'İstifadan önce 10 sayfalık mektup'

'İstifadan önce 10 sayfalık mektup'
4 Mayıs 2012 11:14

Gerçek Gündem’in Genel Yayın Yönetmeni ve Gürsel Tekin’in yakın dostu Barış Yarkadaş, Gürsel Tekin’in CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu’na 10 sayfalık bir mektup verdiğini yazdı:

CHP Genel Başkan Yardımcısı Gürsel Tekin’in istifa ettiği haberini duyan Gerçek Gündem.com okurları buna hiç şaşırmadı. Bu köşenin sürekli okurları, iki gün önce kaleme aldığımız ”Beklenen işaret geldi mi?” başlıklı yazıda Tekin’in istifasının sinyalini görmüştü.

Gürsel Tekin’in CHP Genel Başkan Yardımcılığı görevinden istifa etmesinin ardından, bilen de bilmeyen de konuşuyor. Koray Çalışkan gibi CHP’yi zerre kadar bilmeyen kalemler bile Tekin’in istifası üzerine yazılar kaleme alıyor. Bu yazı, Koray Çalışkan gibilere rehber olma özelliği de taşıyacak.

TEKİN İSTİFADAN ÖNCE KILIÇDAROĞLU’NA İKİ MEKTUP VERDİ

CHP Genel Başkan Yardımcısı Gürsel Tekin, 2012 yılının ilk aylarında çok sevdiği – saydığı üzerine toz kondurmadığı Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’yla yaklaşık yarım saatlik bir görüşme yaptı. Bu görüşmede, “genel gidişat”a ilişkin endişelerini dile getirdi. CHP’nin “Yeni” olma iddiasını hızla kaybettiğini ve “halkla kucaklaşma” konusunda sıkıntı yaşadığını ifade etti.

“Yeni CHP”nin halka güven verme konusunda başarılı bir sınav veremediğini söyleyen Tekin, bunun başlıca sebeplerinden biri olarak da “parti içi iktidar kavgası”nı gösterdi. CHP’nin enerjisini “parti içi iktidar mücadelesi”ne harcadığını söyleyen Tekin, özellikle Erdoğan Toprak’ın CHP’nin enerjisini tüketecek girişimlerde bulunduğunu ifade etti. Tekin, Toprak ve birkaç arkadaşının CHP’yi ”DSP gibi yönetmeye çalıştığı”nı savundu. DSP’nin tarihe gömüldüğünü de anlatan Tekin, “Yeni CHP bu anlayışla gidemez” dedi.

OPERASYONLARI ANLATAN MEKTUP

Tekin, partinin genel gidişatına ilişkin yaşadığı endişeleri aktardığı bu görüşmede Kılıçdaroğlu’na iki tane de mektup verdi. Bu mektubun birini kendisi yazmıştı. Yaklaşık altı sayfalık bu mektupta, Toprak ve arkadaşlarının yaptığı “bazı operasyonlar”ın perde arkası yer alıyordu. Tekin, mektubunu gün, tarih ve saatle detaylandırıyor, “Bana kumpas kuruyorlar, CHP içinde çeteleşme var” diyordu.

ARABASINI TEKMELEYENLERE PARTİDEN ALTI BİN LİRA

Diğer mektup ise daha ilginçti. Mektup dört sayfaydı. Tekin’in arabasını 2 Mayıs 2011’de tekmeleyen gruptaki bir kişinin, yerel bir gazeteciye verdiği 43 dakikalık röportaja vurgu yapılıyordu. Mektupta, Tekin’in arabasını tekmeleyen kişiye genel merkezden altı bin lira gönderildiği anlatılıyor, detaylar veriliyordu. Mektubun son kısmı ise daha ilginçti; mektupta Tekin aleyhine Yeni Şafak’ta yayımlanan bir haberin yanlış çıkması üzerine, gazetenin yetkililerinden birinin “Bu haber yanlış çıktı ama, Erdoğan Abi bunu telafi edecek” dediği belirtiliyordu.

Tekin, bu iki mektubu Kılıçdaroğlu’nun masasına bıraktıktan sonra “parti içi meselelere” ilişkin olarak bir daha konuşmadı. Çünkü; bu mektubu vermesinin ardından 26 – 27 Şubat Olağanüstü Tüzük Kurultayı sürecine girilmişti. Tekin, Kılıçdaroğlu’nu zor durumda bırakmamak için sesini çıkarmadı.

PARTİ İÇİ DEMOKRASİ İDDİASI UNUTULDU!

26 – 27 Şubat tarihinde yapılan Tüzük Kurultayı’nın hemen ardından ise Tekin’le Kılıçdaroğlu’nun yollarını ayıracak süreç başladı. Kurultayın hemen sonrasında başlayan mahalle delegeliği seçimleri, Kılıçdaroğlu’nun “parti içi demokrasi” iddiasını tozlu raflara kaldırdı. Kılıçdaroğlu’nun kurmayları mahallelere tek bir sandık dahi koydurmadı. Delegeler, ilçe başkanlarının evlerinde yazıldı. ”Ön seçim” yaptıracağını iddia eden Kılıçdaroğlu, bu hukuksuzluklara göz yumdu. Kimi zaman da sessiz kalarak teşvik etti. Delege seçimleri, Kılıçdaroğlu’nun parti içi demokrasi iddiasını tamamen bitirdi.

O süreci bu köşede tüm detaylarıyla yazmıştım. Bu yüzden, ayrıntıları yeniden hatırlatmaya gerek duymuyorum…

ÖRGÜTÜN FERYADI: “BİZİ BİÇİYORLAR”

Gürsel Tekin, işte bu süreçte, örgütün yoğun bir tazyikiyle karşı karşıya kaldı. Başta İstanbul olmak üzere Türkiye’nin dört bir yanından telefonlar, mailler ve SMS’ler geliyor, “Hiçbir yerde sandık kurulmuyor. Delege seçimleri demokratik bir şekilde yapılmıyor” şikayetleri yağmur gibi yağıyordu. Parti içindeki konumunu koruyabilmenin “delege yapısını elinde tutmaktan geçtiği”ni bilen Toprak ile Nihad Matkap ise bu operasyonların baş sorumlusu olarak gösteriliyordu. Tekin, bu şikayetleri Kılıçdaroğlu ile paylaşma kararı aldı. “Örgüt adeta biçiliyor. Hiçbir yerde sandık konulmuyor” ifadesini kullandı. Kılıçdaroğlu her zamanki gibi yaparak “Öyle mi, bilgim yok. Nasıl olur?” dedi.

Oysa ki; ilgisi de bilgisi de vardı… Operasyonlar bizzat Kılıçdaroğlu’nun emriyle yapılıyordu. Kılıçdaroğlu, ”kendisine uygun bir örgüt yaratma”nın yolunun delege sistemini elinde tutmaktan geçtiğini biliyordu. Tekin’in ”sandık kurulmuyor” feryadı bu yüzden boşlukta kaldı.

ADIM ADIM YAKLAŞAN İSTİFA SÜRECİ

Asıl büyük kopuş ise, il ve ilçe başkanlıkları seçiminde yaşandı. Tekin, Erdoğan Toprak ile Nihad Matkap’ın il ve ilçe başkanlıkları seçimine “genel merkez adına müdahale etmesi”nin yanlış olduğunu Kılıçdaroğlu’na söyledi. Hatta bir de örnek verdi:

“Deniz Bey’i çevresindekiler bu işlere itti. Deniz Bey seçimlerde taraf olunca partinin bir kısmıyla kavgalı hale getirildi. Abi biz bu işlere karışmayalım. Bırakalım kim seçilirse seçilsin… Hepsi bizim partilimiz. Partinin yarısını hiç gereği yokken karşına alıyorsun.”

KILIÇDAROĞLU HER ŞEYDEN HABERDARDI

Kılıçdaroğlu’nun bu sözleri duyacak hali yoktu… Kılıçdaroğlu, Erdoğan Toprak’ın müdahalelerini destekliyor, delege yapısının kendisini seçeceği bir hale getirilmesinden memnun oluyordu. Tekin, itirazlarını yükseltince konu MYK’ya taşındı. MYK’daki bazı üyeler, “Her yerden şikayet geliyor. Delege seçimlerine genel merkezin müdahalesi doğru değil” demeye başladı. Kılıçdaroğlu bu sözleri de duymazdan geldi. Çünkü; Toprak ve Matkap “Örgütü size göre şekillendiriyoruz” diyor, CHP lideri de genel başkanlık koltuğunda geçireceği mutlu – mesut günlerin hayalini kuruyordu.

YENİ CHP’YE NE OLDU?

Oysa ki; Türkiye alev alıp yanıyordu. Tekin, bu yüzden Kılıçdaroğlu’yla yeniden konuşmaya karar verdi. “Yeni CHP’nin iddiasını kaybetmeye başladığını” söyledi ve şöyle devam etti:

“Abi, biz yine delege kim olacak, ilçe başkanı kim olacak kavgasının içine düştük. Partiyi bu kavgaya sokma. Bırak kim seçilirse seçilsin. Kimsenin sana bir itirazı yok. Önder Sav’ın kendi eliyle yazdığı delegeler sana üç kez güven oyu verdi. Yalvarıyorum bu kavgadan partiyi çıkar. Benim hiçbir talebim yok. İl ve ilçe başkanlığı seçimlerine müdahil olmayacağım. Hiçbir yerde delege oluşturmak için de uğraşmayacağım. Yeter ki; partiyi bu işlerle meşgul etmeyelim.”

“HAKLISIN” DİYOR AMA…

Kılıçdaroğlu Tekin’i dinledi… Dinledikten sonra “Haklısın, bizim bu konuda tarafsız kalmamız gerek” dedi. Tekin gönül rahatlığıyla evine dönerken, CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, Çankaya İlçe Başkanı Mehmet Perçin ile İşadamı arkadaşı Gürsel Erol’u aradı, evine davet etti. Gürsel Erol ile Perçin eve geldi. Kılıçdaroğlu, “Ankara İl Başkanlığı için Zeki Alçın’ı destekleyin. Zeki’nin seçilmesini istiyorum” dedi. Kılıçdaroğlu, Gürsel Erol aracılığıyla Nihad Matkap’a da talimat yolladı: “Nihad Ankara’nın ilçe başkanlarını genel merkezde toplasın ve Zeki Alçın için destek istesin.”

ANKARA SÜRECİ

Tekin, ertesi gün “Parti artık iç meselelerle uğraşmayacak” diye hayal ediyor, AKP’ye karşı ne yapılması gerektiği üzerine hazırlattığı projeleri kağıda döktürüyordu. Aynı gün ise Nihad Matkap dokuz ilçe başkanını genel merkezde ağırlamakla meşguldü. Matkap, ilçe başkanlarına “Kemal Bey, Zeki Alçın’ı istiyor” diyordu.

TEKİN HALA İNANMAK İSTEMİYOR!

Matkap’ın yaptığı toplantı genel merkezde sürerken, biz bunu www.gercekgundem.com ‘da aynı anda haberleştirdik. Bugün gibi hatırlıyorum… Haberi Gerçek Gündem’den duyan Tekin, şoka uğramıştı. Akşam saatlerinde beni aradı ve “Kaynağını kontrol ettin mi, seni yanıltmasınlar… Nihad Bey belki başka bir şey için çağırmıştır. Kemal Bey, seçimlere müdahil olmayacak” dedi. Güldüm… “Yapma Abi, Nihad Bey, Kemal Bey’in talimatıyla yapmış toplantıyı” dedim. Bir de bilgi verdim: “Kemal Bey, az önce Nihad Bey’i odasına çağırdı. Kardeşim, bir toplantı yapmayı bile beceremiyorsunuz. Gerçek Gündem’e bu bilgiyi kim verdi? Burada olan her şeyi Gerçek Gündem’de okuyorum diyerek tepki gösterdi.”

KILIÇDAROĞLU: ”NE YAPSANIZ ON DAKİKA SONRA GERÇEK GÜNDEM’DE OKUYORUM…”

Tekin’e, CHP Genel Merkezi’nin 12. katında CHP liderinin tepkisiyle karşılaşan Matkap’ın genel başkanın odasından çıkarken hayli sinirli olduğunu da söyledim. Ardından da şöyle konuştum: “Nihad Bey, Kemal Bey’den tepki görünce kabak İstanbul’dan gelen bir ilçe başkanının başına patladı. İlçe başkanı, Kemal Bey’in odasından çıkan Nihad Bey’e (Abi İstanbul’da kimi destekleyeceksiniz?) diye soruyor. Nihad Bey de o öfkeyle, (Karışmıyorum ben kardeşim, kimi seçerseniz seçin, adayım – madayım yok)” diyor. Nedir bu CHP yöneticilerinin Gerçek Gündem’den çektiği…”

“ALLAHTAN POLİS TELEFONLARIMIZI DİNLİYOR DA GERÇEĞİ BİLİYORLAR…”

Tekin bu sözlerim üzerine telefonda güldü… “Şimdi sen bunları yazsan, diyecekler ki; Gürsel Tekin anlattı. Bunu senden öğrendiğime kimse inanmaz. Neyse ki; telefonları dinliyorlar da en azından gerçeği polis biliyor” dedi.

HECELEYEREK Mİ ANLATAYIM!

Yukarıda anlattığım ”tutarsızlığın” benzerleri defalarca yaşandı. Kemal Kılıçdaroğlu, “Ben hiçbir yerdeki seçime karışmayacağım” demesine rağmen, ”el altından” kendisine yakın adayları destekledi. Hatta bu yüzden, Mehmet Zeki Gündüz’ü evine çağırıp tepki gösterdi. Genel Başkan Yardımcısı Gündüz’ün Ankara’da Ümit Erkol’u desteklediğini bilen Kılıçdaroğlu, Zeki Gündüz’e evinde aynen şöyle dedi: “MYK’da bana kimi destekleyeceğimi soruyorsun. Böyle bir soru MYK’da sorulur mu? Anlamıyor musunuz, ben Zeki Alçın’ı desteklediğimi sana heceleyerek mi anlatacağım?”

Şimdi bu anlattıklarıma bakın ve CHP’nin nasıl yönetildiğini, Gürsel Tekin’in güven bunalımına girip girmemekte haklı mı haksız mı olduğuna siz karar verin…

KILIÇDAROĞLU’NUN KLASİK TAKTİĞİ

Dedim ya; bu tablo defalarca yaşandı… CHP’yi “parti içi mücadele arenası” haline getiren ve bunu bilinçli olarak yapan Kılıçdaroğlu, “tavşana kaç, tazıya tut” politikası uyguladı. MYK üyelerinin birbiriyle çatışmasının, kendi elini güçlendireceği yanılgısına girdi. Toprak ile Tekin’i karşı karışaya getiren Kılıçdaroğlu, böylece özellikle Ankara ve İstanbul delegesinin tamamını ”kendisinin oluşturacağı”nın hesaplarını yaptı. Toprak’a sınırsız yetkiler veren Kılıçdaroğlu, kendisine potansiyel rakip gördüğü Tekin’i ise zamanla tasfiye etme yoluna girişti. Bunun başlıca yolunun ise İstanbul’dan geçtiğini biliyordu.

SALICI NASIL BAŞKAN OLDU?

Kılıçdaroğlu, bu yüzden Altan Öymen ile Burhan Şenatalar’ın önerisiyle İl Başkanı olarak atadığı Oğuz Kaan Salıcı’ya sınırsız yetki verdi. ”Atamasını yapmadan” önce ise testten geçirdi. Gürsel Erol’u İstanbul’a yolladı. Erol ile Salıcı Su Ada’da buluştu. Erol, Oğuz Kaan Salıcı’ya bazı sorular sordu. Salıcı’nın “genel merkezle, daha doğrusu Erdoğan Toprak ve Kılıçdaroğlu ile tam uyum” halinde çalışacağı yönünde izlenim edindi. İzlenimini Kılıçdaroğlu’yla paylaştı. Gürsel Erol’un ”olur”u üzerine, Salıcı’nın ataması yapıldı.

SALICI’YA DEĞİL İKİ İSME İTİRAZ ETTİ

Gürsel Tekin, Salıcı’nın atanmasına itiraz etmedi. İtirazı, daha önce görevlerinden istifa ederken Kılıçdaroğlu’na parti binasında, herkesin gözü önünde küfür edin iki kişinin yönetime alınmasınaydı. Tekin, MYK’da bu yüzden sert bir kavgaya girişti. “Genel başkana küfredenler yönetimlerde yer alacaksa, benim burada durmamın bir anlamı yok” dedi. Bunun üzerine Salıcı’nın listesindeki iki isim veto yedi.

Uzatmayalım:

CHP delege, ilçe başkanlığı ve il başkanlığı kavgasına düşmekten kurtulamadı. Ankara İl Başkanlığı seçimini kıl payı farkla kazanan Kılıçdaroğlu, aynı hataya İstanbul’da düşmek istemediğini yakın çevresine söylüyordu. Tekin, aynı hatanın tekrarlanmaması için Kılıçdaroğlu’na bir daha gitti. “İstanbul’da kimseyi desteklemeyelim. Ben Oğuz Kaan Salıcı’ya destek vermem. Salıcı başarılı değil. İstanbul’u taşıyamıyor. Bırakalım örgüt kimi seçerse seçsin” dedi. Kılıçdaroğlu, bu görüşmede AÇIK ve NET bir dille şunu söyledi:

TEKİN’İ RAHATLATAN SÖZLER

“Oğuz Kaan Salıcı benim adayım değil. O’na her türlü yetkiyi verdim. İlçe başkanı alma – atama yetkisi de dahil. Ama mahallelere tek bir sandık dahi koydurmadı. Buna da ses çıkarmadım. İstanbul’u taşıyabilecek bir isme bak… Oğuz’u kesinlikle desteklemeyeceğim.”

Gürsel Tekin, yaşadıklarından ders çıkarmamıştı… Kılıçdaroğlu’nun söylediği sözün arkasında duracağını sanıyordu. Olmadı… Kılıçdaroglu, kendisini ziyaret eden herkese Oğuz Kaan Salıcı aleyhine konuşuyor, İstanbul yönetiminden memnun olmadığını söylüyordu.

Peki ne oldu?

Kılıçdaroğlu, her zamanki taktiğini uyguladı. Tekin’e başka, Toprak’a başka, Matkap’a başka konuştu… MYK toplantılarının gündemi yeniden İstanbul seçimleri haline geldi… CHP seçmeni umut bağladığı Kılıçdaroğlu’ndan AKP’ye karşı bir barikat kurmasını beklerken, onlar MYK’da saatlerce delegelik kavgası vermekle meşguldü…

ANKARA’DA DOĞRU SÖYLER, BOSNA’DA ŞAŞAR…

Kılıçdaroğlu, MYK üyelerine ve ilçe başkanlarına “Kimse benim adayım değil, kimseyi desteklemiyorum” dedi. Buna rağmen, Bosna gezisinde Erdoğan Toprak ile Nihad Matkap’a “Salıcı’nın desteklenmesi” için talimat verdi. Bosna dönüşü ise Gürsel Erol’u makamına çağırdı. Erol’a “İstanbul’a git ve Oğuz için çalış” dedi. Bunun üzerine Salıcı için “genel merkez takviyeli kampanya” başlatıldı.

Gürsel Tekin ise olan bitene inanmak istemiyordu. Çünkü; canı gibi sevdiği, güvendiği, toz kondurmadığı Kılıçdaroğlu, “Biz bu işe karışmayacağız. kimseyi desteklemeyeceğiz” demişti. Olan – biten ise tam tersiydi.

“DERDİM İSTANBUL İL BAŞKANLIĞI DEĞİL, TÜRKİYE YANIYOR”

Tekin, tabloyu görünce, yakın çevresine şu yorumu yaptı: “İstanbul’da kimin kazanıp kimin kaybedeceğiyle meşgul değilim. Oğuz Kaan’ı desteklemediğimi herkes biliyor. Benim derdim Oğuz’la değil. Parti kötüye gidiyor, Türkiye kötüye gidiyor. Halk bizden ne bekliyor, biz neyle uğraşıyoruz. Yazık, hayalimdeki Yeni CHP bu değildi.”

Tekin, büyük bir hayal kırıklığı yaşıyordu. Bunu kendisiyle sohbet ettiğimde de fark etmiştim. Tekin şöyle diyordu: “Beni tanıyorsun. Siyasi yaşamımın hiçbir döneminde delegelik kavgası vermedim. Bu işlerle hiç meşgul olmadım. Hatta bu yüzden arkadaşlarım beni çok sert şekilde eleştirdi, onlara sahip çıkmadığımı söyledi. Ben Türkiye için kaygılanıyorum. AKP hala yüzde 50 bandında seyrediyor. Biz ise 20 bandındayız. Bu tablodan ben de sorumluyum. Neden yüzde yirmide olduğumuz konusunda hesap veremeyecek bir noktaya geldiğimizi düşünüyorum. Halka güven veremiyoruz. 4+4+4’le meşgul olmak yerine, delegeyle, il başkanlığı seçimiyle meşgul ediliyoruz.”

”HALKA GÜVEN VEREMİYORUZ” TESPİTİ

Tekin’in bir saptaması da şuydu: “Birkaç yıl önce Anadolu’ya gittiğimde (AKP varsa CHP de var) derdi seçmenimiz. Partimize güvenirdi. Şimdi o güveni göremiyorum. Seçmenimiz umutsuz. Bu tablodan biz de sorumluyuz. Bu yüzden sorumluluğa daha fazla ortak olamam. Ne yaparsam yapayım, parti içi iktidar kavgasının önüne geçimiyorum.”

Tekin’in sözlerindeki samimiyeti biliyorum. Bilenin de bilmeyenin de konuştuğu bir ortam var… Koray Çalışkan gibi CHP’den bi haber olanların CHP üzerine sözde analizler yazdığı ve üstelik hiçbir ”iç bilgi”ye vakıf olmadığı bir düzlemde, bu yüzden gerçekleri yazmak ve fotoğrafı ortaya koymak gerek:

”SALICI’NIN EKİBİNİ SEN OLUŞTUR” TEKLİFİ

Gürsel Tekin’in istifa sebebi, İstanbul İl Başkanı’nın kim olacağı değil… Tekin eğer bunu temel mesele haline
getirmiş olsaydı, kendisine sunulan teklifi elinin tersiyle itmezdi. Tekin’e daha on gün önce, şu teklif yapıldı:

“Oğuz Kaan Salıcı’yı destekle, 40 kişilik Yönetim Kurulu listesinin tamamını sen yaz. Biz hiç karışmayalım.”

Tekin, bu teklifi düşünmedi bile… Çünkü; Tekin’e göre, ”sorun daha derindeydi.” CHP elektriğe yüzde 20 zammın geldiği bir ortamda halkı örgütleyemiyor, yüzbinleri sokağa indirip zamları geri aldıramıyordu. 4+4+4 Yasası’na karşı yeterince mücadele verilemiyordu. 19 Mayıs ve 29 Ekim adeta ortadan kaldırılıyor, CHP ”temel değerler”e sahip çıkmak yerine, MYK’sında “Kim delege olacak?” tartışmasını yapıyordu. Tekin’in bir eleştirisi de “AKP’yle benzeşmeye başlamak”tı. CHP’nin AKP ile ”din üzerinden tartışmaya girmesi”ni doğru bulmuyordu. Kılıçdaroğlu’nun yanlış yönlendirildiğini söylüyor, eleştirilerini CHP liderine de aktarıyordu. Kılıçdaroğlu ise bunları duymak yerine, Fethullah Gülencilerin kendisini karşıladığı Bosna gezisine gidiyordu.

KORKU İMPARATORLUĞU

Kısacası; Tekin için İstanbul İl Başkanlığı seçimleri “zurnanın son deliği”ydi. “Yeni CHP bu değil, halkı kucaklayamadık, güven yaratamadık” diyen Tekin, önemli bir tespitte daha bulunuyordu:

“Korku İmparatorluğu’nu yıkalım derken, yeni bir Korku İmparatorluğu kuruldu. İlçe başkanlarına baskı yapılıyor. Şunu seçin, bunu seçin deniyor. Bu mu parti içi demokrasi? Bu mu Yeni CHP? Bunları hazmedemiyorum. Kemal Bey zarar görmesin diye her şeye sineye çektim ama, onurumu korumam gerektiğini düşünüyorum. Onurum koltuğumdan daha değerli..”

TEKİN’İN BELKİ KENDİSİ KONUŞUR

Aslında anlatacak çok şey var… Ama sanırım bunları Tekin’in dile getirmesi daha anlamlı olur. Tekin, cumartesi günü 14.00’te İstanbul’a gelecek ve büyük ihtimalle basının karşısına çıkacak… Sanırım neden istifa ettiğine ilişkin olarak, genel bir açıklama da yapar…

GÜLER KENDİSİNİ MYK ÜYESİ SANIYOR

NOT: MYK Sözcüsü Birgül Ayman Güler, “MYK’da kimsenin istifası istenmedi” demiş. Güler’in bu sözlerini ciddiye almıyorum. O MYK zaten fiili olarak düşmüş durumda. Kılıçdaroğlu, yedi ay önce Gürsel Tekin’in istifa edeceğine ilişkin haberler basına sızdırıldığında MYK üyelerine şunu demişti: “Benim bu MYK’ya güvenim kalmadı.”

Kılıçdaroğlu, “güveninin kalmadığı” MYK’yı zaten by-pass etti ve kendisine bir “iç kabine” oluşturdu. Güler ise kendisini hala MYK üyesi sanıyor…

Gerçek Gündem’in Genel Yayın Yönetmeni ve Gürsel Tekin’in yakın dostu Barış Yarkadaş, Gürsel Tekin’in CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu’na 10 sayfalık bir mektup verdiğini yazdı:

 

CHP Genel Başkan Yardımcısı Gürsel Tekin’in istifa ettiği haberini duyan Gerçek Gündem.com okurları buna hiç şaşırmadı. Bu köşenin sürekli okurları, iki gün önce kaleme aldığımız ”Beklenen işaret geldi mi?” başlıklı yazıda Tekin’in istifasının sinyalini görmüştü.

 

Gürsel Tekin’in CHP Genel Başkan Yardımcılığı görevinden istifa etmesinin ardından, bilen de bilmeyen de konuşuyor. Koray Çalışkan gibi CHP’yi zerre kadar bilmeyen kalemler bile Tekin’in istifası üzerine yazılar kaleme alıyor. Bu yazı, Koray Çalışkan gibilere rehber olma özelliği de taşıyacak.

 

TEKİN İSTİFADAN ÖNCE KILIÇDAROĞLU’NA İKİ MEKTUP VERDİ

 

 
CHP Genel Başkan Yardımcısı Gürsel Tekin, 2012 yılının ilk aylarında çok sevdiği – saydığı üzerine toz kondurmadığı Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’yla yaklaşık yarım saatlik bir görüşme yaptı. Bu görüşmede, “genel gidişat”a ilişkin endişelerini dile getirdi. CHP’nin “Yeni” olma iddiasını hızla kaybettiğini ve “halkla kucaklaşma” konusunda sıkıntı yaşadığını ifade etti.

 

 

 

“Yeni CHP”nin halka güven verme konusunda başarılı bir sınav veremediğini söyleyen Tekin, bunun başlıca sebeplerinden biri olarak da “parti içi iktidar kavgası”nı gösterdi. CHP’nin enerjisini “parti içi iktidar mücadelesi”ne harcadığını söyleyen Tekin, özellikle Erdoğan Toprak’ın CHP’nin enerjisini tüketecek girişimlerde bulunduğunu ifade etti. Tekin, Toprak ve birkaç arkadaşının CHP’yi ”DSP gibi yönetmeye çalıştığı”nı savundu. DSP’nin tarihe gömüldüğünü de anlatan Tekin, “Yeni CHP bu anlayışla gidemez” dedi.

 

OPERASYONLARI ANLATAN MEKTUP

 
Tekin, partinin genel gidişatına ilişkin yaşadığı endişeleri aktardığı bu görüşmede Kılıçdaroğlu’na iki tane de mektup verdi. Bu mektubun birini kendisi yazmıştı. Yaklaşık altı sayfalık bu mektupta, Toprak ve arkadaşlarının yaptığı “bazı operasyonlar”ın perde arkası yer alıyordu. Tekin, mektubunu gün, tarih ve saatle detaylandırıyor, “Bana kumpas kuruyorlar, CHP içinde çeteleşme var” diyordu.

 

 

 

ARABASINI TEKMELEYENLERE PARTİDEN ALTI BİN LİRA

 
Diğer mektup ise daha ilginçti. Mektup dört sayfaydı. Tekin’in arabasını 2 Mayıs 2011’de tekmeleyen gruptaki bir kişinin, yerel bir gazeteciye verdiği 43 dakikalık röportaja vurgu yapılıyordu. Mektupta, Tekin’in arabasını tekmeleyen kişiye genel merkezden altı bin lira gönderildiği anlatılıyor, detaylar veriliyordu. Mektubun son kısmı ise daha ilginçti; mektupta Tekin aleyhine Yeni Şafak’ta yayımlanan bir haberin yanlış çıkması üzerine, gazetenin yetkililerinden birinin “Bu haber yanlış çıktı ama, Erdoğan Abi bunu telafi edecek” dediği belirtiliyordu.

 

Tekin, bu iki mektubu Kılıçdaroğlu’nun masasına bıraktıktan sonra “parti içi meselelere” ilişkin olarak bir daha konuşmadı. Çünkü; bu mektubu vermesinin ardından 26 – 27 Şubat Olağanüstü Tüzük Kurultayı sürecine girilmişti. Tekin, Kılıçdaroğlu’nu zor durumda bırakmamak için sesini çıkarmadı.

 

 

 

PARTİ İÇİ DEMOKRASİ İDDİASI UNUTULDU!

 
26 – 27 Şubat tarihinde yapılan Tüzük Kurultayı’nın hemen ardından ise Tekin’le Kılıçdaroğlu’nun yollarını ayıracak süreç başladı. Kurultayın hemen sonrasında başlayan mahalle delegeliği seçimleri, Kılıçdaroğlu’nun “parti içi demokrasi” iddiasını tozlu raflara kaldırdı. Kılıçdaroğlu’nun kurmayları mahallelere tek bir sandık dahi koydurmadı. Delegeler, ilçe başkanlarının evlerinde yazıldı. ”Ön seçim” yaptıracağını iddia eden Kılıçdaroğlu, bu hukuksuzluklara göz yumdu. Kimi zaman da sessiz kalarak teşvik etti. Delege seçimleri, Kılıçdaroğlu’nun parti içi demokrasi iddiasını tamamen bitirdi.

 

 

 

 

O süreci bu köşede tüm detaylarıyla yazmıştım. Bu yüzden, ayrıntıları yeniden hatırlatmaya gerek duymuyorum…

 

ÖRGÜTÜN FERYADI: “BİZİ BİÇİYORLAR”

 
Gürsel Tekin, işte bu süreçte, örgütün yoğun bir tazyikiyle karşı karşıya kaldı. Başta İstanbul olmak üzere Türkiye’nin dört bir yanından telefonlar, mailler ve SMS’ler geliyor, “Hiçbir yerde sandık kurulmuyor. Delege seçimleri demokratik bir şekilde yapılmıyor” şikayetleri yağmur gibi yağıyordu. Parti içindeki konumunu koruyabilmenin “delege yapısını elinde tutmaktan geçtiği”ni bilen Toprak ile Nihad Matkap ise bu operasyonların baş sorumlusu olarak gösteriliyordu. Tekin, bu şikayetleri Kılıçdaroğlu ile paylaşma kararı aldı. “Örgüt adeta biçiliyor. Hiçbir yerde sandık konulmuyor” ifadesini kullandı. Kılıçdaroğlu her zamanki gibi yaparak “Öyle mi, bilgim yok. Nasıl olur?” dedi.

 

 

 

Oysa ki; ilgisi de bilgisi de vardı… Operasyonlar bizzat Kılıçdaroğlu’nun emriyle yapılıyordu. Kılıçdaroğlu, ”kendisine uygun bir örgüt yaratma”nın yolunun delege sistemini elinde tutmaktan geçtiğini biliyordu. Tekin’in ”sandık kurulmuyor” feryadı bu yüzden boşlukta kaldı.

 

ADIM ADIM YAKLAŞAN İSTİFA SÜRECİ

 
Asıl büyük kopuş ise, il ve ilçe başkanlıkları seçiminde yaşandı. Tekin, Erdoğan Toprak ile Nihad Matkap’ın il ve ilçe başkanlıkları seçimine “genel merkez adına müdahale etmesi”nin yanlış olduğunu Kılıçdaroğlu’na söyledi. Hatta bir de örnek verdi:

 

 

 

“Deniz Bey’i çevresindekiler bu işlere itti. Deniz Bey seçimlerde taraf olunca partinin bir kısmıyla kavgalı hale getirildi. Abi biz bu işlere karışmayalım. Bırakalım kim seçilirse seçilsin… Hepsi bizim partilimiz. Partinin yarısını hiç gereği yokken karşına alıyorsun.”

 
KILIÇDAROĞLU HER ŞEYDEN HABERDARDI
 

Kılıçdaroğlu’nun bu sözleri duyacak hali yoktu… Kılıçdaroğlu, Erdoğan Toprak’ın müdahalelerini destekliyor, delege yapısının kendisini seçeceği bir hale getirilmesinden memnun oluyordu. Tekin, itirazlarını yükseltince konu MYK’ya taşındı. MYK’daki bazı üyeler, “Her yerden şikayet geliyor. Delege seçimlerine genel merkezin müdahalesi doğru değil” demeye başladı. Kılıçdaroğlu bu sözleri de duymazdan geldi. Çünkü; Toprak ve Matkap “Örgütü size göre şekillendiriyoruz” diyor, CHP lideri de genel başkanlık koltuğunda geçireceği mutlu – mesut günlerin hayalini kuruyordu.

 

 

 

 

YENİ CHP’YE NE OLDU?


 
Oysa ki; Türkiye alev alıp yanıyordu. Tekin, bu yüzden Kılıçdaroğlu’yla yeniden konuşmaya karar verdi. “Yeni CHP’nin iddiasını kaybetmeye başladığını” söyledi ve şöyle devam etti:

 

 

 

 

“Abi, biz yine delege kim olacak, ilçe başkanı kim olacak kavgasının içine düştük. Partiyi bu kavgaya sokma. Bırak kim seçilirse seçilsin. Kimsenin sana bir itirazı yok. Önder Sav’ın kendi eliyle yazdığı delegeler sana üç kez güven oyu verdi. Yalvarıyorum bu kavgadan partiyi çıkar. Benim hiçbir talebim yok. İl ve ilçe başkanlığı seçimlerine müdahil olmayacağım. Hiçbir yerde delege oluşturmak için de uğraşmayacağım. Yeter ki; partiyi bu işlerle meşgul etmeyelim.”

“HAKLISIN” DİYOR AMA…”

 
Kılıçdaroğlu Tekin’i dinledi… Dinledikten sonra “Haklısın, bizim bu konuda tarafsız kalmamız gerek” dedi. Tekin gönül rahatlığıyla evine dönerken, CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, Çankaya İlçe Başkanı Mehmet Perçin ile İşadamı arkadaşı Gürsel Erol’u aradı, evine davet etti. Gürsel Erol ile Perçin eve geldi. Kılıçdaroğlu, “Ankara İl Başkanlığı için Zeki Alçın’ı destekleyin. Zeki’nin seçilmesini istiyorum” dedi. Kılıçdaroğlu, Gürsel Erol aracılığıyla Nihad Matkap’a da talimat yolladı: “Nihad Ankara’nın ilçe başkanlarını genel merkezde toplasın ve Zeki Alçın için destek istesin.”

 

 

ANKARA SÜRECİ

 
Tekin, ertesi gün “Parti artık iç meselelerle uğraşmayacak” diye hayal ediyor, AKP’ye karşı ne yapılması gerektiği üzerine hazırlattığı projeleri kağıda döktürüyordu. Aynı gün ise Nihad Matkap dokuz ilçe başkanını genel merkezde ağırlamakla meşguldü. Matkap, ilçe başkanlarına “Kemal Bey, Zeki Alçın’ı istiyor” diyordu.

 

TEKİN HALA İNANMAK İSTEMİYOR!

 
Matkap’ın yaptığı toplantı genel merkezde sürerken, biz bunu www.gercekgundem.com ‘da aynı anda haberleştirdik. Bugün gibi hatırlıyorum… Haberi Gerçek Gündem’den duyan Tekin, şoka uğramıştı. Akşam saatlerinde beni aradı ve “Kaynağını kontrol ettin mi, seni yanıltmasınlar… Nihad Bey belki başka bir şey için çağırmıştır. Kemal Bey, seçimlere müdahil olmayacak” dedi. Güldüm… “Yapma Abi, Nihad Bey, Kemal Bey’in talimatıyla yapmış toplantıyı” dedim. Bir de bilgi verdim: “Kemal Bey, az önce Nihad Bey’i odasına çağırdı. Kardeşim, bir toplantı yapmayı bile beceremiyorsunuz. Gerçek Gündem’e bu bilgiyi kim verdi? Burada olan her şeyi Gerçek Gündem’de okuyorum diyerek tepki gösterdi.”
 

 

 

KILIÇDAROĞLU: ”NE YAPSANIZ ON DAKİKA SONRA GERÇEK GÜNDEM’DE OKUYORUM…”

 
Tekin’e, CHP Genel Merkezi’nin 12. katında CHP liderinin tepkisiyle karşılaşan Matkap’ın genel başkanın odasından çıkarken hayli sinirli olduğunu da söyledim. Ardından da şöyle konuştum: “Nihad Bey, Kemal Bey’den tepki görünce kabak İstanbul’dan gelen bir ilçe başkanının başına patladı. İlçe başkanı, Kemal Bey’in odasından çıkan Nihad Bey’e (Abi İstanbul’da kimi destekleyeceksiniz?) diye soruyor. Nihad Bey de o öfkeyle, (Karışmıyorum ben kardeşim, kimi seçerseniz seçin, adayım – madayım yok)” diyor. Nedir bu CHP yöneticilerinin Gerçek Gündem’den çektiği…”

 
“ALLAHTAN POLİS TELEFONLARIMIZI DİNLİYOR DA GERÇEĞİ BİLİYORLAR…”

 
Tekin bu sözlerim üzerine telefonda güldü… “Şimdi sen bunları yazsan, diyecekler ki; Gürsel Tekin anlattı. Bunu senden öğrendiğime kimse inanmaz. Neyse ki; telefonları dinliyorlar da en azından gerçeği polis biliyor” dedi.

 

 

HECELEYEREK Mİ ANLATAYIM!

 
Yukarıda anlattığım ”tutarsızlığın” benzerleri defalarca yaşandı. Kemal Kılıçdaroğlu, “Ben hiçbir yerdeki seçime karışmayacağım” demesine rağmen, ”el altından” kendisine yakın adayları destekledi. Hatta bu yüzden, Mehmet Zeki Gündüz’ü evine çağırıp tepki gösterdi. Genel Başkan Yardımcısı Gündüz’ün Ankara’da Ümit Erkol’u desteklediğini bilen Kılıçdaroğlu, Zeki Gündüz’e evinde aynen şöyle dedi: “MYK’da bana kimi destekleyeceğimi soruyorsun. Böyle bir soru MYK’da sorulur mu? Anlamıyor musunuz, ben Zeki Alçın’ı desteklediğimi sana heceleyerek mi anlatacağım?”

 

Şimdi bu anlattıklarıma bakın ve CHP’nin nasıl yönetildiğini, Gürsel Tekin’in güven bunalımına girip girmemekte haklı mı haksız mı olduğuna siz karar verin…

 
KILIÇDAROĞLU’NUN KLASİK TAKTİĞİ

 
Dedim ya; bu tablo defalarca yaşandı… CHP’yi “parti içi mücadele arenası” haline getiren ve bunu bilinçli olarak yapan Kılıçdaroğlu, “tavşana kaç, tazıya tut” politikası uyguladı. MYK üyelerinin birbiriyle çatışmasının, kendi elini güçlendireceği yanılgısına girdi. Toprak ile Tekin’i karşı karışaya getiren Kılıçdaroğlu, böylece özellikle Ankara ve İstanbul delegesinin tamamını ”kendisinin oluşturacağı”nın hesaplarını yaptı. Toprak’a sınırsız yetkiler veren Kılıçdaroğlu, kendisine potansiyel rakip gördüğü Tekin’i ise zamanla tasfiye etme yoluna girişti. Bunun başlıca yolunun ise İstanbul’dan geçtiğini biliyordu.

 

SALICI NASIL BAŞKAN OLDU?
 
Kılıçdaroğlu, bu yüzden Altan Öymen ile Burhan Şenatalar’ın önerisiyle İl Başkanı olarak atadığı Oğuz Kaan Salıcı’ya sınırsız yetki verdi. ”Atamasını yapmadan” önce ise testten geçirdi. Gürsel Erol’u İstanbul’a yolladı. Erol ile Salıcı Su Ada’da buluştu. Erol, Oğuz Kaan Salıcı’ya bazı sorular sordu. Salıcı’nın “genel merkezle, daha doğrusu Erdoğan Toprak ve Kılıçdaroğlu ile tam uyum” halinde çalışacağı yönünde izlenim edindi. İzlenimini Kılıçdaroğlu’yla paylaştı. Gürsel Erol’un ”olur”u üzerine, Salıcı’nın ataması yapıldı.
 

SALICI’YA DEĞİL İKİ İSME İTİRAZ ETTİ
 
Gürsel Tekin, Salıcı’nın atanmasına itiraz etmedi. İtirazı, daha önce görevlerinden istifa ederken Kılıçdaroğlu’na parti binasında, herkesin gözü önünde küfür edin iki kişinin yönetime alınmasınaydı. Tekin, MYK’da bu yüzden sert bir kavgaya girişti. “Genel başkana küfredenler yönetimlerde yer alacaksa, benim burada durmamın bir anlamı yok” dedi. Bunun üzerine Salıcı’nın listesindeki iki isim veto yedi.

 

 

Uzatmayalım:

 

CHP delege, ilçe başkanlığı ve il başkanlığı kavgasına düşmekten kurtulamadı. Ankara İl Başkanlığı seçimini kıl payı farkla kazanan Kılıçdaroğlu, aynı hataya İstanbul’da düşmek istemediğini yakın çevresine söylüyordu. Tekin, aynı hatanın tekrarlanmaması için Kılıçdaroğlu’na bir daha gitti. “İstanbul’da kimseyi desteklemeyelim. Ben Oğuz Kaan Salıcı’ya destek vermem. Salıcı başarılı değil. İstanbul’u taşıyamıyor. Bırakalım örgüt kimi seçerse seçsin” dedi. Kılıçdaroğlu, bu görüşmede AÇIK ve NET bir dille şunu söyledi:

 

 

TEKİN’İ RAHATLATAN SÖZLER

 
“Oğuz Kaan Salıcı benim adayım değil. O’na her türlü yetkiyi verdim. İlçe başkanı alma – atama yetkisi de dahil. Ama mahallelere tek bir sandık dahi koydurmadı. Buna da ses çıkarmadım. İstanbul’u taşıyabilecek bir isme bak… Oğuz’u kesinlikle desteklemeyeceğim.”

 
Gürsel Tekin, yaşadıklarından ders çıkarmamıştı… Kılıçdaroğlu’nun söylediği sözün arkasında duracağını sanıyordu. Olmadı… Kılıçdaroglu, kendisini ziyaret eden herkese Oğuz Kaan Salıcı aleyhine konuşuyor, İstanbul yönetiminden memnun olmadığını söylüyordu.

 

Peki ne oldu?

 
Kılıçdaroğlu, her zamanki taktiğini uyguladı. Tekin’e başka, Toprak’a başka, Matkap’a başka konuştu… MYK toplantılarının gündemi yeniden İstanbul seçimleri haline geldi… CHP seçmeni umut bağladığı Kılıçdaroğlu’ndan AKP’ye karşı bir barikat kurmasını beklerken, onlar MYK’da saatlerce delegelik kavgası vermekle meşguldü…

 

 

 

ANKARA’DA DOĞRU SÖYLER, BOSNA’DA ŞAŞAR…

 
Kılıçdaroğlu, MYK üyelerine ve ilçe başkanlarına “Kimse benim adayım değil, kimseyi desteklemiyorum” dedi. Buna rağmen, Bosna gezisinde Erdoğan Toprak ile Nihad Matkap’a “Salıcı’nın desteklenmesi” için talimat verdi. Bosna dönüşü ise Gürsel Erol’u makamına çağırdı. Erol’a “İstanbul’a git ve Oğuz için çalış” dedi. Bunun üzerine Salıcı için “genel merkez takviyeli kampanya” başlatıldı.

 

Gürsel Tekin ise olan bitene inanmak istemiyordu. Çünkü; canı gibi sevdiği, güvendiği, toz kondurmadığı Kılıçdaroğlu, “Biz bu işe karışmayacağız. kimseyi desteklemeyeceğiz” demişti. Olan – biten ise tam tersiydi.

 

“DERDİM İSTANBUL İL BAŞKANLIĞI DEĞİL, TÜRKİYE YANIYOR”

 
Tekin, tabloyu görünce, yakın çevresine şu yorumu yaptı: “İstanbul’da kimin kazanıp kimin kaybedeceğiyle meşgul değilim. Oğuz Kaan’ı desteklemediğimi herkes biliyor. Benim derdim Oğuz’la değil. Parti kötüye gidiyor, Türkiye kötüye gidiyor. Halk bizden ne bekliyor, biz neyle uğraşıyoruz. Yazık, hayalimdeki Yeni CHP bu değildi.”

 
Tekin, büyük bir hayal kırıklığı yaşıyordu. Bunu kendisiyle sohbet ettiğimde de fark etmiştim. Tekin şöyle diyordu: “Beni tanıyorsun. Siyasi yaşamımın hiçbir döneminde delegelik kavgası vermedim. Bu işlerle hiç meşgul olmadım. Hatta bu yüzden arkadaşlarım beni çok sert şekilde eleştirdi, onlara sahip çıkmadığımı söyledi. Ben Türkiye için kaygılanıyorum. AKP hala yüzde 50 bandında seyrediyor. Biz ise 20 bandındayız. Bu tablodan ben de sorumluyum. Neden yüzde yirmide olduğumuz konusunda hesap veremeyecek bir noktaya geldiğimizi düşünüyorum. Halka güven veremiyoruz. 4+4+4’le meşgul olmak yerine, delegeyle, il başkanlığı seçimiyle meşgul ediliyoruz.”

 
”HALKA GÜVEN VEREMİYORUZ” TESPİTİ ”

 

Tekin’in bir saptaması da şuydu: “Birkaç yıl önce Anadolu’ya gittiğimde (AKP varsa CHP de var) derdi seçmenimiz. Partimize güvenirdi. Şimdi o güveni göremiyorum. Seçmenimiz umutsuz. Bu tablodan biz de sorumluyuz. Bu yüzden sorumluluğa daha fazla ortak olamam. Ne yaparsam yapayım, parti içi iktidar kavgasının önüne geçimiyorum.”

 
Tekin’in sözlerindeki samimiyeti biliyorum. Bilenin de bilmeyenin de konuştuğu bir ortam var… Koray Çalışkan gibi CHP’den bi haber olanların CHP üzerine sözde analizler yazdığı ve üstelik hiçbir ”iç bilgi”ye vakıf olmadığı bir düzlemde, bu yüzden gerçekleri yazmak ve fotoğrafı ortaya koymak gerek:

 

”SALICI’NIN EKİBİNİ SEN OLUŞTUR” TEKLİFİ

 

 

 
Gürsel Tekin’in istifa sebebi, İstanbul İl Başkanı’nın kim olacağı değil… Tekin eğer bunu temel mesele haline getirmiş olsaydı, kendisine sunulan teklifi elinin tersiyle itmezdi. Tekin’e daha on gün önce, şu teklif yapıldı:

 

“Oğuz Kaan Salıcı’yı destekle, 40 kişilik Yönetim Kurulu listesinin tamamını sen yaz. Biz hiç karışmayalım.”

 
Tekin, bu teklifi düşünmedi bile… Çünkü; Tekin’e göre, ”sorun daha derindeydi.” CHP elektriğe yüzde 20 zammın geldiği bir ortamda halkı örgütleyemiyor, yüzbinleri sokağa indirip zamları geri aldıramıyordu. 4+4+4 Yasası’na karşı yeterince mücadele verilemiyordu. 19 Mayıs ve 29 Ekim adeta ortadan kaldırılıyor, CHP ”temel değerler”e sahip çıkmak yerine, MYK’sında “Kim delege olacak?” tartışmasını yapıyordu. Tekin’in bir eleştirisi de “AKP’yle benzeşmeye başlamak”tı. CHP’nin AKP ile ”din üzerinden tartışmaya girmesi”ni doğru bulmuyordu. Kılıçdaroğlu’nun yanlış yönlendirildiğini söylüyor, eleştirilerini CHP liderine de aktarıyordu. Kılıçdaroğlu ise bunları duymak yerine, Fethullah Gülencilerin kendisini karşıladığı Bosna gezisine gidiyordu.

 

KORKU İMPARATORLUĞU

 
Kısacası; Tekin için İstanbul İl Başkanlığı seçimleri “zurnanın son deliği”ydi. “Yeni CHP bu değil, halkı kucaklayamadık, güven yaratamadık” diyen Tekin, önemli bir tespitte daha bulunuyordu:

 

“Korku İmparatorluğu’nu yıkalım derken, yeni bir Korku İmparatorluğu kuruldu. İlçe başkanlarına baskı yapılıyor. Şunu seçin, bunu seçin deniyor. Bu mu parti içi demokrasi? Bu mu Yeni CHP? Bunları hazmedemiyorum. Kemal Bey zarar görmesin diye her şeye sineye çektim ama, onurumu korumam gerektiğini düşünüyorum. Onurum koltuğumdan daha değerli..”

 
TEKİN’İN BELKİ KENDİSİ KONUŞUR


 
Aslında anlatacak çok şey var… Ama sanırım bunları Tekin’in dile getirmesi daha anlamlı olur. Tekin, cumartesi günü 14.00’te İstanbul’a gelecek ve büyük ihtimalle basının karşısına çıkacak… Sanırım neden istifa ettiğine ilişkin olarak, genel bir açıklama da yapar…

 

GÜLER KENDİSİNİ MYK ÜYESİ SANIYOR


 
NOT: MYK Sözcüsü Birgül Ayman Güler, “MYK’da kimsenin istifası istenmedi” demiş. Güler’in bu sözlerini ciddiye almıyorum. O MYK zaten fiili olarak düşmüş durumda. Kılıçdaroğlu, yedi ay önce Gürsel Tekin’in istifa edeceğine ilişkin haberler basına sızdırıldığında MYK üyelerine şunu demişti: “Benim bu MYK’ya güvenim kalmadı.”

 

Kılıçdaroğlu, “güveninin kalmadığı” MYK’yı zaten by-pass etti ve kendisine bir “iç kabine” oluşturdu. Güler ise kendisini hala MYK üyesi sanıyor…