Çanakkale Zaferi’nin 102. yılı! E. Kurmay Albay Canfer Balçık: Neden Çanakkale’nin ruhu?

Çanakkale Zaferi’nin 102. yılı! E. Kurmay Albay Canfer Balçık: Neden Çanakkale’nin ruhu?
16 Mart 2017 08:45

Milletleri birarada tutan, yaşadıkları toprakları vatan yapan ve o vatan üzerinde, ortak idealler etrafında birleşerek ilerlemelerini sağlayan ‘MİLLİ RUH’ tur.

 
MİLLİ RUH; tarihin derinliklerinden suyunu alıp, dallara can veren bir ruhtur.
Milli ruhu oluşmamış milletlerin ‘MİLLİ REFLEKSLERİ’ de oluşmaz, Milli reflekslerini harekete geçiremeyen milletlerin önce yaprakları dökülür, sonra dalları kurur ve nihayet kökleri de çürüyerek tarih sahnesinden silinirler.
Osmanlı İmparatorluğu’nun can çekiştiği bir dönemde ÇANAKKALE’de oluşan ruh yeniden filizlere su yürütmüş; İSTİKLAL MÜCADELESİNİ beslemiş ve TÜRKİYE CUMHURİYETİ’nin kurulması ve sonsuza dek varolmasına kaynak teşkil etmiştir.
Tarihin akışını değiştiren Çanakkale Savaşı ve bu savaşta gösterilen kahramanlıklarla ilgili çok sayıda eser, şiir, destan yazılmıştır.
Bunların arasında İSTİKLAL MARŞIMIZ’ın da söz yazarı olan büyük şair M. AKİF ERSOY’un ‘Çanakkale Destanı’ ile Necmettin Halil ONAN’ın ‘DUR YOLCU!’ diye başlayan ‘Bir Yolcuya’ şiirleri en değerlileridir.
Çanakkale Zaferi; Büyük Türk Milleti’nin cesaret ve feragat bakımından tarihe damgasını vurduğu, sayısız kahramanlıkların sergilendiği emsalsiz bir zaferdir.
Bu zaferin hiçbir şekilde uydurma menkıbelere ihtiyacı yoktur. Savaş esnasında gerçekleşen binlerce kahramanlık öyküsü vardır. Bunlardan sadece bir kaçı bile o zaferi taçlandırmaya yetecektir.
Çanakkale Zaferi’nin kazanılmasında en büyük payı Gazi Mustafa Kemal ATATÜRK’e vermek gerekir. Ondan sonra da, sırasıyla, diğer kahramanlara…
ATATÜRK’ün ünü ÇANAKKALE SAVAŞI ile duyulmuş, sonrasında da İSTİKLAL MÜCADELESİ’NDEKİ BAŞARISI ve gerçekleştirdiği olağanüstü reformalarla tüm dünyayı kendine hayran bırakmıştır.
Üzülerek belirtmek gerekir ki; Milli Ruhu’muzu karartmak isteyenler; öncelikle bu ruhun oluşmasına en büyük katkıyı yapan ATATÜRK’ü ÇANAKKALE’de yok saymaya ve İstiklal Mücadelesi’ni de sulandırmaya çalışırlar.
Bir kısmı bilinçli, bir kısmı da cehaletten kaynaklı olarak ÇANAKKALE ile ilgili yazılan çoğu eser, şiir ve destanlarda ATATÜRK’e yer verilmemiştir.
ÇANAKKALE’NİN RUHU’ şiiriyle; kronolojik ve gerçek öykülere dayalı bir üslupla, başta ATATÜRK olmak üzere, tüm kahramanların hakkı teslim edilmeye çalışılmıştır.
ÇANAKKALE; Faruk Nafiz Çamlıbel’in dediği gibi; ‘Mustafa Kemal’in yüz milletle yüz yüze ilk görüştüğü yer’dir. O savaşta oluşan ‘Çanakkale Ruhu’ da Türk Milletinin varlığı, geleceğinin teminatı ve en büyük değeridir.
Emekli Kurmay Albay CANFER BALÇIK

 

 

ÇANAKKALENİN RUHU

 

Yıl bin dokuz yüz on beş, on sekiz Mart’ta
Yüz binlerce nefer bekliyordu Sırat’ta
Hakkı Bey’le değişmişti bir milletin kaderi
Yirmi altı mayınlık ince bir hatta

 

Rotası mahşerdi sanki yenilmez armadanın
Çanakkale durağıydı yüz binlerce yolcunun
Gömüldüler kimi derya, kimisi de toprağa
Koca Seyit timsaliydi Türk’ün iman gücünün

 

Nazlı Ay’ın önüne her biri yıldız oldu
Semada izi vardır sayısız kahramanın
Nice civanın yüreği ta arşa değmişti
Cafer Tayyar, Adil Bey ve de Cevat Paşa’nın

 

Bir bahar gününün seheri, yirmi beş Nisan
Daha baharında göçmekte binlerce insan
Yahya Çavuş ve takımı sırtladılar bir asrı
Hakk’ın, Türk’ün diliydi konuştukları lisan

 

Birleşmişti her cenahtan, adanmıştı yürekler
Umutlar, düşler birdi, tekti herkesin tasası
Geçit vermedi Hasan Mevsuf ve civanları
Müthiş bir destan yazdı DARDANOS BATARYASI

 

Haddi, hesabı yoktu dökülen al kanların
Adeta kan rengine bürünmüştü topraklar
İçtiler şahadetin o tatlı şerbetini
On beşine basmamış nice yiğit evlatlar

 

Darü’l fünun, Tıbbiye, çok sayıda okuldan
Kına çalarak gelmişlerdi Çanakkale’ye
Amansız bir savaşta yıldız yıldız kaydılar
Altı bin mermi düşmüştü her bir metrekareye

 

Yolları Firdevs, Adn, Daru’s-Selam’ın yoluydu
Dönüp bakmadılar bir kez göçerlerken ardına
Kurban oldu her biri Kınalı Ali gibi
Bir hilalin, bir milletin, bu vatanın uğruna

 

Bir şahadetin öyküsü, keskin bir nişancının
Saygıyla yer almıştı, Davies’in mektubunda
Bir düşman yere düşmüştü, çektiği her tetikte
Gül yüzlü bir Türk kızıydı, daha on dokuzunda

 

Ali Reşat; on beşinde, öksüz, yetim bir çocuk
Devlet babasıydı artık, toprak ise anası
Bu destanda payı çoktu attığı bombaların
Mani olmamıştı ona ciğerdeki yarası

 

Son nefesinden önce Halil, Sargıyeri’nde
İbrahim’den aldığı bir mecidiye dilinde
Hiç biri göçmemişti tek kuruş kul hakkıyla
Her birinin hakkı var hepimiz üzerinde

 

Çok soylu ve asil davranmıştı Mehmetçik
Düşman askerlerinin yarasını sarmıştı
Yoktu fıtratlarında düşene sille vurmak
Suya düşen pilotu Ruhi Bey kurtarmıştı

 

Vurdular Türk damgasını Cesaret Tepesi’ne
Vuruştular düşmanla taş ve yumrukla
Tarihini yazdılar Türk’ün cesaretinin
Savaştı Mehmet Çavuşlar imanla ve umutla

 

Sarı Saçlı Bir Dev ayakta, Bombasırtı’nda
Her bir nefer taşınan ağır yükün farkında
Bir milletin kaderi elindeydi Kemal’in
Çok şanlı bir tarihti taşıdığı sırtında

 

Bir emirle çıktılar şahadet denen yola
Zaman yoktu ‘Neden?’ diye soracak kadar
Öylesine kaçınılmaz bir emirdi ki o;
Zaman yoktu, bir düş bile kuracak kadar

 

Bayrama gider gibi atıldılar ölüme
“Allah! Allah!” sesiyle coşuyordu Mehmetler
Dövüştüler, konuştular hepsi Hakk’ın dilinden
Sustu sema, sustu derya, ihtiramdaydı melekler

 

Şahadete vuslat idi gönüllerinde yatan
Yoktu asla düşlerinde ne horon, ne de halay
Bir top mermisiyle düştü Hüseyin Avni Bey
Duayla yâd edilir Elli Yedinci Alay

 

Takatinin sonuna dek savaşıyordu herkes
Saygıyla anılmalı Esad ve Vehip Paşa
‘Siyaseten bir sürü yanlışı var!’ dense de
Çırpınmıştı zafer için Nazır Enver Paşa

 

Büyük bir hezimetti Büyük Britanya için
Son bulmuştu düklerin ve lordların sefası
Birlikte anılmıştı Türk’ün zaferi ile
Churchill ile Fisher’in zorunlu istifası

 

Nesillerin kırıldığı ne çetin bir savaş bu
Düşenlerin ateşiyle kavrulmuştu topraklar
Bir tarih yazılırken selam durmuştu zaman
Büyük bir tevekkülle göçüyordu kuşaklar

 

Seddülbahir, Conkbayırı, Arıburnu, Kirte’de
Cesaret ve feragat yüreklerde zirvede
Kırılmıştı düşmanın o pervasız cüreti
Şok üstüne şok vardı mağrur İngiltere’de

 

Saldırmıştı yüz binler nedenini bilmeden
Onulması imkansızdı öylesi bir cinnetin
Düşmüştüler toprağa birçok renkten ve ırktan
Konuğudurlar şimdi emsalsiz bir milletin

 

Tüm kaygısı vatanıydı Mustafa Kemal’in
Zaman durmuştu göğsünde, ölümün kıyısında
Koştu Rabbine, inen kırbacıyla, Mehmetler
Dersi verildi mağrurların Conkbayırı’nda

 

Tatmışlardı yenilgiyi denizde ve karada
Hem İngiliz, hem Fransız, hem bilmem ne güruhu
Nasibini aldılar döndürülen devrandan
Anladılar ‘Yenilmez!’ Çanakkale’nin ruhu
Büyük ve soylu bir millet tarihiyle ordaydı
Mührüydü Çanakkale ezelin ve ebedin
Öldü dedikleri millet yeniden dirilmişti
Müjdesiydi Çanakkale yepyeni bir devletin

 

Azerbaycan, Başkurdistan, Karatay, Çuvaşistan
Ayaktaydı baştanbaşa tüm Türkistan’ın ruhu
Kosova’dan Sincan’a dek duadaydı yarenler
O dualar ile o ruh yenmişti o güruhu

 

O ruhla kazanıldı nice şanlı zaferler
Şimdi o ruh serlerde, yüreklerde yaşıyor
Minnetimiz o ruha, şükrümüz var Allah’a
O ruh ki; kardeşliği tüm dallara taşıyor

 

O ruhta tevekkül, cesaret, metanet vardır
Yer bulunmaz asla ürkeklik, teslimiyete!
O ruhla vatan oldu bu kan kokan topraklar
O ruhla olur vuslatımız ebediyete.

 

MEHMET ÇAVUŞ

1

RUHİ BEY

2

HAKKI BEY (NUSRET MAYIN GEMİSİ KONUTANI)

3

HÜSEYİN AVNİ BEY (57. ALAY KOMUTANI)

4

CHURCHILL VE FISHER

5

NEZAHAT ONBAŞI

6

ÇANAKKALE SAVAŞI’NDAN BİRKAÇ ÖYKÜ;
Başta Mustafa Kemal ATATÜRK olmak üzere, Çanakkale Destanı’nı yazan çok sayıda kahraman vardır.
Nusret (Nusrat) Mayın Gemisi komutanı Hakkı Bey; 276 kg’lık mermiyi sırtında taşıyan Seyit Onbaşı, 57. Alay ve Komutanı Hüseyin Avni Bey, Yahya Çavuş ve Takımı, Mehmet Çavuş ve daha niceleri…
Bunların içerisinden; nisbeten daha az bilinen, yürek burkan birkaç öykü vardır ki; Türk’ün emsalsiz hasletlerini çok iyi ortaya koyar.

 

 

SARGIYERİNDE LAPSEKİLİ HALİL VE İBRAHİM;
KOCADERE Köyü’nde kurulan Sargıyeri (ilk yardım yeri)’ne bir yaralı gelir. Adı Halil’dir. Yarası çok ağırdır ve zor nefes almaktadır.
Doktor ve hemşirenin ‘Yaşayacaksın!’ tesellilerine aldırmaz. Durumundan şikayetçi değildir. Görevini yapmış ve şahadete erecek olmanın verdiği huzur ağrılarını unutturmuştur. Ancak; unutamadığı, yüreğini kanatan bir derdi vardır:
‘Elini tutan, çok sevdiği komutanına:
-‘Komutanım; ben Lapseki’nin Beybaş Köyü’ndenim. Köylüm İbrahim’den 1 mecit (mecidiye) borç almıştım. Ödeyemedim. Hakkını helal etmesini söyleyebilir misiniz?
-Komutanı; ‘Hay hay evladım, söyleriz’ der. Ve çok geçmeden hayata gözlerini yumar.
Sargıyeri’ne yaralılar gelmeye devam etmektedir. Birçoğu yolda veya getirildikten çok kısa bir süre sonra şehit olur.
Şehitlerden biri de Halil’in köylüsü İbrahim’dir.
Üzerinden çıkan bir pusulada şöyle yazmaktadır. ‘Köylüm Halil’e 1 mecit borç vermiştim. Halil’e söyleyin O’na hakkımı helal ettim.’
Kimi yutkunmakta, kimi de hıçkıra hıçkıra ağlamaktadır…

 

 

BOMBACI ALİ REŞAT
22 Ağustos 1915 tarihinde, Almanya’da Berlinger Zeitung Haftalık Dergisi’nde, başında Enveriye ( Türk askerinin yeni başlığı ) bulunan parlak yüzlü 15 yaşında bir Türk gencinin öyküsü yayınlanır.
Bu öyküyle Almanya’da o kadar üne kavuşur ki; Almanya’dan bir heyet, özel olarak, Çanakkale Cephesi’nde onu ziyaret etmeye gelir.
Adı; Ali Reşat’tır.
Babası Balkan Harbi’nde bir Makedonya Alayı’nda yüzbaşı iken şehit düşer.
Annesi ve tüm kardeşleri Sırplar tarafından ketledilir. Vahşetten sadece o kurtulmuştur.
Zulümden kaçanlarla birlikte Trakya’ya kadar gelir. Henüz 13 yaşındadır. Yaklaşık yirmi ay askerlerle kışlada kalır.
15 yaşına basmış, bu arada silah kullanmasını ve bomba atmasını öğrenmiştir.
Rivayet odur ki; binlerce taş atarak, el bombası atma melekesini ve kaslarını geliştirmiştir.
Çanakkale’ye giden birliklere gönüllü olarak katılır. Bomba atmadaki yeteneği komutanları tarafından çok iyi bilinmektedir. O nedenle kendisine yeterince bomba verilir.
Ali Reşat; bir gece ansızın ortadan kaybolur. Yaklaşık bir saat sonra İngiliz karargahının bulunduğu yerden bir patlama sesi duyulur. Pek anlam verilmez.
Bir süre sonra Ali Reşat, elinde bir tabanca, bir İngiliz dürbünü ve çeşitli malzemeler ile Türk mevzilerine gelir.
Ali Reşat; büyük ihtimalle şehit olan arkadaşlarının ve ailesinin de intikamını alma dürtüsüyle yerinde duramaz.
NİSAN 1915’te her iki bacağı ve ciğerinden, bir ay sonra da sol omzundan yaralanır. Tam iyileşmeden tekrar cepheye katılır.
Gece, gündüz, hele hele sis bastığında İngiliz subaylarının mevzilendiği yerleri bulur, bombalarını atar ve ganimetlerle geri dönerdi.
Adı İstanbul’da da dillerdedir. Enver Paşa cepheye geldiğinde özel olarak onunla ilgilenir ve çavuş rütbesini verir.
Ali Reşat’la ilk söyleşiyi yapan Karl Vollmoeller (1948’de vefat etti) ‘ dir. Ali Reşat’ın komutanı Alman gazeteciye hitaben; Ali’yi göstererek;
‘ Bugün de erkenden ve yine bıkmadan, yorulmadan bizimleydi. Öyle değil mi Ali Reşat?’ der.
Ali Reşat’ın attığı bombalar, İngilizlerin sevk ve idaresine çok önemli darbeler vurmuştu.
Illustrirte Zeitung (1843-1944 yılları arasında yayın yapmış) dergisi Ali Reşat’tan övgüyle bahsetmiştir.
Ressam George Lebrecht de Ali Reşat’ın karakalem resmini çizmiştir.
Ali Reşat’ın bundan sonra ne olduğunu bilen yoktur. Düşman saldırılarından birinde şehit düşmüş olması kuvetle muhtemeldir.

 

 

7

 

 

AVUSRALYALI P. ER J.C. DAVIES’İN ANNESİNE MEKTUBU
Halen Avustralya’da müzede sergilenen Avustralyalı Piyade Er J.C. Davis’in annesine yazdığı mektup genç bir Türk kızının hazin hikayesini anlatır.
Davies mektubun bir bölümünde şöyle diyor:
“Benim de vurulduğum 18 Mayıs 1915 günü, keskin nişancı bir Türk kızı pusuda çarpışıyordu. Gizlendiği yerden gün boyu ateş etti ve çok sayıda adamımızı vurdu. Ancak, gün batmadan, bir Avusturalyalı tarafından öldürülmesine gene de üzüldüm. Güzel, yapılı ve tahminen 19- 21 yaşlarında genç bir kızdı. Bedeninde tam 52 kurşun yarası vardı. Bu savaş korkutucu..’’

 

 

Söz konusu mektup 8 Eylül 1915 tarihli ‘The Age’ isimli Avustralya Gazetesi’nde de yayınlanmıştır.

8

 

 

KINALI ALİ
Ali; yaşı büyütülerek asker olmuş, Çanakkale Cephesi’ndeki birliğine katılmıştır.
Komutanı üsteğmen FARUK’un sorusu üzerin; ‘TOKAT’ın Zile ilçesinden olduğunu’ söyler.
Daha bıyıkları bile terlememiş, nur yüzlü çocuk; saçlarındaki kınayı anasının neden yaktığını bilemez.
Komutanı ve askerler gülüşürler. Ondan sonra adı ‘Kınalı Ali’ olarak kalmıştır.
Okuma yazma bilmediğinden, arkadaşı vasıtasıyla, annesine bir mektup yazar. Mektubun bir bölümünde;

 

 

‘Anacığım kafama kına yaktın. Buradaki komutanlarım ve arkadaşlarım dalga geçtiler. Sakın kardeşim Ahmet’e yakma!..’ der.
Ve bir gün şafak sökerken, İngilizler aniden, taarruza geçer. Ali’nin bölüğünün tamamı yıldız yıldız kayarak şehit olmuştur.
Şehit Toplama Yeri’ne naaşı getirilenlerden biri de ‘Kınalı Ali’dir.
Duru yüzü, tevekkül içerisinde her göreve koşması ve cesaretleriyle tanınan Ali’nin şehadete ermesi herkesi çok üzmüştür.
Ancak; bu üzüntüyü daha da arttıran, o sırada gelen posta evraklarının içerisinden ‘Kınalı Ali’ ye gelen mektubun içeriğidir.
Mektup babasından gelmiştir. Halen Çanakkale Müzesi’nde bulunan mektupta özetle şunlar yazmaktadır:
‘Oğlum Ali..’
‘Öküzü sattık. Parasının yarısını sana, yarısını da cepheye gidecek kardeşine veriyoruz. Şimdi öküzün yerine tarlayı ben sürüyorum…’
‘Ali ananın da sana diyeceği bir şey var;’
‘Oğlum Ali; yazmışsın ki; kafamdaki kınayla dalga geçtiler, kardeşime de yakma!’
‘Kardeşine de yaktım. Komutanlarına ve arkadaşlarına söyle, seninle dalga geçmesinler.’
Bizde üç şeye kına yakılır:
‘Gelinlik kıza; gitsin ailesine, çocuklarına kurban olsun diye’
‘Kurbanlık koça; Allah’a kurban olsun diye!’
‘Askere giden yiğitlerimize; vatana kurban olsun diye.’
‘Gözlerinden öper, selam ederim. Allah’a emanet olun!’
Mektubu okuyan ve içeriğini duyan herkes ağlamaktadır.

 

 

Ey Dokuzdan Doksana Türk Gençleri;
Yüreğinizdeki Vatan Meş’alesi yandıkça; herbiriniz bir Ali Reşat, Kınalı Ali, Seyit Onbaşı, Hakkı Bey, Yahya Çavuş’sunuz, Nezahat Onbaşı’sınız
Ve herbiriniz, ama herbiriniz birer Mustafa Kemal’siniz ve emsalsizsiniz!

 

 

Başkent Üniversitesi; Çanakkale Zaferi’nin 102. yıldönümünü; emekli Kurmay Albay Canfer Balçık’ın “Çanakkale’nin Ruhu” adlı 28 kıt’alık şiirinin görsel, şiirsel, müzikli anlatımı ile kutluyor.

 

 

 

Panel Program bugün saat 14:00’te Başkent Üniversitesi Prof. Dr. İhsan Doğramacı Konferans Salonu’nda gerçekleştirilecek.

 

a

b

c