Ömer Faruk Eminağaoğlu: Hilafet istekli, Arapça bayraklı yürüyüş yapılamaz!

Ömer Faruk Eminağaoğlu: Hilafet istekli, Arapça bayraklı yürüyüş yapılamaz!
9 Ocak 2024 06:20

Toplantı ve gösteri yürüyüşü hakkı, önceden izin alınmaksızın, silahsız ve saldırısız olarak kullanılabilen ve anayasada korunan bir temel haktır.

 

Ömer Faruk Eminağaoğlu/ Medya Siyaset

 

Ancak silahsız ve saldırısız olsa da;

1- Hilafet istekli,

2- Şeriat istekli toplantı ve gösteri yürüyüşü yapılamaz.

3- Hilafetin bir bayrağı olmamakla, tevhid bayrağı ile bile olsa Arapça yazılı bayraklarla toplantı ve gösteri yürüyüşü yapılamaz.

4- Hizb-ut Tahrir veya başkaca herhangi bir terör örgütü tarafından da toplantı ve gösteri yürüyüşü yapılamaz.

 

 

Toplantı ve gösteri yürüyüşü hakkı sınırsız bir hak değil.

 
Toplantı ve gösteri yürüyüşü hakkı silahsız ve saldırısız olarak kullanılabilir. Silahsız ve saldırısız olsa bile, yukarıda sayılan konularda ve şekillerde toplantı ve gösteri yürüyüşü yapılamaz.Bunu söylemek bir çelişki değil midir diye sorulabilecektir…

Anayasa’nın 34 ncü maddesinde toplantı ve gösteri yürüyüşü hakkı düzenlenirken, bu hak sınırsız bir hak olarak düzenlenmemiş. Anayasada, kamu düzenini bozacak nitelikte toplantı ve gösteri yürüyüşü yapılamayacağı belirtilerek, bu bağlamda toplantı ve gösteri yürüyüşünün hangi durumlarda yasaklanabileceği veya kısıtlanabileceği konularınyasa ile düzenleneceği ifade edilmiş.

 

 

Yürürlükte olan 2911 sayılı Toplantı ve Gösteri Yürüyüşü Yasasında da, kamu düzenini bozan, suç işlenmesi konusunda açık ve yakın tehlikenin olduğu durumlarda bu hakkın kullanılmasının ertelenebileceği ya da yasaklanabileceği hüküm altına alınmış.

 

 

Hilafet ve/veya şeriat istekli toplantı ve gösteri yürüyüşü yapılamaz.

 
Hilafet ve/veya şeriat, hukuk devrimleri ile kaldırıldı. Anayasanın değiştirilemez nitelikteki 2 nci maddesi nedeniyle, hilafet ve şeriatın getirilmesi mümkün değil. Anayasanın değiştirilemez nitelikteki 2 nci maddesine aykırı nitelikte bir toplantı ve gösteri yürüyüşü yapılması, kamu düzeni ile doğrudan çatışan bir durumdur.Böyle bir toplantı ve gösteri yürüyüşü de, 2911 sayılı Yasa uyarınca yasaklanması gereken bir toplantı ve gösteri yürüyüşüdür.

 

 

Arapça yazılı bayrakla, tevhid bayrağı ile toplantı gösteri yürüyüşü yapılamaz.

 
Arapça yazılı bayraklarla toplantı gösteri yürüyüşü yapılması, Türkiye’de kamu düzeninin bozulmasına yol açacaktır. Suç işlenmesi yönünden açık ve yakın tehlike yaratacaktır. Bu yönüyle, yazı içeriği ne olursa olsun Arapça yazılı bayraklarla toplantı gösteri yürüyüşü yapılamaz. Bu konunun anlaşılabilir olması için konuyu biraz daha açmakta yarar var.

Bir örnek vermek gerekirse ülkemizde yaşayanların kullandığı ve ifade özgürlüğü kapsamında kalan içerik taşıyan Kürtçe gibi dillerde yazılı bayraklarla toplantı ve gösteri yürüyüşü yapılabilir.Buradan, sadece latin alfabesi ile yazılı bayraklarla toplantı ve gösteri yürüyüşü yapılabilir gibi bir sonuç çıkartılmamalıdır.

Örneğin, kril alfabesi ile yazılı bayraklarla toplantı ve gösteri yürüyüşü yapılabilir. Türkiye’de bu alfabe, bu bayraklar, bir devrimle terkedilmiş bir düzeni, bir dönemi ifade etmemektedir. Bu nedenle toplumda ancak devrimle terkedilen bir düzeni çağrıştırmadığı için bir tahrik hali yaratması düşünülemez.

Arapça yazılı bayraklar konusunda aynı şeyleri söylemek söz konusu değil.Türk harflerinin kabulü ve tatbiki hakkındaki 1928 yılında kabul edilen devrim yasası öncesi, Arap harfleri kullanılmakta idi.Arap harfleri, bu devrime kadar Türkiye Cumhuriyeti’nderesmen kullanılmış olsa da, ancak bir devrimle terkedilebilen cumhuriyet yönetimi öncesini simgeleyen, o dönemi çağrıştıran yönüyle belleklerdeöne çıkmaktadır. Bu nedenle, ne bu bayrakları taşıyanlar ne de bu bayraklara tepki gösterenler, bayrak içeriğindeki yazı ne olursa olsun bu yazı ile değil, genelleme yaparsak arap harflerinin yarattığı dinsel, siyasal mesaja göre hareket etmekte, tepkileri ona göre biçimlenmektedir.

Toplumda herkes arapça bilirde, bayrakta ne yazdığı anlaşılır da, o zaman arapça bayrağı konusunda bir hukuksal sorun olmayacağı ileri sürülebilir. Bunu söyleyebilmek olanaklı mı…

 

 

Hilafetin bayrağı yok. Olup olmamasının önemi yok.

 
Hilafetin bayrağı olmamakla, arapça yazılı bayrakla hilafet söz konusu edilmiyor denilemez. Arapça yazının siyasal ve toplum psikolojisi yönünden durumunu açıkladım. Taşınanın (arapça yazılı) tevhid bayrağı olması veya içeriği ne olursa olsun arapça yazılı bayrak olması arasında da bir farklılık olduğunu ileri sürmek aynı nedenle gerçekçi değil.

Arapça yazılı bayraklarla yapılan toplantı ve gösteri yürüyüşü, bayraktaki arapça yazı içeriği ne olursa olsun, kamu düzenini bozucu nitelik yaratmakta, suç işlenmesi yönünden açık ve yakın tehlike oluşturmaktadır. Bu durum Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Yasasına göre toplantının yasaklanma nedenidir.

Bu nedenle Arapça yazılı bayraklarla toplantı ve gösteri yürüyüşü yapılamaz. Yapılırsa, bu durumun suç işlenmesi yönünden açık ve yakın tehlike oluşturduğu ve işte bir yumruk atma olayına da yol açtığı görülmüştür.

 

 

Tutuklanan Ege Akersoy ve gerçek sorumlu kim…

 
1 Ocak günü, Arapça yazılı tevhid bayrağını tutarak Ege Akersoy etrafında dönüp duran kişinin yarattığı gerilim, tahrik, suç işleme ortamı karşısında, Ege Akersoy bu kişiye yumruk attı.

Yumruklanan kişinin yüzü kanlandı.

Ege Akersoy’a da yumruk atıldı.

İşlenmekte olan bir suç var ise, orada trafik polisi de olsa işlenmekte olan o suçun işlenmesini önlemek ve gerekli önlemleri almakla yükümlü.

Görüntülerde, hemen orada olan trafik polislerinin bu durumu izledikleri, müdahalede bulunmadıkları görüldü.

Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Yasası’nda, suç işlenme konusunda açık ve yakın tehlikenin varlığı durumunda, toplantı ve gösteri yürüyüşüne izin verilmeyeceği açıkça düzenleniyor.

Burada Arapça yazılı bayraklar, suç işlenmesi için açık ve yakın tehlike halini ortaya çıkarıyor.

Böyle bir gösteri yürüyüşünü yasaklamayan mülki amirin sorumluluğu görmezden gelinemez.

Arapça bayrak taşıyan herkese saldırılma hakkı mı ortaya çıkıyor denilebilir, elbette hayır.

Sorumlu bir mülki amirin, bu ortamları gözeterek hareket etmesi gerekmektedir.

Mülki amir sorumluluğunu yerine getirmeyince, böyle bir durumun yaşanmasına yol açmıştır.

 

 

Ege Akersoy, tutuklanma koşulları olmadan tutuklandı.

 

 
Tutuklamaya, sadece kaçma veya kanıtları karartma durumunda ve bu durumlarda da bir başka adli kontrol önlemi uygulanması yetersiz kalıyorsa gidilebilir.

Olaya bakıldığında, bu koşulların hiçbir yok.

Eylem yakınmaya bağlı bir suç.

Yakınma olursa soruşturma açılır ve yürütülür.

Bir ceza söz konusu olacaksa, o cezanın ağırlığı bile bu aşamada bir tutuklanmayı gerekli kılmıyor.

Bu aşamada yapılan tutuklama, bir gözdağı, peşin bir cezalandırma niteliğinde.

 

 

Ege Akersoy konusunda CHP’nin tutumu yerinde.

 
CHP’nin bu konuda gecikmeksizin tutumunu ortaya koyması ve Ege’ye sahiplenmesi, yerinde hukuksal ve siyasal duruştur. Burada şiddete değil, hukuksuz ve baskıcı uygulamaya karşı duruş gösterilmiştir.

Bağımsız bir yargı olsa tutuklanmayacak bir eylem durumunda, ortaya çıkan tablo karşısında, tutuklanan kişinin yalnız olmadığını hissettirmek, adli yolların etkin kullanılmasını sağlamak, hukuksuzluğun sona erdirilip, Ege’nin özgürlüğüne kavuşması için CHP’nin tutumu yerindedir.

Hukuksuzluğa seyirci kalınmamış, anında müdahale edilmiştir.

Bu gibi durumlarda baskı altına alınan kişiler hiçbir zaman yalnız bırakılmamalıdır.

 

 

Şiddete hayır

 
Tevhid bayrağı konusunda sonuçta ortaya bir yumruklama olayı çıkmıştır.

Şiddete elbette her durumda, her koşulda, her zaman hayır.

Bu şiddet durumu, hukuk işlese yapılmayacak bir toplantı gösteri yürüyüşü nedeniyle ortaya çıkmış olsa da, özellikle kişilerin böyle ortamlara sürüklenmesi amaçlansa veya öngörülen böyle ortamlara kayıtsız kalınsa da, elbette her durumda şiddete hayır.

Ancak her olayın, o olay özelinde değerlendirilmesi gerçeği de unutulmamalıdır.

Yapılmayacak, gerekirse zor kullanılarak resmi makamlarca önlenecek bir gösteride, tahrik altında kalan gencin eyleminin, sisteme sahip çıkma düşüncesiyle, o kişiyi önleme amacı taşıdığı da gözetilmelidir.

Devlet birimlerinin partizanlaşması, görevlerini yapmaması, sisteme saldırıların ortaya çıkması, bu gibi durumların yaşanmasına yol açmaktadır.

Yılbaşı günü yapılan toplantı ve gösteri yürüyüşü ne derece masum bir yürüyüş…
Hicri takvim yerine kabul edilen miladi takvim nedeniyle, 1 ocak olan yılbaşı gününün, İslamcı kesimin içlerine sindiremedikleri de bir tarih olduğunu vurgulayalım.

 

 

Yılbaşı günü erken saatlerde Filistin’e destek adı altında bir toplantı ve gösteri yürüyüşü yapıldı.

 

 

Filistin konusunda yapıldığı söylenen yürüyüşte, sadece Filistin konusuna yönelik veya özde bu amaca yönelik bir tepki ortaya konulmamıştır.

Bu toplantı ve gösteri yürüyüşünü yapanlar, yapılma konusu ve içeriği, yapıldığı yer ve tarihi, katılımcı sayısı, katılımcıların Filistin ile ilgili olarak değil, buldukları bu ortamda kendilerince karşı çıktıklarıher alana yönelik protestolar yapmaları gibi konuya tüm yönüyle bakıldığında, protesto için 1 ocak gününün seçilmesinde ne olabilir ki denilmesi, çok fazla iyimserlik olur.1 ocak gününün seçilmesi, Türkiye Cumhuriyeti yönünden, devrimlerinde protestosu olmuştur. Devrimlere karşı yürüyüş provası olmuştur.

 

 

Toplantı ve gösteri yürüyüşüne katılanlar ve bunun altında neler yatabilir…

 
AKP, laik ve demokratik cumhuriyete aykırılığın odağı olan bir siyasi parti.

2008 yılından bu yanada, bu niteliğine son vermeyen, daha da artıran bir parti.

Bu toplantı ve gösteri yürüyüşüne, geçmişte bakanlık ve milletvekilliği yapmış olan AKP’liler yanında, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın iki damadı ve oğlu da katıldı.

Üstelik oğlu, sert ve tehditvari bir konuşma yaparak, kendisine bir siyasi öykü yaratma gibi adım atma denemesinde de bulundu.

Bu durum karşısında, laik ve demokratik cumhuriyete aykırılığın odağı olan ve bir adım daha atıp tek adamlık sistemini de yerleştiren AKP, parçalanmamak için iktidarı aile içinde tutmanın provasını mı yapıyor, bu provanın toplumda bir tepkiyle karşılanıp karşılanmayacağını mı görmek istiyor diye insan sormadan duramıyor.

 

 

Filistin konusundaki hilafet istekli yürüyüşe Hizb–ut Tahrir terör örgütü de katıldı.

 
Öncelikle Hizb-ut Tahrir konusunda açıklama yapmak gerekiyor.

Hizb-ut Tahrir, bir terör örgütü.

Bu terör örgütünün amacı, islam ülkelerinde, hilafeti tesis etmek ve islam ülkelerinin tamamını içine alan şeriat esaslı bir devlet kurmak.

1950’lerde kurulan bu örgüt, bazı Avrupa ülkelerinde, bazı islam ülkelerinde bazı Türki cumhuriyetlerde ve de Türkiye’de yasak.

Örgütün, Mossad destekli olduğu da ileri sürülmekte.

Yargıtay, yerleşik kararlarında bu örgütü, terör örgütü olarak kabul ediyor.

Örgütün Türkiye sorumlu Yılmaz Çelik hakkında verilmiş mahkümiyet kararları var.

Bu örgüt, Köklü Değişim adı altındaki sosyal medya hesapları, dergisi vb yoluyla medya faaliyetlerini sürdürüyor.

Her nedense bu durum resmi makamlarca görmezden geliniyor.

Medya kolu sorumlu Mahmut Kar olup, bu kişi hakkında da verilmiş mahkümiyet kararları var.

Örgütün medya kolu üzerinden, halen Ankara’nın Çankaya ilçesinde serbestçe faaliyet gösteriyor ve adli merciler, idari merciler bu durumu da görmezden geliyor.

2016, 2017 yıllarında yaptığımız başvurularda, Yargıtay bu örgüt mensupları hakkında mahkümiyet kararları verse debu örgüt mensupları Anayasa Mahkemesinin bu örgütü terör örgütü saymadığını belirtiyorlar.

Oysa gerçekler hiç de söyledikleri gibi değil.

Anayasa Mahkemesinin 2014/13117 sayılı ve yine 2020/5280 sayılı olarak Yılmaz Çelik hakkında bireysel başvuru üzerine verdiği kararlarda, bu örgütün eylemlerinin ifade ve örgütlenme özgürlüğü kapsamında kaldığı değil, çok açıkça mahkümiyet kararı verilirken “yeterli gerekçe gösterilmediğinin” altı çiziliyor.

Gerekçe eksikliği nedeniyle hak ihlali kararı veriliyor.

Terör örgütü için, cebir ve şiddet halinin varlığı gerekiyor.

Örgütün amaçlarına bakıldığında, dış destekli olan bu örgütün amaçlarına ulaşabilmesi, anayasanın değiştirilemez maddelerinin değiştirilmesi veya askıya alınması ile mümkün ki, bu da ancak cebri bir yolla olanaklı.

Bu açıklamalardan da anlaşıldığı üzere Hizb-ut Tahrir örgütünün terör örgütü olduğunda bir tartışma yok.

Böyle bir örgütün medya kolu olan “Köklü Değim”, Filistin’de hilafet diye dövizler taşıyarak, bu dövizler altında toplantı gösteri yürüyüşü yapılıyor.

Bir terör örgütünün eylemi, her ne amaçla yapılırsa yapılsın, kuşkusuz o eylem, suç teşkil eden bir eylem olacaktır.

Bir terör örgütü, kendi düzenlemediği yasal bir eyleme katılırsa, yine bu durumda da bu örgüt mensupları hakkında işlem yapılması gerekecektir.

Hizb-ut Tahrir mensupları hakkında hiçbir işlem yapılmıyor.

Filistin ve İsrail’de elbette çözüm iki devletli olmalı.

Bunu herkes savunuyor.

Filistin’deki devletin şeklinin hilafet olması amacıyla, çözümün hilafette olması gerektiği yolunda toplantı ve gösteri yürüyüşü yapılabilir mi…

Türkiye Cumhuriyeti, hilafeti kaldırmış, çözümün değil, sorunun hilafette olduğunu kabul etmiştir.

Anayasadaki ilgili hükümlerin değiştirilemezliği, asla hilafet ve şeriata dönülemeyeceğini de içermektedir.

Böyle bir durum da gözetildiğinde Cumhuriyetimizde, bir başka devlet için çözümün hilafette olduğu yolunda bir gösteri yürüyüşü yapılamaz.

Üstelik, hilafetteki amaç, müslüman toplumlarını, islam ülkelerini kapsamına almak olmakla, her nerede ve hangi ülke için hilafetin varlığını savunmak, hilafet esaslı bir devletin kurulmasını savunmak, sonuçta Türkiye’yi de bu kapsam ve eylem alanı içine sokmaktadır.

Böyle bir durum asla görmezden gelinemez.

PKK nasıl ki Türkiye’de gösteri yürüyüşü yapamaz, Hizb-ut Tahrir’de, gösteri yürüyüşü yapamaz.

PKK nasıl ki Türkiye’de, coğrafi bir bölgenin bölünmesi için gösteri yürüyüşü yapamaz, Hizb-ut Tahrir de Türkiye bir yana Filistin’de bile hilafet istekli gösteri yürüyüşü yapamaz.

Cumhurbaşkanının oğlu ve damatları, böyle bir toplantı ve gösteri yürüyüşünde yer alabiliyorlar.

Buna ne denilebilir…