Türkiye intiharla mücadelede nasıl sınıfta kalıyor?!

Türkiye intiharla mücadelede nasıl sınıfta kalıyor?!
22 Ekim 2019 13:40

Çok sevdiğim bir büyüğümü toprağa vereli henüz 2 hafta geçmemişti. 6 Eylül günü zaten Barış’a cenazede rastlamayarak, bir şeylerin yolunda gitmediğini farketmiştik.

 

 

Engin BALIM H&H YORUM

 

 

Maalesef hastamızın ağırlaşmaya başladığı dönemde de, Barış ziyarete gelmeyerek, bizlere olumsuz bir durum olduğunun sinyalini vermişti. Ama nafile, kendi koşturmacalarımızın içinde, onu sessiz çığlığını duyamamıştık!

 

 

22 Ekim sabahı, telefonfaki ses şöyleydi; ‘’Engin tam anlayamadım ama Barış intihara kalkışmış. Çukurambar’da atış poligonunda mı neymiş? Şimdi galiba karakola çekmişler. Detayı bilmiyoruz. Gitmen lazım…’’

 

 

Barış ile kan bağım yoktu ama öz kuzenlerimden, daha sıkıydık. Saat 13.00 gibi polis karkoluna gittim. 14.00 gibi polisler Barış’ı getirdiler. Beni dışarda tuttular, onun ifadesini aldılar. (sağlık kontrolünden dahi geçirilmemişti. )

 

 

‘’Siz neyi oluyorsunuz’’ dediler, ‘’abisiyim’’ dedim, öz olmadığımı öğrenince ‘’annesi babası nerede’’ dediler. Babası öldü annesi yolda gelecek diyebildim. Neden burada, ne oldu dediğimde, soğuk bir sesle yanıtlayıverdi bir polis, ‘’intihara kalkışmış silahla poligonda, son saniye poligon müdürü emekli polis farkedip kameradan görüp tetiğe parmağını koymuş!’’

 

 

Prosedüre uysun diye; hızlıca Barış’ın ifadesini aldılar, daha önce hiç psikolojik tedavi görmediğini belirtince, dışarıdan, ‘’Hayır memur Bey psikiyatriste gitti sonra reddetti’’ diye müdahale etmek istedim. ‘’Siz çıkın dışarı’’ diye bir memur müdahele etti. Avukat da istemedi Barış, polislerin de yönlendirmesi ile jet hızı ile ifadesini vererek, imzaladı! Polisler ‘’oğlum bak gençsin, araban var, özel üniversitede mühendislik okuyorsun değer mi? Üzme sevdiklerini bir daha yapma ‘’ gibi nasihatlerde bulundular, Oysaki anında devlet tarafından, bir psikiyatr çağrılsa, 2-3 gün hastanede gözetim alltına alınsa, kısaca devlet vatandaşını korusa, her şey farklı olabilirdi! İntihara kalkışan biri o anda polisin araban var, özel okula gidiyorsun tavsiyelerine kulak verebilir miydi, yoksa yarım kalan işine mi odaklanırdı?!

 

 

Üst düzey makamdaki bazı tanıdıklarımı arayarak durumun önemini anlattım, karakoldan birilerine ulaşarak, tanıdığımız psikiyatr gelene kadar, Barış’ı tutmalarını istedim. Ama nafile, o anda herkes kendi yaşam teleaşı içindeydi, bu kez Barış’ın sessiz çığlıklarının benzerini ben atıyordum ama sesimi kimseye duyuramıyordum!

 

 

Bir anda 1.90 boyundaki (initahara teşebbüs eden) genç ile kendimi karakolun önündeki sokakta buldum. Barış’ı zar zor ikna ederek ofise davet ettim. Belki şirkette birirlerinin de yardımı ile onu oyalayabilirdim. Yanında kimse ile net biçimde konuşamıyordum! WhastApptan kısa bilgileri çaktırmadan yakınlarına yollluyordum. Antalya’da olan akrabalarının gelmesi zaman alabilirdi. Pskiyatrist dostum Semih bey ile de gizlice yazışıyordum. ‘’Hastalarımı iptal edeyim ama 2 saatten önce gelemem’’ dedi. Sadece 2 saat oyalamam gerekiyordu ama nasıl!?

 

 

Barış sürekli abi eve gideceğim diye taksilere yönelse de, bağıra çağıra hatır koyarak onu belki de, 2o-25 defa kaçmak istese de şirkete getirmeyi başardım.

 

 

Alnında iki el poligonda ateş edip dayadığı silahın kızgın namlusunu izi vardı.
Yeni doğan yeğenini, dayılık duygusunu sordum, konuşsun istedim ama geçiştirdi. ‘’Annen duyunca çok Üzülür ne diyelim’’ dedim, boşver dedi. Sanki Barış’ın bedeni benimleydi ama ruhu başka biryere gitmişti!

 

 

Çaresizdim.

 

 

Annesi ve teyzesi geldiğinde, Barış’ı aldık ve arabasını almak için birlikte taksi ile Çukurambar’a gittik! Barış arabasını nereye bıraktığını hatırlamıyordu, sokakları gezerken şoke oldum! Barış gibi ince düşünceli bir genç, arabasını bir sitenin otopark çıkışını kapatacak şekilde bırakıp inmiş, poligona adeta koşmuş! Barış’ın ilk harfi olan özel B plakakasını çıkarttığım gün aklıma geldi, daha dün gibiydi, oysa ne severdi o arabayı, şimdi terk edip bırakmıştı! Adeta gurur duyardı, tertemiz bakardı ama arabası bakımsız haldeydi!

 

 

Bu arada dinimizde intihara daima olumsuz bakılır AMA kişinin neden bu kadar zor bir kararı verdiğini kimse empati kurup düşünmez! Barış iki yıldır düzenli 5 vakit evinde namaz kılıyordu. Ciddi Allah korkusu olan, yalan nedir bilmeyen bir gençti. Sadece yalnızdı, sessizdi, pek sosyal değildi.

 

 

‘’Annesine dönerek arabayı siz kullanın’’ dedim, teyzesi de yanlarındaydı, saat 16.00 gibiydi. ‘’Ben bir poligona uğrayıp, Barış’ı kurtaran kişi ile konuşacağım, sonra psikiyatr arkadaşım ile eve uğrayacağım’’ dedim. Annesi ‘’Engin korkuyorum bu bir şey yapmasın yine’’ deyince, ‘’Rahat ol abla yanında durun hemen geliyorum taksi ile’’ dedim!

 

 

Poligonda Barış’ı tetiğe parmağını sokarak kurtaran emekli polis, ‘’Gördüğüm en ciddi intihar sahnesiydi, bakın müdahale edin yoksa bu gece bile bu çocuk tekrar dener, iş ciddi hafife almayın ‘’diye uyardı…

 

 

Pskiyatrist dostum annesinin bir dilekçe yazması ve kendisinin de hekim olarak görüş beyan etmesi ile geçici bir süreliğine Barış’ı yatırabileceğimizden bahsetti! Yalnız süreç günler alabiliyordu! Bürokrasi malum! O sürede de ilaç vererek vs Barış’ı yatıştırmamız gerektiğini ve annesinin izni olması ile ambulansla gidip Barış’ı alabileceğimizi anlattı. Hemen anne ile telde konuştum ‘’Tamam ne yapalım yaşasın oğlum kabul’’ dedi. Bir anne için müthiş zor ama doğru karardı!

 

 

Yalnız işte burada yazımın ana konusu başlıyor! Bir anne o halde bunları nasıl organize edecek? Pskiyatrların büyük bir risk alarak, böyle durumlarda hastayı gözetim altına alma, yetkileri var AMA mevcut yasal düzenlemelerdeki eksiklikler ve sıkıntılardan dolayı, olay sonrası konuştuğum bir çok doktor, bu riski hiç bir meslektaşlarının Türkiye’de alamayacaklarında mutabık kaldılar!

 

 

Sistemimize dair acılı bir yakın olarak sorularım:

 

 

1)Neden intihara kalkışan bir genç, tam teşekküllü bir devlet hastanesinin psikiyatri bölümüne yollanmadı?
2)Psikiyatristlerce kontrolden geçirilmedi?
3)Polis hemen rahmetliyi bize bıraktı?
4)Barolardan avukat isteyip istemediği sorulan rahmetliye, psikolog ya da psikyatr intihar girişimlerinde karakola zorunlu olarak devlet tarafından yollanabilirdi. Neden bu basit çözüm denenmiyor?
5)Poligonların, atış sporlarının gelişmesine zerre karşı değilim AMA silah ruhsatı alırken, tam teşekküllü bir hastaneden sağlamdır diye heyet raporu istenirken, belki de poligona giriş için de psikiyatrdan 6 ayda bir sağlam diye rapor istenebilir. Bunlar bence gerekli şeyler…

 

Olay sonrası konuştuğum bir çok psikiyatr,

 

İntihar girişiminden sonraki akut dönemin insan yaşamında bir kriz dönemi olduğunu ve yardımın en gerekli olduğu acil durum olduğuna vurgu yaptılar. Yasal boşlukların, kurtarılma ihtimali olan bir çok insanın yaşamına mal olduğunu ama konunun acılı aileler tarafından duyurulmayıp,problemin halı altına süpürüldüğünü kaydettiler.

 

 

Sonradan yaptığım detaylı araştırmaları da belki bir başka aile evladını kurtarabilir diye paylaşmak istiyorum;

 

 

İstatistiklere göre her 40 saniyede biri, hayatına son veriyor.
Dünya Sağlık Örgütü’ne göre her yıl 800 bin kişi intihar ederek hayatını kaybediyor; aynı zamanda intihar 15-29 yaş arası gençlerde yol kazalarından sonra en çok görülen ikinci ölüm sebebi.
İntihara yönelenlerin yarısından fazlasının 15-34 yaş grubundaki kişiler oluşturuyor. O akşam gelen savcı ve adli tıp doktorundan duyduğum bilgi ile de örtüşüyor, o gün, Ankara’da Barış dışında 2 genç daha intihar etmişti!

 

 

Araştırmalara göre; intihar girişiminde bulunan gençler, hiç girişimde bulunmayanlara göre, girişimi yineleme olasılıkları 8 kat fazla! Ayrıca bir çok çalışmada intihar girişimlerinin %25’ inin tekrarladığı ve bu tekrarların %30’ unun ölümle sonuçlanmakta. Ünlü Pskiyatr Irvin Yalom, ciddi intihar girişimi sonucu şans eseri kurtulabilen kişilerde, ölümle bu karşılaşma sonrası hayatı sevebildiklerini ve anlamlandırabildiklerini belirtmekte. Yani Barış, müdahale edilebilseydi, belki tekrarlamayacak ve şuan bizimle olacaktı!

 

 

Yine Van Dongen, intihar girişiminde bulunduktan sonra tesadüfen hayatta kalan 35 kişi ile yaptığı çalışmada, bu kişilerin büyük kısmının sosyal ilişkilerinde belirgin bir düzelme saptamıştır.

 

 

Yani o gün atlatılabildiğinde kişinin intiharı tekrarlama olasılığı gibi yaşamı seçme olasılığı da var! O nedenle Barış gitti ama başka Barışları yaşatabiliriz. Basit bir yasal düzenleme ile neden olmasın…

 

 

Piskiyatrist ve Avukat dostlarımdan aldığım bilgiye göre intihardan kurtulan bir kişiyi, hızlıca hastanede gözetim altına aldırmak, özellikle ağır yaralı vs değil de bizimkisi gibi bir durumsa, ülkemizde zor ve zaman alan bir süreç.

 

 

İntihar girişiminde bulunan biri 18 yaşından küçükse sorun yok, ailesi gerekli tedbirlerin alınmasını sağlayabilir. Ancak 18 yaşından büyükse kişi o zaman ailenin yapabileceği ilk şey onu yardım alması için iknaya uğraşmaktır. Eğer intihar etme ihtimali yüksek ve yardım almayı reddeden biri söz konusu ise aile o kişinin sağlığını ve hayatını koruyabilmek için mahkemeye başvurabilir. Kişi kolluk nezaretinde muayeneye götürülür ve muayene eden psikiyatri uzmanı da rapor düzenlerse, kişi hakkında vasi tayini kararı mahkemece alınabilir . O durumda ailenin isteği ve doktorun da uygun görmesiyle kişinin yatarak tedavisi sağlanabilir. Bu karar olmadan çok acil durumlar dışında – ki böyle durumlarda da yatış anında mahkeme kararı almak gerekir- ilgili kişinin vücuduna isteği ve bilgisi dışında tıbbi müdahale yapılamaz ve kişi hastaneye zorla yatırılamaz. Mahkeme kararının kaç gün süreceğini de siz düşünün.

 

 

Türk hukukunda, maalesef, intihara teşebbüs konusuna değinilmemiş ve bu hususla ilgili herhangi bir tedbir düzenlenmemiştir. İntihara teşebbüs Türk Ceza Kanunu gereği bir suç ya da Kabahatlar Kanunu gereği bir kabahat olmadığı gibi, özel hukuk mevzuatına ve Medeni Kanuna göre de bir tedbire tabi değildir.

 

 

Mahkeme Barış’ı çağırıp dinleyene kadar, kaç kez initaharı deneyebilirdi?! Yani kanun vatandaşa acil bir çözüm sunamıyor çok net ve açık!

 

 

Hekimin müdahalesinin hukuka uygun olmasını kılan yegane unsur hastanın rızasıdır! Barış gibi bir gencin o anda psikiyatrist ile görüşmek istemeyeceği açıkken, zamanla yarış varken, durumu gözünüzün önünde lütfen canlandırınız…

 

 

Durumun bizdeki gibi acil olduğu hallerde bile, doktorların sınırsız bir özgürlüğü olmadığı gibi; çözüm bekleyen , düzenlemeler gereken pek çok husus olduğu açıktır!

 

 

Böyle acil durumlarda psikiyatri hekimine yol gösterecek, ellerini, karar verirken güçlendirecek, hiç yoktan intihar girişimlerinde, kanunda açık net ifadelere ihtiyaç olduğunu düşünüyorum…

 

 

Yurtdışında durum nasıl diye incelediğimde ise; ABD, Kanada; İngiltere gibi gelişmiş ülkelerdkei İntihardan kurtulanları yaşama döndürmek için bir çok önemli dernek ve sivil toplum kuruluşunun, anında destek ve danışmanlık verdiğini gördüm.

 

 

Buna ek olarak da, intihara teşebbüs eden kişinin, gözetim altına hızlıca alınabilmesi ve yeniden intihara teşebbüs etmemesi için de, kişi hürriyetini askıya almak için çok net yasal düzenlemeler mevcut.

 

 

Avrupa Birliği ülkelerinde, Amerika Birleşik Devletlerinde, Kanada, Avustralya gibi hukuk standardı yüksek ülkelerde, ruh hastalarının hastaneye yatırılması hakim tarafından karşılanmakta ve denetlenmektedir. Koruma altına alınmamış kişilerin yatırılması konusunda, yasa psikiyatri hekimine, kolluk güçlerinin “gözaltı” yetkisine benzer bir yetki vermiştir.

 

 

Hekim tıbben “zorunlu-istemsiz yatış” koşulları olan kişiyi hastaneye yatırırır, gerekli tıbbi, hukuki belgelerini hazırlayarak, durumu yargıca sunar. Yargıç sunulan tıbbi, hukuki belgeleri inceleyerek, gerek duyarsa başka bir hekime muayyene ettirerek ya da kendisi de kişiyi görüp değerlendirerek hastanın yatırılmasını onaylar ya da sonlandırır. Bu durumda kişi, ülkemizde bulunmayan bir uygulama ile “geçici koruma” (vesayet) altına alınır. Yani öncelik hastanın özgürlüğü değil, hayatta kalabilmesidir! Ama hakim hastanın, art niyetli bir şekilde özgürlüğünden olmasına karşı da dikkatli bir tutum takınır!

 

 

Amerika Birleşik Devletlerinde “acil yatırma”, “gözlem amacıyla yatırma” ve “uzamış gözetim” olmak üzere hastanede istemsiz yatırılmanın hangi meslek grubu tarafından başlatılacağına ilişkin çeşitli yatırma sistemi bulunmaktatır. Eyaletler arasında istemsiz hastaneye yatırılmanın hangi meslek tarafından başlatılacağı değişmektedir. Hastanın acil olarak yatırılması genelde daha az resmiyet gerektirirken, uzamış gözetim daha resmi olmalıdır; gözlem amacıyla yatırma ise bu ikisi arasındadır.

 

 

Acil yatırma süreci hastanın hastanın kötüleştiğini ve tehlikeli olduğuna tanıklık eden bir aile üyesi veya arkadaş tarafından başlatılabilir. Sıklıkla polis de süreci başlatabilir ancak bazı eyaletlerde kişi yatırılmadan mahkeme kararı gerekir. Bazı eyaletlerde ise bir hekimin bu kişinin hastaneye yatırılmak için gerekli kriterleri karşıladığını belirtmesi yeterli görülmektedir.

 

 

Nitekim genel olarak tüm ülkelerdeki düzenlemeler uyarınca zorla hastaneye yatırma işlemini izleyen ve genellikle 72 saati aşmayan bir süre içinde yatışa karar veren hekim ya da kurum mahkemeye başvurarak bu işleme yasal bir geçerlilik kazandırmak zorundadır.

 

 

Zorla hastaneye yatırma konusunun psikiyatri uygulamasının en hassas ve etik açıdan önemli konularından olduğu açıktır. Gerek psikiyatri hastalarının haklarının korunması gerekse hekimlere yüklenen sorumluluk sebebiyle mesleklerini kaygı ve baskı altında ifa etmelerini engellemek adına Türkiye’de bu konudaki yasal boşluğun doldurulması gerekmektedir.

 

 

Türkiye’nin zorla hastaneye yatırma uygulamasının yasal olarak düzenlenmediği az sayıdaki ülkelerden biri olduğunu söylersem haksızlık etmem, yani Türkiye bu konuyu halının altına süpürmüştür!

 

 

Pskiyatri hastasının zorla hastaneye yatırılması hususunda ülkemizde bu konuya özel yasal bir düzenleme bulunmamakla birlikte, bazı kanunlarda düzenlenen ‘’toplum için tehlike teşkil eden bir akıl hastası” ölçütüne göre psikiyatri hastasının zorla hasteneye yatırılması sağlanmaktadır. Bu nedenle genel ölçüt olarak “hastanın kendisi yahut toplum için tehlikeli olması, tehlikelilik” unsuru temel alınmakla birlikte özel düzenleme bulunmaması sebebiyle bu konudaki kararlar hekimin görüşüne ve kanaatine bırakılmıştır.

 

 

Psikiyatri zorla bir hastanının tedavi edilebildiği ender uzmanlık alanlarından biridir! Belki de böyle bir uygulamanın yapıldığı tek alandır! Intihar girişimi gibi acil müdahale, tedbir gereken durumlarda ne yapılacağı konusunda, ülkemizde kanunda NET bir ifade olmaması nedeni ile hekimlerin eli Türkiye’de zayıftır!

 

 

Bilmiyorum belki de, bizim yaşadığımız acıyı bir çok kişi, yaşadı. Sessiz kalmayı yeğlediler. Aradan geçen koca bir yıl içinde, bu yazıyı kaleme alma gücünü kendimde yeni bulabildim.

 

 

Tek isteğim; Türkiye’de de intiharla mücadelede, ailelere kurumsal destek verecek bir yapının oluşturulması ve gelişmiş ülkelerdeki gibi NET, yasal düzenlemelerin çıkarılması. Zamana karşı yarışta, hiç yoktan bürokratik sürecin tamamlanmasına kadar, ailelere fırsat sunulması.

 

 

Engin BALIM Twitter