Recep Erdoğan’ın herhangi bir politikası var mı?

Recep Erdoğan’ın herhangi bir politikası var mı?
13 Şubat 2020 18:49

Öncelikle bir gerçeği ortaya koyalım, demokratik devletleri yöneten hükümetlerin bilimsel koşullara, ülke gereksinimlerine, yönetilen toplumun sosyolojik yapısı ile ekonomik ve kültürel yapısına göre ortaya koydukları politik uygulamaları vardır ve bu politikaları yöneten hükümet başkanları vardır ki bu olgu bir devleti yönetmenin temel kuralıdır, olmazsa olmazıdır.

 

 

Dr. İbrahim ÖZDOĞAN H&H YORUM

 

 

Bu yazıyı yazmamdaki asıl etken 1 saniye bile izlemeye dayanmadığım halde zaplama yaparken yandaş yalaka kanallarda adlarının başlarında çeşitli akademik, ekonomist, gazeteci-yazar, tarihçi vs. cart curt heriflerin Erdoğan politikalarını tartışmalarını ve onları hararetle savunmalarını ibretle ve gülerek çok kısa bir süre izliyor, sonra da midem bulanarak kanalı hemen değiştiriyorum.

 

 

Şunu kendi açımdan hemen belirteyim ki Erdoğan politikalarını-yukarıda açıkladığım çerçeve doğrultusunda böyle bir politika varmış gibi-tartışmak ve bu konularda akıl yürütmek aklıma hakarettir.

 

 

Recep Erdoğan’ın tüm paradigmalarını/zihniyetini yakından saptamış birisiyim.

 

 

Hemen tezimizi ortaya koyarak konunun derinliklerinde ilerleyelim.

 

 

Adlarının başlarında koca koca kariyerleri olan heriflerin yandaş yalaka kanalarda ve yalaka gazete köşelerinde tartıştıkları, değerlendirdikleri, şiddetle savundukları iç ve dış konulardaki Erdoğan politikalarının hepsi millet ve devlet aleyhine olan iki çürük ayağı vardır.

 

 

Bunlardan birincisi Recep Erdoğan’ın kişisel ve ailevi çıkarları, ikincisi ise bundan 1400 yıl önceki arkaik(ilkel) dini kurallara göre karar verip uygulamasıdır.

 

 

Şimdi Erdoğan politikalarının bu iki çürük ayağını bir arada anlatan bir anekdotu anlatmak istiyorum.

 

 

1 Mart 2003 Tezkeresi’nden birkaç gün önce ABD, Irak’ı parçalamak için 62 bin Amerikan askeri ile birlikte savaş uçaklarının ve donanmasının Türk topraklarına yerleşmesi için Recep Erdoğan’a AKP genel başkanı olduğu için bastırıyor.

 

 

Bunun için Tezkere’nin TBMM’den geçmesi gerekiyor.

 

 

O zaman siyasi yasaklılık nedeniyle milletvekili olmayan Recep Erdoğan’ın milletvekili olması için ABD desteğini alması için bu Tezkere’nin geçmesi gerektiğinin farkında.

 

 

Recep Erdoğan milletvekili ve oradan başbakan olmak için çırpınıyor.

 

 

O tarihte benim de içinde bulunduğum bir kısım AKP’li vatansever milletvekilinin şanlı ret oyları ile bu iğrenç Tezkere geçmiyor.

 

 

Eğer 1 Mart 2003 Tezkeresi o zaman TBMM’den geçseydi Amerikan askerleri bugün Irak’ta olduğu gibi bir daha topraklarımızı terk etmeyecekti.

 

 

İşte bu tezkere olayından birkaç gün önce Recep Erdoğan AKP Genel Başkanlığı binası içinde olan Genel Merkez Gençlik Kolları’nı aşağı inerken ziyaret ediyor.

 

 

O tarihte benim oğlum da Genel Merkez Gençlik Kolları’nda görevli olduğu için Erdoğan ile bir genç arasında geçen bir diyaloga tanık oluyor.

 

 

Bir genç soruyor: Sayın Genel Başkan’ım 1 Mart Tezkeresi TBMM’den geçerse Amerikan askerleri Irak’taki Müslümanları katlederler, biz Müslüman ülkeyiz böyle bir şeyi nasıl yaparız, günah olmaz mı?

 

 

Recep Erdoğan’ın verdiği yanıt oldukça arkaik(ilkel): Hayır bir mahsuru yok, iki Müslüman topluluk Hz.Ali ile Hz.Ayşe tarattarları da savaşıp birbirlerini öldürdüler.

 

 

Malum Hz.Ali Hz.Muhammed’in amca oğlu ve damadı, Hz.Ayşe ise karısıydı ve bu yapılan savaş İslam tarihinde Cemel Vakası olarak geçer ki derin tarihe indiğimiz zaman bu savaşın aslı siyasi ve adı geçen iki figürün birbirlerinden öç alma savaşıydı.

 

 

Recep Erdoğan’ın İslam tarihindeki Cemel Vakasının okumayan bir kişi olarak içeriği ile hiçbir ilgisi yok.

 

 

Onun için önemli olan uygulayacağı kişisel ve ailevi menfaat kararlarına İslam tarihinden kanıt bulmaktır.

 

 

Mantık nasıl işliyor: Peygamber’in en yakınları birbirleri ile savaşıp Müslümanlar birbirlerini topluca katlettiğine göre ben de onların yolunda bir Müslüman olarak başka Müslüman toplulukların katledilmesine dinsel açıdan ne mahsur olabilir?!

 

 

Hem çıkarlarımı korurum, hem de dinsel fetvayı hemen bulurum zihniyeti!

 

 

Şundan emin olun ki Erdoğan’ın politika olarak uyguladığı her şeyin altında kişisel çıkarları ve arkaik(ilkel) dinsel bahaneler atbaşı yürür ve fetvasını verdiği için içi çok rahattır.

 

 

Suriye politikaları, Libya’ya asker göndermesi, başta Suriyeliler olmak üzere milyonlarca Ortadoğulu nüfus cürufunun yurdumuza sokulması hep arkaik dinsel fetvalardır.

 

 

Kısaca buna bir örnek verelim, İslam’da vatan kavramı yoktur; seccadeyi serip namazını kıldığı her yer vatan kabul edilir ki Suriyelilerin akın akın yüksek müsaadeleriyle tek nedeni budur.

 

 

Recep Erdoğan için 1400 yıl önce ne söylenmişse ne söylenmişse doğru olan odur.

 

 

Onun için bilim değil, arkaik dinsel ifadeler doğrudur!

 

 

Örneğin ekonomi bilimi enflasyonun nedenlerini başka hususlara bağladığı halde Erdoğan için bunun nedeni sadece faizdir.

 

 

Çünkü 1400 yıl önce din böyle buyurmuş!

 

 

1400 yıl önceki en onulmaz yara olan ümmetçilik Erdoğan’ın arkaik uygulamaları nedeniyle ülkemizi ve insanımızı mahvetti.

 

 

Ülke kaynakları ümmetçilik arkaik uygulamasıyla ırkları son derece bizden uzak siyahi Afrika ülkeleri ile Asya ülkelerine sürekli akıp gidiyor.

 

 

1400 yıl öncesi arkaik dinsel kurallara dayalı paradigması nedeniyle bilim ve sanattan o kadar uzak ki yanında bulundurduğu danışmanlar onu daha çok yanlışa yönlendiriyor.

 

 

Örneğin Adnan Tanrıverdi gibi arkaik düşünceli bir adamın önerileriyle Türk ordusunu küçülttüğü gibi askeri hastaneleri sivillere bağlattı ve askerin yemeğini özel şirketlere yaptırdığından geçmiş yıllarda haince nice zehirlemelere tanık olduk.

 

 

Adnan Tanrıverdi birkaç defa müebbet hapis cezası alacak boyutta suçlar işledi.

 

 

Bu Adnan Tanrıverdi aslı iğrenç bir dinsel hurafeye dayalı olan mehdiye asker hazırlıyoruz demekle kalmadı Türk devletini bir İslam devleti içinde göstermeye kalktığı gibi, Cumhurbaşkanlığı forsunda 17. Yıldız olarak Kürtleri temsil edecek bir işaretin de bulunmasını istedi, Ayrıca kurulacak birleşik İslam devletinin dilinin Arapça, başkentinin ise İstanbul olması gerektiğini Erdoğan’a önerdi.

 

 

Bu Adnan Tanrıverdi’nin emekli bir general olarak zaman zaman kendini hissettiren militer güçler konusunda ne kadar militan yetiştirdiğini ve daha ne haltlar yediğini tam olarak bilmiyoruz ama bir gün Türk yargısının önünde vatana ve Cumhuriyete ihanetten yargılanacağından eminiz.

 

 

Yukarıda Adnan Tanrıverdi bağlamında verdiğim örnekte olduğu gibi çıkarlarına dayalı arkaik(ilkel) dinsel fetvalarla Türkiye’yi yönetmekte olan Recep Erdoğan hep yanında kendisine kurnazca bile ola yaklaşan arkaik adlar bulunduruyor.

 

 

Kaçak sarayda sanat adına sanat profesörleri bulunduracağına, Hülya Koçyiğit gibi tahsili olmayan oyuncuları bulunduruyor.

 

 

Tıpkı inşaat mühendisi yerine inşaat işçisi bulundurup ondan görüş almasına benziyor.

 

 

Atatürk’ün deyimiyle ‘’Şahsi menfaatlerini müstevlilerin menfaatleriyle tevhit eden…’’ Recep Erdoğan yukarıda örneklediğim gibi bir de İslam tarihinden arkaik fetva bilgi dağarcığından temin ettiğinde yönetim işi tamamdır.

İşte Erdoğan’ın politikaları bu iki çürük ayaktır.

 

 

Koca koca profesörler, gazeteci yazarlar, ekonomistler, dış politika uzmanları vs. siz yandaş kanallarda ve yandaş gazetelerin size ayrılan köşelerinde Erdoğan’ın politikalarını hararetle savunmaya devam edin.

 

 

BEKÇİ DÜDÜKLERİNİ HENÜZ DUYMADIK!

 

 

Recep Erdoğan mealen ‘’gece bekçi düdüğü olmadan uyuyamıyoruz, bekçi düdüğü duymak istiyorum…’’ dedi ve bu konuda talimat verdi.

 

 

Başta İstanbul ve Ankara olmak üzere bir miktar bekçi alındı ama 30 bin bekçi daha alınacağı kesinleşti.

 

 

Mahalle ve çarşı bekçileri eskiden hakikaten başta hırsızlık olmak üzere asayiş konularında gerçekten çok yararlıydı.

 

 

Gecenin bir vaktinde bekçi düdüğünü çaldığında hırsızlar paniğe kapılırdı!

 

 

Ankara’da yaşıyor olmama rağmen bekçi düdüğünü henüz duymadım.

 

 

Ama öte yandan Erdoğan bekçilerin yetkilerine ait yasayı TBMM’den geçirtti

 

 

Bekçiye öyle geniş yetkiler verilmiş ki, poliste bu yetkiler yok diyeceği geliyor insanın.

 

 

İnsanların üstünü aramadan tutun, araçları durdurup soruşturmaya kadar bir yığın yetki verilmiş bekçilere.

 

 

Bu yetkilere baktığımız zaman Recep Erdoğan’ın vatandaşları birebir kontrol altında tutmak istediği çok açık.

 

 

Bu durum totaliter rejimlerde olur ve esası diktatör yöneticilerin korkusuna dayanır!

 

 

Erbakan’ın bir öğrencisi olarak Refah Partisi geleneğinde teşkilatlanma hücresel boyutlardaydı, partinin mahalle temsilcileri olduğu gibi bir de her apartmanın bir temsilcisi bulunuyordu ve çok etkiliydi.

 

 

Şimdi Recep Erdoğan bekçinin yetkileri yasasını çıkararak bu hücresel uygulamayı devlet yönetimine getirmeyi planlıyor.

 

 

Bekçi olacak kimselerin büyük çoğunluğunun AKP gençlik kollarından seçiliyor olmasının amacı budur.

 

 

Biz ensemizde AKP hükümetinin despotizmini istemiyoruz.

 

 

Biz başta geceleri olmak üzere her zaman yurttaşların mal, can ve namus güvenliğini sağlayacak bekçiler ile onların sürekli öten düdüklerini istiyoruz.

 

Fotoğraf: AFP

 

 


Yazarın Son Yazıları:
Türk ordusunu taammüden mahvetti
Tayyip Erdoğan’a karşı tüm muhalefet partileri ortak demokratik milli mücadele başlatmalıdır
Fetö teröristlerine af isteyen ya gafil ya hain ya da kaset korkusu olan şerefsizlerdir!