Karaoğlan’ı ölümünün 13’üncü yıl dönümünde saygıyla anıyoruz!

Karaoğlan’ı ölümünün 13’üncü yıl dönümünde saygıyla anıyoruz!
5 Kasım 2019 08:30

Aramızdan ayrılışının 13. yıl dönümünde gazeteci, yazar, şair ve aynı zamanda Türk siyasetinin gelmiş geçmiş en önemli figürlerinden biri olan Karaoğlan’ı anıyoruz bugün..

 

 

Robert Koleji’nden mezun olduktan sonra Londra’ya giden, Harvard Üniversitesi’nde incelemelerde bulunan, gazeteci, yazar, şair ve memleket sevdalısı bir siyasetçiydi Bülent Ecevit…

Orta, alt ve yoksul kesimlerin sola yönelmesini sağladı, milliyetçilerin önyargılarını kırarak bambaşka bir siyaset inşa etti, Türkiye için çok çalıştı.

 

 

Babası Prof. Dr. Fahri Ecevit CHP Kastamonu milletvekiliydi, annesi Fatma Nazlı ise bir ressamdı…

 

 

28 Mayıs 1925 günü İstanbul’da dünyaya gözlerini açan Bülent Ecevit’in hem iyi bir siyasetçi hem de gerçek bir sanatçı olmasının altında yatan en önemli neden hiç şüphesiz ailesiydi.

 
Tam bu noktada, kolejden tanıştığı ve 1946 yılında dünyaevine girdiği Rahşan Aral’ı, bildiğimiz haliyle Rahşan Ecevit’i anmadan olmaz…

 

 

“Yanımdaki sensin, yalnızlığım sen, kendimden bile uzakta, elim elindeyken…” satırlarını yazdığı Rahşan Hanım’la Robert Koleji’nde tanıştılar, Çocuk Esirgeme Kurumu salonunda sade bir törenle evlendiler ve ölümüne kadar birbirlerinden hiç ayrılmadılar. Bülent Ecevit’i Bülent Ecevit yapan en önemli insanlardan biriydi Rahşan Ecevit…

 
1944 yılında dönemin en iyi okullarından biri olan, hâlâ mezunlarıyla fark yaratan Robert Koleji’nden mezun oldu; Ankara Üniversitesi’nde İngiliz Dili ve Edebiyatı, Londra Üniversitesi’nde Sanskrit, Bengalce, Sanat Tarihi bölümlerine devam etti.

 

 

Mezun olduktan sonra Basın-Yayın Genel Müdürlüğü’ne İngilizce çevirmen olarak girdi, 1946-1950 yılları arasında Londra’da Türk Basın Ateşeliği’nde çalıştı. 1950’li yıllarda Ulus, Yeni Ulus ve Halkçı gazetelerinde yazar ve yazı işleri müdürü olarak görev yaptı. 1955 yılında ise Amerika Birleşik Devletleri’nde yayınlanan Winston Salem gazetesinde konuk gazeteci olarak çalıştı.

 
Rockefeller Foundation Fellowship Bursu ile Amerika Birleşik Devletleri’ne gitti, Harvard Üniversitesi’nde sosyal psikoloji ve Orta Doğu üzerine incelemeler yaptı.

 

 

Türk insanını ve Türkiye’yi en doğru şekilde analiz etmesinin başlıca nedeni tabii ki eğitimiydi. Kendini gerçekleştirmek ve ülkesini en doğru şekilde tanımak için çıktığı bu yolda doğru eğitimler alarak siyasetini inşa etti.

 

 

1954 yılında katıldığı Cumhuriyet Halk Partisi’ne yıllarca hizmet etti, 1957’de Ankara’dan milletvekili seçildi ve Türkiye için bambaşka bir siyaset defteri açıldı.

 

 

Gazetecilik yapmaya ve üretmeye devam eden Bülent Ecevit, işini yaptığı için sık sık sorgulamalardan geçti. Ulus gazetesinde çalışırken Celal Bayar’a hakaret ettiği gerekçesiyle sorguya alınırken, yine aynı gazetenin kapanmasına ve gazetecilerin tutuklanmasına neden oldu. Tekrar ediyoruz: Sadece işini yaptı, tıpkı bugün olduğu gibi o gün de gazeteciler benzer sansürlerden geçiyorlardı.

 

Milletvekili seçildikten sonra da yazmaya, üretmeye, yazıları üzerinden yeni bir Türkiye yaratma çalışmalarına devam etti.

 
Kurucu meclis üyeliği yaptığı ve yıllar boyunca farklı şehirlerden milletvekili seçildiği CHP’nin 33 yıllık başkanı İsmet İnönü’yü devirdi ve 1972 yılında partinin başına geçti.

 

 

1960 ve 1961 yılında kurucu meclis üyeliği görevini yürüten Bülent Ecevit, 1961 yılında Ankara’dan ve 1965 yılında Zonguldak’tan milletvekili seçildi. 1961-1965 yılları arasında İsmet İnönü başbakanlığında Çalışma Bakanı olarak görev yaptı. İşte bu dönemde Türkiye değişimle tanışmaya başladı: Toplu sözleşme ve grev hakları yasalaştı, sendika özgürlüğü sağlandı, çalışma hakları ve sosyal güvenlik genel anlamda genişletildi. 1966 yılında başladığı parti genel sekreterliğini, 1971’de askeri yönetimce oluşturulan hükümete katkıda bulunulduğu gerekçesiyle bıraktı.

 

 

Ve İsmet İnönü’nün istifasıyla birlikte 1972 yılında gerçekleştirilen özel kurultayla genel başkanlığa seçildi.

 
Genel başkan olduğu ilk seçimde oyların yüzde 33’ünü aldı, 1974 yılında başbakan oldu ve bu ilk döneminde Kıbrıs Barış Harekatı ile Türk tarihine silinmez bir iz bıraktı.

 

 

1973 yılındaki seçimlerde yaşlı bir kadının “Karaoğlan nirede ha evlatlar? Karaoğlan’ı görmek istiyom” sorusu Bülent Ecevit’in Karaoğlan lakabını almasına vesile oldu. Milli Selamet Partisi ile koalisyon hükümeti kurarak 8 ay kadar başbakanlık görevini icra etti. 1974 yılında “Ayşe tatile çıksın” parolasıyla Kıbrıs Barış Harekâtı’nı gerçekleştirerek Türk ordusunun adaya çıkmasını sağladı. “Biz aslında savaş için değil, barış için ve yalnız Türklere değil, Rumlara da barış götürmek için adaya gidiyoruz” dedi ve bu tarihten sonra Kıbrıs Fatihi olarak anıldı.

 

 

“Türkiye’nin neresinde ne yetişeceğine Türklerden başka kimse karışamaz.”

 

 

Türkiye’nin uyuşturucu kaçakçılığı ile suçlandığı yıllardı. 1971’de Nihat Erim tarafından yasaklanan haşhaş ekimini 1974 yılında bazı bölgelerde serbest bırakan Bülent Ecevit, o günleri şöyle anlatıyordu: “Yasaklayıcı tutumlarına karşın haşhaş üretimini belli kurallar içinde serbest bırakışımız ABD’de çok tepki uyandırmıştı. Kongre’nin ambargosu aslında Kıbrıs değil, haşhaşla ilgiliydi. Sonra Kıbrıs’a yamandı.’’ Bu karar ve Kıbrıs Harekatı’yla birlikte Türkiye’ye ambargo uygulandı, İncirlik Üssü’nün kullanımı askıya alındı. Ambargo 1978 yılına dek sürdü ama Ecevit’in bu çıkışı hafızalarda yer etti.

 

 

1977 yılında kurduğu azınlık hükümeti güvenoyu alamadı, 1978-1979 yıllarında başbakanlık yaptı.

 
Ve 12 Eylül 1980 askeri darbesiyle siyaseten yasaklandı, Hamzaköy’de gözetim altında tutuldu, yargılandı ve mahkum edildi.

 

 

1970’li yıllardaki çıkışının ardından seçim kampanyaları sabote edilen, defalarca suikast girişimine uğrayan ve halkçı tavrıyla dönemin atmosferinde kendini belli eden Bülent Ecevit’in hayatı 1980 askeri darbesiyle farklı bir konuma geldi. Siyasetten uzaklaştırılan ve 1982 yılında siyasetle uğraşması on yıl boyunca yasaklanan Karaoğlan, ayrıca Ulucanlar Cezaevi’nde yattı.

 

 

Askeri yönetimin siyasal çalışmalarını yasaklaması üzerine genel başkanlık görevini bıraktı, ‘Arayış’ dergisiyle siyasal yaşama katkılarını sürdürdü ancak bu dergi de askeri rejim tarafından kapatıldı.

 

 

Siyasal olarak yasaklı kaldığı 1987 yılına kadar çalışmalarına devam etti ve bu çalışmaları nedeniyle de hakkında 100’ü aşkın dava açıldı, üç kez hapse mahkum edildi. Dergilerde aktif olarak yazılar yazmaya devam eden Bülent Ecevit’i hiçbir şey yazma aşkından geri bırakamadı. Düşüncelerini ifade etmeyi, yazmayı, üretmeyi ve Türkiye’yi bir adım ileri taşımayı her daim kendisine görev belledi, yılmadan çalışmalarını sürdürdü.

 

 

Yasaklı olduğu dönemde eşi Rahşan Ecevit’le birlikte Demokratik Sol Parti’yi kurdu ve 1987’deki halk oylamasıyla siyasal haklarına yeniden kavuşunca partinin genel başkanlığına seçildi.

 

 

1991 yılında Zonguldak’tan milletvekili seçilerek meclise yeniden girdi, 1997-1998 yılları arasında kurulan hükümette başbakan yardımcılığı yaptı, 28 Şubat sürecinde kurulan Mesut Yılmaz başkanlığındaki hükümet gensoru ile düşürülünce 1999’da kurulan azınlık hükümetinin başbakanı oldu. Dördüncü kez oturduğu başbakanlık koltuğunda Türkiye tarihine damgasını vurdu ve PKK elebaşısı Abdullah Öcalan’ın Kenya’da yakalanarak Türkiye’ye getirilmesini sağladı.

 

 

İsminde ‘sol’ geçen bir partiyle milliyetçilerin önyargılarını kırdı, özellikle yoksul kesimlerin sola yönelmesini sağladı ve Türkiye’deki sol kavramını yeniden inşa etti.

 

 

1999-2002 yılları arasında MHP ve ANAP ile birlikte kurduğu 57. hükümetin başbakanı olarak görev yapan ve bu dönemde sık sık eleştirilen Bülent Ecevit’in en önemli özelliği hatalarıyla ve yanlışlarıyla barışık olmasıydı.

 

 

19 Şubat 2001 günü gerçekleştirilen Milli Güvenlik Kurulu toplantısında, Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer ile arasında bir tartışma yaşandı, anayasa kitapçığının fırlatıldığı bu tarihi olay sonrası Türkiye büyük bir krize sürüklendi.

 

 

O dönem Sezer’in hükümeti yolsuzluklara karşı pasif davranmakla, denetleme organlarını engellemekle ve hukuka aykırı davranmakla suçladığı söylense de yıllar sonra Sezer şu sözleri söyledi: “Sayın Ecevit 2 kez bana gelip Fazilet’in kapatılmamasını ve Anayasa Mahkemesi (AYM) üyelerine telkinde bulunmamı istedi, ikisinde de reddettim ve aramızda büyük gerginlik oldu. Bu gerginlik sürerken, Anayasa kitapçığı olayı yaşandı. Asıl neden, Ecevit’in FP konusundaki isteğiydi.”

 

 

Kurulu terk etmesinin ardından başbakanlıkta kurmaylarıyla bir araya gelen Bülent Ecevit, basının karşısına çıktığında şu sözleri sarf etti: “Hükümet görevinin başındadır, bu olay ekonomi programının işleyişini engellemeyecektir. Sayın Cumhurbaşkanı’nın ekonomide karşılaşılabilecek problemlerde büyük sorumluluğu vardır.”

 

 

Krizin ardından 2002 yılında yapılan seçimlerde DSP meclise giremedi ve Bülent Ecevit aktif siyaseti bıraktı.

 

 

Uğradığı silahlı saldırı sonucu yaşamını yitiren Danıştay 2. Daire Üyesi Mustafa Yücel Özbilgin’in cenazesinde beyin kanaması geçirdi ve 5 Kasım 2006 günü aramızdan ayrıldı.

 

 

Protestoların gölgesinde kalan ve dönemin atmosferinde sert rüzgarlar esmesine neden olan cenaze töreninde beyin kanaması geçiren ve GATA’ya kaldırılan Bülent Ecevit 172 gün boyunca bitkisel hayatta kaldı. 81 yaşında hayata gözlerini yuman Karaoğlan’ın cenazesine on binlerce insan katıldı.

 

 

81 yıllık yaşamına pek çok başarı sığdırdı, eleştirilere rağmen doğru bildiği yoldan şaşmadı, yalnızca Türkiye ve halkı için çalıştı.

 

 

Ortanın Solu (1966), 
Atatürk ve Devrimcilik (1970), 
Bizim İki Gücümüz Var: Halk ve Hak (1976), Toplum Siyaset Yönetim (1976), 
Bağımsızlık ve Özgürlük (1984), 
Toplumsal Kültürün Türk Siyasal Yaşamına Etkisi (1989), 
Değişen Dünya ve Türkiye (1990), 
Mithat Paşa ve Türk Ekonomisinin Tarihsel Süreci (1993), 
Körfez Bunalımının Öncesi ve Sonrası (2003), 
Kıbrıs Gerçeği ve Irak Sorunu (2003) kitaplarını yazdı, pek çok şiire imzasını attı, klasik eserleri çevirerek Türkçeye kazandırdı, Avrupa ve Amerika’daki üniversitelerde dersler verdi.

 

 

Eğitimi, kültürü, terbiyesi ve Türkiye halkına aşkıyla örnek bir siyasetçiydi. Ruhu şad olsun…