Ayak ayak üstünde kahvemizi yudumlayıp tiyatroyu seyredeceğiz

Ayak ayak üstünde kahvemizi yudumlayıp tiyatroyu seyredeceğiz
22 Ağustos 2016 08:56

Vatanımız ve milletimizin selameti için AKP yönetimi ile onun doğal lideri RTE’ye şimdiye kadar eli kalem tutan aydınların, bilge yurtseverlerin, akıl ve bilimi rehber edinmiş Atatürkçülerin anlattıkları hiçbir şekilde kabul görmemiş; Anadolu’da söylenen ”Osuruktan gavara, ettin beni avara” muamelesine tabi tutularak, ülkemiz bugün parçalanma tehlikesi ile karşı karşıya gelmiştir.

 

 

 

İbrahim ÖZDOĞAN H&H YORUM

 

 

 

 

Öncelikle bir gerçeği ortaya koyalım.

 

 

Ülkelerin yönetimi deneme-yanılma sistemine bağlı değildir ve devlet yönetiminde böyle bir uygulama olduğu taktirde, o devlet kısa zamanda yıkılıp yok olmaya mahkumdur.

 

 

 

Deneme-yanılma bilimsel ve kişisel çalışmalarda uygulanır, en doğru sonuca ulaşılır.

 

 

 

Ama devletlerin yüz yıllara dayanan deneyimleri, tarih içerisinde uğradıkları felaketler, başarılar, toplumsal, ekonomik, kültürel, etnik vs. konularında bilgi birikimleri vardır; bu verilere göre devlet yönetilerek büyük sıkıntılarla karşılaşılmaz.

 

 

 

Ama RTE yönetimindeki AKP iktidara geldikten sonra Türkiye ve Türk milleti çok büyük sıkıntılarla karşı karşıya kalmış, felaketlere uğramış ve hala daha da uğramaya devam etmekte; bu kafa, bu anlayışla bundan sonra bunun hız keseceği de bulunmamaktadır.

 

 

 

Şimdi AKP ve onun doğal lideri RTE’nin Türkiye’yi yönetmede yaptığı ve bizi felaketlere sürükleyen deneme-yanılma sistemine ait birkaç örnek verelim.

 

 

 

Öncelikle, bittiği halde iktidarlarından sonra kendilerinin tekrar hortlattıkları PKK sorununu çözmek için PKK terör örgütü ile çözüm süreci dedikleri ihanet süreci ile koskoca Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ni, Türk milletinden saklayarak anlaşma masasına oturtmaları en bariz ve bir ülke yönetiminde olmaması gereken iğrenç bir örnektir.

 

 

 

Çünkü daha sonra acı gerçekle karşılaşınca, PKK terör örgütünün verdikçe doymayan maymun iştahını anlayınca bundan vazgeçtiler, bizimde yıllardır savunduğumuz ve sürekli olarak AKP hükümetini bu konuda uyardığımız silahlı mücadeleye geçtiler ama iş işten geçmişti.Zira teröristlerin girmediği tek bir hücre kalmamıştı.Nitekim geçen yıldan bu yana bin civarında Mehmetçik ve polisimiz şehit oldu.

 

 

 

Halbuki devletlerin ellerinde ülkelerin toplumsal-kültürel durumunu bir ayna gibi gösteren dökümanlar vardır, bunlara göre hareket edilir.

 

 

 

Nitekim Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin elinde de Güneydoğumuz’a ait böyle dökümanlar, tarihsel tespitler, Kürt ayaklanmalarının nitelik ve niceliklerine ait bilgilerle, Kürtlerin sosyo-psikolojik yaşantılarına ait veriler bulunmaktadır.

 

 

 

Tüm bu bilgiler kullanılmadan PKK ile anlaşma masasına oturulunca Türkiye tam anlamıyla yangın yerine döndü, felaketlerin vurmadığı hane kalmadı.

 

 

 

Deneme-yanılma sistemine göre Türkiye’nin başını belaya soktukları Suriye ve Esad’a karşı uyguladıkları akıl ve bilim dışı politikalarıdır.

 

 

 

Üç saatte Şam’a girme, Emevi Camii’nde namaz kılma, Esad’ı bir ay içinde alaşağı etme masallarıdır.

 

 

 

Sonra, bugün geldiğimiz nokta itibariyle Esad’ı tanıyacaklarını Binali Yıldırım patronunun emriyle resmen açıkladı.

 

 

 

Üç milyon Suriyeli’yi başımıza bela ederek terör olaylarının canlı bombalarla azdırılması –en son Gaziantep dehşetinde olduğu gibi – Rus uçağının düşürülmesi, sonra yalvarıp af dilemeler, Fethullah Gülen’e önce alenen aşkını, sonra onu terörist ilan etme ve bugün geldiği, ülkeyi getirdiği felaket seviyesi deneme-yanılma sistemi ile yönetilmemizden dolayıdır.

 

 

 

 

Bunun böyle yüzlerce örneği var ama ben prototiplerini vermeye çalıştım.

 

 

 

 

Devleti yönetenler neden deneme-yanılma sistemine başvururlar?

 

 

 

Bunun başlıca iki nedeni vardır.

 

 

 

Birincisi aşırı bilgisizlik, ikincisi ise dinsel-ideolojik takıntılı olmalarıdır.

 

 

 

Nitekim bizi yönetenlerde bu iki nedenden dolayı deneme-yanılma sistemine başvurarak Türkiye’yi felakete sürüklediler.

 

 

 

Devlet yönetiminde hata kabul edilmez ve yapılan yanlışlardan dolayı sık sık kıvırma olmaz.

 

 

 

Dünyada itibarımızın tamamen yok olması bilgisizce ve dinsel ideolojiye dayanarak devlet yönetmekten geçer ki, bunun adı aslında devlet yönetimi değil, kişsel çıkarları koruma içgüdüsüdür.

 

 

 

 

Bu ekibin başı ve en yakınındakiler ellerine 21.Yüzyılı aydınlatan tek bir kitabın kapağını bile açmamışlar; 7.Yüzyıl Ortaçağ Arap yarımadasının paradigmaları ile yönetmişlerdir şimdiye kadar, halen daha da bu yönetim şekline devam etmektedirler.

 

 

 

 

Bakın sevgili okuyucularım; ülkemize sığınmacı olarak gelip bütün sosyal, kültürel, ekonomik, kriminal suç dengelerini bozan Suriyelilere 7.Yüzyıl Ortaçağ Arap paradigması ile muhacir, onlara yardımcı olanlara da ensar diyen zihniyet sonucu, seçkin bir ilimiz olan Gaziantep’imizi muhacir dediklerinin arasına saklanmış olan canlı bomba ile ne hale getirdi.

 

 

 

 

Hepimizin bildiği gibi en fazla Suriyeli Kilis ve Gaziantep’te barınmaktadır; bundan bir süre öncede bu ilimizin belediye başkanı- Gaziantep- patronuna yaranmak için, bir televizyon programında ensar olma görevini en güzel şekilde yerine getirdiğini zevkle anlatıyordu.

 

 

 

Tanrı’nın adaletine bakın ki, bu düşüncelerinde nasıl da yanıldıkları ortaya çıktı bu vahim olay sonucu.

 

 

 

 

Akıl devre dışı, bilgi yok, eskirlin deyimiyle ilimsiz irfansız bir yönetimin bizi getireceği felaket bu noktadır.

 

 

 

Şimdi asıl ne demek istediğime gelmek istiyorum.

 

 

 

Dostça ve milli duygularımla bu uyarımı yapacağım.

 

 

 

15 Temmuz’da planlı programlı bir şekilde girişilen ve Türkiye’nin 11 Eylül’ü olan Naylon darbe bastırılmış süsü verilerek, gerçek olarak ilan edilen OHAL ile sivil darbe uygulanması yapılmış, yüz binlerce insan işlerinden atılmış, on binlercesinin mallarına el konulmuş, yüz binlerce insan da ya kodese tıkılmış, ya da tıkılmak üzere.

 

 

 

Yine bu bağlamda birkaç bin subay-astsubay, birkaç bin polis mesleklerinden atılmış, önemli bir kısmı da yine kodeslere tıkılmış veya tıkılma süresini bekliyorlar.

 

 

 

Ben öncelikle OHAL bahane edilerek mesleklerinden atılan kodese tıkılan subay ve astsubaylar ile aynı akıbete uğrayan polisleri söz konusu ederek ve Türk subaylarının yetiştiği, her biri iki asırlık olan askeri okulların tümünün kapatılmasını söz konusu etmek istiyorum.

 

 

 

Şunu öncelikle belirteyim ki, bu askeri okulların tümü –Kara, Deniz, Hava Harp okulları, Harp Akademileri, Askeri liselerin tümü- bir Türk subayının gurur kaynağıdır ve çok iyi yetiştikleri okullardır.

 

 

 

Ayrıca darbecilikten tutuklanan –Naylon darbe nasıl darbe oluyorsa?- tutuklanan Türk subay ve astsubaylarına sorgulamada yapıldığı söylenen işkence ve dayaklar küçükten büyüğe tüm komutanların moral değerlerini alt üst etmiştir.

 

 

 

Hem gurur kaynakları mezun oldukları okulları büyük bir hınçla kapatacaksınız, hem de tutuklu komutanlara işkence ve dayak onların savaşma yeteneğini derinden sarsar, yenilgilerin üst üste gelmesi mukadder olur.

 

 

 

Şu kesindir ki, eskilerin deyimi ile kuvve-i maneviyesi (Manevi kuvveti) olmayan bir ordu mutlaka yenilir.

 

 

 

Manevi kuvvet bir orduda bulunabilen en seri ve öldürücü silahlardan bile üstündür. –Ah biraz Sun Tzu’yu okusanız-

 

 

 

 

Polisimizin de aynı bağlamda morali bozuktur, meslektaşlarının binlercesinin meslekten atılması ve tutuklanarak kodese tıkılmaları onları fevkalede olumsuz etkilemektedir.

 

 

 

Bugün Güneydoğu’da Mehmetçik ve polisimiz bu moral bozukluğu içinde de olsa teröristlere karşı elinden geldiği mücadeleyi vermektedir.

 

 

 

Ama şunu sorgulamamız gerekli.

 

 

 

Son zamanlarda PKK çok şiddetli olarak asker ve polisimize saldırmaktadır.

 

 

 

 

Bunun nedeni üzerinde AKP hükümetinin yetkilileri ve doğal lideri hiç düşündüler mi acaba?

 

 

 

Bunun tek nedeni vardır, o da Türk ordusunun ve polisinin morallerinin bozuk olduğunu düşünmelerinden dolayıdır.

 

 

 

Yapılması gereken komutanlarımızın yetiştikleri asırlık okullarının tekrar eski hüviyetlerine kavuşturulmaları ve tutuklanan meslektaşlarına peşin suçlu ilan edilerek muamele yapılmaması, maddi manevi işkence edilmemesi, dayak atılmamasıdır.

 

 

 

Şunu belirteyim ki, bir devletin dayandığı tek kuvvet ordusudur.

 

 

 

Ordu olmazsa devlet olmaz.

 

 

 

Ordular ise öyle birkaç yıl içinde kurulmazlar, derin bir ruha kavuşmaları uzun tarihsel deneyimlere dayanarak oluşur.

 

 

 

Türk ordusunun kuruluşu ünlü Türk hakanı Metehan ile başladığı için 2200 küsür seneliktir ve çağa ayak uydurmak için modernleşmesi ise Osmanlı’nın son 200 küsür senesinde oluşmuştur.

 

 

 

Kapanan tüm askeri okulların mazisi budur ve kahramanca savaşma ruhunu da başta kurucusu Metehan olmak üzere elbette tüm Türk hakanlarından alırlar.

 

 

 

Siz bu okulları kapattığınızda yurdumuzu koruyacak savaş dükkanını kapatmış olursunuz.

 

 

 

2200 küsür senelik dükkan kapatılamaz, kapatılırsa tüm düşmanlar harekete geçerler.

 

 

 

Bir vatansever olarak bu yazdıklarımın dikkate alınması çok büyük arzumdur, çünkü Türk milletinin başı gerçekten beladadır, daha büyük felaketlerle karşılaşmamız kaçınılmazdır.

 

 

 

Şunu unutmayalım ki, Türk ordusunun asli yapısı yıkılırsa, bunun altında önce bu yıkılma emrini verenler kalır.

 

 

 

Artık söylenecek söz kalmadı, ya hakikate dönüp kurtulacağız ya da yıkılmak mukadderdir ki, PKK ve IŞİD ile diğer terör canavarları ağızlarını açmış bekliyorlar; her sabah veya her akşam yeni bir sürprizle kedere uyanmamız hiç işten bile değildir.

 

 

 

Bundan sonra ya hakikate dönülür, ya da bir eski Yunan trajedisini seyreder gibi, vatanseverler acı içinde ayak ayak üstüne atıp kahvesini yudumlayarak tiyatroyu seyreder.

 

 

 

Bu makale bağlamında 12 Ağustos 2016 tarihinde yazdığım ‘’PKK TÜRK ORDUSUNUN GÜCÜNÜ DENİYOR’’ başlıklı yazımın okunması anlatmak istediğim ana fikrin tamamlayıcısı niteliğindedir.Linki aşağıdadır.

 

 

PKK Türk Ordusu’nun gücünü deniyor

 

 

İbrahim ÖZDOĞAN Twitter

 

 

 


Yazarın Son Yazıları:
Türk ordusunu taammüden mahvetti
Tayyip Erdoğan’a karşı tüm muhalefet partileri ortak demokratik milli mücadele başlatmalıdır
Fetö teröristlerine af isteyen ya gafil ya hain ya da kaset korkusu olan şerefsizlerdir!