Yargı  ve Emniyet Hükümet Kontrolü Dışında mı?!

Yargı ve Emniyet Hükümet Kontrolü Dışında mı?!
10 Şubat 2012 11:17

İktidar kavgasının kökleri…

İktidar kavgasının kökleri…

 

AKP Hükümeti’ne en yakın gazeterden Yenişafak yazarı Ali Bayramoğlu gene gündemi sarsacak bir yazı kaleme aldı. Bayramoğlu, Ergenekon,Balyoz ve KCK davaları üzerinden aşırı güçlenen Yargı ve Emniyet güçleri çarkının bugün devlet içinde kriz yarattığını kaydetti. Bayramoğlu MİT ve Emniyet içinde yaşanan krizin kriptolarını bakın böyle çözdü:

 

Seçimler öncesi beklentiler ile bugünkü ortam arasında mesafe gerçekten büyük.

 

Beklenti, değişimin kurumlaşması, siyasette, basında, düşünce hayatında zedelenen çoğulculuğun restorasyonu, “eksiksiz temsil yapısının üst sınırı”na gelmiş bir parlamento dokusuyla yeni toplumsal mutabakat arayışı, dolayısıyla yeni bir anayasa yönündeydi.
Ne var ki, ters yöne ilerledik.

Gündeme çatışmalar ve operasyonlar hâkim oldu. Ülke, Kürt meselesinde siyasi imkân ve araçların terk edilmesini, siyaset ve şiddet arasındaki çizgileri dikkate almayan güvenlikçi uygulamaları, öğrenci, öğretim üyesi, gazeteci tutuklamalarını, yasakları ve eksik hukuki durumları tartışır hale geldi.

Bu otoriter kokular hemen her zaman ve her yerde devlet içi aksaklıklara, çatışmalara, güç palazlanmalarına yol açarlar.

Ve önemli ölçüde siyasetin tıkanmasından beslenirler.

 

Bizde de öyle oldu.

Bugün tanık olduğumuz “iktidar kavgası” ile bu kavganın ürettiği “devlet krizi“, bir anlamda bir “siyasetsizlik türü“nün sonucudur.

Değişim süreçleri “çatışma”dan “kurumlaşma”ya, “yıkım”dan “kurma”ya doğru geçişler gerektirirler. Ve her şeyin bir dozu ve bir demi vardır. Bu geçişlerin gereği yapılamaz, zamanı kaçırılırsa değişim döneminin temizlik araçları sistemleşirler, “çatışma dili, araçları ve politikaları” adım adım o sistemi kuşatır…

Türkiye bugün bu sıkıntıyla karşı karşıya…

 

“Siyasetsizlik” halini hafife almamak gerekir.

Nitekim son bir yıl içinde, açıktır ki, Kürt sorununda, siyaset hızla, sürdürülebilir olduğuna inanılan bir güvenlik stratejisi tarafından ikame etmiştir.

Yine açıktır ki, Ergenekon, Balyoz gibi davalar üzerinden götürülen değişim süreci, eski aktörlerin önemli ölçüde tasfiye olmasına rağmen, özellikle 2010’dan itibaren adli süreçlerle daimi kılınmaya çalışılan bir güvenlik politikasına teslim olmuş ve polis-yargı yargı cihazına teslim edilmiştir.

 

Bunların önemli sonuçları olmuştur.

 

1.Güvenlik birimleri ile siyasi nitelikli dosyalar üzerinden siyasi karar verici haline gelen yargı, aşırı güçlenmiş ve değerlenmiştir. Özel yetkili mahkemeler ve savcılıklar düzenlemesi gibi yasal yetkiler ve geniş hareket alanıyla, otonomlaşma eğilimi kazanmıştır. Bunun kadar önemli bir durum da, bu “yeni iktidar merkezi”nin belli bir siyasi grup ve anlayışla üst üste oturması ve onun tarafından kontrol edilmesi olmuştur. Bu grup güvenlik birimleriyle, yargısı, polisi, basındaki sağa sola dağılmış kalemleriyle toplumsal ve siyasal güç kavgasına girişmiştir. Bugün gelinen noktada daha çok pay istediği siyasi iktidarı karşına almıştır. Ergenekon, Balyoz ve KCK türü davalar üzerinden güçlenen, “polis ve yargı çarkı“nın keyfi ve hoyrat uygulamalarının, elindeki gücü siyasi bir cihaz haline çevirmesinin ve siyasi alana girmesinin kökü bizce burada yatmaktadır.

 

2. Siyasi nitelikli soruşturma ve kovuşturmalar kapanmaz dosyalar haline dönüşmüş, her gün yeni bir girdiyle beslenmiş, soruşturmalar, iddianameler, tutuklama süreleri ve halleri, hukuki gereklerden çok bir güvenlik ortamı ve stratejisinin sürdürülebilme araçlarını andırmaya başlamıştır. Bu durum ise emniyet-yargı birimleri eliyle bir “hukuksuzluk ortamı”nı beslemektedir.

 

3. Bunlara paralel olarak ülkeyi tersten bir güvenlik iklimi kuşatmıştır. Gerçekten de kamuoyu artan bir oranda “tehdit ve tehlike mantığı”na davet edilmiş, tasfiye ve takip sürekli kılınmış ve kapsamı Ersanlı, Şık, Şener, Zaraoku örneklerinde olduğu gibi her konuda sıradan muhalifleri kuşatacak kadar genişlemiştir. Başka bir ifadeyle “tehdit ve tehlike”mantığına, temizlik gömleği giydirilmiştir. Demokrasi fikri, psikolojik harekatlar, yasaklar, operasyonlar ve tutuklamalarla iç içe sokulmuştur. Velhasıl iktidar alanı genişletme hamlelerinde ve iktidar kavgalarında kamuoyu aktif bir unsur haline dönüştürülmüştür.

Siyasetliği üreten ve siyasetsizlikten beslenen bu durum, artık, “kaynama noktası”na gelmiş bulunuyor.

Ve siyasi iktidara düşen iki acil ve büyük iş var.

 

İlki bu otonom gücü tasfiye etmek, yargı–siyaset, emniyet-yargı ilişkilerini demokrasi ilkeleri üzerine oturtmaktır.

Bu ise ancak “siyasete geri dönüş” ve “demokratik bir siyaset”le mümkündür.
İkinci iş de işte budur.

Yoksa endişelenmemiz gereken çok neden bulunuyor…