"Susmanın ağırlığı konuşmaktan daha zor"

"Susmanın ağırlığı konuşmaktan daha zor"
13 Şubat 2012 21:48

CHP eski genel sekreteri Önder Sav, suskunluğunu bozdu. Sav, Habertürk TV Ankara Temsilcisi Ali Can Türkoğlu’nun sorularını yanıtladı.

CHP eski genel sekreteri Önder Sav, suskunluğunu bozdu. Sav, Habertürk TV Ankara Temsilcisi Ali Can Türkoğlu’nun sorularını yanıtladı.

 

Sav Cumhuriyet Halk Partisi ve Genel Başkan Kemal Kılıçdaroğlu hakkında çok konuşulacak açıklamalara imza attı.

 

“Parti binasını bilmeden başkan olanlarla aynı kefeye konmam”

“Ön seçim olsaydı genel başkan yardımcıları milletvekili bile seçilemezdi”

“Bu saatten sonra makam mevki isteğim yok”

 

 

Sav’ın açıklamalarından bazı bölümler;

 

SUSMANIN AĞIRLIĞI KONUŞMAKTAN DAHA ZOR

 

Bu zamana kadar suskunluğumu korudum. 12 Haziran seçimlerinden önce YSK’nın belirlediği takvim doğrultusunda ben de diğer pek çok aday adayı gibi başvuruda bulundum. Aday gösterilmedim. Yine sustum. Hiçbir tepki vermedim. Değerlendirme yapmadım.

 

12 Haziran seçimleri bana göre başarılı sonuçlanmadı. Buna rağmen yine sustum. Bütün basın yayın organlarının bu konudaki taleplerine karşı suskunluğumu korumaya devam ettim. Siyasi yaşamımda CHP’yi hemen her şeyin üzerinde tuttum. Ama 1956’dan bu yana üyesi olduğum CHP’de bu günlerde anlaşılması güç olaylar meydana gelince suskunluğumu bozmaya karar verdim. Susmanın ağırlığını konuşmaktan daha zor olduğunu düşünerek bu programı kabul ettim.

 

“PARTİ BİNASINI BİLMEDEN GENEL BAŞKAN OLANLARLA AYNI KEFEDE OLMAM”

 

CHP manen bana çok şey verdi. 1980 öncesi iki kez milletvekili seçilmem, 1974’de Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığına getirilmem, grup başkanvekillikleri yapmam, sonra CHP’nin en uzun süreli genel sekreterlik görevi… Ben hala CHP’ye kendimi borçlu sayıyorum. CHP’yi tanımadan, binasının yerini bilmeden parti yöneticisi olanlar, partiye hakaret edip başka partiye gidip dönenlerle bizim gibileri aynı kefede gösterilmeyi kabul etmem.

 

“İMZALAR GERİ ÇEKİLMEK İSTENDİ”

 

İmzayı veren arkadaşlar imzalarının geri çekilmesi istenerek arandı. Ben bu girişimde bulunanları hukuken cahil olarak kabul ediyorum. Mevzuatı inceleseler, CHP’nin geride bıraktığı günlere inseler bu girişimlerin faydası olmayacağını bilirler. Bu imzalar sayın genel başkana verildikten sonra imzayı geri çekmenin hukuken hükmü yoktur.

Bu kadar demokratik bir hakkın bile kullanılmasına tahammül edemeyen bir zihniyetin CHP’de olması beni rahatsız ediyor.

Tüzük tartışması hangi aşamalardan geçti. CHP buraya nasıl geldi? Bu konuda objektif yansız bir değerlendirme yapmak istiyorum.

 

Genel Başkan 22 Mayıs günü Atatürk Spor Salonu’nda, yani genel başkan seçildiği gün; Daha demokratik bir yapı olacak. Tüzüğü değiştererek bunu yapacağız diye seslenmişti. Tüzüğün hukuksuzluklarını belirtip, bu hukuksuzlukların giderileceği vaadinde bulunmuştu.

 

21 Aralık 2008 kurultayında yapılmış olan tüzük değişikliklerinin değiştirileceğini ve parti içi demokrasiyi daha sağlıklı bir noktaya getireceğini ifade etmişti. Tüzük değişikliklerinin kaldırılması değil dondurulması üzerine anlaştık. Ancak Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı bu tüzük değişikliği anlamına gelir diyerek partimize uyarı yazıları gönderdi.

 

Sayın Genel Başkan da bu yazılara karşı bizim hukuksal mücadelemizi yapma talebimize itibar etmedi. 3 Kasım’da kendi imzası ile toplanacak olan Parti Meclisi Toplantısı’nda, genel başkanlık görevini yerine getirip toplantıyı açmadı. Bu ilktir. Maalesef CHP Sayın Kılıçdaroğlu’yla pek çok ilk yaşadı. Genel başkan yardımcımızın başkanlığında toplantıya devam edildi.

 

Merkez Yönetim Kurulu’nda benimle birlikte görev yapan arkadaşlarımız tamamen saf dışı edildi. Sayın Baykal Genel Başkan iken toplanmış olan 21 Aralık 2008 tüzük değişikliklerini bir buçuk yıl uygulamadı. Bu değişikliğin ilk uygulayıcısı sayın Kılıçdaroğlu olmuştur.

Yargıtay’dan üst üste uyarı yazıları geldi Sayın Genel Başkan da, 3 Kasım’da genel başkanlık görevini yapmadı, Parti Meclisi’ni toplamadı. Genel başkan yardımcısı ile toplantı devam etti. Tüzük değişikliği için kurultay çağrısı yapıldı. Sayın Genel Başkan, merkez yönetiminin değiştirildiğini bildirdi. Benimle beraber arkadaşlarımız saf dışı edildi.

 

“BLOK LİSTE HAYAL KIRIKLIĞI OLDU”

 

Sayın Genel Başkan, çarşaf liste sözünden geri adım attı. Blok listeyi kurultaya dayattı. Tabii ki o günün koşulları içinde blok listenin kavrayıcı, bütünleyici, CHP’yi kaynaştırıcı olacağını düşündü. Ancak bu ferahlığın aksine, delegelerde ve parti kamuoyunda düş kırıklığı ortaya çıktı. Bu listede CHP üyesi olmayan 17 arkadaşımız parti meclisine alındı. Bu CHP tarihinde ilktir. Mustafa Kemal, İsmet Paşa, Bülent Ecevit, Erdal İnönü, Deniz Baykal bu kadar parti dışından gelen insana parti meclisinde yer vermedi. Bir iki istisna olmuştur.

 

Bu 17 kişinin 9 tanesi halen parlamentoda milletvekili. Ne hazindir ki ülke genelinde yüzbinlerce üyesi olan CHP’de kimse kalmamış gibi parti dışından 17 kişiyi parti meclisi üyesi yapmak gibi bir hukuksuzluk ortaya çıkmıştır.

 

Genel Başkan Sayın Kılıçdaroğlu’nun ‘Sabahattin Ali’yi CHP öldürttü’ sözlerini bir dil sürçmesi olarak görüyorum. Ben CHP’ye gönül verenlere o ozanın sözleriyle ‘Aldırma gönül aldırma’ diyorum.

 

“ÖN SEÇİM OLSAYDI GENEL BAŞKAN YARDIMCILARI MİLLETVEKİLİ SEÇİLEMEZDİ”

CHP’yi adaylık vesilesi ile tanıyan 40 kişi ne yazık ki bugün milletvekilidir. Acı verici bir olaydır. Ön seçim vaadinde bulunan Sayın Genel Başkan sözünü tutsaydı, bu 40 kişi hatta genel başkan yardımcılığı yapan pek çok kişi seçilemezdi. Örgütten 206 arkadaşımız başvurdu sadece bir il başkanı ve iki ilçe başkanı seçilebildi. Örgüt pişman edildi.

 

Ne yazık ki kuru ekmek CHP’lilere, kaymaklı ekmek kadayıfı CHP’li olmayanlara kalmıştır. CHP binasının yerini aday olunca öğrenen kırk kişi bugün CHP milletvekilidir. Sayın genel başkan ön seçim sözünü tutsaydı iddiayla söylüyorum bu kırk kişi hatta halen Merkez Yönetim Kurulu’nda genel başkan yardımcılığı yapan pek çok kişi milletvekili seçilemezdi.

 

Amacım isim vererek kimseyi incitmek değil. Kimseyi ötelemek istemem ama önseçim yapılan 29 ilin onbirinde listebaşı olan arkadaşımız parlamentoya giremedi. Parti orada bir milletvekili çıkaracak oy alamadı.

 

Benim yöneticilik yaptığım dönemde ülkenin önemli bir bölümünde ön seçim yapılmadı. Sayın Baykal kimseye seni milletvekili yapacağım diye vaatte bulunmadı. Ön seçim yapacağım diye kimsenin sırtını sıvazlamadı. Kimse bize siz böyle diyorsunuz ama kendiniz de yapmadınız diyemez. Yapılsaydı tabi ki daha iyi olurdu.

 

Parti Meclisi tüzük değişikliği için yol vermedi. Genel Başkan tüzük değişecek diyor, yol alınamıyor. Beşte bir üye imza topladı. Bu talep bekletildikten sonra Sayın Genel Başkan birdenbire ‘Ben kendi kurultayımı toplayacağım’ diye ortaya çıkıyor. Bu hem etik değil hem de hukuka uygun değil.

Muhalifler diyorlar. Kimin CHP’de muhalif olduğu tartışmalı. Fikri muhalefetin kimde olduğu su götürür.

 

“KİMSE KUSURA BAKMASIN BEN HUKUKÇUYUM”

 

Çok garip bir olay daha yaşandı. 26 Şubat’ta Atatürk Spor Salonu’nda yapılacağı söylenen kurultay Arena’ya alındığı açıklandı. Eksik bir kurultay çağrısı yapılmıştır bir başka gariplik olarak, kimse kusura bakmasın, ben hukukçuyum. Bu, hukuku arkadan dolanmaktır.

 

“ASLANIN YAVRULARINI KAÇIRMASI GİBİ”

 

1 Mart’ta yapılacak kurultay da 27 Şubat’a alındı. Kaldi ki, üyelerden böyle bir talep yok. Becerikli bir parti üst üste böyle kararlar verir mi? Nedir bu telaş? Neyi nereden kaçırıyorlar? Bunlar CHP’nin ciddiyetiyle bağdaşan şeyler değildir. Aynı aslanın yavrularını kaçırıp taşıması gibi, delelgeler kaçırılıp taşınıyor sanki.

 

“ŞÖLEN BUYSA BEN YOKUM”

 

Tüzük kurultayı isteyenlerin gündeminde genel başkan değişikliği yok. Siyasi partiler kanunu açık. Yeni bir  söylem de 26 Şubat kurultayı için, Bir şölen havasında geçeceği. Ne şöleni? Daha iyi bir projeniz mi var? Acaba temel politikalarda değişiklik mi yapıyoruz? Özgürlüklerin genişletilmesi için yeni bir anayasa projesi mi sunuyoruz ki büyük bir salonda bunu şölene çevireceğiz…

 

Delegenin kim, seyircinin kim, gazetecinin kim olduğu belli olmayan bir salonda tüzük gibi önemli bir konuda kurultay yapacaksınız.  Şölen buysa, ben bu şölende yokum.

 

Sayın Deniz Baykal’ın genel başkanlığı döneminde tüzük değişikliği için büyük bir salon tutulması söylendiğinde sayın Baykal, “Tüzük değişikliği önemli bir iştir. Ev ödevidir. Seyirciler eşliğinde yapılmaz” diyerek tüzük kurultayının büyük bir salonda yapılmasını engellemiştir.

Davul zurnalı düğün yaparak tüzük değiştirmek isteyenler, değiştirsinler.

 

“GENEL BAŞKAN’IN İMZASIYLA DIŞLANDIK”

 

Tüzük maddelerinin uygulanıp uygulanmaması noktasında anlaşmazlık çıktı.  Biz Sayın Genel Başkan’ın imzasıyla dışlanmış olduk.

 

Kılıçdaroğlu ismini ilk ben ortaya attım. Ben hariç MYK’nın diğer üyeleri Sayın Baykal’ın yeniden aday olmasını istiyorlardı. Örgüte yapılan danışmalarda o günün koşulları içinde aday olmasının zorlukları olacaktı. Öne çıkan isim Sayın Kılıçdaroğlu oldu ve onun elini havaya kaldırdık. Ben geriye bakmam, pişmanlık da duymam. O günün koşullarına göre değerlendiririm.

 

Sayın Baykal kaset komplosuyla uzaklaştırılmadan önce Sonar tarafından yapılan ankete göre CHP’nin oyu yüzde 28’di. 12 Haziran’da puan kaybedildi. Yüzde 26 başarı olarak görülüyor. Önceki seçimde göre puan arttı deniliyor. AKP’nin ne kadar oy artırdığına bakarsanız, başarı göremezseniz.

 

Bu yönetim örgütlere çok sıkıntılı anlar yaşattı. Bugün çok inanmak istemedim. Hatay’da merkez ve ilçe yönetimleri alındı. Bu mu parti içi demokrasi? Delegenin yapısını değiştirmek istiyorlar.

 

Tüzük değişikliği son derece zor hale getiriliyor. Bilmiyorlar ki bu medenin kanunun 78. maddesine aykırıdır.

 

BAYKAL’LA ARAMDA KIRGINLIK YOK

 

Mevcut yönetim sayın Baykal’a tam anlamıyla sahip çıktı mı bunun cevabını en iyi sayın Baykal verecektir. Baykal 1957’den beri benim arkadaşım. Hiçbir kırgınlığımız, küskünlüğümüz yok. Bazı düşüncelerine, kararlarına karşı koyduğumu o da bilir. 2008 21 Aralık’da yapılan tüzük değişikliklerine ben karşıydım. Ben kapalı kapılar arkasında bir şey yapmadım. Açıkca bu tüzüğün AKP tüzüğüne benzediğini söyledim. Ama sayın Baykal bana hiç kırılmadı, gocunmadı. Bana rağmen bu tüzük değişikliği oldu. Ben ‘kardeşim ben buna karşıyım’ demedim. Sorumluluğumu yerine getirdim.

 

CHP Mustafa Kemal’e kalmadı, İnönü’ye, Küçük İnönü’ye, Baykal’a kalmadı. Kılıçdaroğlu’na da kalmaz.

 

KILIÇDAROĞLU AK KAŞIK DEĞİL

 

Kılıçdaroğlu sütten çıkmış ak kaşık değil. 2007 yılında grup başkan vekili oldu. 2008 kurultayında eleştirdiği tüzük değişiklikleri yapıldığında grup başkan vekiliydi. Niçin o zaman çıkıp da ben bu değişikliklere katılmıyorum demedi. Bir kısım yöneticiler o zaman  niye konuşmadılar, şimdi niye kötülüyorlar. Bir başka arkadaşımız var ki, çıktı geçmiş dönemdeki sıkıntılardan bahsederek, bir ihtirasla yola çıkılıyor, partiye kastediliyor dedi. Partiye kasteden varsa o arkadaşımızdır. CHP’ye karşı bağımsız aday olmuştur. Konuşması gereken benim. Susması gereken onlar. Onlar o dönemde CHP’deydiler. Kimse çıkıp da bu değişikliklere karşı çıkmadı. Ben karşı çıktım.

 

Yargının hatta silahlı kuvvetlerin yıpratıldığı dönemde CHP’nin güçlü olması gerekiyor. Tüzük, CHP’nin anayasasıdır. Orada fedakarlık yapılmaması gerekiyor.

Hala cep telefonu kullanıyorum. O yes no meselesinde beni bunamış gibi gösterdiler. Belleğim yerinde.

Müslümanım. Ateist değilim. Ateistlere saygım var. İnsanların inançlarının sorgulanmasından hoşlanmam.

 

GENEL BAŞKANLIK DÜŞÜNMÜYORUM

 

Benim genel sekreterlik yaptığım dönemde sayın Baykal genel başkandı. Benim hiçbir gün genel başkanla bir yarışım olmadı. Arkadaşım olmasına, senli benli konuşmamıza rağmen, sayın Baykal’dan daha iyi yaparım duygusu olmadı. Sayın Kılıçdaroğlu’nu genel başkanlık zeminine çekenlerden biri olduğum için onun için de böyle düşünmem doğru olmazdı. Sayın Deniz Baykal’a nasıl bir saygıyla yaklaştıysam, Kılıçdaroğlu’na da öyle davrandım.

 

Benim bu aşamadan itibaren herhangi bir makam kaygım yoktur. İmzacı arkadaşları destekleme nedenim Cumhuriyet Halk Partisini uygun bir tüzüğe kavuşturma isteğidir.