Diyanet ve cemaatler laik demokratik Türkiye Cumhuriyeti’ni yok etmekte kararlılar!

Diyanet ve cemaatler laik demokratik Türkiye Cumhuriyeti’ni yok etmekte kararlılar!
6 Kasım 2019 18:19

17 yıllık AKP iktidarından itibaren Diyanet teşkilatı ve mantar gibi yurt sathını sarmış olan cemaatler tarafından Büyük Atatürk’ün muasır medeniyet(çağdaş uygarlık) kurallarına göre kurduğu ve yaptığı inkılaplar(devrimler) çok sistemli bir şekilde çiğnenip yok ediliyor.

 

 

Dr. İbrahim ÖZDOĞAN H&H YORUM

 

 

 

Bunun nedeni Tayyip Erdoğan’dan aldıkları talimat ve cesaret nedeniyledir.

 

 

Laik demokratik düzen gericilerin ve dinbazların işine hiçbir zaman gelmez ve tarih boyunca tüm dinlerin egemen oldukları coğrafyalarda da bu böyle olmuştur.

 

 

İslam coğrafyasında da din gerici yöneticiler ve din tüccarları bu şekilde davranmışlardır.

 

 

Bunun nedenleri kitleleri, yığınları daha kolay yönetmek ve haram yollardan para kazanmaktır.

 

 

Çünkü tüm dinlerin doğasında insanları köleleştirip robotlar haline getirme altyapıları vardır.

 

 

Köle haline gelen insan toplulukları artık kendileri için değil, ‘’tanrı-yönetici’’ durumuna gelen din kullanıcısı yöneticilerine ve şeyhlere, cemaat liderlerine tapma derecesinde çalışıp robotluk görevlerini yerine getirirler.

 

 

 

İşte bunun sağlanması için tüm devlet kurumlarını din yoluyla köle yaptıkları insanlarla doldurup işleyiş mekanizmalarını değiştirirler.

 

 

 

Ve bu dinbazlar asla kitlelere anlattıkları gibi dinin umdelerine inanmazlar, sadece onu kullanarak zengin olurlar.

 

 

 

Tüm köle topluluklar çalışıp didinerek dinci liderleri, cemaat liderlerini, şeyhleri, meczupluk numarası yapan üçkağıtçı dincileri tosunlar gibi besler.

 

 

 

Mustafa Kemal Atatürk böyle köhnemiş Osmanlı dinci yönetimini temelden yıkarak yerine akıl ve bilimin egemen olduğu laik demokratik Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ni kurup insanları dinci üçkağıtçıların köleliğinden kurtardı.

 

 

 

Ve din alanında dinci sahtekarları kontrol altına almak için çok önemli üç icraat yaptı.

 

 

 

Bunlardan birisi Diyanet İşleri Başkanlığı’nı kurması, diğeri ise tembellik ve miskinlik yuvaları olan akıl ve bilimin düşman merkezleri sahtekar şeyhlerin egemen oldukları takke ve zaviyeler ile türbeleri kapatması ki bu devrim yasalarına girer ve sonsuza kadar geçerlidir.

 

 

 

Yine bu icraatlardan devrim yasaları kapsamında olan ‘’Tevhid-i Tedrisat” (Öğretimin birleştirilmesi) yasasını çıkardı.

 

 

 

Böylece Diyanet teşkilatını kurarak hem dinini yaşamak isteyen bilgilendirmeyi amaçladı Yüce Atatürk.

 

 

 

Diğer taraftan yukarıda bahsettiğim miskinlik, tembellik, üçkağıtçı sahtekar yuvaları olan takke ve zaviyeler ile türbedarlıkları kaldırarak insanların köle yapılarak sömürülmesini, özgürlüklerinin kaybedilmesinin önüne geçti.

 

 

 

Bu devrim yasaları Atatürk ve İsmet İnönü dönemlerinde ödünsüz olarak uygulandı, ta ki Adnan Menderes’in iktidar olduğu güne kadar.

 

 

 

Menderes ilk ödün olarak Ezan’ı Arapçalaştırdı verdi ve böylece Atatürk’ün Arap kültür emperyalizmini yeniden Türklüğe dönme konusundaki icraatına ilk darbeyi vurdu.

 

 

 

Adnan Menderes’ten sonra gelen iktidarlar döneminde de, bilhassa sağcı iktidarlar tarafından cemaatlere, tarikatlara, Diyanet teşkilatına bazı ödünler verildi ama hiçbir zaman buralar şimdiki gibi devlet kurumlarını ahtapot gibi sarmadı.

 

 

 

Diyanet İşleri Başkanlığı sadece yasaların kendisine verdiği görevleri yapıp, bunun dışındaki devlet işlerine karışmama konusundaki duyarlılığını Ali Bardakçı’nın başkanlığı sonuna kadar korumuştur.

 

 

 

Tayyip Erdoğan kitleleri kökten dincileştirip köleleştirmeyi kararlaştırınca Ali Bardakçı’yı görevden alıp Mehmet Görmez’i getirdi Diyanet’in başına.

 

 

 

Ve, Diyanet İşleri Başkanlığı’nın bireysel seviyedeki görevi olan ve dinlerini yaşamak isteyen insanları aydınlatmak, onlara her konuda yardımcı olmak iken yasal sınırlarını aşarak tüm toplumu etkilemeye başladı.

 

 

 

Türkiye Cumhuriyeti laik demokratik bir devlettir, bu nedenle insanların istekleri dışında topluma sistemli bir şekilde din dayatması yasaktır, suçtur, Atatürk’ün bu konudaki devrim yasalarını çiğnemektir.

 

 

 

Tayyip Erdoğan bu konuda devrim yasalarını çiğneyerek epeyce mesafe alan Mehmet Görmez’i-uzun yıllar Diyanet’in başında kaldı- görevden alarak yerine Atatürk ilkelerini hiçbir çekince duymadan çiğneyip tüm kitleleri dinselleştirme yolunda çalışmaya başlayan Ali Erbaş’ı getirdi ve son hızla buna devam etmektedir.

 

 

 

Kendisinden din hizmeti talebi olmayan kitlelere dalış yaptı.

 

 

 

Türkiye’nin laik demokratik bir devlet olduğunu unutup, şeriat devletinin şeyhülislamı gibi fetva vermeye başladı.

 

 

 

Örneğin geçtiğimiz günlerde sigara içmek haramdır fetvası buna en açık prototip örnektir.

 

 

 

Ali Erbaş ‘’Sabah namazı’’ buluşmaları adı altında küçük yaştaki çocukları sabahın köründe camilere doldurarak beyinlerinden tutsak almaktadır.

 

 

 

Üstelik uyku vaktinde uyuyup gelişmesini sağlaması gereken çocuklar dumura uğratılmaktadır.

 

 

 

Şimdi önemli bir konuya değineceğim ki, o da uzun yıllardır, bilhassa bu Ali Erbaş başkanlığından itibaren Atatürk’ün camilerden silinmesi, asla ve katiyetle adının anılmamasıdır.

 

 

 

Bunun en önemli nedeni AKP iktidarı ve Tayyip Erdoğan’ın emir eri konumundaki Ali Erbaş’a talimatıdır.

 

 

 

Tayyip Erdoğan bunu iki önemli nedenle yaptırıyor.

 

 

 

Birinci neden Atatürk adı Türk ulusunu birleştiren bir çimento niteliğinde olduğu için halkın biraraya gelmesini önlemek için.

 

 

 

Çünkü Tayyip Erdoğan kutuplaşmalardan yararlanarak ve karşıtlarını en ağır ifadelerle suçlayarak iktidarını sürdürmektedir.

 

 

Diğer nedeni ise kendisine oy veren yığınların çoğunun-milyonlarca- en azından ‘’Cuma namazı’’na gittiklerini düşünerek onların Atatürk’ten etkilenerek kendisinden dönüşlerini engellemek peşindedir.

 

 

İşte bu nedenlerle Türk ulusunun ebedi önderi Cuma namazlarında ve kutsal gecelerde hiçbir şekilde anılmayarak unutturulmaya çalışılmaktadır.

 

 

Atatürk’ü unutturmanın en verimli kurumunun Diyanet olduğunu çok iyi biliyor.

 

 

 

Ali Erbaş hem nankörlük, hem de laik demokratik Türkiye Cumhuriyeti’ne ihanet ediyor.

 

 

 

Çünkü Diyanet İşleri Başkanlığı’nı kuran Atatürk’tür.

 

 

 

Ali Erbaş Atatürk’ün kurduğu kurumun en tepesinde oturarak, O’nu sistemli bir şekilde unutturarak nankörlüğünü en sistemli bir şekilde yapmaktadır.

 

 

 

Atatürk’ün Diyanet’i kurmasının en önemli nedenlerinden biri de hurafe ve sapıklık merkezleri olan takke ve zaviyelerle mücadele etmesi içindir.

 

 

 

Ama yakın tarihimize baktığımız zaman Diyanet İşleri Başkanlığı’na tarikatçıların ve cemaatçilerin musallat olduğu biliniyor ki, bilhassa fetöcüler bu konuda çok baskın çıkmıştır.

 

 

 

Yani Diyanet ve cemaatler el ele vermiş laik demokratik düzeni çiğneyerek Atatürk’ü de unutturmaya çalışmaktadırlar.

 

 

 

Tayyip Erdoğan Türk ulusunu dinselleştirip Araplaştırma yolunda Diyanet’e korkunç bütçeler ayırmaktadır ki, bu rakam 10 buçuk milyar (10 katrilyon 500 milyar) civarındadır ve birkaç bakanlığın bütçesine eşdeğerdir.

 

 

 

Diyanet öyle bir hale geldi ki, üretmeden tüketen, modern Türkiye’yi ortadan kaldırma yolunda çalışan bir kurum haline geldi.

 

 

 

Geçen gün okuduğum bir haberde Diyanet şimdi de bilgi ve görgülerini artırmak için ABD’ye gönderecekmiş.

 

 

 

Bugün Arapçılığın propaganda merkezi haline gelen Diyanet hurafeler ve Ortaçağ Arap düşüncelerinden kurtulmadıkça asla ABD gezileri bir yarar sağlamaz, sadece turistik seyahat olur.

 

 

 

Tayyip Erdoğan aldığı yeni bir kararla okullarda okutulmasına karar verdiği ‘’Değerler Eğitimi’’ dersinin öğretmenlerini Diyanet mensupları tayin edecekmiş.

 

 

 

Görüyor musunuz Arapçılık etkinliklerinin nerelere kadar uzandığını.

 

 

 

Diyanet mensuplarının eğitim işlerine karışmaları suçtur, Atatürk ilke ve inkılaplarına aykırıdır ve bu nedenlerle ‘’Keser döner sap döner’’ atasözümüzün ifade ettiği gibi normal demokratik düzene geçtiğimizde bunlar bu nedenle ve yukarıda sıraladığım nedenlerle Türk yargısının huzuruna çıkıp yargılanarak mahkum edileceklerdir.

 

 

 

Bunu buraya tarihe not düşmek için alıyorum ve geleceğe ışık tutması bakımından bir önerimi aktarıyorum.

 

 

 

Tayyip Erdoğan’dan sonra Türkiye’yi yönetecek çağdaş laik demokratik yönetimler geldikten sonra Diyanet İşleri Başkanlığı’nın başına mutlak surette aydın, Atatürkçü ve onun devrimlerine yürekten bağlı bir din bilgininin getirilmesi elzemdir.

 

 

 

Çünkü Atatürkçü bir Diyanet başkanı gericilerle, cemaatçilerle ve tarikatçılarla en verimli bir şekilde mücadele ederek AKP tarafından bu konuda yapılan yıkımları seri şekilde yok edecektir.

 

 

 

Atatürk’ün Diyanet’in bizzat kendi eliyle başına getirdiği ilk başkan Rıfat Börekçi Hoca’dan sonra O’nun ilke ve inkılaplarına inanmış birisi gelmedi.

 

 

 

‘’Bir musibet bin nasihattan iyidir!’’ atasözü mucibince gelecek çağdaş yönetim bir kuyumcu titizliği ile davranarak en sağlam Atatürkçü aydın hoca Diyanet’in başına getirilerek ulusumuza daha aydınlık yollar gösterilmelidir.

 

 

 

Bugün korkunç derecede ‘’Menzil Cemaati’’ tarafından tüm devlet kurumlarına eleman verilmektedir.

 

 

 

‘’Menzil Cemaati’’ bu etkinliklerine AKP İktidarından sonra önce Sağlık Bakanlığı’nda yuvalanmaya başladı, daha sonra işin tadına varınca Tayyip Erdoğan’dan cesaret alınca tüm kurumlara beyinleri tutsak edilmiş müritleri yerleştirilmeye başlandı ve büyük mesafeler aldılar.

 

 

 

İrili ufaklı tüm cemaatler devlet kurumlarına adam yerleştirme çalışması içindeler.

 

 

 

Yargı’ya ve yüksek yargıya bile adamlarını yerleştiriyorlar.

 

 

 

Öyle ki, örneğin Yargıtay’daki kıdemli bir hakim üye yapılmıyor, cemaatlerin ve Hak Yol Vakfı gibi bazı vakıfların önerildiği kıdemi olmayan, duruşma hakimliği bile yapmamış kişiler üye yapılıyor.

 

 

 

Gitti fetö cemaati, geldi yeni cemaatler.

 

 

 

Fetö cemaat de yok edilmeyecekti, eğer 17-25 Aralık devasa hırsızlık hadisesine onlar tarafından el atılmasaydı.

 

 

 

Kaldı ki, kripto fetöcüler tüm devlet kurumlarında sinmiş vaziyetteler, günü gelince yeniden etkinliklerine başlayacaklarının hesabını yapıyorlar.

 

 

 

Öyle anlaşılıyor ki Atatürkçü çağdaş demokratik yönetimin hem fetöcülerle, hem de onlardan sonra devlet kurumlarına musallat olmuş diğer cemaat ve tarikat mensuplarıyla çok etkin mücadele etmesi gerekmektedir.

 

 

 

Gelecek çağdaş yönetime yine tarihe not düşerek belirtiyorum ki, bu konuda en etkin mücadele olarak uzun yıllardır işletilmeyen ‘’Devrim kanunları’’nı uygulamaya ödünsüz olarak koymak ve aykırı davranarak suç işleyen cemaat ve tarikat mensuplarını yargılamak gerekmektedir.

 

 

 

Ve, gizlice faaliyete geçen takke ve zaviyeler ile cemaatlerin, Arabizmi yayan dinci vakıfların kapılarına kilit vurulmalıdır.

 

 

 

Şu unutulmasın ki devrimler kısa, karşı devrimler ise uzun sürer.

 

 

 

Türkiye’de bugün AKP gibi Arapçılığın yayıcısı ve hamisi olarak uzun yıllardır iktidarda olması geçmiş yönetimlerin Atatürk İlke ve İnkılaplar’ından çok ödünler vermesi ve oy uğruna cemaatlere, tarikatlara, dinci vakıflara, dinci derneklere ‘’Devrim Kanunları’’nı işletmemesidir.

 

 

 

İşte bu nedenlerle hal-i pürmelalimiz gözler önünde.

 

 

 

Diyanet o kadar Atatürk düşmanlığı ve AKP yalakalığı yaptı ki camilerde Cuma hutbelerinde ve vaazlarda kul hakkı, devlet malı, yetim malı yemenin haramlığından bahsetmez oldu.

 

 

 

Çünkü zülf-ü yare dokunacağını biliyor AKP iktidarının, yandaşlarının, çoğu mensuplarının devlet-millet malını deveyi hamutu yutarcasına hortumladıklarını biliyor.

 

 

 

Bunlardan bahsedildiği gün derhal görevden alınacaklarını çok iyi biliyorlar ve gerçekleri en titiz şekilde gizliyorlar.

 

 

 

Yazıklar olsun.

 

 

 

Atatürk’ü de sistemli bir şekilde unutturmaya, Cuma hutbelerinde ve kutsal gecelerde, milli zaferlerimizde, ölüm yıldönümlerinde anmadıkları için de yazıklar olsun.

 

 

 

10 Kasım’da, yani önümüzdeki Pazar günü Büyük Atatürk’ün ölüm yıldönümü, bakalım o tarihten önceki Cuma veya sonraki Cuma günü Diyanet’in hazırladığı tek tip hutbede anılacak mı?

 

 

 

Eğer bunlar yapılmayacaksa Türk ulusunun yediği lokmalardan çalınıp hiçbir çalışması olmayan, ‘’Ekmek elden su gölden’’ geçinen 200 bin personele neden 10 buçuk katrilyon bütçe ayrılıyor?

 

 

 

Toplam namaz vakitleri bir saat sürer, öbür vakitlerini yan gelip yatmaları için mi bu devasa bütçe Diyanet’e ödeniyor?!

 

 

 

Elbette gelecekteki aydınlık yönetimde bu kadar bütçe ayrılmayacaktır Diyanet’e.

 

 

 

Bu ülkenin gençlerinin çağdaş eğitime, işe, aşa gereksinimleri vardır.

 

 

 

Her köşe başında açılan tüm camiler AKP’nin propaganda merkezi haline getirildi.

 

 

 

Cami sayısı ihtiyacın çok üstünde, vakit namazlarına gittiğinizde çoğunda 3 veya 5, en fazla 10-15 cemaat bulunmaktadır.

 

 

 

AKP’nin ve Diyanet’in uygulamalarından dolayı çok sayıda insan ‘’Deist’’ oldu.

 

 

 

‘’Deist’’ Tanrı’ya inanıp dinleri kabul etmeyen, Allah ile kendi arasında bir aracının olamayacağına inanan kimse anlamındadır.

 

 

 

Diyanet ve başındaki her kimse kendine çekidüzen vererek özüne dönmeli, laik demokratik düzenin gereğini bireysel olarak din etkinliğinde bulunarak kitlelerin üzerinden ve devlet kurumlarından elini eteğini çekmelidir.

 

 

 

Devlet kurumlarına pervasızca sızıp eleman yerleştiren tüm cemaatlere, tarikatlara ve onların reislerine sözüm odur ki, fetö cemaatinden ibret alsınlar.

 

 

 

Bakın ne hale geldiler, tarumar oldular.

 

 

 

Atatürk’ün izinden gidip, laik demokratik sisteme göre bir yönetim geldiğinde yanlış yapan herkesten elbette hesap soracaktır.

 

 

 

Türk ulusunu büyük çoğunlukla Atatürk sevdasından ve yolundan ayıramaz.

 

 

 

Diyanet te, cemaatler ve tarikatlarda artık bu gerçeği ayırdında olmalıdır.

 

 

 

Sadece tarihe bir not düştüm!

 

 

Dr. İbrahim ÖZDOĞAN Twitter

 

 

 


Yazarın Son Yazıları:
Türk ordusunu taammüden mahvetti
Tayyip Erdoğan’a karşı tüm muhalefet partileri ortak demokratik milli mücadele başlatmalıdır
Fetö teröristlerine af isteyen ya gafil ya hain ya da kaset korkusu olan şerefsizlerdir!