İktidar, kardeş katilidir…

İktidar, kardeş katilidir…
20 Nisan 2014 08:22

Cumhuriyet yazarı Can Dündar yazdı:

 

Sinsi bir kardeş katilidir iktidar…

Yaldızlı saraylarda, şaşaalı tahtların ardına gizlenir; bunak bir felaket tellalının kötücül diliyle şahın kulağına hırsın, ihtirasın, kıskançlığın, bencilliğin, öfkenin zehrini üfler, yayılan ihanetten, yaklaşan felaketten, kardeşin kardeşe ettiğinden bahseder, kardeşi kardeşe düşman eder.

Kardeşler ölümlüdür; nihayetinde giderler.

İktidarsa, gemlenemeyen hırsıyla ebediyen hükmeder.

 

***

 

Türk siyasi hayatı, iktidar sarkacında yolları, kolları ayrılmış “kardeşler”in, ihtilaf öyküleriyle doludur.

Bu hazin ayrılıklar kitabının ilk bölümü, Atatürk ve İnönü’ye aittir. Neredeyse bir ömür boyu, kardeşçe omuz omuza, yan yana durmuş, bir “İmparatorluğun” yerine bir “Cumhuriyet” kurmuş bu iki dost, iktidar dönemlerinin son turunda küsmüş, ayrı düşmüştür.

Bayar ile Menderes’i düşünün…

Bir büyük siyasi hareketi birlikte var eden iki isim, devletin zirvesini paylaştıktan ve yıllarca birlikte çalıştıktan sonra yönetim tarzında anlaşamayıp ayrı yönlere savrulmuştur. Hafızalardaki son görüntüleri, Yassıada’da yan yana iki sandalyede yargılanırken, birbirlerine sırtlarını dönmeleri olmuştur.

Demirel ile Özal, bürokraside “abi-kardeş”ti; siyasette birbirlerine düştü. O kadar ki, 12 Eylül yönetiminde görev almak için “abisi” Demirel’den izin isteyen Özal, 5 yıl sonra Demirel’in siyasi yasağı kalkmasın diye kampanya yaptı.

Kadere bakın ki, onlar da Atatürk’le İnönü gibi ya da “rakip kardeşler” Ecevit’le Baykal gibi “halef-selef” oldular.

 

***

 

“Bir koltuğa sığmayan iki isim” adlı siyasi gerilim romanının son bölümünü okuyoruz şimdi; Erdoğan-Gül kardeşliğinin çözülüşünde…

Orada da iş, halef-selef olmaya gelince, “beraber yürüdükleri yollar, beraber ıslandıkları yağmurlar” faslı bitti, bir anda, “Ben terledim, sen terlemedin” noktasına gelindi.

“Kardeşlik hukukunda olmaz” dedikleri ne varsa, bütün unsurlarıyla devrede:

Yüze gülüp arkadan kuyu kazmalar, örtülü gruplaşmalar, karşılıklı laf taşımalar, işine taş koymalar, tatsız imalar, tribüne oynamalar, aleyhte yazı yazdırmalar, kıskançlıklar, alınganlıklar, “Böyle yapacaksan ben yokum” diye meydan okumalar…

Kitabın daha önce okuduğumuz bölümleri, sıradaki sahneleri ele veriyor:

Aleni uyarılar, karşılıklı karalamalar, bayrak açmalar, giderek kopmalar, hatta “hainler” listesine konmalar…

Kardeş kavgası, hukuk tanımayan bir iktidar hastalığıdır.

 

***

 

Benim kardeşim yok.

Olsaydı, “Sen çık kardeşin gelecek” baskısıyla onun evine taşınıp koltuğuna oturma hazırlığı yaparken, üstüne bir de “Zaten bu ev, terlilere yaraşır” filan diyerek kendimi tanımlamazdım.

“İşleri ben götürürüm. Yanına bir adam vereyim, sen benim emaneti taşı” diye onu aşağılamazdım.

Benden hızlı davranan kalemşorlarıma, kardeşim aleyhine yazı yazdırmazdım.

Kardeşimin azılı düşmanlarını yanımda barındırmazdım.

“Kardeşlik hukuku” diye övünüp durduğum göreneğe toz kondurmazdım.

Ama başta “Tarih” adlı ibret kitabından örnekler verdik ya:

İktidar, sinsi bir kardeş katilidir.

Bir kez ihtirasın bıçağını çekti mi, ne kardeşlik tanır, ne hukuk…