‘Bu tablonun baş sorumlu Kılıçdaroğlu değilse kimdir?’
23 Haziran 2023 06:01
Partilerin masa başında bir araya gelmesiyle oluşan ve matematiksel oy hesabına dayanan ittifak modelinin seçim kazandırmadığı görüldü. Aynı yöntemde ısrarın başarı getirmeyeceğine dikkat çeken siyaset bilimciler, “Toplumsal itirazı kucaklayacak mekanizmalar inşa edilmeli” diyor.
14 ve 28 Mayıs seçimlerinin ardından muhalefet cephesinde değişim söylemleri yükselirken ittifaklar meselesi de tartışılmaya başlandı. Birgün’den Mehmet Emin Kurnaz’ın haberine göre seçim öncesi partilerin bir araya gelmesiyle aritmetik oy hesaplarına dayanan politikanın iflas ettiği açığa çıktı. Altılı Masa’da yer alan Gelecek, Saadet ve DEVA partilerinden Cumhurbaşkanı Adayı Kemal Kılıçdaroğlu’na beklenilen oy geçişinin gerçekleşmediği görüldü. Konuya ilişkin eleştirileri değerlendiren CHP Lideri Kılıçdaroğlu ise partisinin salı günkü grup toplantısında “Gerekirse 16’lı masa kurarız” ifadesini kullandı. Siyaset bilimciler, aynı yöntemlerde ısrar etmenin benzer yenilgileri beraberinde getireceğini vurgularken, halkı tribünlerden sahaya indirecek, kadın dayanışmasından çevre hareketine, öğrenci sorunlarından emek mücadelesine dek tabanda biriken itirazların akacağı güçlü kanallar inşa etmenin önemine değiniyor.
Yenilgilerin ders çıkarmak için olduğunu ancak Kılıçdaroğlu ile CHP yönetimine baktığımızda seçim sonuçlarından bir ders çıkarılmadığının görüldüğüne dikkat çeken siyaset bilimci Fatih Yaşlı, “Kılıçdaroğlu’nun bir televizyon programında ‘ağır bir yenilgi almadık’ diyebilmiş olması ve grup konuşmasında ‘gerekirse on altılı masa kurarım’ diyerek genel başkanlığı bırakmak istemediğinin sinyallerini vermesi bunu açık bir şekilde ortaya koyuyor” dedi.
GEZİ’DEN BERİ SOKAK DEVRE DIŞI BIRAKILDI
“AKP-MHP ittifakının Meclis çoğunluğunu ve Erdoğan’ın cumhurbaşkanlığını aldığı, muhalefetin darmadağın olduğu, iktidar cenahında gözlerin belediye seçimlerine ve yeni anayasaya dikildiği bir tablo, ağır bir hezimet tablosu değilse nedir? Bu tablonun ortaya çıkışındaki baş sorumlu Kılıçdaroğlu değilse kimdir?” diye soran Yaşlı, şu değerlendirmeyi yaptı: “Devletleşmiş ve rejim inşa eden bir partiyle, süreklileşmiş bir fiili ya da resmi olağanüstü hal yönetimini benimsemiş bir partiyle, kendi medyası ve sermayesi olan bir partiyle ‘olağan’ yollardan mücadele etmenin sınırları vardı hiç şüphesiz. Sadece seçim dönemlerine ve sandığa sıkıştırılmış, kampanya ve aday üzerinden belirlenen, AKP tabanıyla dönüştürücü bir ilişki kurmak yerine ona AKP’den daha çok İslamcılık ve sağcılık vaat eden, halkın önüne düzen içi olsa dahi sahici bir ekonomik alternatif koymayan siyasal stratejinin vardığı nokta burası oldu. Özellikle 2013’ten, yani Gezi’den beri sokağın devre dışı bırakılması, sokaktaki her kıpırdanmanın ‘bizi sokağa dökmek istiyorlar, aman oyuna gelmeyelim’ söylemiyle anında pasifize edilmesi, emek hareketini, kadın hareketini, gençlik hareketini yükseltmeyi ve buradan yükselecek bir toplumsal muhalefetle devletleşmiş iktidarı zorlamayı tercih etmeme tutumu yenilgiyi de beraberinde getirdi.”
Bundan ders çıkarılmamasının sonuçlarını önümüzdeki yerel seçimlerde görmemizin hayli yüksek bir ihtimal olduğunu vurgulayan Yaşlı, değerlendirmesini şöyle sürdürdü: “Üstelik bu sefer ‘Altılı Masa+HDP oyları’ formülü de devrede olmayacak, herkes kendi adayını çıkaracak gibi görünüyor. Toplumsal muhalefetle dirsek teması içerisinde olmayan, sokaktan uzak duran, iş yerinde, mahallede örgütlenmeyen, kadın ve gençlik teşkilatlarının aktif olmadığı bugünkü CHP tablosu devam ederse, sağcılıkla sağcılık yarıştırmanın bir iktidar stratejisi olamayacağı görülmezse, genel başkan ve yönetim değişse de bir işe yaramaz. Dolayısıyla öncelikli mesele CHP’nin ideolojik tutumunun ve iktidar stratejisinin değişip değişmeyeceğidir, genel başkanın kim olacağı ya da masaya davet edilecek parti sayısı değil.”
SOLUN ÖNÜNÜ ÇEKTİĞİ BİR HAREKET GEREKLİ
“Toplumsal muhalefetin yükselmesinin ilk koşulunun CHP içindeki liderlik tartışmasını insanların odağından çıkarmak, hatta mümkün olduğu ölçüde bu tartışmayı önemsizleştirmek” olduğuna değinen Siyaset bilimci Doç. Dr. Cangül Örnek ise “Partilerin kurultay süreçleri başladığında ve yerel seçim tarihi yaklaştığında bu tartışmalar gündemi daha fazla işgal edecektir. Ancak Türkiye’nin ana muhalefet partisinin değişmesini bekleme lüksü yok. Değişimin, siyasal ve ideolojik bir dönüşüm olmayacağı da anlaşılıyor. Kemal Kılıçdaroğlu’nun ‘Gerekirse 16’lı masa kuracağım’ demesi, ittifak kurarak sağa açılma stratejisinden şimdilik geri adım atılmayacağını gösteriyor. Türkiye’nin önüne muhalefet diye, farklı renklerden sağ partileri koyan bu anlayışın kendisine karşı mücadele etmek gerekiyor” ifadelerini kullandı.
Önümüzdeki yıllarda Türkiye’de ekonomik sorunların derinleştiğine tanık olacağımıza dikkat çeken Örnek, değerlendirmesini şöyle sürdürdü: “Yoksulluğun yanı sıra Türkiye geçtiğimiz dönemde karşılaşmadığı işsizlik dalgaları ile de karşılaşabilir. Gıda fiyatlarının anormal yüksekliği, büyük kentlerde kiraların fahiş artışı, kent içi ulaşımın emekçilerin en büyük bütçe kalemlerinden biri olduğu mevcut gerçeğimize, bir de işsizlik eklenebilir. Bu durumda, örneğin sendikal harekette CHP odaklı mevcut sendikal yönetimleri eksen alarak faaliyet yürütülmesi kimseye yol aldırmaz.
Bazı başlıklarda yeni ortaklıklar söz konusu olabilir. Türkiye’nin önümüzdeki dönemde bir diğer önemli başlığı eğitimin dinselleşmesi meselesi olacak. Diyanet’in MEB’in içine yerleştiği, okullara imamların gönderildiği, çocukların tarikatlara teslim edildiği bir Türkiye’de bu başlıkların her birinde toplumun hızla örgütlenmesi gerekiyor. Laiklik mücadelesi ekseninde halkla sol partilerin yan yana gelişleri söz konusu olabilir. Bu başlıkta solun önünü çektiği, hakiki ve kararlı bir mücadele vermemiz gerekeceğini düşünüyorum.”
KAMUSAL NORMLAR YENİDEN TANIMLANMALI
Siyaset bilimci Onur Alp Yılmaz da muhalefetin hatasının siyaseti sadece matematikten ibaret görmek olduğuna vurgu yaptı. “Ancak matematik elbette analitik bir iştir. Her şeyden önce siz siyaseti yalnızca iktidarın merkezi sağa kaydırdığı ölçüde sağa giderek yapmaya çalışırsanız, bunun kazananı iktidar olur” diyen Yılmaz, “Çünkü sizin sağa gidişte bir sınırınız vardır. Örneğin milliyetçilik konusunda bir sınırınız vardır. Ancak aynı sınır iktidar bloku için böyle bir sınır yoktur ve merkezi sizin gidemeyeceğiniz kadar sağa kaydırdıklarında kendi silahınızla vurulur ve marjinalleşirsiniz” ifadelerini kullandı.
“CHP, siyasal anlamda neyin doğru olduğunu tanımlamayı bir yana bırakıp o çok ‘meşhur’ yüzer-gezer oyların tercihi olma çekiciliğine kapıldılar” değerlendirmesini yapan Yılmaz, “Ancak bu, siyasal inançlarına sahip çıkma cesaretinin eksikliğine işaret eder ve seçmen tarafından hoş karşılanmaz. Eğer merkezin önceden tanımlanmış kavramlarının peşine takılırsak kendimizi sağa doğru giden bir bumerangın içinde buluruz. Ancak tarihte bunun aksi başarılmıştır. Sosyal demokrasi de CHP de en iyi zamanlarında, yalnızca gündemi saptamakla kalmamış kamusal normları da tanımlamıştır. Dolayısıyla bugün de yapılması gereken şey, kamusal normları yeniden tanımlamaya dönük bir ideolojik hat inşa etmektir” diye konuştu.
Yılmaz değerlendirmesini şöyle sürdürdü: “Bu, seçmenlerin bugünkü ihtiyaçlarına odaklanarak mümkün olamaz. Seçmenlerin bugün isteyecekleriyle yarın isteyecekleri arasında fark olacaktır. Sol, bu ölçüde vahşileşmiş bir kapitalizmin emek-sermaye çelişkisini derinleştireceğini öngörmek gibi bir diyalektik bilgi sağlar. Elbette CHP’den sınıf kavgası vermesini beklemiyoruz. Bu, tarihsel mirasına da uygun değil. Ancak tarihsel mirasına uygun şekilde mülkiyeti, refahı ve geliri nasıl tabana yayacağını tartışmak, yani emekçiler lehine bir dönüşün gerçekleştirerek sınıfsal uzlaşıyı sağlamak CHP’nin tarihsel sorumluluğudur.”
Yılmaz son olarak, “Sol parti olmaya niyetlenilecekse bu elbette nitelikli ve dirençli, aynı menzile yürüyen, nereye yürüdüğünü bilen, yani ideolojik birlikteliği olan disiplinli bir örgütle mümkün ve oradan başlanmalı. Behice Boran, ‘Napolyon için para neyse sol partiler için de örgüt odur. Örgüt, örgüt, örgüt’ demişti. Bugün maalesef Türkiye’de bu örgütlülüğe CHP değil, AKP sahip” diye konuştu.