Nerede o eski okullar

Nerede o eski okullar
19 Nisan 2019 17:08

Türk halkı için üç kavram ve üç mekânın özel önemi vardır: Okul-Cami-Kışla. Üçünün de özel amaçları, dışsallıkları vardır. Ruhani boyutu, kutsiyeti vardır. Ancak temel olarak fiziki durumları da önem taşır. O nedenle tarihimiz boyunca özellikle okul ve camilerimizin güzel mimari ile ya da teknik deyimle tip projelerle yapıldıklarını görürdük. Ancak son dönemlerde bozulan mimari ve rant düzeni okul ve camilerin de şeklini değiştirdi.

 

 

 

Cumhuriyet okula erişimi önemseyen bir devrimdir aynı zamanda. Köylerde şehirlerde güzel mimari ile aynı türde okullar yapılmıştır. Hatta cumhuriyet öncesi okul binaları hala gözde eğitim kurumlarımızdır. Unutmayalım, bu ülkenin kuruluşunun dönüm noktası Sivas Kongresi bir lise binasında yapılmıştır. Bir İstanbul Kabataş Lisesi, Erzurum Lisesi, İzmir Bornova Anadolu Lisesi, Kastamonu Abdurrahmanpaşa Lisesi, Taş Mektep diye adlandırılan Ankara Atatürk Lisesi, şimdi kullanılmasa da Haydarpaşa Lisesi gibi sayısız örnek verilebilir.

 

Yazıya konu okullarımız olduğu için okul binalarını irdeleyelim. Bir ilçede mevcut bir lise binasının başka bir ilçedeki lise binasıyla aynı özelliklere sahip olduğunu görebilirdik. Özellikle kamu okullarının binalarının aynı tipte olması bir fiziki eşitliği de sağlardı. 12 derslikli, 24 derslikli ya da 36 derslikli fark etmezdi. Kars Arpaçay’daki okul ile Edirne Meriç’teki okul arasında fark bulunmazdı. Öyle ki ilk göreve başladığım Iğdır’da bir görev için gittiğim Atatürk Lisesinin ilk katında doğruca öğretmenler odasına çıktığımı, arkadaşlarımın yerini nereden biliyorsun, dediğini anımsıyorum. Çünkü Boyabat Lisesinde aynı özelliklerde bir binada okumuştum. Halen Milli Eğitim Bakanlığı tip projelerle bu standardı uygulamaya çalışıyor. Okul arsası sorunları engel olsa da bu konudaki yerleşik uygulama devam ediyor.

 

Ancak özellikle dershanelerin okula dönüştürülmesi diye başlanılan 2012 yılından itibaren faaliyet gösteren apartman liselerin, etüt merkezlerinin kapatılması ile dönüştürülen dubleks kreşlerin, mahalle arası cadde kenarı butik ilkokulların mantar gibi çoğaldığını üzülerek görüyoruz. Büyükşehirlerde olmayan ve ranta giden okul arsaları yerine bu tür eğitim kurumlarına yöneliyor girişimciler. Bahçesiz ortamlarda, kaldırımdan sınıfa girilen okullara dönüşümü yaşıyoruz. Bu konuda mevcut yasalar sadece mevzuat olarak kalıyor, düzenleme ve denetleme ya yapılmıyor ya da sonuç alınmıyor. Bir lise öğrencisinin teneffüsünü bir apartmanın balkonunda geçirmesi hangi eğitsel gerekçeyle açıklanabilir, ya da bir ilkokul öğrencisinin bahçesiz bir okulda öğrenim görmesi. Teneffüsün bir eğitim-öğretim etkinliği olduğunu ve önemli bir zaman oluşturduğunu unuttuğumuz bir döneme girdik. Oysa ilköğretim öğrencilerinin okulda dersler, teneffüs ve öğle arası olarak harcadıkları zaman dikkate alındığında okulda kalınan toplam 335 dakikalık sürenin yaklaşık %28’lik bir bölümünü (95 dakika) okul bahçesinde geçirebildikleri görülebilmektedir.[1]

 

Ayrıca kamu okullarında aranan ya da olabildiğince uygulanan bir öğrenciye düşen alan hesabı özel öğretim kurumlarından neden istenmez? Türk Standartları Enstitüsü “Okul bahçelerindeki kullanım alanları 400 metrekareden az olmamalı, öğrenci başına 5 metrekare olacak şekilde planlanmalı” demiştir. Ayrıca bu değer öğrenci sayısına bağlı değişmektedir. TSE’ye göre okulun bahçe alanı öğrenci başına ilk kırk öğrenci için 20-25 metrekare, ikinci kırk öğrenci için 15 metrekare, üçüncü kırk öğrenci için 10 metrekare ve dördüncü, beşinci, altıncı kırk öğrenci için ise 5 metrekare esas alınarak tesis edilmelidir. Peki, bu ölçüte uyan kaç okulumuz var? 400 metrekare bahçesi olan kaç özel okul biliyorsunuz?

 

Eğitim faaliyeti sadece 4×5 metrekare alanda, 10 sıra bir tahta ile mi yapılır? Milli Eğitim Bakanı neden atölyeler, 45 dakikalık teneffüsler, daha çok sosyal ortamlar diye çaba gösteriyor? Ya da hep gıptayla ve iç geçirerek izlediğimiz Finlandiya’da böyle bizdeki gibi merdiven altı, üstü vb. şekilsiz, bahçesiz, zilsiz ve en önemlisi ruhsuz binalar var mı? Başarı ve nitelikli eğitim onlarda mı bizde mi?

 

Yoksa biz eğitimde özel öğretim kurumlarının payı fazla olsun diye ( kamunun yükünü alsın diye teşviklerle) saçma sapan binalara mı para aktardık veya eğitim-öğretim diye iki yüzyıldır kullandığımız temel argümandan vazgeçip sadece öğretim demeye mi başladık?

 

Binalarla birlikte bir kültürü yok ediyoruz. Okul her şeyden önce bir iklimi ve kültürü olan fiziki mekânlardır. Bizler bu kültürü de yok ediyoruz. Sadece anılarımızla okulu yad edeceğimiz günlere evriliyoruz.

 

Ya da bizler herkesin gönlünde yer tutmuş Hababam Sınıfında Mahmut Hoca’nın dediği “okul dört duvar arasında değildir” repliğini yanlış mı anladık?

 

Kaynak: Şafak Akça/Mektepli gazete.com