Nasıl bir CHP? ‘Yeni CHP yerine Yeniden CHP’

Nasıl bir CHP? ‘Yeni CHP yerine Yeniden CHP’
27 Haziran 2016 13:14

CHP’li Orhan Karakoçoğlu, “Nasıl bir CHP programı?” sorusunun cevabını, Mehmet Bekaroğlu’nun başlattığı tartışma üzerinden kaleme aldı: “Toplumsal bir sözleşme metnini esas almalı”

 

 

 

Onuncu Dönem Gençlik Kolları Gn. Bşk. Yrd. Orhan Karakoçoğlu’nun kaleme aldığı o yazı:

 

 

“Tartışılan CHP programına katkılarımız ile birlikte itirazlarımız”

 

24 yıllık parti üyeliğimden sonra, CHP için program yazmak ve önermek hiç haddime değildir, hayatta bildiğim en değerli bilgim, haddimdir…

Büyüklerimden sonsuz özürlerimle…

 

 

CHP de oluşturulmaya çalışılan yeni program hiç şüphe yok ki; eşitlik, özgürlük, adalet, çevreye duyarlı sürdürülebilir kalkınma, sosyal adalet, sosyal barış, sosyal refah, bölge ve dünya barışına katkı verebilme eksenli, ideolojik değerler çerçevesinde oluşan bir toplumsal sözleşmenin metni olmalıdır.

 

 

Bu programın uygulanabilirliği, gerekliliği tartışma götürmez bir dil ile halkla buluşması ve seçim beyannamelerine yansıması kaçınılmazdır. Neden, niçin ve nasıl soruları net bir dil ile cevaplanmalıdır.

 

 

Parti son zamanlarda başta kurucu genel başkanına ve ideolojik temellerine saygısız tutum ve eylemler ile anılmaktadır. Parti siyasal tercihini yapmış olduğu çoğulcu demokratik parlamenter sisteme en tepeden sadakatsizlik gösterilerek başkanlık sistemi taleplerine ABD tipi başkanlık talepleri ile cevap verilmektedir. Parti bu tavrı ile başkanlık sistemi taleplerine karşılık vererek taleplerin meşruiyet sorununu ortadan kaldırmaktadır. CHP için başkanlık sistemi müzakere konusu yapılması imkânsızdır.

 

 

Zira çoğulcu parlamenter sistemi, CHP’nin siyasal sistem olarak kurucu genel başkanı ve kurucu kadrolar ortaya koymuştur.

 

 

Mustafa Kemal Atatürk Samsuna çıkarak milli mücadele ile kurduğu devlete bir gün olsun başkan olmak istemedi. Sağlığında Halk Fırkası haricinde partiler kurdurdu, kurulmasına ön ayak oldu, teşvik etti. (Terakki Perver Cumhuriyet Fırkası ve Serbest Cumhuriyet Fırkası)

 

 

Mustafa Kemal Atatürk Cumhurbaşkanlığı ötesine hiç kapılmadı, istemedi, ret etti. Çoğulcu parlamenter sistemi aradı, vücuda getirmeye çabaladı. Bir ömür de böyle geçti.

 

 

Şimdi gel gör ki Atatürk’ün kurduğu partiye genel başkanlık yapan Kemal Kılıçdaroğlu ülke için Amerikan Başkanlık sistemine yeşil ışık yakıyor. “Olur, olabilir, getir konuşalım” gibi yalpalamalar ile çoğulcu parlamenter sistemin sonlanmasına çanak tutuyor.

 

 

Oysa Türkiye’nin çözmesi gereken o kadar çok sorunu var ki, başkanlık sistemi Türkiye Cumhuriyeti üzerinde yaşayan sadece bir kişinin özel talebi üzerine gündemi işgal etmektedir.

 

 

Siyasi partiler ideolojileri ile topluma yön vermeye çalışan kurumlardır.

 

 

Eğer bir sol siyasi parti, bir zamanlar toplumda değiştirilmesi gerek kalıplara çözüm sunarken, birileri partiyi o kalıplara uymaya ve o kalıplar çerçevesinde siyaset yaparak siyasal yaşama devam etmeyi öneriyor ve o birileri de sağ siyasal geçmişten gelen ve kendisini halen de öyle tanımlayan birisi ise bu öneri derlenip toparlanıp çöpe atılmaktan başka çaresi yoktur. Zira bu değişim sahibi siyasal samimiyetsizin ta kendisidir.

 

 

LAİKLİK

 

 

Laiklik anlayışı değişmeliymiş. Beyefendinin bilmesi gerekir ki; burası Has parti değil, Saadet partisi hiç değildir.

 

 

Tüm medeni dünyada laiklik nasıl ise ülkemizde talep ettiğimiz laiklik de öyledir. Din ve vicdan özgürlüğü partimizin asla ödün vermeyeceği bir tercihtir. Laikliği ülkemizin çimentosu olarak biliriz. Bir zamanlar ülkemizde türban ve kamusal alan tartışmalarının müsebbibi asla partimiz değildir. Partimizin de mağduru olduğu 12 Eylül faşist cuntası ve yasalarıdır. Bu noktada partimizi bu mağduriyetler ile ilişkilendirmek tarih ve CHP cahilliğinden başka bir şey değildir.

 

 

Sayın Bekaroğlu CHP ve CHP’lileri halen nasıl bir göz ile görmekteyse 66 yıldır sağın yönetip ve kanunlaştırmış olduğu ülkedeki tüm yasakları ve darbeleri CHP ile ilişkilendirerek sanık sandalyesine oturtup özür dilettirmeye çalışmaktadır.

 

 

Her ne kadar da ülkede gerçekleşen askeri darbelerin tamamında sağ partiler iktidarda ise de, aslında darbeler yıpranan sağ iktidarın karşısında solun iktidara gelmesinin önünü kesilmek üzerine kurgulanmıştır. 27 Mayıs, 12 Mart, 12 Eylül ve hiç şüphe yok ki 28 Şubat darbeleri ve muhtıraları güçlenen sol ve CHP muhalefetinin iktidara gelmesinin önünü kesmiştir.

 

 

Hiç kimse Mehmet Bekaroğlu’nun büyük “özen”! Ve “itina”! İle hazırlayıp sunduğu CHP raporuna şaşırmasın. Sayın Bekaroğlu’nun derdi zaten CHP’nin dünya görüşüyledir.

 

 

Sayın Bekaroğlu’nun siyasi şöhreti CHP’ne yıllara sâri geçen hizmetleri ile oluşmamıştır. Bilakis CHP’nin siyasi ideolojisine, topluma önerdiği yaşam biçimine ve kadrolarına karşı muhalefet ederek, karşı durarak oluşan bir şöhretin sahibidir.

 

 

Rahmetli ağababam ” Oğlum it ne yerse onu kusar “ derdi.

 

 

KÜRT MESELESİ

 

 

Rapordaki Kürt sorununa yönelik tespit ve eleştirilere gelince;

 

 

Siyasal Kürtçüler ve Siyasal İslamcılar sözde yeni anayasa teklifleri dâhilinde Türk Milleti tanımlamasından rahatsız olarak sözde yeni anayasada Türkiyelilik tanımlamasını topluma ve siyasete öneriyorlar.

 

 

Siyasal tercihimizde, Türk milleti asla bir ırkı tanımlamamaktadır. Bir ulus kimliğini ifade etmektedir. Türk vatandaşlığı siyasal bir eşitliğin kimliğidir. Kırmızıçizgimiz de tam bu noktada başlar ve devam eder. Partimizin ve devletimizin kurucusu Büyük ATATÜRK, büyük Türk Ulusunun daimi ve değişmez atasıdır.

 

 

Kürt sorunu yine ulus bilinci ile eşit vatandaşlar olarak hem Kürtler, hem de Türk Ulusunu oluşturan tüm unsurların dayanışması ile çözülecektir. Ulus kavramı dışına çıkmak toplum arasındaki bölünmenin yegâne sebebi olacaktır.

 

 

Ülkenin tüm coğrafyası ulusu oluşturan insanların ortak iradesi ile tek parça olarak birlikte ve ortak nizam ile yönetilecektir. Aksi herhangi bir öneri ve teklife CHP kesin bir şekilde karşıdır ve kapalıdır. Asla müzakere etmez, müzakere edilmesine müsaade vermez.

 

 

Kürtler Türk Milletinin unsurlarındandır. Ve Türk milletini oluşturan parçalardan biridir. Türk Milleti tanımı hiç kimseyi ötekileştirmez, aksine eşitleştirir.

 

 

Türkiyelilik kavramı ise eşitlikten uzaklaştırır ve ötekileştirir.

 

 

CHP olanca cesaretini üzerine takınarak, Kürt sorununun çözümü için Feodalizme ve onun kaşıdığı Kürt halkının fakirliğine ve eğitimsizliğine karşı en sert mücadeleyi yapmak zorundadır.

 

 

Türkiyelilik tanımı Türklerin yurdunda emaneten duran bir kesimi tanımlar. Köklerini o toprak parçasında bulamayanlara şuralı veya buralı denir.

 

 

Amerikalı vardır ama Almanyalı yoktur.
Kanadalı vardır ama İngiltereli yoktur.
Avusturalyalı vardır ama Rusyalı yoktur.

 

 

Almanya’da halk kanunlar karşısında tüm unsurları ile Almandır.
İngiltere’de halk kanunlar karşısında tüm unsurları ile İngiliz’dir.
Rusya’da halk kanunlar karşısında tüm unsurlarıyla Rus’tur.

 

 

Türkiye’de de halk kanunlar karşısında tüm unsurları ile Türk’tür…

 

 

İçimizde bu gün Türk olmayan sadece Suriyeliler vardır ki kalıcı olurlarsa onlarda Türk milletinin eşit unsurlarından biri olurlar.

Kürtler Türkiye de Türk milletinin bir parçası olarak, Türkiye Kürtleri kimliği ile Türk vatandaşı olarak tüm unsurlar gibi eşit ve özgür bir şekilde yaşayacaklardır.

 

 

NE MUTLU TÜRKÜM DİYENE heyecanı ve onuru hepimiz için geçerlidir. Kürtler bu eşitlik duygusu içerisinde, kendilerine özgü özelliklerini toplumumuzun bir rengi olarak, tüm renklerde olduğu gibi zenginliğimizin bir parçası halinde hep beraber haz duygusu içerisinde yaşayacağız.

 

 

Koskoca parti tıpkı bir sazan balığı gibi atılan oltanın ucundaki yemin peşinde güç ve enerji harcamaktadır.

 

 

Daha öncede söylediğimiz gibi Türkiye olmayan sorunların peşinde savrulurken, çözülmesi gereken acil sorunlar hep beklemede kalıyor. CHP’nin programı halka dokunması gerekmektedir.

 

 

CHP sermaye ve emek çelişkisinde daima emek yanında tavır alır. Mevcut köhne ve ağalığa dayalı sendikal düzene ve sivil toplum örgütlenmesine karşı gelerek sivil toplumu yeniden inşa etmelidir. İşçi aidatları ile süper lüks hayat ve saltanat süren emek dünyasından kopuk beş yıldızlı sendika ağalığı CHP’nin siyasal hasmıdır. CHP emek dünyası ile tam kucaklaşması için sarı sendika ağalığına karşı net ve sert tavırlar alarak sendika yasalarını yeniden işçi lehine dizayn etmelidir.

 

 

CHP Türkiye gerçekleri ile yüzleşmelidir. Bu doğrultuda projeler geliştirmelidir. “Son beş yılda gayet güzel projeler üretildiği” diyen itirazları duyar gibi oluyorum. Mazotun 1,5 tl olacağını, aile sigortasını, intibak yasasını hemen önüme proje diye konacağını biliyorum.

 

 

Ama bilinmesi gereken bir gerçek var ki; proje ile siyasal vaatleri bir birine karıştırmamak gerekmektedir. Vaat ayaküstü kolayca sallanabilen popülizm kokan ve zaman zaman da kısa vadeli de olsa siyasal başarı bile getiren siyasi kurnazlıklardır.

 

 

Ama ideolojik ve güncelliği içerisinde taşıyan projeler ile yola çıkan ve sonucunda da proje kazanımlarının topluma yansıtılması yani vaat ile desteklenen siyasal stratejiler toplumun derinliklerinde tahmin dahi edilemeyecek derecede yüksek karşılık bulacaktır.

 

 

Oysaki parti, 2011 ve 2015 seçimlerinde en çok iddialı olduğu iki vaadinde dahi basit bir soru ile köşeye sıkıştırılmıştı, vaatlere karşı gelen kontra soruya altı doldurulmuş bir projenin tavrı ile cevap verilerek daha da öne zıplanabilirdi.

 

 

“Mazotu 1,5 TL yaparız” ve “aile sigortası kapsamında her fakir ailenin 600 TL gelire kavuşturulması” vaatleri büyük bir becerisizlikle inandırıcılığa kavuşturulamadı. “Kaynağı nereden bulacaksın” sorusunun cevabı elbette “Benim adım Kemal, ben bulurum” olmamalıydı.

 

 

Mazotun 4 liradan, 1.5 liraya çekilme amacının, çiftçinin yüksek yakıt maliyetlerinden dolayı terk ettiği ekip biçme faaliyetlerinden dolayı 5.5 milyar dolar olan tarım ithalatımızın 17 milyar dolara zıplamış olması, bu projenin en büyük gerekçesi ve kaynağı idi. Ama anlatılamadı, halkımız kaynaksız vaat mi olur diyerek sırtını döndü.

 

 

Ya da aile sigortasının ve emekli maaşlarındaki intibak yasasının aslında bir sosyal sorumluluk projesi olduğu gibi, beraberinde bir esnaf, sanayici ve üretici projesi olmasıyla beraber, ticareti doğrudan tetikleyici bir hamle olduğunu anlatarak daha geniş ve etkili çevrelerin bu proje sahip çıkması sağlanabilirdi.

 

 

PROGRAM ÖNERİLERİ

 

 

Gelelim CHP nin yeniden yazılacak olan program önerilerinin basacağı zemine ve ruha;

 

 

Türkiye’yi tarımda, sağlıkta, teknolojide dünya üzerinde bir üretim üssüne çevirmeyi amaçlayan iddialar ve projeler uzun çalışma programları ile yaratılabilir. Türkiye yeraltı ve yer üstü kaynaklarını kullanım açısından son derece yetersiz ve kalitesiz yöntemler ile kısır üretim sergilemektedir. Yeraltı kaynakları hızla yabancı sermayeler yada siyasal iktidarın yandaşlarınca ele geçirilerek yağmalanmaktadır.

 

 

Türk halkı hızla fakirleşirken demokratik kazanımları da yavaş yavaş alıştırılarak elinden alınmaktadır. Kaliteli toplumsal ve bireysel yaşamın en önemli argümanlarından olan sanat ülkemizde halkımıza unutturularak yoz ve yobaz kültürün sözde sanat ve uygulamaları topluma kabul ettirilmeye çalışılıyor.

 

 

Toplumda kadının yeri hızla gerilerken, kadın tıpkı yeryüzündeki diğer İslam ülkelerinin normlarına doğru gerilemektedir. Kadın üretimden alınarak ya eve kapatılıyor ya da kapitalist düzen ile cinsel obje haline getiriliyor.

 

 

Kadın, büyük ozan Nazımın da dediği gibi soframda öküzden sonraki konuma düşüyor. Kadın cinayetlerinin başlıca sebebi son yılların geri ve yoz kültürüdür.

 

 

Türk Halkı kaliteli sağlık hizmetine ulaşmakta sıkıntılıdır. Bugün Yunanistan da 1000 kişiye 10,1, Avusturya, Portekiz, İsveç, Almanya, Litvanya da 3,8 hekim düşerken, bu rakam Türkiye de 1,7 ile Avrupa’nın en geri seviyesidir.

 

 

Yine Avrupa ortalamasında 1000 kişiye 8 hemşire düşerken Türkiye 1,6 hemşire ile Avrupa’nın yine son sırasındadır.

 

 

Ülkemizde ilköğretimde 20 öğrenciye, orta öğretimde ise 19 öğrenciye 1 öğretmen düşmektedir. OECD ülkelerinde bu sayı ilkokulda 16 öğrenciye, orta öğretimde ise 13,9 öğrenciye 1 öğretmen düşmektedir.

 

 

Ama bu öğretmen sayılarına karşılık 500 bin kişiye düşen polis ortalamasında Rusya’nın ardından dünya ikincisi bir ülkeyiz.

 

 

Ülkemizde eğitim tam bir faciadır.

 

 

Uluslararası Öğrenci Değerlendirme Programı (Programme for International Student Assessment) adında Ekonomik Kalkınma ve İşbirliği Örgütü (OECD) tarafından 1997’de geliştirilen sınav, uluslararası çapta üç yılda bir 34 OECD ülkesi ile birlikte en gelişmiş toplam 65 ülke arasında 15 yaşındaki öğrencilerin başarısını sınamaktadır.

 

 

Bu sınama amaçlı testte Türkiye’nin 2012 yılında durumu aşağıdaki gibidir.

Kendi ana dilinde okuma becerileri alanında Türkiye; 65 ülke arasında 41. Sırada

Matematik alanında Türkiye; 65 ülke arasında 43. Sırada

Fen alanında Türkiye; 65 ülke arasında 42. Sıradadır.

 

 

Amerika’da nüfusun %12 si, Japonya’da % 14, İngiltere ve Fransa da % 21 i düzenli kitap okurken, Türkiye de sadece 10,000 kişide bir kişi düzenli kitap okumaktadır.

 

 

Türkiye üç tarafı denizlerle çevrili bir ülke olması ve akarsuları gölleri ve baraj gölleri olmasına rağmen, Avrupalılar kişi başına yılda 25 kg balık tüketirken bu rakam bizde sadece 5.5 kg’dır. Avrupalılar kişi başına 62 kg kırmızı et tüketirken Türkiye de bu rakam kurban bayramı katkısına rağmen 12 kg civarındadır.

 

 

Süt tüketimi ise kişi başına İngiltere’de 100 kg, İtalya’da 63 kg, Finlandiya’da, 139 kg, Romanya’da 75 kg olurken, bu rakam maalesef ülkemizde 24 kg’dır.

 

 

Vahşi kapitalizmin çalışanlara dayattığı yüksek emeklilik yaşına karşılık, 45 ya da 50 yaşına gelen ve belli sosyal güvenlik pirim günlerini dolduran her çalışan 65 yaşını beklemeksizin, emekli olduğunda alacağı emekli maaşının yarısını hak ederek yarı emeklilik gelirine kavuşması, sosyal demokrat bir partinin topluma sunacağı önerileri arasında yakışmaz mı?

 

 

Bu sayede çalışan çalışırken almış olduğu maaşına karşılık bir de yarı emeklilik maaşı ile büyüyen çocuklarının ve ailesinin giderlerini daha rahat karşılayacaktır.

 

 

Örnek olarak çalışırken 45 yaşında 5000 gün gün pirim dolduran bir çalışan 65 yaşında emekli olduğunda alacağı emekli maaşının yarısını da çalışırken 65 yaşına kadar almaya başlayacak. Yani tam çalışan aynı zamanda yarı emekli de olmuş olacaktır. Bu durumda sosyal demokrasi, evrensel ilkelerinden olan sosyal refahın arttırılması ilkesi ile buluşacaktır.

 

 

Yani Türk halkı kaliteli eğitime, kaliteli sağlık hizmetine, kaliteli proteine ulaşamıyor. Kaliteli siyaset ile yönetilmiyor. Türk halkını sağlıklı ve kaliteli hizmet alamadığı çok net bir şekilde görülmektedir. Bu durum CHP’nin programına ve kaygılarına ağırlıkla dâhil olmalıdır.

 

 

Ve öyle ki; naçizane tarafımdan ilk defa dile getirilen bu yarı emeklilik ve tam çalışma yöntemi dünyada ilk defa CHP tarafından gündeme getirilmesi büyük bir reform olacaktır.

 

 

CHP’nin halka doğrudan dokunan program ve projelerini ancak bu gün bazı çevrelerin de karşı çıktığı ideolojik ve tarihsel birikimi ve bagajı üzerine oturtması, kendi tabanını motive ederek sola dönmesi ve kadrolarını da soldan dizayn etmesi siyasal inandırıcılığın ve başarısının tek ve biricik yoludur.

 

 

CHP’nin dizayn edilmesi ve programının yazılması noktasında, kendisini sağ siyasal partilerden CHP’ne getiren taksinin henüz egzozu soğumamış ve CHP’nin dünya görüşü içselleşmemiş kadroların CHP’ne herkesten önce program ve ideoloji raporu hazırlaması abesle iştigalin ötesinde küfür niteliğindedir.

 

 

CHP’nin sağın gözünde nasıl gözüktüğünden öte, solun gözünde nasıl gözüktüğü önemlidir.

 

 

CHP’sinin genel başkanının ve kadrolarının sahur ve iftar gezmeleri ile sağ dünyaya siyasal yalakalık yapması, siyasal eylemler ve çabalar değildir. CHP kadrolarının iftar sofralarında sağ siyasal partilerin kadroları gibi arzı endam etmekten çok, CHP o iftar sofraları da dâhil olmak üzere, vatandaşın sofrasına gelen ekmeğin daha çok gelmesi, daha kaliteli gelmesi, daha kolay gelmesi kaygılarını yüklenen, ne yaptığını bilen, ne söylediğinin farkında olan kadrolara ihtiyacı vardır.

 

 

CHP’nin, sağ siyasetin tıkandıkça girdiği mütedeyyin çayırında otlaması, CHP’nin bu gün aldığı sol oyları dahi kaybettirecek bir tehlikedir. CHP için sağ asla referans olamaz. CHP sağ oylara ancak sol dünyanın insanlara önerdiği onurlu ve paylaşıma dönük dünya görüşü ile ulaşabilir. Aksi halde CHP Dimyat’a pirince giderken evdeki bulgurdan da olma tehlikesi ile karşı karşıyadır.

 

 

Bir sol partiyi sadakat ve samimiyetle bağlı olduğu ilkeleri ve kendi öz kadroları iktidar yapar. Siyasetin temeli tez ve anti teze dayalı oluşur. Sağ siyaset tezinin karşısına sağ sentez ile çıkmak dünyada hiçbir sol partiyi iktidar yapmamıştır. Ama sol partilerin tezleri karşısında sol sentezler ile çıkan sağ partiler çokça iktidar olmuşlardır.

 

 

Bizim derdimiz sağ siyasetin karşısına sol siyasal bir tez ile çıkmaktır. Aksi halde sağdan devşirme kadroların bizleri şekillendirme girişimi son derece onur kırıcı ve rahatsız edicidir.

 

 

Yeni CHP yerine Yeniden CHP ruhunu hep beraber inşa edeceğiz. Mutluluğumuzun ve başarımızın yegâne temeli budur.

 

 

Orhan Karakoçluoğlu

Onuncu Dönem Gençlik Kolları Gn. Bşk. Yrd.

Önceki Dönem Kayseri Mv. danışmanı