İkisi de Cumhurbaşkanı olamaz, olmamalı!

İkisi de Cumhurbaşkanı olamaz, olmamalı!
22 Nisan 2014 11:50

Aydınlık Gazetesi Köşe Yazarı Özdemir İnce yazdı.

 

“İkisi de cumhurbaşkanı olamaz, olmamalı” derken, Gül & Erdoğan kumpanyası halktan oy alamaz demek istemiyorum, oy almamalı, oy verilmemeli diyorum.

 

Neden?

 

“Neden?”ini yanıtlamadan önce ülkenin seçmen ekolojisine bakalım: Kronik ve olağan işsizlerden, sınıf bilinciden yoksun sendikasız ve taşeron işçi yığışımından, ürünü değerlendirilmeyen çiftçiden, pek okur-yazar olmayan üniversiteliden, şaşkın ve baygın emekliden, lümpenleşmiş memur ve küçük burjuvaziden, umudunu lotaryaya ve sadakaya bağlamış vasıfsızlardan, kimi temsil ettiği belli olmayan sendikalardan, gerçek hiçbir şey üretmeyen sanayiciden, AKP tipi ölü soyucu sırtlan girişimciden oluşan, dinsizlerin diniyle kendinden geçmiş bir “kof” kalabalık… Bu kalabalık R.T.Erdoğan ile Abdullah Gül’ü elbette seçecektir. Şansları yaver gitmeseydi, bu ikisi de o kalabalığın içinde olurlardı.

 

***

 

Seçilerek bir yerlere gelmiş bu iki insana gereken saygıyı gösterelim ve göreve geldiklerinde ettikleri yeminden sınava sokalım. Bu da bizim hakkımız. Çünkü “İkisi de cumhurbaşkanı olamaz, olmamalı” iddiamızı kanıtlamak zorundayız.

 

Şimdi, şaibeli de olsa seçmenin oyuyla seçilmiş bir milletvekilinin göreve başlamadan önce ettiği yemini okuyalım:

 

Milletvekili Andı:

 

“Devletin varlığı ve bağımsızlığını, vatanın ve milletin bölünmez bütünlüğünü, milletin kayıtsız ve şartsız egemenliğini koruyacağıma, hukukun üstünlüğüne, demokratik ve laik Cumhuriyete ve Atatürk ilke ve inkılaplarına bağlı kalacağıma; toplumun huzur ve refahı, milli dayanışma ve adalet anlayışı içinde herkesin insan haklarından ve temel hürriyetlerden yararlanması ülküsünden ve Anayasaya sadakatten ayrılmayacağıma, büyük Türk milleti önünde namusum ve şerefim üzerine ant içerim.”

 

***

 

R.T.Erdoğan’ın TBMM kürsüsünden 12 yıl içinde üç kez ettiği yemini okuduk mu? Okuduk!

 

Söyler misiniz, R.T.Erdoğan bu yeminin kaçta kaçına bağlı kaldı, “itaat” ve “biat” etti?

 

– Devletin varlığı ve bağımsızlığını, vatanın ve milletin bölünmez bütünlüğünü, milletin kayıtsız ve şartsız egemenliğini gerçekten korudu mu?

 

-Dış siyasette, Cumhuriyet’in “Yurtta Sulh, Cihanda Sulh” ilkesini hor gören, saldırgan ve kibirli Yeni Osmanlı politikasıyla, iyi-kötü geçindiğimiz komşularımızı düşman haline getirdi. Suriye yüzünden her an savaşa girebiliriz. Sayesinde, Türkiye Cumhuriyeti, 90 yıl içinde hiçbir zaman bu kadar itibarsız olmadı.

 

Sayesinde “Millet” bölündü, paramparça oldu; sökülmüş, dağılmış bir saate döndü. Bundan sonra saat bir araya zor gelir. Geçmiş ola!

 

Vatanın şimdilik ikiye bölünmüş olduğunu kim inkar edebilir? Devlet, “Kuzey Kürdistan”da “kayıtsız ve şartsız” egemen mi? Bu egemenlik yokluğunda hükümet hükümet edebiliyor mu? Elbette, hayır!

 

– Hukukun üstünlüğüne, demokratik ve laik Cumhuriyete ve Atatürk ilke ve inkılaplarına bağlı kaldı mı?

 

-Acaba Türkiye’de ve dünyada “bağlı kaldı” diye cevap verecek kaç onurlu insan var? “Hukuk” bizzat Başyüce’nin iki dudağı arasında! Demokratik ve laik cumhuriyeti, referansı “dinsiz din” olan bir ucube rejime dönüştürmeye yeminli bir insan, demokrasi ve laiklik ilkesine bağlı kalır mı?

 

Mustafa Sabri, İskilipli Atıf Hoca, Şeyh Sait, Sait Nursi, Necip Fazıl Kısakürek gibi müseccel cumhuriyet ve devrim düşmanı mürteci ve siyasal İslamcı mürşitlerin müridi, Milli Görüş talebesi R.T.Erdoğan bir cumhuriyetçi olabilir mi?

 

12 yıllık icraatı yeminin bu bölümünü ayaklarının altında ezdiğini kanıtlamaktadır.

 

n Toplumun huzur ve refahı için olumlu ne yaptı?

 

-Hangi huzur, hangi refah? Vatandaşların birey ve toplum olarak hukukun koruması altında olmadığı, hukukun Osmanlı’nın “kadı hukuku”nu bile arattığı, adaletin uygulayıcısı yargı mensuplarının iktidar partisinin militanı haline getirildiği, emniyet teşkilatının bir partinin özel “polis”ine dönüştüğü, özel hayat ve konut dokunulmazlığının yol geçen hanına benzediği, cumhuriyetçilerin, devrimcilerin, çağdaş hayatı savunanların düzmece belge ve kanıtlarla zindanlara tıkıldığı, halk ve öğrencilerin, işçilerin örgütlenme haklarından yoksun bırakıldığı bir ülkede huzur-muzur kalır mı?

 

Hangi refah? Nüfusun yarısının yoksulluk sınırının altında sadakayla yaşadığı, halkın yüzde 90’ının borç ve icra tehlikesi altında kıvrandığı bir ülkede hangi çılgın yasal refahtan söz edebilir?

 

– Milli dayanışma ve adalet anlayışı içinde herkesin insan haklarından ve temel hürriyetlerden yararlanması ülküsüne saygı gösterip bağlı kaldı mı?

 

-Hangi milli dayanışma? Onun yerini AKP tarikatı mensupları ile uşaklarının dayanışması aldı. Hukukun olmadığı yerde adalet mi olur?

 

Hukuk ve adaletin bulunmadığı bir ülkede insan hakları mı olur? Hangi temel hürriyetler? Gezi olaylarından sonra tanık olduğumuz biber gazı, basınçlı su, toma, plastik mermi özgürlüğü mü?

 

Toplanma ve yürüyüş özgürlüğünü kullanan halkın üzerine polisi kim saldı?

 

n Anayasaya sadık kaldı mı?

 

-Cumhuriyet ve devrim ilkelerine karşı olan kişi onun anayasasına nasıl sadık olur? Sadık ise anayasanın ilk dört maddesini neden değiştirmek istesin, anayasanın 174.maddesinin koruması altında olan Devrim Yasaları’nı neden ayakları altında çiğnesin?

 

***

 

R.T.Erdoğan işte bu nedenlerden dolayı Cumhurbaşkanı olamaz, olmamalı!

 

***

 

Başka neler var vukuat olarak? Düzmece olduğunu iddia ettiği 17 ve 25 Aralık 2013 rüşvet ve yolsuzluklarının hesabının yargı huzurunda verilmesinden kaçınmak için hukuk dışı her türlü yolu denedi. Kendisi ve hükümeti yargı önünde aklanmadan nasıl cumhurbaşkanı olur?

 

Twitter konusunda ise, Anayasa Mahkemesi’nin kararına uyduklarını ancak saygı duymadıklarını belirterek “Anayasa Mahkemesi’nde bunca dosya varken, Anayasa Mahkemesi’nin böyle bir karar almasını milli bulmuyorum” dedi.

 

Yerel Seçimleri, türlü hile ile kazanırken hukuku bir kez daha çiğnemiş bir düzen ve hükümetin başbakanı nasıl cumhurbaşkanı olur.