Çöpün altından 1600 yıllık saray çıktı

Çöpün altından 1600 yıllık saray çıktı
4 Eylül 2009 10:40

Topkapı Sarayı’nın altı tarih kaynıyor. Sarayın birinci avlusunda yer alan gecekonduların atıklarıyla “çöplük” haline gelen mekanın, ilk yapımı 4. yüzyıla dayanan ve Aya İrini Kilisesi’yle organik bağı bulunan “Piskoposluk Sarayı” olduğu ortaya çıktı.Bu sarayın altında da Pagan dönemine ait Artemis Tapınağı?nın olabileceği tahmin ediliyor.
Ayasofya ile Aya İrini arasında kalan tarihi saray, eski karakol
binasının arkasındaki gecekondular ve bunların atıklarıyla zaman içinde
harap hale gelmiş ve “çöplük”e dönüşmüştü. Ancak, Sur-u Sultani
çevresini düzenlemek için harekete geçen Kültür ve Turizm Bakanı
Ertuğrul Günay?ın emriyle alan, geçen yıl temizlenmeye başlanmıştı.
İstanbul Üniversitesi Güzel Sanatlar Bölümü Öğretim Üyesi Dr. Ferudun
Özgümüş?ün kazı başkanlığında yürütülen temizleme çalışmaları
sonucunda, daha önce bir hastaneye ait olduğu tahmin edilen, ancak bazı
akademisyenlerce piskoposluk sarayı olabileceği belirtilen bu tarihi
yapı gün yüzüne çıktı. Kazı Başkanı Özgümüş, iki aylık hummalı
çalışmalar neticesinde burasının Aya İrini ile organik bağlantısı
bulunan bir “Piskoposluk Sarayı” olduğunu kesinleştirdi.

Özgümüş, AA muhabirinin sorularını yanıtlarken, yapının, İstanbul?un
başkent olmasıyla beraber ilk defa 4. yüzyılda yapıldığının tahmin
edildiğini söyledi.
Bu tarihi yapıda ilk olarak 1940?lı yıllarda, “çok bilimsel olmayan
yöntemlerle” o dönemki Ayasofya Müze Müdürü Muzaffer Ramazanoğlu?nun
kazı yaptığını ve burayı Sampson Hastanesi olarak düşündüğünü, ancak
çalışmalarını yayımlamadığını anlatan Özgümüş, daha sonra Ferudun
Dirimtekin?in, Ramazanoğlu?nun yaptığı kazıları bir dergide
yayımladığını dile getirdi.

Dr. Özgümüş, “Ondan sonra da kimse buraya dokunmamış. Ramazanoğlu?nun
kazı alanında açtığı çukur da yıllar içinde lağım ve çöple dolmuş,
etrafına gecekondular yapılmış. Bunlar bütün pisliklerini oraya
akıtmışlar ve orada zaman içinde bir orman oluşmuş, kalıntıların üzeri
dolmuştu” dedi.

“AYA İRİNİ İLE ORGANİK BAĞI VAR”
Kendilerinin çalışması sonucunda buranın “Piskoposluk Sarayı” olduğunun kesinleştiğini dikkat çeken Özgümüş, şunları kaydetti:

“Burası Sampson Hastanesi olarak biliniyordu ama öyle bir şey değil.
Burası kesinlikle bir Piskoposluk Sarayı. Çünkü, yanındaki Aya İrini
Kilisesi de bir piskoposluk kilisesidir ve Ayasofya ile birlikte bir
bütün olarak düşünülmüştür. Bizim kalıntılarımızın da Aya İrini ile
organik bağı gözüküyor, ortaya çıkıyor. Buranın Piskoposluk Sarayı
olduğu çok belli. Çok eski bir kalıntı.”

Bahsedilen Sampson Hastanesi?nin ise Sur-u Sultani?nin dışında kalan
bir yerde olduğunu tahmin ettiklerini belirten Özgümüş, “Turing
Misafirevi denilen bir otelin altında bir takım kalıntılar var.
Soğukçeşme sokakta bir sarnıç var. Herhalde bunlardan biri hastane
binası” dedi.
Piskoposluk Sarayı?ndaki kalıntıların da 4. yüzyıldan 15. yüzyıla kadar
farklılıklar gösterdiğini anlatan Özgümüş, bu yapının 15. yüzyıla kadar
kullanıldığını, o nedenle kalıntıların farklı devirler gösterdiğini
söyledi.

OSMANLI?DA ARSLAN HANE OLMUŞ
Kazı Başkanı Özgümüş, Topkapı Sarayı?nın bu kalıntıların üzerine
yapıldığını belirterek, “Bu yapının Topkapı Sarayı ile bir bağlantısı
yok. Hatta sarayın etrafını çeviren Sur-u Sultani?nin duvarları
Piskoposluk Sarayı?nın tam ortasından geçiyor” dedi.
Surun dışında kalan bölümlerin bazı oteller tarafından restore edilerek korunduğunu ifade eden Özgümüş, şöyle konuştu:

“Ama sarayın birinci avlusunda kalan bu kısım (benim tahminlerime göre)
saray binaları, darphane ve sur yapılırken doldurulmuş. Çünkü
elimizdeki eski gravürlerde, şu an kazı yaptığımız alan dümdüz
görünüyor, kalıntı yok. Osmanlılar zamanında bir dönem odun ambarı, bir
dönem arslan hane olarak kullanılmış. Hatta, odun tartılan dev
kantarları bulduk.”

Özgümüş, Bakan Günay?ın buranın tekrar ortaya çıkarılmasına ön ayak olduğunu vurgulayarak, şunları kaydetti:
“Sayın Bakan buranın görüntüsünden rahatsızdı, ben de konuyu kendisine
anlattım. Kendisi de bu kazıları yürütmemize izin verdi. Bakan beyin
gayretiyle ortaya çıkmıştır bunlar, çünkü burası yıllardan bu yana
öylece duruyordu. Ama tabii çok destek geldi. Buradaki 28 kişilik ekip
gönüllü çalışıyor, öğle yemeğimizi Feriye Restoran veriyor. Maddi
olarak da bakanlığın yanında Gür Yapı, İstanbul Rehberler Odası ve Fest
Turizm destek verdi. Tüm bu desteklerin devam etmesi halinde buradaki
kazıları gelecek yıl tamamlamayı planlıyoruz.”

SARAYIN ALTI ARTEMİS TAPINAĞI…
Buradaki tarihin Piskoposluk Sarayı?nın da ötesine geçtiğini düşündüklerini ifade eden Özgümüş, sözlerini şöyle sürdürdü:

“Bu tapınağa aittir demiyorum ama eski Yunan dönemine ait sütun gövdesi
ile Tunç çağına ait malzemeler de elimize geçti. Enteresan bir yer. Tam
Akrapolis?in tepesi. Byzantion iken İstanbul?un Akropolis?iydi burası.
Topkapı Sarayı, zaten bu Akropolis?in üzerine yapılmıştır. Birçok
tapınak vardı burada. Belki de bizim kazdığımız saray ile Aya İrini bir
tapınak üzerine yapılmış olabilir, Artemis Lisizonos (Kemer Gevşeten)
tapınağı üzerine yapılmıştı. Çünkü Artemis burası başkent olmadan önce
şehrin koruyucu tanrıcası idi. Hristiyanlık öncesi Pagan döneminde,
nişanlanan genç kızlar, bellerine kırmızı şerit takıp, bu tapınağa
geliyorlardı. Bu şeridi burada gevşetiyorlardı. Böylece evlendiklerinde
ağrısız doğum yapacaklarına inanıyorlardı. İnşallah bu yapıların
altında bu tapınağı da bulacağız.
Ayrıca, Byzantion sikkelerinde ay-yıldızdaki gibi hilal var.
Artemis?ten önce de burada Thrako Frig kavimlerinin geldiğini bazı
kaynaklardan biliyoruz. Bu yüzden buraya bu gelen kavimlerle birlikte
?Kibele kültü? de gelmiş olabilir. Özellikle Artemis tapınağının
burada, yani Aya İrini Kilisesinin altında olması, buranın aynı zamanda
Artemis?in öncülü olan ?mater kibele (Frigler?de dağın annesi
anlamında)? ile alakalı bir yer olduğunu düşündürüyor. Zaten yeni kapı
kazılarında ele geçen bazı buluntularda bu kavimlerin bu şehir
Byzantion olmadan çok önceleri bile burada bulunduklarını
göstermektedir. Biz burada onlara dair kalıntılara da ulaşılabiliriz.”
Dr. Ferudun Özgümüş, bunun çok önemli bir kazı olduğuna dikkati
çekerek, “İstanbul?da antik Bizans?ı kazmak çok heyecan verici.
Dünyanın en önemli Akropolis?inde çalışıyoruz. Atina da önemli ama
hiçbir zaman bir imparatorluk başkenti olmadı” diye konuştu.