CHP’li Aykut Erdoğdu: Sayıştay yıkılsın AVM yapılsın!

CHP’li Aykut Erdoğdu: Sayıştay yıkılsın AVM yapılsın!
4 Kasım 2013 10:52

CHP’nin yolsuzluklarla mücadelesi ile ünlü İstanbul Milletvekli Aykut Erdoğdu, Birgün gazetesinde oldukça ses getiren bir yazı kaleme aldı.

 

İşte o satırlar:

 

Birinin varlığı diğerinin yokluğuna bağlı.

 

Bu noktadan sonra AKP, Sayıştay’ı yıkmak zorunda!

 

Yoksa Sayıştay AKP’nin ipliğini pazara çıkarabilir.

 

Sayıştay ile AKP arasında bir varlık-yokluk ilişkisi var.

 

Birinin varlığı diğerinin yokluğuna bağlı görünüyor.

 

Bu yüzden AKP, Sayıştay’ı temize havale etmek istiyor!

 

Bu ölümcül ilişkinin nedenlerini anlamak için tarafları yakından tanımak gerekiyor.

 

Demokrasilerde halk parlamentoya, parlamento da hükümete yetki veriyor.

 

Parlamentonun halkın parasını doğru harcayıp-harcamama bakımından hükümeti denetleme yetkisi var.

 

Denetim yetkisi uzmanlık gerektirdiğinden parlamento adına denetim yapmak üzere Sayıştaylar kurulmuş.

 

Bizde Sayıştay bundan 132 yıl önce yani 1862 yılında kurulmuş. Bütün dünyada ihtiyaç benzer olduğundan kurallar da uluslararası düzeyde standartlaşmış. Sayıştayların başkan seçiminden, denetçilerinin çalışma planına kadar her bir sürecinin ilkesi var.

 

Cihadın ekonomik kaleleri

 

Şimdi AKP’ye gelelim. 13 yıl önce kurulmuş bir siyasal parti. Rejimi kendine göre değiştirmek istiyor. Bunu yapmak için kendisini finanse edecek yeni bir sermaye sınıfına ihtiyacı var. Kamu varlıklarının bu şirketlere aktarılması gerekiyor. Ancak bu kaynak aktarım mekanizmasının düzgün işlemesi için de “uygun koşulların sağlanması” gerekiyor.

 

İşte Sayıştay’ın varlığı da bu noktada “sıkıntı” yaratıyor! AKP’nin başına bu belayı AB açtı AB üyelik sürecinin bir gereği olarak kamu mali yönetiminde şeffaflık ve hesap verme ilkelerine göre bir dizi kanun AKP’den önce zaten hazırlanmıştı. Yeni mali düzen Sayıştay denetiminin önemini artırdı. Bu değişim sayesinde yolsuzluk ve usulsüzlük çok daha zor hale geliyordu.

 

Sayıştay, 6085 sayılı Yasa’ya göre sahip olduğu bu yetkilerini uluslararası standartlara göre uygulamaya ve bakanlıklar, belediyeler, üniversiteler gibi birçok kurumu denetlemeye başladı. Denetim ilerledikçe şikayetler, serzenişler, baskılar artmaya başladı.

 

Çerez parasına feriştahı gelse hesap soramaz

 

Sıra Maliye Bakanlığı’nın denetimine gelince dananın kuyruğu koptu. Sayıştay’ın Maliyeye bağlı gelir idaresinin vergi uzlaşmalarını inceleme talebi ortamı gerdi. Gerginliğin nedeni vicdanı rahatsız olan bazı bürokratların belgeleri milletvekillerine sızdırmasıyla açığa çıktı.

 

Belgelere göre AKP’ye yakın bazı şirketlerin 616 Milyon lira vergi borcu uzlaşma kılıfıyla 7 milyon liraya indirilmişti. Üstelik aynı Maliye Deniz Feneri yolsuzluğunu manşet yapan medya grubunun milyarlarca liralık vergi borcunu “çerez parasına” indirmemişti. Vergi gücü tam bir siyasi silah olarak kullanılmıştı.

 

Sayıştay vergi uzlaşma tutanaklarını inceleme talebinde diretince, Maliye bürokratları siyasetçilere koştu. ‘Her ortaklık bozulur, suç ortaklığı bozulmaz’ ilkesinin bir gereği olarak, siyasetçi üzerine düşeni yaptı ve Sayıştay’ı budamak üzere bir kanun teklifi hazırlandı.

 

Yeni Kanun’a göre Sayıştay’ın denetim yapmak, yolsuzlukları ortaya çıkarmak bakımından bir yetkisi kalmıyordu.

 

Hiçbir şey şansa bırakılmamıştı. Yeni Kanunla Sayıştay’a verilen tek görev hükümeti övmek ve aklamaktı.

 

Ancak AKP’nin beklemediği birşey oldu. Sayıştay Kanunu’nu Anayasa Mahkemesi iptal etti. AKP panik içinde yeni Kanun teklifi hazırladı. Ancak hiç beklemedikleri bir toplumsal baskıyla karşılaştı. Sadece muhalefet değil, Dünya Bankası’ndan İslamcı yazarlara kadar herkes “ne oluyor” diye sormaya başlayınca kanun teklifi geri çekilmek zorunda kalındı.

 

AKP iki arada bir derede

 

Ancak AKP’nin varlık sorunu ortada duruyordu. Çünkü Sayıştay Raporlarının kapsamı açıklanacak olursa yolsuzluk düzeni de ortaya çıkacaktı. Bu durumda Başbakan’ın gazabına uğramaktan çekinen Sayıştay Başkanı raporları TBMM’ye göndermedi.

 

Bu raporların asıl sahibi olan TBMM Başkanı’ndan ise hiç ses çıkmadı. Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı ve kabinesinin “icraatı” Cumhuriyet tarihinde ilk kez TBMM tarafından denetlenemedi. Bütçe hakkı gasp edilen TBMM, hiçbir fikri olmaksızın 2011 yılı Bütçe Kesin Hesabı’nı kabul etti ve sorun hukuk dışı da olsa çözüldü!

 

İkinci yıl tekrar rapor sorunu başgösterdi. Bu sefer başka bir formül bulundu. Sayıştay’da rapor okuma komisyonları kuruldu. Aslında bu bir rapor budama komisyonuydu. Çünkü raporlar budanmasa Maliye’nin uzlaşmalarından Melih Gökçek’in otopark ihalelerine, gümrüklerde dönen dolaplardan silah alım ihalelerine kadar bir sürü rezalet ortaya çıkacaktı. Raporlar öyle bir budandı ki yüzlerce sayfalık raporlar 5-6 sayfaya indirildi.

 

Bütün yolsuzluk tespitleri raporlardan çıkarıldı. Hatta muhalefet konuşmasın diye TBMM Plan ve Bütçe komisyonunda Raporların görüşülmesi fiilen engellendi. Bu yıl böyle atlatıldı. Ancak önümüzdeki yıl AKP Sayıştay sorununa kalıcı bir çözüm bulmak zorunda.

 

Yazının başında belirttiğim Sayıştay ile AKP arasındaki varlık-yokluk ilişkisi böyle bir ilişki. Bu yüzden birinin varlığı diğerinin yokluğuna bağlı. Bu noktadan sonra AKP, Sayıştay’ı yıkmak zorunda! Yoksa Sayıştay, AKP’nin ipliğini pazara çıkarabilir.

 

“Sayıştay Yıkılsın AVM Yapılsın.”