Anayasanın kırmızı çizgisi insanlık onuru olmalı

Anayasanın kırmızı çizgisi insanlık onuru olmalı
25 Nisan 2013 22:10

Anayasa Mahkemesi Başkanı Haşim Kılıç ‘Yeni anayasada değişmemesi gereken tek kırmızı çizgi insanlık onuru olmalı’ dedi.

Anayasa Mahkemesi Başkanı Haşim Kılıç, “Toplumsal tansiyon artsa da
halkımızın olaylar karşısındaki sabrı ve olgunluğu, demokratik değerlere
olan bağlılığı gelecekle ilgili kaygılarımızı azaltmaktadır. Ancak
halkımızın bu olgunluğu daha fazla zorlanmamalıdır”
dedi.

Anayasa Mahkemesinin kuruluşunun 51. yıl dönümü dolayısıyla Yüce Divan
Salonu’nda düzenlenen törene Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, Başbakan Recep
Tayyip Erdoğan, TBMM Başkanvekili Sadık Yakut, CHP Genel Başkanı Kemal
Kılıçdaroğlu, Yargıtay Başkanı Ali Alkan, Danıştay Başkanı Hüseyin
Karakullukcu, Sayıştay Başkanı Recai Akyel, Başbakan Yardımcıları Bülent
Arınç, Bekir Bozdağ, Ali Babacan, Beşir Atalay, bazı bakanlar, yabancı
yüksek yargı organları temsilcileri ile davetiler katıldı. Törende,
Anayasa Mahkemesi Başkanı Haşim Kılıç, Başkanvekilleri Alparslan Altan,
Serruh Kaleli ve yeni seçilen üye Emin Kuz ile konukları girişte
karşıladı. Anayasa Mahkemesine yeni seçilen üye Emin Kuz’un ant
içmesinin ardından Kılıç, Kuz’a kisvesini giydirdi. Kılıç, Kuz’un
Anayasa’nın evrensel ilkelerin ve yasaların şekillendireceği vicdani
kanaati dışında, hiçbir etki ve baskı altında kalmadan onurlu ve
sorumluluk isteyen bu yüce görevi yerine getireceğini belirterek, başarı
diledi.

Anayasa Mahkemesi Başkanı Kılıç törenin açılışında yaptığı konuşmada,
Anayasa Mahkemelerinin asli ve ortak görevlerinin ırk, renk, din ve
inancı ne olursa olsun, insan olma ortak paydasına sahip olan herkesin
doğuştan varlığına inanılan “insanlık onurunu” korumak ve gözetmek
olduğunu belirterek, bu değeri korumanın yasama ve yürütme organlarının
birinci görevi olduğunu, yargının da ihlal durumunu ortadan kaldıran bir
güç olduğunu ifade etti.

LAİK, SOSYAL, HUKUK DEVLETİ İLKELERİ BÜTÜNÜYLE ‘İNSANLIK ONURUNU’ YÜCELTMEYE HİZMET ETMELİ-

İnsanlık onurunun güçlü bir kaynak olduğuna inandığıklarını vurgulayan
Kılıç, bu kaynağın da insanlık tarihinin en başından bugüne kadar
siyaseti, ekonomiyi, sosyal hayatı ve kültürleri derinden etkilediğini
kaydetti. “Temel hak ve özgürlüklerle, adalet duygusunu içinde
barındıran insanlık onuru, yaratıcıdan iz ve işaretler taşıması
nedeniyle de ilahi dinler başta olmak üzere tüm inanç sistemlerinin ve
medeniyetlerin de koruması altına alınmış en yüce değerdir”
diyen Kılıç,
dünyadaki yazılı anayasa metinlerinin ilk maddelerinde insanlık
onurunun korunması ve kollanmasının teminat altına alındığını anımsattı.

Kılıç, “Türkiye Cumhuriyeti Anayasasında devletin kimlik bilgisi
kapsamında yerini alan Cumhuriyetin temel niteliklerinden demokratik,
laik, sosyal, hukuk devleti ilkeleri de bütünüyle ‘insanlık onurunu’
yüceltmek amacına hizmet etmesi gereken temel değerlerimizdir.
Belirtilen ilkeleri evrensel tanımlarından koparmadan yorumlamak bu
korumanın başarı şansını yükseltecektir”

değerlendirmesinde bulundu.

Kimliği, kişiliği, ünvanı ne olursa olsun, hak ve özgürlüğü ihlal edilen
her bireyin insanlık onurunun yara aldığını kaydeden Anayasa Mahkemesi
Başkanı, bu ihlali giderme görevinin de yargıya emanet edildiğini
anımsattı.


ADİL OLMAYAN BİR YARGI ZÜLMEDİYORDUR-

Adil olmayan bir yargının zülmettiğini ifade eden Kılıç, sözlerine şöyle devam etti:

“Yargı görevini yerine getirirken belli bir ideolojiye mensup olanların
hayat tarzlarını güvenceye almak için, ötekilerden özgürlükleri
kaçırmaya çalışırsa ayakta kalma şansı yoktur. Adil olmayan bir yargı
zulüm ediyordur. Selçuklu imparatorluğunun büyük devlet adamı
Nizamül-mülk “devletler küfürle devam edebilir, ancak zulümle payidar
olamaz” derken adil olamayan her davranışı zulüm olarak tanımlamıştır.
Adil olmak herkes için gereklidir ancak, yargı mensupları için olmazsa
olmaz gerekliliktir. Hakimin vicdanına emanet edilen insanlık onurunu
ancak adaletle yüceltebiliriz. Bu nedenledir ki, dünyadaki yargı
kuruluşları belirtilen amacı gerçekleştirmek üzere güç birliği
yapmaktadır. Hak ihlallerinin doğurduğu olumsuzluklar, küreselleşen
dünyada sınırları aşarak uluslararası kurumların doğmasını ve ortak bir
vicdan denetiminin varlığını zorunlu kılmıştır.”

BİREYSEL BAŞVURU DEVRİM NİTELİĞİNDE BİR DÜZENLEME-

2010 yılında yapılan Anayasa değişikliği ile Yüksek Mahkeme’nin
görevleri arasına bireysel başvurunun da girdiğini anımsatan Kılıç,
Avrupa Konseyi ile ortak yürütülen projeler kapsamında mahkeme üye ve
raportörlerin yoğun bir hazırlık dönemi geçirdiğini anlattı.

Avrupa Mahkemesi ile güçlü bir diyalog kurulduğunu, Anayasa
Mahkemesi’nin etkin bir denetim yapma konusundaki iradesinin ortaya
konulduğunu ve hak ihlallerinde yaşanan sorunların çözümü için gerekli
projeler üzerinde görüşüldüğünü ifade eden Kılıç, Hakimler Savcılar
Yüksek Kurulu ve Barolar Birliği ile yapılan ortaklaşa çalışmalarla
hakim, savcı ve avukatların bireysel başvuru konusunda
bilgilendirilmeleri için bölgesel toplantılara devam edildiği ifade
edildi. 2004 yılında Anayasa’nın 90. maddesinin son fıkrasına eklenen
cümle ile temel haklarla ilgili uluslararası andlaşmalarla ulusal
yasalar arasında aynı konuda çıkan uyuşmazlıklarda, uluslararası
andlaşmaların esas alınacağına ilişkin değişikliği ve 2010 yılında
Anayasanın 148. maddesinde öngörülen bireysel başvuru yolunun, aynı
amacı gerçekleştirmeye dönük devrim niteliğinde yapılan düzenlemeler
olduğunu kaydeden Kılıç, yasama organının, hak ihlallerinin önlenmesi
kapsamında ortaya koyduğu bu güçlü iradenin, yargı kuruluşlarınca
yapılacak uygulamalarla desteklenmesi gerektiğinin açık olduğunu
vurguladı. Her iki düzenlemenin de birbirini tamamladığını ve bireysel
başvuru yolunun 90. maddenin hayata geçirilmesi konusunda denetleyici
bir fonksiyon üstlendiğini ifade eden Kılıç, gerekli içtihatlar ortaya
çıkıncaya kadar, halkın sabrına ve anlayışına ihtiyaçları olduğunu, ilk
başvurularda görülen ûsuli ve şekli eksikliklerin yoğunluğu nedeniyle
işin esasına ilişkin kararların çıkmasında makûl bir sürenin geçmesinin
zorunlu olduğunu ifade etti.

BİREYSEL BAŞVURU KONUSUNDA BEKLENTİLER YÜKSEK-

Anayasa Mahkemesine 4 bin 42 kişinin bireysel başvuda bulunduğunu
belirten Kılıç, açılan davaların yüzde 75’ini adil yargılama konusundaki
ihlâl iddialarının, yüzde 25’lik bölümünü ise mülkiyet hakkı başta
olmak üzere diğer haklara ilişkin şikayetlerden oluştuğunu kaydetti.
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine yapılan şikayetlerdeki çeşitlilik ile
Anayasa Mahkemesine yapılan şikayet konuları arasında tam bir
parelelliğin bulunduğunu ifade eden Kılıç, “Anayasa Mahkemesine yapılan
şikayetler sonucunda hak ihlaline ilişkin verilecek kararların en çok
adil yargılanma konusunda gerçekleşeceğinin tahminini yapmak zor
değildir”
dedi.

Bireysel başvuru konusunda beklentilerin yüksek olduğunun farkında
olduklarını vurgulayan Kılıç, özellikle yargı teşkilatının yapısal
sorunlarından kaynaklanan hak ihlallerinin, bireysel başvuru yoluyla
kısa vadede ortadan kaldırılacağını düşünmenin gerçekçi bir yaklaşım
olmadığına dikkat çekti.

Yargı reformları kapsamında yapılan değişikliklerin, sorunların çözümü
konusundaki olumlu etkilerini önemsediklerinin altını çizen Kılıç,
“Yıllarca biriken sorunların giderilmesi için yasamanın, yürütmenin ve
yargı organlarının gösterdikleri samimi gayretler görmezlikten
gelinemez. Ancak, Avrupa Mahkemesi ile Anayasa Mahkemesine yapılan
başvurularda adil yargılanma konusundaki şikayetlerin ilk sırada yer
alması, yargı sistemindeki yapısal sorunların çözümüne yönelik köklü
değişikliklerin acilen yapılmasını zorunlu kılmaktadır”
dedi.

KORKMADAN KONUŞABİLME, ÖFKELENMEDEN TARTIŞMA ORTAMI SAĞLANMALI-

Türkiye’nin yeni bir anayasa arayışının bütün ağırlığıyla gündemdeki
yerini korumaya devam ettiğini ifade eden Kılıç, bu arayışın yüzelli
yıldır güncelliğini hiç kaybetmediğini belirterek, yeni Anayasa
çalışmalarına ilişkin şu değerlendirmede bulundu:


“Anayasalar meşru temellere oturmadığı, değişime açık tutulmadığı
sürece, bu arayışın devam etmesi kaçınılmazdır. 2011 yılında yapılan
genel seçimlerle, yeni bir anayasa yapılması ihtiyacı, tüm siyasi
partiler tarafından kabul görerek dillendirildi. Dört siyasi partimizin
önerilerini sunduktan sonra, müzakere imkanlarını zorlamamaları, ortak
bir paydada buluşmak için tıkanan noktada, yeni öneriler ortaya koymamış
olmaları sürecin yavaşlamasına yol açmıştır. Siyasi partilerimizin
gayretleriyle yeni öneri ve çözüm yollarının devreye girmesi halinde,
umutlar tükenmeyecektir. Toplumun sarf ettiği bunca emeğin siyaset
kurumlarınca anayasa metnine dönüştürülmesi, ülke sevdası taşıyan her
yüreğin dileğidir, temennisidir, umududur. Toplumdaki her kesimin yeni
anayasadan beklentisinin farklı olması, kendi önceliklerine göre anlam
yüklemesi anlayışla ve doğal karşılanmalıdır.”

Kılıç, toplumun, sorunlarıyla demokratik bir ortamda ilk defa
yüzleşdiğini ve sorguladığını, farklılıkları anlamaya çalıştığını ve
yeni yapılacak toplum sözleşmesinin kodlarını belirlemek istediğini
ifade etti. Bugüne kadar yapılan anayasaların, devlet yöneticileri
tarafından hazırlanarak halkın onayına sunulduğunu, yönetilenlerin de
ilk kez iradelerini ortaya koyarak kendi yaptıkları sözleşmenin sahibi
olmanın onurunu yaşamak istediğini ifade eden Kılıç, “Bu güçlü iradenin
karşılıksız kalması halinde, toplum, yaşadığı anayasal sorunlara karşı
ilgisiz ve tepkisiz kalabilir. Bu sonuçtan, başta siyaset kurumlarımız
olmak üzere herkesin zarar göreceği açıktır. Korkmadan konuşabilme,
öfkelenmeden tartışma ortamı sağlanarak, farklı görüşler ve öneriler
arasında müzakere yolları usanmadan denenmelidir. Anlamları ve tanımları
derin ayrılıklar yaratan soyut kavramların ön plana çıkarılması sorun
üretmekte ve uzlaşma yollarını zorlaştırmaktadır. Evrensel doğruluğu
kanıtlanmış açık, net, anlaşılabilir ‘ortak değerlerin’ referans
alınması uzlaşma şansını güçlendirecektir”
diye konuştu.