Gülen’le Erdoğan’ın arası hiçbir zaman barışık olmadı

Gülen’le Erdoğan’ın arası hiçbir zaman barışık olmadı
25 Kasım 2013 20:48

Gülen’le Erdoğan’ın arası hiçbir zaman barışık olmadı

 

Bu yazımın başlığı ta 12 Eylül 1980 askeri darbesi öncesinin bilhassa sağ yelpazedeki siyasal ve ideolojik kamplaşmaların içeriğini özetler ki,bugün Fethullah Gülen ile Tayyip Erdoğan arasındaki dershaneler üzerinden yürütülen kavganın nedeni o yılların keskin kamplaşmalarına dayanır.

 

İbrahim ÖZDOĞAN H&H YORUM

 

Bugün sağ cenahtaki, çeşitli ideolojik ve inanca dayalı paradigmalar(zihniyetler) hala daha o fasit çemberlerin içerisinde birbirleri ile içten içe kavga etmektedirler.

 

İnanca dayalı kavgalar sadece günümüzde değil,bütün İslam tarihi boyunca bugün kendilerini dinin en kutsal değerleri olarak andığımız kişiler arasında bile olmuş,birbirlerini kafirlik ve zındıklıkla suçlamışlardır.

 

Örneğin,bugün İslam dünyasının en güçlü değerlerinden olan,mezhep kurucusu İmam-ı Azam Ebu Hanife’yi, yine İslam dünyasının günümüzde kabul görmüş en büyük değerlerinden ve Kuran’dan sonra en sağlam din kaynağı olarak kabul edilen Sahih-i Buhari hadis külliyatının derleyicisi İmam Buhari İslam dinine musallat olmuş en büyük şeytan ve en büyük şeytan ve kafir olarak nitelemiştir.

 

Kısaca söylüyorum,dinler tarihine baktığımız zaman,inançsal ayrılıklar tüm dinlerde olduğu gibi İslam dininin tabiatında da vardır ve bu ayrılıkları çıkarlarını ön planda tutan din baronları yapmaktadır.

 

Bu genel bilgiyi aktardıktan sonra 12 Eylül 1980 öncesi sağ yelpazedeki ideolojik, özellikle de inançsal kamplaşmalara geçelim.

 

Kısaca 1980 askeri darbesinden önce Türkiye’de sol siyasal yelpazenin onlarca versiyonu olduğu gibi belki ondan daha fazla ve daha keskin virajlı sağ siyasal yelpazenin de versiyonları vardı.

 

Örneğin,sağ siyasal inançsal yelpazede Nurcular vardı ve bu dinsel cemaat de kendi aralarında çeşitli kliklere ayrılıyorlardı ki,birbirlerini asla İslam inancı açısından onaylamazlardı.

 

Süleymancılar vardı ve tamamen çok farklı ve diğer cemaatleri onaylamayan değişik,ince inanç değerlerine sahiptiler.

 

Çok radikal dini gruplar vardı,bunlarda sosyal ve siyasal yaşamın içinde olan hiçbir cemaati onaylamazdı ve mevcut düzeni bir küfür yani kafirlik düzeni olarak lanse ederlerdi ki,Türkiye’de dar-ül- harp ve dar-ül- İslam kavramlarının yerleşmesine neden olarak bugün dine dayalı hırsızlıkların yoğunlaşmasını onlar sağlamışlardır.

 

Daha sonra Erbakan’ın Türk siyasal yaşamına girmesi ile ‘’Milli Görüş’’ kavramı ortaya çıkmış ve bu siyasal İslami grup sosyal,kültürel yaşamda çok etkili olmaya başlamıştır.

 

Erbakan, o zamanki yasaların yasak etmesi nedeni ile İslam düzeni kısaca Şeriat’ı bu ‘’Milli Görüş’’ kavramı ile ifade etmeye çalışmıştır.

 

Yani kendi deyimi ile kitlelere kuş dili ile konuşmuştur.

 

Ama bu kavramın neyi ifade ettiğini Erbakan’ın peşinden giden en yalın birey dahi biliyordu.

 

Çok radikal İslami grupları karşılaştırmalarımızın dışında bırakırsak,bu dönemde ‘’Milli Görüş’’çülerin partisi, yaşı uygun olan herkesin anımsayacağı gibi Milli Selamet Partisi ama diğer İslami gruplar da faaliyetlerini kolayca yürütebilmek için Adalet Partisi’nin boynuna binmişlerdi.

 

Ayrıca,Süleyman Demirel bu cemaatleri çok kurnaz bir şekilde kullanıyordu;öyle ki ziyaretine gelen bunların liderlerini kütüphanesinde Said-I Nursi’nin tüm kitaplarını bulundurarak ziyadesi ile etkiliyor ve onların mensupları tarafından bir sahabe gibi kendini algılatıyordu.

 

İşte bu ayrışma çerçevesinde tabii ki Fethullah Gülen’de Adalet Partisi’ni destekleyerek cemaatini korumaya çalışıyordu.

 

Şimdi,bu yazımda belirtmek istediğim ve bugünkü ayrışmanın püf noktasına geçiyorum.

 

O tarihlerde siyasal arenada at koşturan Milli Selamet Partisi’de teşkilatlarda,gençlik denaklerinde kurslar ve külltürel aktarım yolu ile İslam’ın devlet yönetimine ve buna karşı çıkanlara yapıştırılan dinsel kavramları aşılıyor,kendilerini Müslüman gösteripte,partilerine oy vermeyenleri küfürle yani kafir olmakla suçluyorlardı.

 

Yani, kısaca beyinlere şunlar aktarılıyordu,Müslüman bir lider ve Müslüman bir parti dururken Süleyman Demirel gibi laik bir adamı veya Adalet Partisi gibi kafir düzenini savunan bir partiye oy vermek,onu desteklemek İslam fıkhı kurallarına göre kafirliktir,bunu yapanlar kafirdir.

 

Gerçekten o günkü siyasal ve inançsal düşünce bu paradigmalar üzerine kurulmuştu,hatta Adalet Partisi’ne oy veren,Süleyman Demirel’i tutan bir cami imamının veya herhangi bir kimsenin arkasında onların kafirliğine hükmedilerek bu ‘’Milli Görüş’’çüler asla namazlarını bile kılmazlardı,zekatlarını bu partiye oy veren fakirlere kabul olmaz diye vermezlerdi.

 

O yıllarda Mısır’daki “Müslüman Kardeşler’’in kök salmasına neden olan Seyyid Kutup,Muhammed Abduh gibi onlarca yazarın kitapları Türkçe’ye çevrilerek ‘’Milli Görüş’’ mensupları bilhassa gençleri bunları okuması sonucu çok önemli fikirsel değişikliklere uğrayarak kendileri dışındaki cemaatleri kafirlikle suçlamışlardır.

 

‘’Milli Görüş’’ gençliğinin içinde olan Tayyip Erdoğan’da bu kültürel,inançsal değişim ve yenileşme içerisine kendi parti ve lideri dışında bir İslami dozen dışı parti ve laik düzen liderini savunan cemaat mensuplarını,liderlerini kafirlikle itham etmesinden daha doğal bir şey olamaz,o günkü koşullar içerisinde.

 

Bu durumları,o yılları yakından tanıyan birisi olarak yaptığım analize güven beklemek en doğal hakkımdır.

 

İşte o yıllarda Fethullah Gülen’de Nurcular’ın korunması adına iktidar olduğu dönem içerisinde Süleyman Demirel’in Adalet Partisi’ni desteklediğinden kimsenin zerre kadar kuşku duymaması gerekir.

 

İşte ‘’Milli Görüş’’ kültüründen gelen ve o kültürle beslenip bugünlere gelen Tayyip Erdoğan’ın yukarıda yazdığım inançsal nedenler dolayısıyla sürekli olarak Süleyman Demirel’in Adalet Partisi’ni destekleyen bir Fethullah Gülen’i sevebileceğini,onunla içten samimi duygularla barışık olabilrceğini ve kendi doğrularına göre yaptığı siyasi hataları affedeceğini mi sanıyorsunuz?

 

Bunun böyle mümkün olmaması gibi yine 1980 öncesi paradigması ile kendisini küfürle itham ettiğinden hiç şüphe etmiyorum.

 

Kaldı ki,1980 sonrası dönemde de Fethullah Gülen,yine Tayyip Erdoğan’ında içinde olduğu ‘’Milli Görüş’’ün partisi olan Refah Partisi’ne uzak durmuş,o dönemde de sürekli olarak Turgut Özal’ın Anavatan Partisini desteklemiştir.

 

Üstelik Özal’ın, Genelkurmay Başkanlığı sırası gelen Necdet Öztorun’u harcayıp Necip Torumtay’I göreve getirmesi, Fethullahn Gülen tarafından İslami yönden taktirle karşılanmış,ne kadar günahı olursa olsun cennetlik olduğuna hükmetmiştir.

 

1980 sonrası Özal’lı yıllar dönemi de ‘’Milli Görüş’’ lideri Erbakan ve doğal olarak mensupları ile Tayyip Erdoğan tarafından, yapılan icraatlar nedeni ile hep lanetle anıldığı için ona destek veren Fethullah Gülen’in kindar,intikam abidesi biri tarafından unutulmasına ihtimal dahi yoktur.

 

Belli bir sure için çıkarlarının korunması karşılığında her iki taraf da güçbirliği yaptılar,artık oyun bitti;geçmişte İslam dışı parti ve liderleri destekleyen birine uzun süreli olarak yol vermek Tayyip Erdoğan’ın inandığı İslam’a göre küfre eşdeğer bir olgudur.

 

İşte esas sorun budur.

 

Yukarıda anlattığım nedenlerden dolayı onlar zaten ezelden beri barışık değillerdi.

 

Bugün bile Cüppeli hocanın,Fethullah Gülen cemaatini,bedelini hapis yatarak ağır bir şekilde ödese bile küfürle itham etmesinin asıl inançsal nedeni budur.

 

Şunu bir hakikat olarak kaydedelim ki,dünya tarihi boyunca gruplar arasındaki düşmanlıkların en şiddetlisi inaçsal farklılıkları temsil eden klikler arasında olmuştur ve çoğunda da çok sayıda ölümlü vakalar meydana gelmiştir.

 

Tüm dinlerdeki mezhep çatışmalarını,Irak’da değişik mezheplere mensup Müslümanlar arasındaki çok sayıda ölümlü çatışmaları düşündüğünüz zaman bu olguya kolaylıkla hak verebilirsiniz.

 

Çünkü bu kavgalarda taraflar Allah adına mücadele ettikleri için af müessesesini asla devreye koymazlar.

 

Böyle kavgaların galibi var mıdır?

 

Galibi olmaz,bir tarafın tamamen bitişi ile birlikte çatışma sona erer.

 

Dolayısıyla kavgaya karar vermiş gruplar ya sonuna kadar vuruşurlar ya da bir taraf teslim bayrağını çekerek çatışma sona erdirilir.

 

Peki,Fethullah Gülen ile Tayyip Erdoğan arasındaki kavga devam eder mi,ederse kim galip gelir?

 

İşte bu can alıcı soruya şu yanıtı verebiliriz:Tayyip Erdoğan’ın işbirlikçisi ve taşeronu olduğ ABD’den aldığı destek belli ama bu çarpışmada Fethullah Gülen’in gerçekten gücü var mı,yok mu ilk defa test etmiş olacağız,ben de herkes gibi gelişmeleri ibretle seyrediyorum.

 

Eğer Tayyip Erdoğan,Fethullah Gülen’e rağmen dersaneleri kapatır ve cemaatin emniyet ile yargıda olduğu söylenen elemanlarını tasfiye ederse bunlar sadece güç konusunda sanal algı oluşturmuşlar hükmüne varabilirsiniz ve o zaman Türkiye’de yeni bir dönem başlar.

 

 


Yazarın Son Yazıları:
Türk ordusunu taammüden mahvetti
Tayyip Erdoğan’a karşı tüm muhalefet partileri ortak demokratik milli mücadele başlatmalıdır
Fetö teröristlerine af isteyen ya gafil ya hain ya da kaset korkusu olan şerefsizlerdir!