Derin dehlizlerde tuzaklar var

Derin dehlizlerde tuzaklar var
18 Haziran 2012 10:59

CHP Genel Başkan Yardımcılığı’ndan istifa eden Gürsel Tekin, BUGÜN’e konuştu. CHP’den Ankara’nın derin siyasetine, hedeflerinden ülkenin kronik sorunlarına kadar her şeyi anlattı. CHP İstanbul Milletvekili Gürsel Tekin yakın zamana kadar CHP Genel
Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun en yakınındaki isimlerdendi. Genel başkan
yardımcılığı görevinden istifa etti. Şimdilerde tek başına yürüyor,
illere gidiyor. “Neler oluyor”, “Ne yapacak” diye kapısını çaldık.
Görünen o ki küllerinden doğmaya hazır!

Parti yönetiminde bir mezhebin
öne çıkarıldığı yönündeki iddiaların genel başkan yardımcılığından
ayrılmasıyla ilgisi olup olmadığını sorduk, “Bunu külliyen reddediyorum.
Sayın Genel Başkan’ın böyle bir ayrımcılık yapması söz konusu olmaz. En
iyi ben tanırım. Yerelde bu tartışmalar var, bu tartışmaları da bizim
partili arkadaşlarımız kendileri yaşatıyor” dedi. CHP’nin hep hizipler
anıldığını hatırlattığımızda ise her partide olan kadarının CHP’de
olduğunu ifade ediyor. “Siz hangi hiziptesiniz” sorusuna verdiği cevap,
“Ben hiçbir hizipte değilim, CHP’liyim, CHP hizbindenim” oluyor.

Türk siyasetinin karanlık dehlizleri Ankara’da işliyor

“Ankara’nın
derin siyaseti, kirli siyaseti inanılır gibi değil” diyen Tekin,
siyasetteki hedefini ise “iktidar olmak” sözleriyle açıkladı

* Genel Başkan Yardımcılığı görevinizden istifa ettiniz, bir boşluk hissediyor musunuz?

Hayır,
hiç bir boşluk hissetmiyorum. Parti için çalışmayı, Anadolu’yla
buluşmayı seviyorum. Sanki milletvekili tek başına dolaşamazmış gibi bir
algı var, tek başıma gidiyorum. Her gören şaşırıyor, Beypazarı’nda bir
vatandaşımız “korumanız yok mu” diye sordu. Korunacak bir durumda
değiliz, koruyacaksa Allah bizi koruyacak.

* “Yeni CHP” Gürsel Tekin’i kaybetti mi?

“Yeni CHP”, “eski CHP” olayı değil. Bazı özel sorunlar vardı, o özel sorunları Genel Başkan ile paylaştım.

HER ŞEYE BOYUN MU EĞECEĞİZ?

* Şimdi siyasette aldığınız yolu, yeniden mi yürüyeceksiniz, bütün kazanımlarınızı kaybettiğinizi düşünüyor musunuz?

“Kazanımlar”
diye her şeye boyun mu eğeceğiz? Türkiye’de kötü bir alışkanlık var,
koltuklar vazgeçilmez, bırakılmaz, istifa edilmez diye. Bir yerde
başarılı olabilecekseniz devam edeceksiniz, olamayacaksanız yolunuzu
ayıracaksınız. Benimki de odur.

* Haksızlığa uğradığınızı düşünüyor musunuz?

Bir insanın kendisiyle ilgili yorum yapması etik midir bilmiyorum, elbette haketmediğim muamelelerle karşılaştığımı biliyorum.

* Genel başkan adaylığına hazırlandığınız ifade ediliyor, genel başkanlığa dair bir tahayyülünüz var mı?

Hiç
genel başkanlık peşinde koşmadım ama yarın koşullar neyi gerektirir
bunu bilmiyorum. Bugüne kadar genel başkan olayım, şu olayım, bu olayım
diye bir uğraşım olmadı. Ne iş yapıyorsam, o anda görevim neyse onun en
iyisini yapmaya çalışırım. Yarın nerede olursam, hangi görevi alırsam
yine başarılı olmaya çalışırım. Başarılı olma imkânım zayıf olduğu için
Genel Başkan’dan affımı istedim.

HİÇ KİMSE BENİ HARCAYAMAZ

* Genel başkan olursunuz filan diye sizi harcadılar mı?

Hayır,
hiç kimse beni harcayamaz. Nasıl bir tarladan verim alınabilmesi suya,
gübreye ihtiyaç varsa siyasetçinin de milletin desteğine ihtiyacı var.
Bir siyasetçi milletten destek alıyorsa, millet onun yanındaysa hiç
kimsenin gücü onu harcamaya yetmez. Çok şükür, Türkiye’nin dört bir
tarafına, rahatlıkla, elini kolumu sallaya sallaya, tek başıma
gidebiliyorum. Başkaları bunu yapabilir mi bilmiyorum. Yapabiliyorlarsa
hodri meydan diyorum, gelsin, yapsınlar. Benim bu konuda bir sıkıntım
yok. Benim siyasetteki temel hedefim iktidar olmaktır.

* Genellikle İstanbul’dan Ankara’ya gelen siyasetçiler pek sevmezler Ankara’yı. Siz sevdiniz mi?

Ben
Türkiye coğrafyasının her yerini severim ama Ankara’nın siyasetini
sevmedim bunu açık söyleyeyim. Hani Başbakan “Ankara’nın derin
dehlizleri” diyor ya Ankara’nın derin siyaseti, kirli siyaseti inanılır
gibi değil.

KİTAP YAZIP HEPSİNİ ANLATACAĞIM

* İstanbul’daki siyasete de “Bizans” denir ama…

Hiç
Bizans filan değil, İstanbul siyaseti Ankara’nın yanında şapka indirir.
Gerçekten Türk siyasetinin karanlık siyaset dehlizleri Ankara’da
işliyor.

* Ne var o derin dehlizlerde?

Tuzaklar,
hainlikler, ihbarlar… Ne varsa Ankara siyasetinde var. Bu bütün
siyasi partiler için geçerli. Yıllar sonra inşallah bir kitabım çıkacak,
bunların hepsini not alıyorum ve yazıyorum. 12 Eylül’ün siyasetçilerine
sormak lazım, askerler mi “9 ay cumhurbaşkanı seçmeyin” dedi. Ne oldu?
Bu kirli ilişkilerde, darbe zeminlerinin oluşturulmasında en önemli
faktör yine siyaset.

POLİS HUKUKSUZLUK YAPANI KARAKOLA GÖTÜREBİLMELİ

“Bırakın başbakan, bakan çocuğunu, parlamentodaki 550 milletvekilinin çocuğuna dokunan polis kendisini Şırnak’ta bulur”

* Siz çok sıklıkla dile getiriyordunuz, Kürt meselesinde CHP’nin de bir açılım yapması gerektiğini…

Ben
oldum olası Türkiye’de iç barışın sağlanması gerektiğini ifade
ediyorum. Bunun içinde Kürt sorunu, Alevi sorunu, demokrasi, hukuk,
başörtüsü sorunu, hepsi var. Bu ülkede bugün artık başörtüsü sorunu
ortadan kalkmışsa bunun mimarı Sayın Kılıçdaroğlu ve CHP’dir.
Kronikleşmiş sorunların çözümü için parlamentonun yapması gerekenler
var. Hep öteliyoruz, erteliyoruz. Evrensel hukuku hakim kılmadığımız
sürece bu sorunlardan kurtulmamız mümkün değil. Dönemsel hukuk diye bir
şey, iktidara yönelik hukuk olmaz. Bunlar hep denendi. Darbeciler
denedi, 28 Şubatçılar denedi, şimdi yargılanıyorlar. Devlet Güvenlik
Mahkemeleri darbe döneminin ürünüydü. CHP, evrensel hukukun kriterleri
neyse bunların hayata geçirilmesini istiyor.

* Somut olarak ne öneriyorsunuz?

İngiltere
Başbakanı savcıya gidip ifade verebiliyorsa, bu ülkenin başbakanları,
bakanları da, milletvekilleri de yargıya hesap verebilmeli. İngiltere’de
bir polis memuru başbakanın oğlunu suç işlediği için alıp karakola
götürebiliyorsa, Türk polisi de hukuksuzluk yapanı karakola
götürebilmeli, savcının karşısına çıkarabilmeli. Türkiye’de bir polis,
bir bakanın çocuğunu karakola götürebilir mi? Mümkün değil. Bırakın
başbakan, bakan çocuğunu, parlamentoda bulunan 550 milletvekilinin
çocuğuna dokunabilir mi? O polis kendisini Şırnak’ta bulur.
İngiltere’deki polisin hiç bir korkusu yok, evrensel hukuka güveniyor.
ABD’de yaşayan köşe yazarı, korkmadan “Katil Bush, elini Irak’tan çek”
diye yazı yazabiliyorsa, gücünü evrensel hukuktan alıyor. Bu evrensel
hukuku hayata geçirmek çok mu zor? Allah göstermesin,  Başbakan’ın son
15 gündür söylediklerini CHP söylemiş, yapmış olsaydı bütün gazetelerin
manşetlerinde “CHP çatladı, CHP patladı” diye ayrışmalar, kavgalar,
falan falan…10 farklı söylem.

* Yani “otokrasi geliyor” diye endişeye mahal yok.

(Gülüyor) Keşke özgürce fikirlerini ifade edebilseler, hiç öyle değil.

* Herkes fikrini ifade ediyor işte!

Bu şaşkınlıktan. Burada şaşkınlık var, kim ne yapacağını, ne söyleyeceğini bilmiyor.

CHP ÇÖZÜME DESTEK VERMEYE HAZIR

* “Yeni CHP” deniyor, CHP’de ne yenileşiyor?

Yenileşmek,
mirasın inkâr edilmesi anlamı taşımaz. Ben babamı hiçbir zaman yok
saymam, benim rahmetli babamın dönemi bakkal dönemiydi, ama şimdi benim
dönemimde hipermarketler, süpermarketler var. Benim hipermarkete,
süpermarkete geçmem bakkal dönemini inkâr etmem demek değil. Babamın
mirasının üzerine bırakacağım bir miras katmaktır. 30 yıl önceki seçim
argümanları farklıydı. Duvara yazı yazıyorduk, şimdi ekranlar var,
bilbordlar, megabordlar var.

* Bunlar değişirken zihniyette değişim olmaması garip değil mi?

Siyasi
partiler, hele CHP gibi, Türkiye’de kurumsal kimliği olan, devrimler
yapan bir siyasi partide olmaması gerekenler artık CHP’de de olmamalı.
CHP’nin ötekileri olmaz.

* Kürt meselesinde CHP’nin nasıl bir yol haritası olmalı?

CHP,
bu konuda en hassas partidir. “Yeni CHP” derken, “eski CHP”ye de
haksızlık yapmayın, 1989 yılında Türkiye’de hiç kimse “Kürt” demezken,
ilk kez sosyal demokratlar çok önemli bir rapor hazırladı. Keşke, o
raporu hayata geçirebilselerdi. CHP, bu konuda ne yapılması gerekiyorsa
artık yapılması için, çözüme destek vermeye hazır. 74 milyonun
bütünlüğünü sağlayabilecek bir çözüm. Bölgeye gittim.

* Sizi nasıl karşıladılar?

Herkese
sitemleri var. Bir coğrafya düşünün ki, 30 yılda bir günü olağan
yaşamamış, her gün olağanüstü yaşıyorlar. Orada insanlar mutlu olabilir
mi? 1983’te, 1984’te doğan çocuklar bugün 30 yaşına geldiler. O atmosfer
içinde büyümüşler. Her gün kanla, gözyaşıyla… Bu insanların ruh
hallerini bir düşünün. Tekil bir bakış açısıyla bir yol haritası bile
koymak çok zorlaştı. Keşke 20 yıl önce farkına varılsaydı, demokrasi,
hukuk ve özgürlüklerle sorunları çözmek daha kolaydı, ama çok daha
farklı bir noktaya gelindi.

KÜRT SORUNU 7 BAŞBAKAN YEDİ

* Müzakere mi öneriyorsunuz?

Biz
öncelikle devleti yöneten iktidarın yol haritasının ne olduğunu bilmek
istiyoruz. Terör örgütüyle masaya oturmuşsunuz, bizim Genel Başkanımız
“genel af konuşulabilir” dediğinde “vay efendim” diye kıyameti
koparıyorsunuz. Bu iki yüzlü siyaset. Bu sorun 7 başbakan yedi.
Başbakan, “7 başbakan ne hata yaptı da bu sorun onları yedi” diye
düşünmeli ve bu sorunun yediği 8. başbakan olmamalı.

3. KÖPRÜNÜN YAPIMI TEHLİKEYE GİRDİ

* Siz kendi siyasi yaşantınız için ne yapmayı planlıyorsunuz?

Dün
ne planladıysam bugün de aynısını planlıyorum. Milletvekiliyim,
İstanbul’un çok ciddi sorunları var. O sorunların çözümü için
uğraşacağım. Örneğin son çıkan Kentsel Dönüşüm Yasası. Sulukule yani
Sultan Mahallesi bin yıllık bir mahalle. Bu insanlar paramparça edilip,
sürgüne tabi tutuldu. Sulukule ile ilgili çıkan mahkeme kararı, 3.
köprüyü tehlikeye soktu. Çünkü, 3. köprünün yüzde 74’ü sit alanı, sit
alanlarına bir şey yapılamayacağı çok açık. Bu konuda UNESCO kararları
var.

KİMSEYE VEFA BORCUM YOK

* Bir mücadele verdiniz, yalnız kaldığınızı düşünmüyor musunuz?

Mücadele
bitmez. Benim hayatım hep mücadele ile geçmiştir. Gerek siyasi gerek
ticari yaşamımda hiç kimseye sırtımı dayamadım. “Yalnız mıyım, şöyle
miyim böyle miyim, kim ne der” diye pek düşünmem. Kimseye bir vefa
borcum, siyasi borcum söz konusu değil.

* Kemal Bey ile İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı adaylığından beri birlikte çalışıyordunuz, yollarınız ayrıldı mı?

Bunu
yol ayrılığı gibi görmek doğru değildir. Zaman zaman hayatın her
alanında, ailede, ticari hayatta olduğu gibi farklı düşünceler oluşur,
bunu da Genel Başkanım ile paylaştım. O saatten sonra hiçbir şey olmamış
gibi davransaydım hem partime hem de kendime ihanet etmiş olurdum.
Yanlışa yanlış, doğruya doğru demek lazım. “Yav aman benim koltuğum ne
olur” anlayışı içinde hiç olmadım. İstifalarım, bugüne mahsus değil,
defalarca bunu denemiş, yapmışımdır.

* Yanlış dediğiniz yanlış neydi?

Yönetsel
yanlışlıklar… Farklı bakışlar olabilir. Son 4-5 aydır düşüncelerime
biraz ters olduğu için Genel Başkan’dan affımı istedim.