Yayladan inerken

Yayladan inerken
20 Aralık 2021 11:25

Kartallar yüksek uçar, misali dağların tepelerini yuva yapıp onlara “yayla” demişiz. Töremizde: Yazın yaylak, kışın kışlak hep olagelmiştir. Göç hikâyelerimiz de asıl böyle başlamıştır.

 

Mehmet Eren

 

 

Nice verimsiz yamaçları kendimize kutlu memleket yaparak nice köyler kurduk.
Yetmedi ki bize köylerin toprakları… Çünkü ya kayalıktı ya da heyelan korkusu vardı.
Nerede toprak bulduksa oraya mutlaka bir şeyler ektik.
Hatta aşağılardan toprak taşıyarak kayaların yamaçlarında bahçeler yaptık.
Ne ekebilirdik ki?..
Kara lahana, patates, mısır, fasulye, belki biraz fındık…
Çok sonraları da çay…

 

 

Bunların her birini bolca ekip dikebileceğimiz toprağımız mı var ki?..
Her şey ortada:
Bir vadimiz var ve bir de onun sarp yamaçları…
Bizler de o yamaçların nimetleri ile büyüdük…
Biraz mısır, biraz patates, çokça lahana…
Bilinsin ki lahananın en iyisi de yaylada olur… Hele kar vurunca bir başka lezzetlidir.
Yaylanın en çok sütünü, yoğurdunu, peynirini, yağını severim.
Hele kuymak, mıhlamayı tek geçerim.
Bilirim ki bu ifadelerim birçoğunuzun hatıralarını canlandıracaktır.
Bizler azla yetinebilmiş ve az ile mutlu olabilmiş yokluk içinde mesut insanlarız aslında…

 

 

Sabah- akşam kuymak yiyip de bıkmadığımız zamanları hatırlarım…
Çocukluğumuzda dedemin misafiri hiç eksik olmazdı, sonraki zamanlarda da babamın…
Şimdi bizler yaylalarda misafir ağırlayamıyoruz.
Çünkü birkaç günlüğüne gelip hemen dönmek zorunda kalıyoruz.
Yaylada misafir ağırlamak çok güzeldir aslında.
Misafiri geldiği akşam dedemin yüzü güler keyfi bir başka olurdu.
Törelerine tamtamına sahip çıkan bu vefalı ve fedakâr insanlar bir başkaydı be!..

 

 

Hele çocukluğumuzda yaz gecesinin serin akşamlarında anlatılan hikayeler, masallar…
Kemençe eşliğinde ki horanlarımız…
Sisin basmasına aldırmadan yarı nemli havadaki oyunlarımız…
Hele çayır biçmeleri bırakıp kaçamak oyunlarımız onlar gerçekten bir başka tatlı oluyordu.
Baksanıza, nice yokluklar içerisinde keyif dolu varlıklar oluşturmuşuz.
Çaykaralının göç edip gittiği yerlerde oluşturduğu artı değerlerin ana maddeleri demek ki bunlardı…

 

 

Şimdilerde artık yaylalardan inmeye başlandı ve bizim de gurbetten sılaya hasret damarlarımız kabardı.
Farkında mısınız: Yazbaşı yaylaya çıkılırken duyulan sevinç, heyecan, neşe, coşku inilirken yaşanmaz…
Yayladan inilirken bir hüzün kaplar hemen her tarafı…
Anlaşılan o ki: Sis de bunun farkındadır, her tarafı kaplar ki insanların hüzünleri görünmesin.

 

 

Yayla hem çile hem bereket hem eğlence hem yeniden diriliş yeridir.
Yazbaşı götürdüğümüz boş kaplar dopdoludur, her yerden bereket fışkırır.
İnekler koyunlar süt, yağ, peynir vermiştir bu yetmez birçoğu yavru vermiştir…
Kolay mı, her bir aile hem kış boyu yiyeceklerini biriktirebilmiş hem de okuyacak çocuğunun okul masraflarını çıkarabilmiştir.
Bu günlerde bu gayretlerin çoğu yapılamamaktadır.
Günümüz yaylası biraz nostalji olsa bile, bizdeki yayla böyle bir hikâye, böyle bir bereket…