Kılıçdaroğlu: Otobüs fiyatını belirleyen de içtiğiniz suyun fiyatını belirleyen de siyasettir!

Kılıçdaroğlu: Otobüs fiyatını belirleyen de içtiğiniz suyun fiyatını belirleyen de siyasettir!
12 Kasım 2022 12:43

CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, “Otobüs fiyatını belirleyen de içtiğiniz suyun fiyatını belirleyen de siyasettir. Uçağa bindiğiniz de biletin fiyatını belirleyen de kurduğunuz fabrikanın iznini almak için başvurduğunu yer de siyasettir. Dolayısıyla siyasetin ahlaklı zeminde büyümesini ve gelişmesini sağlamamız lazım. Yani ahlaki kuralları, etik değerlere önem vermemiz lazım. Kirli insanların siyasetten arınması lazım” dedi.

 

 

“Siyaset zenginleşme, köşeyi dönme aracı değildir. Siyasetin özü halka hesap vermektir” diyen CHP lideri, “Hesap verilmediği zaman, vatandaş da ödediği verginin hesabını sormadığı zaman demokrasi gelişmiyor. İşin öznesi budur. Demokrasiyi geliştirmek istiyorsak, her birimiz milletvekili geldiğinde sormalıyız. Bunu kaça yaptın? Bana hesap vermesi lazım. Vatandaştan gizli bir şey olmaz, devletin sırrı değil ki o. Yapmışsın hastane, köprü başımın üstüne. Kimse niye yaptın demiyor, kaça yaptın diye soruyoruz. Bunun cevabını almak zorundayım. Bunu siyasetçi olarak sorduğumda ‘Vay köprüye, hastaneye karşı’. Değiliz arkadaş biz kaça yaptığını soruyoruz. Demokrasi ve vatandaş adına soruyoruz” ifadelerini kullandı.

 

 

CHP lideri Kılıçdaroğlu şöyle konuştu:

 

 

“Bursa’da bulunmaktan son derece mutluyum. Bursa’nın sadece Cumhuriyet tarihi açısından değil. Bizim kendi tarihimiz, Osmanlı tarihi açısından da son derece değerli bir kent olduğunu biliyoruz. Cumhuriyet tarihi açısından da bazı tarihçiler ilk bakanlar kurul toplantısının, Cumhuriyet’ten sonra, ilk bakanlar kurulu toplantısının Bursa’da yapıldığını da ifade ederler.

Bursa’ya geldik ama Bursa’da bir şehidimiz var. Allah rahmet eylesin, diyoruz. Elbette bu ülkede her birimiz bayrağımız, vatanımız için canımızı vermeye; feda etmeye hazırız. Bizler CHP, olarak ifade edeyim. İki kırmızı çizgimiz var. Vatanımız ve bayrağımız. Vatanı ve bayrağı ile sorunu olmayan herkesin başımızın üstünde yeri var. Her düşünceye sağımız var. Değerlidir. Düşüncenin olmadığı yerde büyüme ve gelişme olmaz.

 

 

“Ötekileştirme insan haklarına aykırı bir davranıştır”

 
Ötekileştirilmeden söz edildi. Ötekileştirme aslında insan haklarına aykırı bir davranıştır. Bir insanı düşüncelerinde ötürü, kimliğinden, inancından ötürü ötekileştirirseniz, aslında o toplumu kutuplaştırır ve ayrıştırırsınız. Mütedeyyin insanların olduğunu biliyorum bu toplantıda. İnanç üzerinden siyaset yapanların bu ülkeye en büyük kötülüğü yaptığını hepinizin bilmesini isterim. Kimin inançlı olduğunu, kimin inançsız olduğunu sadece ve sadece Yüce Yaradan bilir. Birisinin bir başka bir kişiye ‘Sen inançlısın’ ya da ‘inançsızsın’ diye suçlaması şirktir. Benim inancımı kim sorgulayabilir. Peygambere bile verilmeyen bu yetkiyi nasıl bir başkası kullanabilir. Özellikle muhafazakâr dünyadan gelen kardeşlerimin bu konuda çok duyarlı olmaları lazım. Herkesin kendi inancı benim başımın üstüne, ben bilemem. Herkesin kimliği de benim başımın üstüne. Hiç kimse annemizi, babamızı seçme özgürlüğüne sahip değiliz. O zaman benim kimliğim neden siyaset konusu olsun, neden kimliğimden dolayı ben ötekileştirilmiş olayım.

 

 

“Sosyal devleti yeniden inşa etmek zorundayız”

 
Sosyal devlet dediğimiz bir kavram var. Sosyal devlet üzerinde de yeterince durmuyoruz. Devletin sosyal olması, yani devletin bütün bireylerine zayıfından en varlıklısına kadar yardım etmesi ve kapı aralaması, özellikle düşük gelirli kesimlerin korunması demektir, sosyal devlet… Devlet hiç kimsenin yatağa aç girmediği, herkesin işinin, aşının olduğu ve dolayısıyla o devlette huzur, kalkınmanın olduğu bir anlayışı hakim kılacaktır sosyal devlet. Biz sosyal devleti de yeniden inşa etmek zorundayız. İnsanlar yoksul olabilirler, hiçbirimiz mal varlığı ile doğmadık. Giderken de bir şey götürmüyoruz. O zaman doğuş ile ölüm arasındaki tarihi, insanlık tarihini çok iyi bilmek ve değerlendirmek zorundayız. Gelirken bir şeyimiz yoktu, giderken bir şeyimiz yok. O zaman hırsımızı bir şekliyle gem vurmak zorundayız.

Hem diyoruz ki koşusu açken tok yatan bizden değildir. Güzel mi, güzel; doğru mu, evet doğru. Komşusu açken tok yatan binlerce kişiyi görüyor muyuz, görüyoruz. Alkışlıyor muyuz, yeri geldiğinde alkışlıyoruz. Yanlışımız burada. Onları alkışlamayıp da yeri geldiğinde, ‘Milyonlarca işsiz var, buna çözüm üretmeniz lazım. Bu ülkede evladına pantolon alamadığı için intihar eden babalar var. Bizim bunlarla ilgilenmemiz lazım’ demiyoruz.

 

“Otobüs fiyatını belirleyen de içtiğiniz suyun fiyatını belirleyen de siyasettir”

 
Siyasette gerçekten uygarca bir tartışma alanı ve zemini var mı Türkiye’de? Yok. Ben 1970’li yılları bilirim. Genel başkanlar çıkar televizyonlarda uygar insanlar gibi tartışırlardı. Gazeteciler soru sorarlardı, onlar da cevap erirdi. Ne oldu da biz bu kadar geriye gittik, niçin insanlar tartışmıyor?

Bir ara bakın, bir televizyoncu arkadaşım dedi ki ‘Biz bayramda röportaj yapmak istiyoruz, parti liderleri ile…’ Tamam dedim. ‘Bakın benim size bir önerim olsun, gidin bütün liderleri davet edin, bir Kurban Bayramı’nda, bir Ramazan Bayramı’nda çıkalım televizyona, böyle bir parkta olsun, her birimiz bir sandalyeye oturalım, masanın önünde de çaylarımız olsun, hiç siyasete girmeyelim, çocukluğumuz anlatalım, gençliğimizi anlatalım, nasıl evlendiğimizi anlatalım.’ Ya insanlar bizim insan olduğumuzu görsünler, bilsinler.

Otobüs fiyatını belirleyen de içtiğiniz suyun fiyatını belirleyen de siyasettir. Uçağa bindiğiniz de biletin fiyatını belirleyen de kurduğunuz fabrikanın iznini almak için başvurduğunu yer de siyasettir. Dolayısıyla siyasetin ahlaklı zeminde büyümesini ve gelişmesini sağlamamız lazım. Yani ahlaki kuralları, etik değerlere önem vermemiz lazım. Kirli insanların siyasetten arınması lazım. Siyaset zenginleşme, köşeyi dönme aracı değildir. Siyasetin özü halka hesap vermektir.