CHP Genel Başkan Yardımcısı Karatepe: Seçimden sonra işsizlik, faiz, iflaslar artacak!

CHP Genel Başkan Yardımcısı Karatepe: Seçimden sonra işsizlik, faiz, iflaslar artacak!
19 Mart 2024 08:22

CHP Genel Başkan Yardımcısı Prof. Dr. Yalçın Karatepe, iktidarın seçim sonrası halka “sefaleti dayatacağını” söyledi. Karatepe, “Bütçeyi kısıp kamu harcamalarını daraltacaklar. İşsizlik, faiz, iflaslar artacak. Ek vergiler gelecek” dedi.

 

 

CHP’nin gölge kabinesinde, Hazine ve Maliye Bakanlığı’ndan sorumlu genel başkan yardımcısı Prof. Dr. Yalçın Karatepe, Cumhuriyet’in sorularını yanıtladı.

 

 

Türkiye’nin geleceğiyle ilgili 31 Mart sonrası için oldukça karamsar bir tablo çiziliyor. Yerel seçim sonrası bizi ne bekliyor?

Ekonominin kendi dinamikleri içerisinde bakacak olsak, seçimin olması ya da olmamasının bir anlam ifade etmemesi gerekirdi. Demek ki seçim tarihi ya da seçimin varlığı iktidarın bazı kararları almasını zorlaştırıyor. Bu yüzden seçimin geçmesi bekleniyor.

 

 

Nedir bu kararlar?

Eğer vatandaşın menfaatine kararlar olsaydı, iktidar o kararları bugünden alırdı. Demek ki alınacak kararların seçmen davranışına etki edeceğini düşündükleri için seçimlerin geçmesini bekliyorlar. İktidarın aleyhine, iktidar açısından olumsuz etki edecek durum, vatandaşın daha fazla yoksullaşmasıdır. O yüzden iktidar seçimin geçmesini bekliyor.

 

 

Dolar kuru yılsonunda ne olur, enflasyon için öngörünüz nedir?

Enflasyonun yüksek seyredeceği net görünüyor. Muhtemelen 2024’te yüzde 50-55 aralığında bir enflasyonla karşılaşacağız. Kurlarda da artış olacak.

 

 

Faiz yüzde 19’dan 8.5’e düşürüldüğü ve enflasyon fırladı. Son olarak 45’e çıkarıldı ama enflasyon hâlâ çok yüksek. Bunun açıklaması nedir?

Faizlerin yüzde 19’dan yüzde 8.5’e düşürülmesinin enflasyonun patlattığı doğru. Ama yaptığınızın tam tersini yaparak bozduğunuz şeyi düzeltemezsiniz. Bütün beklentiler bozuldu. İlk etkiyi biz kurlarda gördük. Herkes Türk Lirası’ndan uzaklaşmaya çalıştı. Altın, döviz, gayrimenkul, tarla, araba… Şimdi iktidar diyor ki “Biz bunun tersini yaparsak enflasyon düşecek”. İktidar sanıyor ki enflasyona yol açan unsur talebin yüksek olması. Yani insanlar çok para harcıyor ve fiyatlar çok yükseliyor.

 

 

‘FİYATI VERGİ YÜKSELTİYOR’

 
Doğru mu bu?

Ben doğru olmadığını düşünüyorum. Talebi kısmak için bir taraftan ücretleri, emekli aylıklarını baskılıyorlar, diğer taraftan krediye erişimi zorlaştırıyorlar. Kafalarındaki şu: “Vatandaşın cebindeki parayı azaltmak yetmez çünkü parası yoksa kredi mekanizmalarını kullanarak paraya erişir. Kredi kartı kullanır, kredi kartına borçlanır, banka hesabında para yoksa, ek hesabı kullanarak para çeker. Ama insanlar faizler yüksek olursa o kadar yüksek maliyetine katlanmak istemeyeceği için kredi de kullanmaz. Bu da talebi azaltarak enflasyonun düşmesine yol açar.”

 

 

Peki gerçekten böyle mi olur?

Veriler bunun hiç böyle olmadığını gösteriyor. Vatandaşın kredi kullanarak harcama yapıyor olmasının sebebi gelirinin yetmemesi. Parası olmadığı için kredi kartına borçlanmak zorunda kalan insanlar, kredi kartının faiz oranına bakıyor mudur? Hayır. Onun paraya ihtiyacı var. O harcamayı yapması gerekiyor.

 

 

Nedir yüksek enflasyonun nedeni?

Temmuz ayında vergi oranları arttı. KDV 18’den 20’ye çıktı. Bazı ürünlerde vergi, 8’den 20’ye yükseltildi. Vergi oranı arttığı için fiyat artıyor. Fiyat arttığı için enflasyon yüksek çıkıyor. Çünkü vergi, fiyat artışına yol açıyor. Kurdaki, enerji fiyatlarındaki değişimin de etkili olduğunu biliyoruz. Şirket kârlarındaki hızlı yükselişin de enflasyona etkisi var. Enflasyonun bile çok üzerinde şirket kârları var.

 

 

İKTİDAR SIKIŞMIŞ DURUMDA BU SANDIĞA YANSIYACAK

 
Yani fırsatçılık da mı ekleniyor? Bunu para kazanmak için bir fırsat gibi görüp fiyatları inanılmaz derecede artırdıklarını biliyoruz. Şirket kârlarındaki artış oranı enflasyon oranının çok üzerindeyse burada bir sorun vardır.

 

 

Peki iktidarın kurgusundaki amaç nedir?

Enflasyona vatandaşın çok para harcaması yol açmıyor. Ama iktidar bu kurguyla vatandaşı daha fazla yoksullaştırmak istiyor. Bir ekonomi politikasının amacı, vatandaşın refahını yükseltmek olmalı. Vatandaşını yoksullaştırmak üzere kurgulanmış bir ekonomi politikasının varacağı yer sefalettir. Bu hükümet bunu yapıyor. Dolayısıyla bizi çok daha derin bir yoksulluk bekliyor.

 

 

Bakan Şimşek seçim sonrası ciddi kaynak girişi olacağından söz ediyor, olur mu sizce?

Mehmet Şimşek göreve geleli 10 ay gibi bir zaman oldu. 10 aydır Türkiye’ye girmeyen kaynak ne olacak da 31 Mart’tan sonra girecek?

 

 

Neye dayanarak söylüyor olabilir?

31 Mart’tan sonra bize, halka yapacaklarına dayanarak söylüyor.

 

 

Halkı daha da yoksullaştıracak neler yapılacak seçim sonrası?

İktidar seçimden sonra frene basacak, bunun işaretlerini veriyor. Bütçeyi ciddi şekilde kısacaklar. Kamu harcamalarını daraltacaklar. 2024’te yüzde 50-55 aralığında bir enflasyonla karşı karşıya kalacağız. Kurlarda artış olacak. Geniş tanımlı işsizlik olarak baktığımızda nüfusun dörtte biri işsiz. Bu sayının ciddi şekilde artacağını biliyoruz. Merkez Bankası faizi en az 500 baz puan artıracak. İflaslar çok belirgin bir ölçüde artacak. Çünkü iş insanları kredilerini ödemekte zorlanacak, yeni krediye erişemeyecek. Şimşek her ne kadar “Ek vergi olmayacak” dese de ek vergiler gelecek, bunu çok net biliyoruz.

 

 

Şimşek seçim sonrası için kaynağı “uluslararası kuruluşlar” olarak gösteriyor, size göre kaynak halkın cebimizden mi çıkacak?

Faiz artışlarına başlandığında “Faizi 25 puana çıkarsak dolar kuru 22-23 lira olsa dışarıdan oluk oluk yabancı kaynak gelir” diye tahminler yapılıyordu. Dolar 33 lira. Faiz yüzde 45. Şimdiye kadar faiz arttı diye para gelmedi. Seçimden sonra da gelmesinin mümkün olmadığını düşünüyorum. Ama bütün kurguları bu kaynak girişi üzerine.

 

 

Şu an çalışanların maaşlarıyla ev, araba alabilmesi mümkün değil. Beyaz yakalılar dahi barınma sorunu yaşıyor. Bu ne zaman düzelecek?

En düşük ücret seviyesiyle daha profesyoneller arasındaki makas da ciddi şekilde daraldı. Eskiden bir mühendis beş asgari ücret kazanırken şimdi 1.5 asgari ücret kazanıyor. Ülkede en az konuştuğumuz konulardan biri gelir dağılımındaki bozulma. Çalışanlar, milli gelirden üçte bir pay bile alamıyor. Ama sermaye çok yüksek pay alıyor. Şu anki ücret seviyesiyle ve uygulanan ekonomi politikaları nedeniyle, insanların ev, araba sahibi olma hayalini kurmaları mümkün değil.

 

 

ÇALIŞANLAR MİLLİ GELİRDEN ÜÇTE BİR PAY BİLE ALAMIYOR

 
Ne zaman mümkün?

AKP gittikten sonra. Buna inanarak söylüyorum. Çünkü şu anda bütün göstergeler bozulmuş durumda. AKP’nin yaptıklarından farklı şeyler yapmak lazım ki hem ekonomik işleyiş sağlıklı hem de gelir dağılımı adaleti olsun. Dolayısıyla bu zihniyetin değişmesi lazım.

 

 

Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Bütün parayı emekliler için ayırsak bile beklentiyi karşılamayız” dedi. Türkiye bunun altından kalkamaz mı?

İktidar kaynak bulma konusunda zorluk çektiği için değil, mevcut kaynakların kullanılması konusundaki siyasi tercihi nedeniyle “Kaynak yok” diyor. Örneğin KÖİ’lerin kamulaştırılması gündeme geldiğinde Erdoğan, “Yapılan sözleşmeler var. Tahkime giderler, kaybedersiniz” demişti. Peki emeklilerin bu devletle bir sözleşmesi, sahip oldukları hakları yok muydu?

 

 

‘SORUN KAYNAK DEĞİL TERCİH’

 
Emeklilerin tamamı perişan. Çalışma yaşını doldurmuş, emekli olmuş ama bir bekçi kulübesinde günde 12 saat çalışmaya devam ediyor. İktidar emeklilere sosyal güvenlik kapsamında taahhüt ettiğini yapmıyor. Sorun kaynak değil, kaynakların kime harcandığıyla ilgili. Tercihle ilgili.

 

 

‘TENCEREYE ET DEĞİL AMA PATATES KOYDU’

 
Boş tencere neden iktidarı götürmüyor?

Boş tencerenin iktidar götürdüğünü Erdoğan da biliyor. O sebeple geçen mayıs seçimlerinden hemen önce tencerenin içerisine bir şeyler koymak için çok ciddi kararlar aldı. EYT taleplerine “Seçimi kaybetsem de yokum” diyordu ama yaptı. En düşük emekli aylığı seçim öncesi 7 bin 500 TL oldu. Tencerenin içerisine et, tavuk olmasa bile patatesli, soğanlı bir şeyler koymak için bu tür düzenlemeler yaptı. Doğalgaz faturalarını sildi. Tencere iktidar götürür mü, evet götürür. Erdoğan da bunun farkında olduğu için o tencerenin içerisinde ne kaynadığına çok önem vermeden bir şeylerin kaynamasını sağladı.

 

 

Yerel seçim için geçerli mi bu?

İktidar ekonomik olarak da çok sıkışmış durumda. Bu seçim öncesi beklentiyi karşılamadı. O nedenle bunun sandığa yansıyacağını düşünüyorum. Özellikle sokakta bunu görüyorum.

 

 

‘ERDOĞAN’IN KAMPANYASI GÖNÜL BAĞI ÜZERİNE’

 
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın “Benim için bu bir final” dedi. Seçime uzun zaman olmasına rağmen yapılan bu açıklamayı nasıl değerlendiriyorsunuz?

Dikkat ederseniz iktidarın yerel seçimler için sistematik olarak kullandığı bir tema yok. Ekonomiyi konuşamıyor. Nasıl konuşsun, herkes yoksullaşmış. “Dış güçler” söylemine de artık kimse itibar etmiyor. “Terör” diyemiyor. Hiçbir şey bulamadığı için biraz daha duygusal, gönül bağı üzerinden kampanya yürütmeye çalışıyor. Son seçimi 2023 Mayıs’ta yapıldı zaten. Başka seçime girme şansı yok.

Meclis Başkanvekili Bozdağ “Meclis’in kararı halinde cumhurbaşkanı bir defa daha aday olabilir” dedi…

İki şeyden birisi olmalı. Bir; anayasa değişikliği. İki; erken seçim kararı.

 

 

Anayasa veya erken seçim için Meclis’te yeterli milletvekili sayısına ulaşılmaz mı?

Normalde seçim 2028 Mayıs’ta. 2 ay önce yapılacak bir seçimi, erken seçim olarak getirirse biz buna “Evet” demeyiz.

 

 

‘HÜKÜMETİN HİZMETİNİ BELEDİYELER YAPIYOR’

 
14 Mayıs seçimleri sonrası muhalif seçmendeki umutsuzluk giderilebildi mi?

Halk bu kadar beklenti içindeyken, beklenen sonucun çıkarılamamış olmasında siyaset kurumunun rolü olduğunu düşünüp toplumda bir kırgınlık, küskünlük, hayal kırıklığı oldu. Kırgınlık hâlâ var ama sahada bunun belirgin bir biçimde azaldığını görüyorum. Hazirandaki seviyesinde değil.

 

 

Küskün olan seçmene bir çağrınız var mı?

Sandığa gitmek çok önemli. Yerel yönetimlerdeki değişimin kendi hayatlarına nasıl etki ettiğinin farkında olmaları gerekiyor. Geçmişte yerel yönetimlerden beklenti, “Çöp toplasın, belediye hizmeti versin, kaldırımlar güzel olsun” idi. Şimdi, AKP’nin yarattığı bu derin ekonomik kriz nedeniyle yerel yönetimlerden beklenti çok arttı. Sosyal belediyecilik kavramı ön plana çıktı. İnsanlar merkezi hükümetten göremedikleri, alamadıkları destekleri yerel yönetimden bekliyorlar. Kent lokantaları, kreş hizmetleri… Okulöncesi eğitim diye kanunlarımızda düzenleme var. Bunu normalde merkezi hükümet yapmalı. Onlar yapmadığı için belediyeler bu hizmeti veriyor. Kreş açıyor, evlere süt dağıtıyor, yaşlı bakımını sağlıyor. O yüzden kızmak, küsmek yok sosyal belediyeciliğin artarak devam etmesi için herkes sandığa gidip oyunu kullanmalı.