahiptir.

Seçimler ve halkoylaması serbest, eşit, gizli, tek dereceli, genel oy, açık sayım ve döküm esaslarına göre, yargı yönetim ve denetimi altında yapılır. Ancak, yurt dışında bulunan Türk vatandaşlarının oy hakkını kullanabilmeleri amacıyla kanun, uygulanabilir tedbirleri belirler.
Bu hakların kullanılması kanunla düzenlenir.

Seçim kanunları, temsilde adalet ve yönetimde istikrar ilkelerini bağdaştıracak biçimde düzenlenir.”

3-) “Madde 79 – Seçimler, yargı organlarının genel yönetim ve denetimi altında yapılır. Seçimlerin başlamasından bitimine kadar, seçimin düzen içinde yönetimi ve dürüstlüğü ile ilgili bütün işlemleri yapma ve yaptırma, seçim süresince ve seçimden sonra seçim konularıyla ilgili bütün yolsuzlukları, şikayet ve itirazları inceleme ve kesin karara bağlama ve Türkiye Büyük Millet Meclisi üyelerinin seçim tutanaklarını ve Cumhurbaşkanlığı seçim tutanaklarını kabul etme görevi Yüksek Seçim Kurulu’nundur.

Cumhurbaşkanının halk tarafından seçilmesi, işlemlerinin genel yönetim ve denetimi de milletvekili seçimlerinde uygulanan hükümlere göre olur.”

6271 sayılı Kanunun 13. maddesindeki düzenlemede, “Propaganda” başlığıyla, “adayların seçim sürecinde yapacakları propagandanın bu seçime özgü usul ve esasları” belirlenmiştir. Buna göre;

13.ncü maddenin 1.nci fıkrasında “Propaganda döneminin, aday listesinin kesinleştiği gün başlayacağı ve oylamaların yapılacağı günden önceki saat 18.00’de sona ereceği” hükme bağlandıktan sonra, iptali istenen 2.nci fıkrasında, “Propaganda döneminde, Türkiye Radyo ve Televizyonlarında yapılacak propaganda yayınlarının tam bir tarafsızlık ve eşitlik içinde yapılması, Yüksek Seçim Kurulu ile Türkiye Radyo ve Televizyon Kurumu tarafından sağlanır.” Denilmektedir.

Bu hükümde hukuka ciddî anlamda aykırılıklar söz konusudur!

Zirâ, seçimlerin “yargı yönetim ve denetimi altında yapılacağı” Anayasanın 67 nci maddesinin 2 nci fıkrasının âmir (emredici) hükmüdür; bu konuda başka hiçbir güce, organa ya da kuruluşa yetki, inisiyatif ve takdir hakkı tanınmamıştır; yegâne görevli ve yetkili organ “yargı”dır ve yargı organı bu yetkisini 79 ncu maddenin 2 nci fıkrası uyarınca sadece Yüksek Seçim Kurulu eliyle kullanır.
Başka bir değişle, bu noktada tek yetkili Devlet kurumu Yüksek Seçim Kurulu’dur.

Kezâ “seçimlerin, yargı organlarının genel yönetim ve denetimi altında yapılacağı” hükmüne, Anayasanın 79 ncu maddesinin 1 nci fıkrasında da yer verilmiştir. Bu hükümlerden çıkan sonuç, “seçimlerin yargı organının genel yönetimi ve denetimi altında yapılacağı”dır.

Oysa, 6271 sayılı Kanunun iptali istenilen ve son derece özensiz bir biçimde kaleme alındığı anlaşılan 13 ncü maddesinin 2 nci fıkrasında “…propaganda yayınlarının tam bir tarafsızlık ve eşitlik içinde yapılmasının, Yüksek Seçim Kurulu ile Türkiye Radyo ve Televizyon Kurumu’nca sağlanması…” öngörülmüştür. Esasen, bu durum, içerikteki özensizliğin biçime yansımış hâlidir!Yani, anılan hükme göre, propaganda yayınlarının tarafsızlık ve eşitlik içinde yapılması için Yüksek Seçim Kurulu yanında Türkiye Radyo ve Televizyon Kurumu (TRT) de görevlendirilmiş bulunmaktadır. Türkiye Radyo ve Televizyon Kurumu’nun Anayasada böyle bir yetkisi yoktur; yani Anayasada TRT’ye seçim sürecinin olağan bir unsuru olan propagandayı düzenleme ya da yönetme konusunda herhangi bir yetki / işlev / mezûniyet verilmemiştir. Dolayısı ile, 6271 sayılı Kanunun 13 ncü maddesinin 2 fıkrasında adı geçen Türkiye Radyo ve Televizyon Kurumu bu yetkisini Anayasadan değil, Anayasa hilâfına Kanun’dan almaktadır ve işte o Kanun, işbu dilekçe ile kimi hükümleri iptal davasına konu yapılan 6271 sayılı Kanun’dur.

Halbuki, “Hiçbir kimse veya organın kaynağını Anayasadan almayan bir Devlet yetkisi kullanamayacağı” Anayasanın 6 ncı maddesinin 3 ncü fıkrasının son cümlesi hükmüdür.

O halde, iptali istenen 6271 sayılı Kanunun 13 ncü maddesinin 2 nci fıkrasında geçen “… ile Türkiye Radyo ve Televizyon Kurumu…” ibâresi Anayasanın 67 nci ve 79 ncu maddelerine aykırı olması yanında, 6 ncı maddesi de alenen ihlâl etmektedir.

Diğer yandan, 6271 sayılı Kanunda propaganda konusunda herhangi bir yasal denetimin olmaması da kuşku ve endişeleri beraberinde getirmektedir. Bu yolla Parlamenter yapımızdaki finansal zâfiyetler ve belirsizlikler, Cumhurbaşkanlığı seçimine de taşınmış, parlamenter sistemde eksik olan şeffaflık ve denetimsizlik hali Cumhurbaşkanlığı seçimine de tamamen yansıtılmış olmaktadır.

Bu yolla yapılacak denetimin, daha önce yapılmış ihlâllerin fiili sonuçlarını ortadan kaldırması ve doğmuş olan kamu zararlarını telâfi etmesi de mümkün değildir.

Böylece “kayıt dışı propagandaya” fırsat verilmiş olacak ve böyle bir propaganda dönemi sonucunda, Cumhurbaşkanlığı seçiminin “meşrûiyeti” dahi tartışılır hâle gelecektir.

Bu itibarla, iptali istenen 6271 sayılı Kanunun 13 ncü maddesinin 2 nci fıkrasında geçen “… ile Türkiye Radyo Televizyon Kurumu …” ibaresi Anayasanın 6 ncı, 67 nci ve 79 ncu maddelerine açıkça aykırı olup, iptali gerekmektedir.

D-) 19.1.2012 gün ve 6271 sayılı Kanunun “Adaylara Yardım” başlıklı 14 ncü maddesinin Anayasaya aykırılığı:

İptali istenen hüküm, 14 ncü Maddenin 2 nci fıkrasında geçen “Seçilen adayın mal bildirimi, seçim sonuçlarının kesinleşmesini müteakip Resmî Gazetede yayımlanır.” ibâresi; 3 ncü fıkrasında geçen “Alınan bağış ve yardımlar veraset ve intikal vergisinden müstesnadır. Adaylar ödünç niteliğinde para kabul edemez.” ibâresi; 4 ncü fıkrasında geçen “Alınan bağış ve yardımlar sadece seçim harcamalarında kullanılır ve başka bir amaç için tahsis edilemez.” ibâresi; 6 ncı fıkrasının 1 nci cümlesinde geçen “… seçim sonuçlarının kesinleşmesini izleyen on gün içinde …” ibâresi ile 2 nci cümlesinde geçen “… seçim hesaplarını inceler ve varsa … ve öngörülen limitlerin aşılıp aşılmadığını … ” ibâreleri; üçüncü cümlesinde geçen “… adaylara …” ibâresi ve nihâyet 6 ncı fıkranın son cümlesinde geçen “Kurul bu görevi yerine getirirken Sayıştaydan ve gerekli görülen diğer ilgili kamu kurumlarından yardım alabilir.” ibâresidir.
Anılan madde hükmünde iptali talep edilen ibâreler ile ilgili olarak iptal başvurusunda dayanılan Anayasa kuralları şunlardır: 1-) “Madde 6 – Egemenlik, kayıtsız şartsız Milletindir. Türk Milleti, egemenliğini, Anayasanın koyduğu esaslara göre, yetkili organları eliyle kullanır.
Egemenliğin kullanılması, hiçbir surette hiçbir kişiye, zümreye veya sınıfa bırakılamaz. Hiçbir kimse veya organ kaynağını Anayasadan almayan bir Devlet yetkisi kullanamaz.”

2-) “Madde 67 – Vatandaşlar, kanunda gösterilen şartlara uygun olarak seçme, seçilme ve bağımsız olarak veya bir siyasi parti içinde siyasi faaliyette bulunma ve halkoylamasına katılma hakkına sahiptir.

Seçimler ve halkoylaması serbest, eşit, gizli, tek dereceli, genel oy, açık sayım ve döküm esaslarına göre, yargı yönetim ve denetimi altında yapılır. Ancak, yurt dışında bulunan Türk vatandaşlarının oy hakkını kullanabilmeleri amacıyla kanun, uygulanabilir tedbirleri belirler.
Onsekiz yaşını dolduran her Türk vatandaşı seçme ve halkoylamasına katılma haklarına sahiptir.
Bu hakların kullanılması kanunla düzenlenir.
Silah altında bulunan er ve erbaşlar ile askeri öğrenciler, taksirli suçlardan hüküm giyenler hariç ceza infaz kurumlarında bulunan hükümlüler oy kullanamazlar. Ceza infaz kurumları ve tutuk evlerinde oy kullanılması ve oyların sayım ve dökümünde seçim emniyeti açısından alınması gerekli tedbirler Yüksek Seçim Kurulu tarafından tespit edilir ve görevli hakimin yerinde yönetim ve denetimi altında yapılır.
Seçim kanunları, temsilde adalet ve yönetimde istikrar ilkelerini bağdaştıracak biçimde düzenlenir.
Seçim kanunlarında yapılan değişiklikler, yürürlüğe girdiği tarihten itibaren bir yıl içinde yapılacak seçimlerde uygulanmaz.”
3-) “MADDE 68- Vatandaşlar, siyasî parti kurma ve usulüne göre partilere girme ve partilerden ayrılma hakkına sahiptir…
Siyasî partiler, demokratik siyasi hayatın vazgeçilmez unsurlarıdır.
Siyasî partiler önceden izin almadan kurulurlar ve Anayasa ve kanun hükümleri içerisinde faaliyetlerini sürdürürler…

Siyasî partilere, Devlet, yeterli düzeyde ve hakça malî yardım yapar. Partilere yapılacak yardımın, alacakları üye aidatının ve bağışların tabi olduğu esaslar kanunla düzenlenir.”

4-) “Madde 79 – Seçimler, yargı organlarının genel yönetim ve denetimi altında yapılır. Seçimlerin başlamasından bitimine kadar, seçimin düzen içinde yönetimi ve dürüstlüğü ile ilgili bütün işlemleri yapma ve yaptırma, seçim süresince ve seçimden sonra seçim konularıyla ilgili bütün yolsuzlukları, şikayet ve itirazları inceleme ve kesin karara bağlama ve Türkiye Büyük Millet Meclisi üyelerinin seçim tutanaklarını ve Cumhurbaşkanlığı seçim tutanaklarını kabul etme görevi Yüksek Seçim Kurulunundur. Yüksek Seçim Kurulunun kararları aleyhine başka bir mercie başvurulamaz.

Yüksek Seçim Kurulunun ve diğer seçim kurullarının görev ve yetkileri kanunla düzenlenir.

Yüksek Seçim Kurulu yedi asıl ve dört yedek üyeden oluşur. Üyelerin altısı Yargıtay, beşi Danıştay Genel Kurullarınca kendi üyeleri arasından üye tamsayılarının salt çoğunluğunun gizli oyu ile seçilir. Bu üyeler, salt çoğunluk ve gizli oyla aralarından bir başkan ve bir başkanvekili seçerler.

Yüksek Seçim Kuruluna Yargıtay ve Danıştaydan seçilmiş üyeler arasından ad çekme ile ikişer yedek üye ayrılır. Yüksek Seçim Kurulu Başkanı ve Başkanvekili ad çekmeye girmezler. Anayasa değişikliklerine ilişkin kanunların halkoyuna sunulması, Cumhurbaşkanının halk tarafından seçilmesi, işlemlerinin genel yönetim ve denetimi de milletvekili seçimlerinde uygulanan hükümlere göre olur.”

6271 sayılı Kanunun 14 ncü maddesindeki düzenlemeler, Anayasa Hukuku sistematiği yanında, hukukun genel ilkelerine de aykırıdır. Bu aykırılıklar, özellikle, 14 ncü maddenin iptali istenilen 3 ncü fıkrasında geçen “Alınan bağış ve yardımlar veraset ve intikal vergisinden müstesnadır. Adaylar ödünç niteliğinde para kabul edemez.” İbâresi ile 4 ncü fıkrasında geçen “Alınan bağış ve yardımlar sadece seçim harcamalarında kullanılır ve başka bir amaç için tahsis edilemez.” ibârelerinde yoğunlaşmaktadır.
Esasen, “Cumhurbaşkanlığı seçimine ilişkin usul ve esasları” düzenleme amacıyla getirildiği iddia olunan 6271 sayılı Kanun, özellikle 14 ncü maddesinde tamamen Kişiye Özgü düzenlemeler içermektedir. Anayasa Hukuku tekniğine göre, genel ve soyut ve kapsayıcı nitelikte ilkelerin belirlenmesi gerekirken, -deyim yerinde ise- “adrese teslim” bir düzenleme getirilmek istenilmiştir.
Öncelikle şu husus belirtilmek gerekir ki, 6271 sayılı Kanunun 14 ncü maddesinin 2 ncı fıkrasının 2 nci cümlesinde geçen “Seçilen adayan mal bildirimi, seçim sonuçlarının kesinleşmesini müteakip Resmi Gazetede yayımlanır.” Hükmü, aynı maddenin 4 ncü fıkrasının ilk sözcüklerini oluşturan “Seçimlerde şeffaflığın sağlanması amacı” ile çelişmektedir. Eğer, amaç, Cumhurbaşkanı Seçimi’nde “şeffaflığın sağlanması” ise -ki bu ilke, bizzat Kanun Koyucu tarafından 4 ncü fıkranın başındaki ilk sözcüklerde vurgulanmıştır- Cumhurbaşkanı seçilen kişinin mal bildirimini seçimden sonra değil de, seçimden önce vermesi halinde söz konusu olabilir; başka bir değişle, seçilen kişinin seçimden sonra mal bildiriminde bulunmasının “şeffaflık ilkesi” ile bağdaştığı söylenemez. Şüphesiz, burada güdülen amaç “malî şeffaflık”tır. Şeffaflık ilkesi, adayların mal bildirimlerinin seçimden önce bildirmelerini gerekli ve zorunlu kılar. Dolayısı ile, iptali istenen 14 ncü maddenin 2 nci fıkrasının 2 nci cümlesinde hükme bağlanan ve seçilen adayın mal bildiriminin seçimden sonraya bırakılması biçimindeki bir düzenleme, hem Kanun’un bizzat kendisi ile çelişmekte ve hem de Anayasanın 67 nci, 68 nci ve 79 ncu maddeleri ile çatışmaktadır.

“Adaylara Yardım Başlıklı” 14. maddede, bağış öncesinde herhangi bir yasal denetimin olmaması, yardım yapacak kişi ve kuruluşların bu konudaki malî denetimlerinin belirsizliği;

reklam Cumhurbaşkanı seçiminin finansal kaynakları konusunda çok büyük kuşku ve endişeleri beraberinde getirecektir.

Parlamenter yapımızdaki finansal zâfiyetler ve belirsizlikler, Cumhurbaşkanlığı seçimine de taşınmış olacaktır. Parlamenter sistemde eksik olan saydamlık ve denetimsizlik hali Cumhurbaşkanlığı seçimine de aynen taşınmış olacaktır. Seçim öncesi yapılması gereken denetimlerin seçim sonrasına bırakılmış olması hiçbir şekilde kabul ve izah edilemez.

Bu yolla yapılacak denetimin, olası kamu zararlarını telafi etmesi de mümkün değildir.

Kaynağı belirsiz sermaye grupları tarafından oluşturulacak fonlar üzerinden yapılacak bir Cumhurbaşkanlığı seçiminin, Anayasal sistemde yaratacağı tahribatlar, gelecekte başlı başına bir sorun olarak karşımıza çıkacaktır ve “kayıt dışı finansmana” fırsat verilecek ve Cumhurbaşkanlığı seçiminin de bu anlamda “meşrû olup olmadığı” tartışma konusu yapılacaktır.

Cumhurbaşkanı’nın seçimine ilişkin Anayasanın 21.10.2007 gün ve 5678 sayılı Kanunun 5 nci maddesi ile değişik 102 nci maddesinde, Cumhurbaşkanı adaylarına “yardım müessesesi” konusunda herhangi bir hükme yer verilmemiştir. Cumhurbaşkanı adaylarının kamusal kuruluşlar olmadıkları açıktır. Anayasa Mahkemesi’nin 9.7.1971 günlü Resmi Gazete’de yayınlanan 2.2.1971 gün ve 1971/13 sayılı Kararında, “… Bir siyasi partinin toplum ve devlet düzenini belirli görüşler doğrultusunda etkilemesi veya yönetmesi kamu hizmeti niteliği taşır. Ancak, bu hizmetin yerine getirilmesi, o siyasi parti mensuplarının Türkiye Büyük millet Meclisi’ne ve yerel yönetimlerin ve seçimle işbaşına gelen kuruluşlarına girmeleri ile başlar ve bu mensupların aracılığı ile gerçekleşir. Hizmetlere girenlere para olarak bu hizmetlerin karşılığı ödenir. Siyasi partilerin kamu hizmeti niteliğindeki çalışmaları ancak bu dar çerçeve içinde söz konusu edilebilir… Anayasanın siyasi partileri demokratik siyasi hayatın vazgeçilmez unsurları sayması, muhalefette olan siyasî partilerin iktidara karşı güvence altına alınması lüzumuna işarettir… Çalışmalarını üyelerinin olağan yardımları ile sürdüremeyen siyasi partilerin paraca güçlü bir takım kişi veya kuruluşların etkisi ve baskısı altına düşmesi varsayımı ise, devletin paraca yardımı olsa dahi söz konusu olabilir. Devlet yardımı, siyasi partilerin başka yollardan çıkar sağlamalarını engelleyemez…” görüşüne yer verilmiştir. Bu görüşten hareketle şu sonuçlara varılabilir:

a-) Anayasada Devlet’in, yalnız ve ancak siyasî partilere malî yardım yapacağı öngörülmüştür; Devlet’in başkaca bir kamu kurumuna, kuruluşuna veya herhangi bir kimseye malî yardım yapma yükümlülüğü yoktur. Siyasî partilerin bu ayrıcalığı, onların “demokratik siyasî hayatın vazgeçilmez unsurları oluşundan” (Anayasa, Madde, 68/2) kaynaklanmaktadır.

b-) Anayasanın siyasi partileri demokratik siyasi hayatın vazgeçilmez unsurları sayması, muhalefette olan siyasî partilerin iktidara karşı güvence altına alınması gereğine işarettir. Nitekim, sosyal devletin vazgeçilmez unsurlarından olan sendikalara Devlet nasıl ki malî yardım yapmak zorunda değilse, demokratik rejimin vazgeçilmez unsurlarından olan siyasî partilere de aynı şekilde yardım etmek zorunda değildir. Ne var ki, siyasî partilere yardım ediliyorsa, bu gereklilik, tamamen “muhalefet görevini ifa eden siyasî partilerin yürütme organına (iktidara) karşı korunması ve varlıklarının teminat altına alınması” ihtiyacından doğmaktadır.

c-) Cumhurbaşkanı’nın seçimine ilişkin Anayasanın 21.10.2007 gün ve 5678 sayılı Kanunun 5 nci maddesi ile değişik 102 nci maddesinde, Cumhurbaşkanı adaylarına yardım yapılması konusunda da herhangi bir hükme yer verilmediğine ve bunun yalnızca siyasî partilere özgü bir hak olduğu Anayasal bir ilke olarak kabul edildiğine göre, Cumhurbaşkanı adayı olacaklara yardım yapılmasının ve bunun bir Kanun hükmü ile düzenlenmesinin Anayasaya aykırı olacağı çok açıktır. Anayasa Koyucu, siyasî partilerde olduğu gibi, Cumhurbaşkanı adaylarına da yardım yapılması gerektiği görüşünü benimsemiş olsa idi, şüphesiz, bu ilkeye Cumhurbaşkanı’nın seçimini düzenleyen 102 nci maddesinde yer verirdi!.. Dolayısı ile, Anayasanın 102 nci maddesinde yer almayan bir düzenlemenin, “siyasî partilerin demokratik siyasî hayatın vazgeçilmez unsurları olduğu” ve “siyasî partilere malî yardım yapılması gerektiği” yönündeki Anayasal ilkelerden esinlenilerek Cumhurbaşkanlığı seçimine de teşmil edilmesi ve üstelik bunun Anayasa hükmü ile değil de Kanun maddesi hükmü (6271 sayılı Kanun Madde:14) ile yapılması seçim konusundaki Anayasal ilkelerle çelişmekte ve çatışmaktadır.

Şüphesiz, Anayasa, seçim sisteminin belirlenmesini Kanun Koyucuya bırakmış ise de (Anayasa, Madde: 102/son), Kanun Koyucu seçimler konusunda yasama yetkisini kullanırken, şüphesiz, Anayasal ilkelere uymak zorundadır. 6271 sayılı Kanunun “Adaylara yardım” başlıklı 14 ncü maddesinin iptali istenilen sözcük ve ibârelerinde bu ilkelere uyulmamıştır.

Başka bir deyişle, 6271 sayılı Kanunun iptali istenen 14 ncü maddesi hükmündeki düzenlemenin yasal dayanağını Anayasanın 102 nci maddesinde bulabilmek mümkün değildir.

Adaylara yapılacak malî yardımın usul ve esaslarını düzenlemeyi öngören 6271 sayılı Kanun’un 14 ncü Maddesinde, Anayasanın 101 nci ve 102 nci Maddelerindeki 2007 yılı değişiklikleri “Başkanlık Sistemi Kurgusu” taşıdığından siyasal sorumsuzluk, tarafsızlık ve tam dokunulmazlık makamı olan Cumhurbaşkanı seçiminin finansal yapısı tam bir kargaşaya yol açmaktadır. Cumhurbaşkanlığı adaylığında gerekli olan malî kaynak, adayın kendi yaratacağı olanaklara bırakılmıştır. Başka bir değişle, Anayasanın 101 nci maddesinin 1 nci fıkrasında belirtilen “Cumhurbaşkanı, kırk yaşını doldurmuş ve yüksek öğrenim yapmış Türkiye Büyük millet Meclisi üyeleri veya bu niteliklere ve milletvekili seçilme yeterliğine sahip Türk vatandaşları arasından, halk tarafından seçilir.” hükmü gözardı edilerek, afakî, nesnellikten uzak ve malî gücü çok yüksek olan kişilerin Cumhurbaşkanı seçilebilmelerine olanak sağlayan bir seçim sistemi kabul edilmiştir. Belli bir eleme sonrası hazineden alınabilecek eşit yardımlarla herkesin aday olabilme ideali kabul edilmeyip, bir yanda hükûmet olanakları, diğer yanda finans kaynakları ve daha da ötesinde farklı bir sebeple bir araya gelmiş kişi ve sermaye gruplarının aday çıkarabileceği bir seçim sistemi benimsenmiştir. İptali istenen 14 ncü madde içerisinde sâde bir vatandaşın, halktan birinin veya bugüne kadar seçilen Cumhurbaşkanları profillerine yakın bir kişinin seçilebilme olasılığı yoktur. Bu düzenlemede, hükûmet eliyle devlet gücüyle ve çok farklı donelerle bir araya gelmiş, kişi ve sermaye topluluklarının belirleyeceği kişi profili vardır.

Esasen, 6271 sayılı Kanunun 14 ncü maddesi, siyasî sistemimizde yeni bir uygulama getirmektedir. Ne var ki, bu Kanun, yeni olduğu kadar, sistemin yozlaşması riskini de içinde barındıran bir Kanundur.

Anılan 14 ncü madde hükmü gereğince, Cumhurbaşkanı adayları seçim kampanyalarında Türk uyruklu gerçek kişilerden bağış ve yardım kabul edebileceklerdir.

Gerçek kişilerden yardım ve bağış alınması “siyasî geleneklerimize ters” bir uygulamadır. Bu yöntemle, Cumhurbaşkanı’nın “paraca güçlü bir takım kişi veya kuruluşların etkisi ve baskısı altına düşmesi” kuvvetle muhtemeldir. Bu uygulama ile Cumhurbaşkanına “destek olanlar / olmayanlar” bağlamında Cumhurbaşkanlığına yakın işadamları, holdingler, sermaye odakları gibi kişi ve kuruluşlar belirmesi kaçınılmazdır. Bu ayrışma, iş dünyasını da ciddî biçimde rahatsız edecek ve aynı zamanda “herkesin” olması gereken Cumhurbaşkanı, “paraca güçlü bir takım kişi veya kuruluşların” Cumhurbaşkanı olarak anılabilecektir. Bu mahzur, seçim sürecinde ve sonrasında toplumumuzda yeni kutuplaşmalara, hesaplaşmalara, tasfiye veya haksız terfi ve taltiflere yol açabilecek niteliktedir. Dahası, olumsuz emsâl teşkil ederek, gelecek yıllarda yapılacak Milletvekili seçimi ile yerel seçimlerde de talep edilebilir hâle gelecektir. Bu