Ya Çanakkale geçilseydi?

Ya Çanakkale geçilseydi?
18 Mart 2012 00:08

98 yıl önce gerçekleşen ve tarihin en kanlı savaşlarından olan Çanakkale Zaferi, sadece Ulusal bağımsızlık mücadelemiz için değil, dünyanın ezile ulusları için de önemli bir örnek oldu.

98 yıl önce gerçekleşen ve tarihin  en kanlı savaşlarından olan Çanakkale Zaferi, sadece Ulusal bağımsızlık mücadelemiz için değil, dünyanın ezile ulusları için de önemli bir örnek oldu.

 

 

 

H&H DOSYA / Derleyen Doruk ÇAKAR

 

1. Dünya Savaşı’nın stratejik cephelerinden Çanakkale’deki savaş, itilaf devletlerinin başını çeken İngiltere’nin, boğaz üzerinden Marmara ve İstanbul’u ele geçirmek ve Rusya’ya giden yolu açmak istemesiyle başladı. Zira yakın geçmişte, Balkan Savaşı, Trablusgarp Savaşı’ ve Sarıkamış Harekâtı’nda ağır yenilgiler almış olan Osmanlı İmparatorluğu’nun askeri gücü, İtilaf Devletleri’nce zaten yetersiz olarak görülüyordu. Avrupalılarca “hasta adam” olarak nitelenen Osmanlı’nın boğazlardaki bir saldırıyı kaldıramayacağı düşünmüştü.

 

 

 Hasta adam Osmanlı

 

 

Tarihinde yenilgilere yer olmayan İngiliz donanmasının ise silah, teknoloji ve başarı açısından kendine güveni tamdı. Dünyanın yenilmez donanması, Fransa’nın da desteği ile dünyanın en büyük armadasını oluşturdu. İtilaf Devletleri’nin deniz harekatı 19 Şubat 1915’te başladı.

 

 

Queen Elizabeth

 

 

13 Mart 1915’e kadar düşman gemileri tabyaları top ateşine tuttu, mayın tarama gemileri olabildiğince yol açtı. Bu durumda 16 savaş gemilik dev donanma Çanakkale’yi geçmeye kalktı. Ancak her gemi Nusret Mayın Gemisi adlı Osmanlı mayın gemisinin boğazın Asya tarafına yerleştirdiği deniz mayınları tarafından hasar aldı.

 

 

Nusret Mayın Gemisi

 

 

Deniz Harekâtı’nın başarısızlığı umutları Kara Harekâtı’na çevirmişti. Böylece Mısır’daki Anzac Tümenleri ile birlikte 70 bin kişilik bir kolordu bu işe ayrılmış oluyordu. Öte yandan Çanakkale’de incelemeler yapan Avrupalı bir General, Donanmanın tek başına Boğaz’dan geçemeyeceğine inandığını, kuvvetli bir ordunun karadan donanmayı desteklemesi gerektiğini bildiriyordu.

 

 

Kara harekatının Anafartalar, Arıburnu, Conkbayırı ve Kilitbahir cephelerinde Türk ordusu düşmanı yenerek önemli başarılar elde etti. Mustafa Kemal savaşın ne pahasına olursa olsun kaybedilmemesi gerektiğine işaret ettiği ünlü “Ben size taarruzu değil ölmeyi emrediyorum” sözünü bu kara harekatı sırasında söylemişti.

 

 

 

Çanakkale Boğazı’nı denizden aşıp İstanbul’a giremeyen İtilaf Devletleri, 25 Nisan 1915’ten başlayarak 8-9 Ocak 1916’ya kadar süren Çanakkale kara savaşlarında Mustafa Kemal tarafından yenilgiye uğratıldı. Eğer itilaf güçlerinin bu girişimi durdurulamasaydı, düşman donanması, daha o tarihte İstanbul’a girerek Osmanlı İmparatorluğu’nu çökertebilecekti.

 

 

Kurtuluş Savaşı’na giden yol

 

Çanakkale’nin kara ve deniz harekatlarında işgalin engellenmesi de, Mustafa Kemal’i halkın gözündeki konumunu güçlendirdi.

 

 

 

İşgallerin durdurulması ve ulusal bağımsızlığın yeniden kurulması açısından kendine güveni artan Türk halkı, Kurtuluş Savaşı’nda da Türk ordusuna tüm gücüyle desteğini verdi.

 

 

250 bin şehit ve Rus Devrim

 

Çanakkale Zaferi’ni ve zaferin ardından yaşanan süreci, yazar Eyyüp Altun şöyle ifade eder:

 

“Bir kısmı çocuk denecek yaştaki 250 bin insan düşman kurşunuyla yaşamını yitirdi. Çanakkale yi geçemeyen İngiliz ve Fransız ordularından istediği yardımı alamayan Çarlık ordusu ise Bolşeviklere yenilmekten kurtulamadı. Böylece Lenin’in başlattığı Ekim Devrimi, yani dünyanın ilk sosyalist devrimi başarıya ulaştı. Başarıya ulaşan bu sosyalist devrim daha sonra Mustafa Kemal önderliğinde sürdürülen Kurtuluş Savaşı’nı destekledi. Bu destek hem psikolojik, hem de maddi açıdan Anadolu direnişine rahat bir nefes aldırdı. Sovyet desteğini arkasına alan Anadolu hareketinin durdurulamayacağını gören savaş yorgunu (Birinci Dünya Savaşı 1914–1918) İngilizler Mustafa Kemal’le anlaşmak zorunda kalarak savaştan çekildiler. Böylece Lozan Antlaşmasıyla (1923) Türkiye Cumhuriyetinin kuruluşu tescillenmiş oldu. Dünyanın, sömürge altındaki diğer ulusları sömürgeciliğe karşı verilen bir savaşın başarıya ulaşabileceğinin mümkün olabileceğini Türkiye örneğinde somut olarak gördüler. Sovyetler Birliğinin ezilen ulusların yanında yer alma eğilimi (ki Bolşevik Devrimin lideri Lenin, Ulusların Kendi Kaderini Tayin Hakkı gibi bir sloganı ortaya atmıştı) bu mazlum milletleri daha bir cesaretlendirdi.”

 

 

Ezilen halkların örnek aldığı zafer

 

Altun’un konuya ilişkin şu saptamaları da, Milli bir mücadelenin ulaşabileceği evrensel boyutları gözler önüne seriyor:

 

“Türkiye’den sonra Hindistan bağımsızlık savaşı, Çin sosyalist devrimi, Rodezya ve Mozambik ulusal kurtuluş savaşları, Libya, Cezayir derken sömürge durumundaki yüzlerce halk (savaşla veya savaşsız) ulusal bağımsızlıklarını elde ettiler. Ardı ardına gelen bu bağımsızlık zaferleri klasik sömürgecilik çağının sona ermesini sağlayarak tarihin siyasi akışını değiştirdi. Çanakkale direnişiyle başlayan, Ekim Devrimi, Türkiye Kurtuluş Savaşı, Çin ve Hindistan devrimleriyle devam eden süreç tarihteki bir dönemin kapanmasını getirdi.”