İç ve dış hainler Atatürk’e neden azılı düşmandırlar?

İç ve dış hainler Atatürk’e neden azılı düşmandırlar?
27 Nisan 2013 01:00

Mustafa Kemal Atatürk’e kategorik olarak iki çeşit düşman tipi vardır.

İbrahim ÖZDOĞAN H&H YORUM

Bunlar iç ve dış düşmanlardır ve o büyük dehayı yıpratmak, Türk Milleti’nin gözünde küçük düşürmek için sistematik çalışırlar.

Ta baştan beri, yani Mustafa Kemal’in, Türk Milleti’ni duçar olduğu tehlikelerden kurtarmak için tarih sahnesine çıktığı günden, Cumhuriyet’in kuruluşuna, oradan da bugüne kadar iç ve dış düşmanlar sürekli etkinlik yapmışlardır.

Bu iç ve dış düşmanlar bazen kendi içlerinde bazen de birbirleri ile işbirliği yaparak Atatürk düşmanlığını en üst düzeyde yürütmüşlerdir.

Bugün çok etkili bir şekilde bu işbirliğini yürüttükleri gibi.

Neden Atatürk’e düşmandırlar bu içteki hainler ile dışarıdaki emperyalist zalimler?

Önce bu konudaki hükmümüzü verelim sonra da açıklamasına geçelim.

Her iki grupta azılı düşmandırlar, çünkü çıkarları geri dönülmez bir şekilde zedelenmiştir; Büyük Atatürk tarafından.

Osmanlı İmparatorluğu, başlangıcı 17.yy.olan Avrupa aydınlanma çağına ayak uyduramamış, dünyada gelişen bilimi ve buna bağlı olarak teknik gelişmeleri takip edemediğinden çökmeye ve yıkılmaya koşar adımlarla gidiyordu.

Medreselerinde sadece din ve dogmatik konular okutuluyor, akla ve deneyime dayanan bilimler çoğu kez küfür olarak kabul ediliyor; kapısından içeri dahi sokulmuyordu.

Bırakın bunları, bence bilimlerin en temel başlangıcı olan ”felsefe” bile medreseden içeri adımını atamamıştı.

Çünkü ”İslam”ın tarihsel seyrini olumsuz yönde değiştiren ”İmam Gazali”, felsefe ile ilgili hükmünü yüzyıllar önce vermiş ve onu küfre yol açan bir kapı olarak göstermişti.

İslam dünyası böylece bilimin anası olan felsefeden uzak kalmıştı.

Felsefe o kadar önemli ki, ”Bilim felsefenin başarılarından, felsefe bilimin başarısızlıklarından yararlanır” sözü gerçeğin ta kendisidir.

Bu hal ve koşullar altında dinsel fetvalardan dolayı bilim Osmanlı topraklarına asla girememiştir.

Avrupa’da bilimsel devrimin temeli olan matbaa bile Osmanlı’ya 300 yıl sonra girmiştir.
Önce bir tespit yapalım: Felsefe bilimi, bilim teknolojiyi, teknoloji mal üretimini, üretim bolluğu güçlü ekonomiyi, güçlü ekonomi güçlü devletleri ve o devlette mutluluk, refah içinde yaşayan insan topluluklarını oluşturur.

Böyle bir zincirleme gelişmenin sonunda Avrupa’da güçlü devletler doğarken, dogmatizmin bataklığında boğulan Osmanlı İmparatorluğu her geçen gün çürümeye ve yok olmaya gidiyordu.

Osmanlı yaralı arslanı bir daha kalkmamak üzere yere yığılırken, bilimsel kalkınma sonucu çok güçlenmiş olan Avrupa ülkeleri sırtlanlar, çakallar gibi bu arslanın üzerine çullandı.
Bu hasta yaralı arslan her koldan saldırıya uğramaya başladı.

Önce Balkan savaşlar, ardından 1. Dünya savaşı ki, 7 düvele karşı verilen amansız mücadele sonunda ”Sevr Anlaşması” ile yenilgi kabul edilip Türk Milleti’ne sadece İç Anadolu”nun bir kısmında verilen küçücük çorak arazi parçası ile tarihin karanlık dehlizine gömülüyordu.

İşte bu koşullar altında Mustafa Kemal adında bir deha, bir bilge, bir yiğit, bir Türk oğlu Türk çıkıyor, karanlık dehlize gömülmek istenen tarihin en şanlı milletini kolundan tutup çekip çıkarıyor ve bağımsız, uygar milletler arasında yerini aldırıyordu.

İşte emperyalistler bu nedenle Mustafa Kemal Atatürk’e azılı düşmandırlar.

Emperyalistlerin düşmanlığı sadece bunun için mi?

Tabii ki, sadece bu değil ve turpun büyüğü heybenin öbür gözünde, büyük intikam besledikleri asıl düşmanlıkları da buradan gelmektedir.

Batının bu büyük dehaya asıl düşmanlıkları, Türk Milleti yüzyıllarca dogmatizmin bataklığında ve Ortaçağ karanlığında yüzdükten sonra onu kolundan tutup bilim ve akılla tanıştırmasıydı.

Çanakkale savaşlarını bile yönetirken biran olsun kitap okumayı bırakmayan Mustafa Kemal, bir milletin asıl bağımsızlığının ve bireylerinin özgürlüğünün, o milletin bilim ve akılla tanışmasından, sıkı fıkı olmasından ileri geldiğini çok iyi biliyordu.

Atatürk o nedenle “Hayatta en hakiki mürşit ilimdir’’ demiştir.

Atatürk o nedenle “Türkiye Cumhuriyeti’nin temeli kültürdür’’ demiştir.

Atatürk o nedenle “Tevhid-i Tedrisat’’ yani “Öğretim Birliği’’ yasası devrimini yapmıştır.

Atatürk o nedenle “Harf İnkilabı’’nı yapmıştır.

Atatürk o nedenle İslam’ın da, şirk olduğu için reddettiği “Tekke ve Zaviyeler’’i devrim yasaları ile yasaklayarak Türk insanının aklını, dogmatizm çamurundan kurtararak bilimle tanışmasını sağlamıştır.

Atatürk bilimin gelişmesi için Batılı anlamda ilk üniversiteyi (İstanbul Üniversitesi) ve ilk fakülteleri (Dil Tarih ve Coğrafya Fakültesi gibi) fakülteleri kurmuştur.

Atatürk Batı standartlarına uygun tüm devlet kurumlarını ve yaşam tarzlarını devrim yasalarıyla Türk Milleti’nin önüne koymuştur.

Bir takım akl-ı evveller, Atatürk’ün bunları millete dayattığını söylüyorlar.

Bu akl-ı evveller öncelikle şunu iyi bilmeliler ki, devrimler ve yenilikler dayatma ile olur.

Hem bu akl-ı evveller şunu akıllarına getirmiyorlar ki, bir takım yobaz fetvacı takımının, Necip Fazıl Kısakürek bunlar için “ağzı zift hunisi’’ der, Türk Milleti’ne aklın ve bilimin tamamen reddettiği dogmatizmin pisliklerini yüzyıllar boyu dayattıklarını niçin ağızlarına hiç almamaktadırlar.

İşte Büyük Atatürk, dogmatizmin temsilcilerinin millete dayattıkları dogmaları yerle bir etmiş, insanımızı özgürlüğün asıl oluşturucusu olan akıl ve bilimle tanıştırmıştır.

Atatürk Türk Milleti’ne yaşamanın tadını öğretmiştir.

Atatürk Türk Milleti’ne özgürlüğün sıcaklığını öğretmiştir.

Ve en önemlisi, kendilerine yüzyıllarca süren tahakküm sunucu unuttuğu “TÜRK MİLLETİ’’ olma bilinci ve kavramını öğretmiştir.

“Türk Dil Kurumu’’nu bu nedenle kurdu.

“Türk Tarih Kurumu’’nu da yine bu nedenle kurdu.

Atatürk bize Türk olmanın gurur ve ayrıcalığını öğretmiştir.

Bu nedenle “NE MUTLU TÜRK’ÜM DİYENE’’ vecizesini söylemiştir.

O büyük dehanın, daha 1923’te söylediği “Görürsünüz ki milleti mahveden,esir eden fenalıklar, hep din örtüsü altındaki küfür ve kötülükten gelmektedir’’ sözü onun akıl ve bilime uygun devrimlerinin çekirdeğini oluşturmakta ve onun iç ve dış azılı düşmanlarını kendisine karşı Türk Milleti’ni yok etmek için bir araya getirmektedir.

Atatürk’ün iç ve dış düşmanları aşağı yukarı aynı nedenlerle bir araya gelmektedir.
Bu alçakça işbirliğindeki ortak payda çıkarlarıdır.

Batılı emperyalistler, Türk Milleti kendi adıyla ve Türk olma bilinciyle akıl ve bilimle Atatürk tarafından tanıştırıldığı için ona kuduzluk derecesinde azılı düşmandırlar.

Çünkü dogmatizmin bataklığında kalsaydı Türk Milleti karanlıklar denizinde yok olup gidecekti.
Ve bu aziz vatan toprakları onların sömürge alanı olacaktı.

İç hainlerde aynı nedenlerle Büyük Atatürk’e sönmeyen bir intikam ateşi ile düşmandırlar ve bu düşmanlık yeni versiyonları ile devam etmektedir.

Yani Atatürk’ün Büyük Türk Milleti’ni akıl ve bilim ile buluşturması ve ona tarihsel önemi bilincini aşılayarak “Türk kimliği’’ kavramını öğretmesidir; iç ve dış düşmanlarının yaptığı işbirliğinin nedeni.

İçteki din tüccarı kokuşmuş yobazlar,dinsel fetvalarla Türk Milleti’ni bir daha ebediyen kandıramayacağı için o büyük dehaya “Deccal’’ diyecek kadar ileri gitmişler ve aşağılamaya çalışmışlardır.

Çünkü bilim ve akılla tanışan Türk Milleti’ni “fetvalar’’la dolandırıp bir daha dünyalık elde edemeyeceklerini iyi bilen bu “Süper Deccal’’ şeytanlar adeta kudurmuşlardır.

Bu alçak şeytanlar dünya çıkarı için Yüce Kitap Kuran-ı Kerim’deki “Aklını kullanmayanlar üzerine Allah pislik yağdırır’’ ayetini de (Yusuf suresindedir) ters yüz ederek küfür bataklığının içinde hep debelenmişler, şeytan oldukları halde millete kendilerini evliya olarak sunmuşlardır.

Çünkü bunların mayası bozuk, din yoluyla milleti soyup soğana çevirmeye alışmışlardır.
Bugün geldiğimiz nokta itibariyle Türk Milleti’nin biricik önderi Büyük Atatürk’ün iç ve dış düşmanları el ele, gönül gönüle işbirliği halindedirler.

Neden?

Çünkü bu ülkede “akıl ve bilim’’in yolu olan Atatürk devrimlerini yıkarlarsa hem emperyalistlere gün doğacak, böylece dogmatizm bataklığında yüzecek Türk Milleti yok olup gidecektir.

Yine Atatürk devrimlerinin  bu ülkede yıkılması iç hainlerin ve din tüccarı godoşların işlerine yarayacak ve böylece millet fertlerini davar sürüsünü güder gibi güdecek daha kolay sömüreceklerdir.

ABD neden “Ilımlı İslam’’ istemektedir Türkiye’de?

Çünkü ılımlı İslam’ın gerçek İslam’la hiç ilgisi yoktur.

Hem İslam bir tanedir, o da Yüce Allah’ın gönderdiği “hak din İslam’dır’’ ki, iç ve dış düşmanlar Türk Milleti’ni bu imandan uzak tutmak istiyorlar.

Çünkü ılımlı İslam dedikleri  sahte bir dindir ve ancak kitleleri sömürmeye, akıl ve bilimden uzaklaştırarak milletin bataklığa saplanmasına yarar.

İç hainlerin bir kısmı da başka etnik gruplaradan olduğu için Atatürk’e düşmanlık yapıyorlar.
Çünkü “Türk Milleti’’ kimliğini bu millete tekrar Atatürk kazandırmıştır.

Televizyonlarda sık sık izlediğimiz sonradan türeme, “yavşak’’lık yaparak iftiralarla Atatürk’ü karalamaya çalışanlar bu türdendirler.

Tüm yurtseverlere, Atatürk’ün akıl ve bilim yolunun rehber edinenlere, Türk’üm diyenlere sesleniyorum; bugünkü AKP iktidarı, ABD ile işbirliği halinde bağnazlığı ve gericiliği geri getirerek, Türk Milleti’ni geldikleri Orta Asya steplerine geri göndermek için ellerinden geleni yapmak üzere işbirliği halindedirler.

Önce ülkeyi federatif yapıya ayırarak ve Türklük kavramını yok ederek işe başladılar, bu işi bitirdikten sonra ardından başka etnik grupları Türk Milleti’nin üstüne salarak bu haince planı hedefe vardırmak istiyorlar.

Her Türk, var olmak ve düşmanlarına karşı kendini korumak istiyorsa Büyük Atatürk’ün, Türklük bilinci, devlet yönetme ilkeleri ile akıl ve bilim yoluna sarılmalıdır.


Yazarın Son Yazıları:
Türk ordusunu taammüden mahvetti
Tayyip Erdoğan’a karşı tüm muhalefet partileri ortak demokratik milli mücadele başlatmalıdır
Fetö teröristlerine af isteyen ya gafil ya hain ya da kaset korkusu olan şerefsizlerdir!