Erdoğan’ın dili başka, derdi başka

Erdoğan’ın dili başka, derdi başka
19 Eylül 2012 23:11

Başbakan Erdoğan’ın diline, yani söylediklerine bakarsanız kendini çok iyi ve muzaffer hissediyor.

 

Safile USUL H&H YORUM

Hatta o kadar herşeyin sahibi ki, siyasi olarak hiç terbiye taşımayan bir jargon kullanmakta bir sorun görmüyor.
 
“Ey CHP, bu millet sana itibar etmiyor”dan tutun, “terörist yetiştiren okullar ve yetiştirmeyen imam hatipler”e, “sen kimsin”e kadar ağzına geleni söylüyor.
 
Kendinden çok emin ve korkusuz gibi gelen bir dil kullanıyor.
 
Ama gerçekten böyle mi içindeki ruh hali?
 
Hayır.
 
Bir defa kendinden gerçekten emin ve kendini gerçekten siyasi dengelere hakim hisseden bir siyasinin dili hoşgörü ve ılımanlık taşır, ayrıca her konuda bu kadar çok konuşmaz.
 
Üstelik bu kadar nezaketsiz konuşmaz.
 
Şunu bildiğini de gösterir ki, ayrıca, hiç kimse Türkiye gibi büyük bir ülkeyi tek başına şekillendiriyor olamaz.
 
20 yıl dahi bir hükümete bu imkanı vermez.
 
Erdoğan’ın esasında içinden bildiği ama söylemediği çok şey var.
 
Örneğin, Türkiye’nin siyasal birikiminin kendisine miras olarak bıraktığı birtakım özelliklerin ne kadar da muazzam olduğu mesela.
 
Arap ve Ortadoğu ülkeleri ile konuşurken hissettiği AB ile adaylık ilişkisi ayrıcalığı mesela yine.
 
Bilir, düşünür ama söylemez.
 
Bunu hazırlayanların Ecevit’ten tutun, kuruluş döneminin büyük devlet adamlarına kadar farkını da, kısmen de olsa, bilir ve anlamış durumdadır.
 
Bunları söylemez ama kızıştırır ve ipe sapa gelmez şekilde konuşarak halk içinde kendine oy sağlayacak bir algı yaratmaya çalışır.
 
Böyle konuşur ama içi nasıldır, yani dilinden ötede, derinde duran asıl derdi nedir?
 
Şu gün yaşadığı siyasi vartayı nasıl atlatacağıdır mesela.
 
Suriye sınırını nasıl halledeceğidir…
 
ABD’nin onun hiçbir dediğini yapmadığını bilse de, bunu söylemesinin ve ABD’ye patlamasının imkansızlığının onun içinde yarattığı baskıdır.
 
ABD’nin onunla alay ediyor oluşunu hazmedememenin kıvrandırmasıdır.
 
One minute demenin kolay olduğu anlar ile, çok zor olduğu anlar arasındaki farkı çok güçlü şekilde hissediyor oluşudur.
 
PKK ile başetmenin yolları arasında kendi içinde gidip, gidip geliyor ve bir rota bulamıyor oluşudur.
 
“Örgüt silah bırakırsa operasyonlar durur” sözündeki mesajın PKK tarafından algılanmasının belki bir anlık sonuç verse bile, onu dönüp dolaştırıp aynı çıkmaz sokağa getireceğini biliyor oluşudur.
 
Her gün gelen şehit tabutlarını CHP-BDP paralelliği algısı oluşturarak yanılsama yaratma ve başkasının üstüne yıkmanın bir noktadan sonra imkansız olacağını görmesidir.
 
Şehit tabutu olayını ortadan nasıl kaldıracağı konusunda elinde hiçbir çıkar yol olmadığı endişesidir.
 
Çok oy alan partiler açısından çok oy ile hiç oy arasında bazen yaşam ile ölüm arasındaki kadar ince bir çizgi durduğunu anlıyor olmasındandır.
 
Hatta kendisi için en büyük tehlikenin etkili muhalefeti olmayan bir Türkiye olduğunu dahi seziyor olmasındandır.
 
Muhalefetsizlik partileri ve insanları bazen etkili bir muhalefete tabii olmaktan çok daha fazla yıpratır çünkü.
 
Sonra…
 
BDP’yi kapattırsa mı daha iyi olur, kapattırmasa mı, bunu bilememesindendir.
 
Geçmişe dair önemli tecrübeler taşıyan siyasi kişiliklerle konuşup, sormayacak kadar kibirli olmasındandır.
 
Ki, kibir insanın kendi içini oyar esasen, başkasını değil.
 
Hem çok kibirle konuşursunuz ama aynı zamanda içiniz yanıyordur çaresizlikten.
 
Gider gider gelirsiniz.
 
Ağzınızdaki aklınızdakini saklamaya çalışır ama aklınızdakinin ucu iç çamaşır gibi bir yerden sarkıyordur.


Yazarın Son Yazıları:
Özgür Özel’i yakından tartmak istiyor
Almanya Cumhurbaşkanı ve İmamoğlu
CHP’ye sığınma arzusu