Devlet gazetecilere, "Apo'yu astırmayın" talimatı vermiş!

Devlet gazetecilere, "Apo'yu astırmayın" talimatı vermiş!
28 Nisan 2012 10:24

Hürriyet yazarı Ertuğrul Özkök’ün 28 Şubat açıklamaları…

Hürriyet yazarı Ertuğrul Özkök bugünkü yazısında çok ilginç açıklamalara imza attı.

28 Şubat sürecinde, devletin gazetecilere “Apo’yu astırmayın” talimatı verdiğini yazan Özkök, enteresan notlar paylaştı.

 

Sedat Ergin ve Fatih Çekirge ile dönemin MİT müsteşarı Şansal Atasagun ile görüştüklerini söylerken görüşmenin nedenini de paylaşan Hürriyet yazarı, Atasagun’un kendilerinden Abdullah Öcalan’ın idam edilmemesi için kamuoyu oluşturmalarını rica ettiğini ve kendilerinin de bunu doğru buldukları uygun bir yayın yaptıklarını yazdı.

İşte Özkök’ün yazısından ilglili bölüm:

 

 

O GECE DEVLET BİZDEN NE İSTEDİ

 

Ağustos 1999 akşamı… Yani 17 Ağustos depreminden 5-6 saat önce… O gece Ankara’da Türkiye Cumhuriyeti tarihinde çok önemli yeri olan bir “brifing” verildi. O gece “devlet” benden ve Sedat Ergin’den çok önemli bir şey istedi. Şimdi size devletin arzusunu açıklıyorum.
 

BRİFİNGE KATILAN ÜÇ GAZETECİ KİMDİ

 

Önce küçük bir açıklama… O gece brifingi verenler asker olsaydı, bugün bazı gazetelerde şunu okuyacaktık: “Sedat Ergin, Fatih Çekirge ve Ertuğrul Özkök şu generalle konuştu”. Allah korudu. Brifingi veren Milli istihbarat Teşkilatı’ydı. Konuşmayı bizzat MİT Müsteşarı Şenkal Atasagun yapmıştı. Brifinge bizim dışımızda, Doğan Grubu’na bağlı yayınlann yöneticileri katılmışü. Aynı brifing, Sabah ve Star grubuna da verilmişti. 28 Şubat dönemiydi ve brifingi veren bir general olsaydı, bugün ileri demokrasiyi savunan gazetelerde sadece üç-beş gazetecinin adını okuyacaktınız. Bugün öyle yapılıyor…
 

O GECE DEVLET APO’YU ASTIRMAYIN’ MESAJI VERDİ

 

Gelelim brifingde bizde istenen şeye… O gece, “Türkiye Cumhuriyeti Devleti”, bizden resmen “Öcalan’ın asılmaması için kamuoyu oluşturmamızı istedi”. Evet, devletimiz istedi. ve biz de yaptık… Yaptık ama onlar istedi diye değil. Çünkü Öcalan’ı apar topar idam etmenin, bu ülkeye tamiri imkânsız zararlar açacağına biz de samimi olarak inanıyorduk. Zaten o yönde yayına kendiliğimizden başlamıştık. Buna karşılık aynı MÎT Müsteşarı bir başka brifingde bize “magazin programlarını” toplumun ruh sağlığı bakımından çok tehlikeli bulduklarını söyleyerek, bunlara karşı yayın yapmamızı istedi. Kafamıza basmadı. Dediğini yapmadık. Benim deyişimle “Zamanın ruhu”, Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün deyişiyle “İklim” böyle bir şeydir. Bazıları unutulur, bazıları ise özellikle hatırlatılır. 19801i yıllann sonunda Cumhurbaşkanı Özal da bu ülkenin gazete sahiplerini ve genel yayın yönetmenlerini Çankaya’ya toplayıp bir istekte bulunmuştu: “Öcalan’a terörist başı deyin”. Yakın tarihi hatırlayanlar, hiç olmazsa siz söyleyin. Gazetelerde, televizyonlarda 15 yıla yakın süre Öcalan’a ne diye hitap edildi? Bugün kendini ileri demokrat olarak tanıtan gazeteler ve televizyonlar bile bu “devlet jargonunun” gönüllü uygulayıcıları haline gelmediler mi? YAKINLARA gelelim. Daha düne kadar kısa süre önce, Başbakan Erdoğan, gazete ve televizyon sahipleriyle yöneticilerini Dolmabahçe’ye çağınp bazı isteklerde bulundu. Çok açık bir ifade ile “Şunu şunu yapmayın, şunu şunu yapın” dedi. O brifinglere katılan arkadaşlara soruyorum: Size özel brifing mi yapılmıştı? Baş başa mı görüşmüştünüz? Unutulan bir başka şeyi daha hatırlatayım. 28 Şubat’ın tam orta yerinde Genelkurmay, bazı ünlü köşe yazarlarını Diyarbakır’a götürüp bir Güneydoğu brifingi verdi. Aralannda çok şaşırtıcı, bugün askere çok muhalif isimler vardı. Onlar da gittiler. Aralannda üşüyüp parka giyenler oldu.
 

Gazeteci brifinge gider. Kafasına yatarsa, brifingde söylenenleri dikkate de alır. Dün böyleydi, bugün de aynı şeyler daha da şahsi düzeyde ve yoğun biçimde yapılıyor. ve gazetecilik var olduğu sürece olmaya da devam edecek. Bugün çok eleştirilen “özel yetkili” davalan yürüten polis yetkilileri ve savcılarla baş başa görüşen genel yayın yönetmenleri yok mu? Görüşecekler elbet… Kimsenin işaretparmağını başkasının gözüne sokup “Niye görüştün” deme hakkı yok.
 

Bunları şundan anlatıyorum. 28 Şubat sürecinde verilen brifinge, yanlış hatırlamıyorsam, 80’e yakın gazeteci katıldı. Bazı gazeteler davet edilmedi. Onlar da haklı olarak “Biz niye yokuz” diye eleştirdiler. Biz de o gazetecileri haklı bulan yazılar yazdık. Ama ne oluyor bir bakın. 70-80 gazetecinin katıldığı, televizyonlann canlı yayınlarla verdiği, gazetelerin listelerini yayınladığı bu brifinge sanki sadece 3 gazeteci katılmış gibi bir hava yayılıyor.