PKK’ya ve ‘barış’a dair söylenen her şey kocaman bir yalan!

PKK’ya ve ‘barış’a dair söylenen her şey kocaman bir yalan!
5 Haziran 2014 09:14

Aydınlık yazarı Mustafa Mutlu yazdı:

 

Kürt açılımı dedikleri şey, onlarca, yüzlerce yalanın üst üste konmasından oluşan büyük bir “yalan…”

Bu aslında o kadar acemice ve zavallı bir “yalanlar dizisi” ki, neresinden tutsanız elinizde kalıyor.

Sorun şu ki, “tutmak”, “bakmak”, “görmek” kimsenin işine gelmiyor!

Şimdi; bu yalanlara ve onlarla ilgili sadece dünkü gazetelerde yer alan haberlere bakalım:

 

***

 

Bir: “Akan kan durdu” yalanı!

PKK, sözüm ona açılıma ve ateşkese rağmen, katliama devam ediyor! Daha üç gün önce Mardin’in Dargeçit ilçesinde PKK’nın infaz listesinde olan korucu Mehmet Uğurtay öldürüldü.

Böylece son altı ayda öldürülen korucu sayısı 8’e yükseldi.

Öldürülen korucuların isimleri şöyle:

Şırnak merkezde Hasan Caner, Cizre’de Mehmet Güven, Sait Coşkun, Silopi’de Ramazan Erkan, Uludere’de Sait Onat, Ali Nart ve Ali Kılıç… Televizyon ekranlarına çıkıp “Akan kan durdu” diye ahkâm kesen yalancı keçilere soruyorum:

Korucular insan değil mi? Onların akan kanını neden görmezden geliyorsunuz?

 

***

 

İki: “PKK silah bırakarak, sınır ötesine çekildi” yalanı!

PKK silah falan bırakmadı. Sınır ötesine de çekilmedi.

Tam tersine; bu terör örgütünin militanları Doğu ve Güneydoğu’nun her yerinde kontrolü ele geçirdi.

Yol kesiyorlar, çocuk kaçırıyorlar, karakol basıyorlar…

Tüm bunları yaparken de güvenlik araçlarına ateş açıyor, yakıyor, askerlerimizi yaralıyor.

 

***

 

Üç: “Huzur sağlandı” yalanı!

Huzur falan da sağlanmadı. Bölgede şu anda huzurlu olanlar sadece PKK militanları ve yöneticileri.

Çünkü Erdoğan’ın uyguladığı “teslimiyet” politikası sayesinde, askerin kendilerini rahatsız etmeyeceğini çok iyi biliyorlar.

Bu arada bölgede hemen herkes silahlandı.

Dört: “Her şey devletin kontrolünde” yalanı!

Türkiye Cumhuriyeti’nin valileri, kaymakamları resmen “etkisiz” aktör haline getirildi. Devletin valileri o kadar acınacak durumda ki, çıkıp Apo’ya övgü düzüyorlar.

Vatandaş devletle olan işini BDP’nin il ya da ilçe örgütlerinde çözüyor! Örneğin, Tapu ve Nüfus daireleri bile fiilen işlevlerini kaybetmiş durumda.

Kişisel anlaşmazlıklar karakol yerine PKK temsilciliklerine götürülüyor.

Yargılamaları devlet mahkemeleri yerine örgütün görevlendirdiği sözde “hukukçular” yapıyor!

Sıradan vatandaş PKK’ya haraç ödemekten yoruldu; ancak korkudan kimse ağzını bile açamıyor.

Askerlik şubeleri bölgeden asker göndermede büyük sorunlar yaşıyor.

Kamu binalarındaki T.C. yazısı kaldırılalı çok olmuştu… Son yerel seçimlerden sonra da belediye binalarının önündeki “BELEDİYE” yazan Türkçe tabelalar kaldırıldı. Yerine “ŞAREDARİ” yazan tabelalar konuldu.

 

***

 

Yani Doğu ve Güneydoğu, bir anlamda PKK’ya devredilmiş durumda.

Bundan sonra geri alınması ise gerçekten çok zor.

Acı ama…

Gerçek de bu!

 

ÇOCUKLAR!

 

Çocukları PKK tarafından kaçırıldığı için eylem yapan aileler adına konuşan Erhan Eren isimli baba, dağdaki çocukların sayısının 6 bini geçtiğini söylemiş.

Sanırım hepiniz, “PKK neden çocukları kaçırıyor? Ne yapacak ki?” diye sormuşsunuzdur.

Söyleyeyim:

AKP neden 4+4+4 eğitim sistemine geçtiyse…

PKK da bu 6 bin çocuğu ya da genci o yüzden kaçırdı.

Biri yasa gücüyle eğitim sistemini teslim alıp kendi “dindar ve kindar” neslini yetiştiriyor; diğeri dağda okul açıp kuracağı devlete kadro yedekliyor!

Genelkurmay Başkanı ise, Başbakan’ın kendisini kandırmasından yakınıyor. Tabii; kapalı kapılar ardında!

Ah, ah… Söyleyecek çok söz var da…

Her birine “tazminat” olarak yetiştirecek kadar param yok!

 

GÜNÜN SORUSU

 

Okmeydanı “riskli” alan ilan edilmiş; bölge Başbakan’ın oğlunun yöneticisi olduğu Okçular Tekkesi’ne kalacakmış… Sorum Bilal Erdoğan’a:

Unkapanı için “Uncular Tekkesi”, Beyoğlu için “Beyler Tekkesi” kurmayı düşünüyor musunuz?

 

 

GÜNÜN İSYANI!

 

AKP yönetimi yerel seçimlerde başarısız bulduğu il ve ilçe yönetimlerini toplu olarak görevden alıyor… Dün de İzmir yönetimi, istifa ettirildi. İsyanım boş çuval gibi kapı önüne konulan AKP’lilere:

 

Değdi mi kardeş?