Demokrasilerde kozlar meydanlarda paylaşılır

Demokrasilerde kozlar meydanlarda paylaşılır
7 Aralık 2012 12:30

Halkın kendi kendini yönetmesi anlamına gelen ”demokrasi”nin, mutlakiyet ve monarşi yönetimlerinden en önemli ayırtı halkın meydanlarda toplanarak mevcut yönetimi uyarması ve meşru çerçeve içerisinde eylem yapmasıdır.


İbrahim ÖZDOĞAN H&H YORUM

Yönetimi,yanlış yaptığı noktalarda uyarmak ve protesto etmek için, halkın meydanlarda toplanması demokrasinin vazgeçilmez evrensel yasasıdır.

 
Bu böyle olmasaydı, bir kral veya padişahın emirleri ile bir başbakanın talimatları arasında keyfilik açısından hiçbir fark olmazdı.

 
İnsanlığın, mutlakiyet ve monarşi yönetimlerinden demokratik yönetimlere geçmesinin nedeni sadece birkaç yılda bir, sandık başına gidip kendini yönetecek siyasal grubu seçmesi değil; aynı zamanda yönetim süreci içerisinde çeşitli düzeneklerle onu denetleyebilmesidir.

 
İşte ülke yönetimini denetleme düzeneklerinin en önemlisi şehir meydanları ve buralarda yapılan mitingler ile protestolardır.

 

Şehir meydanları, demokratik çerçeve ve meşruiyet içerisinde ülkeyi yönetenlerin, yaptıkları haksızlıklar, yolsuzluklar, ürettikleri yoksulluklar, uyguladıkları yasaklar, hukuksuzluk, her konuda keyfi uygulamaları vs. açısından kulaklarının çekilerek hadlerinin bildirildiği ve kozların paylaşıldığı alanlardır.

 
Bu böyle olmasaydı 4-5 yılda bir yapılan seçimlerle işbaşına gelen demokratik yönetimler mutlakiyet ve monarşik yönetimlerden daha baskıcı, daha keyfici, daha fazla yolsuzluk üretici, daha fazla kendine bağlı güruhu ve yakınlarını kayırıcı, daha fazla hukuku ayaklar altına alıcı, daha fazla ülke ekonomik kaynaklarını keyfince kullanıcı ve siyasal geleceğini garanti altına almak için ‘‘küresel çete” ye peşkeş çekici, hoşlanmadığı hatta hiç suçu olmadığı halde belki sırf tipinden dolayı hapse tıktırıcı ve aklınıza ne kadar insanlık adına zulüm kabul edilen işler varsa hepsini yapar olurdu.


 
Bugün AKP yönetiminin yaptığı gibi.

 
Bütün demokratik ülkelerde yurtseverler, aydınlar, özgürlük savaşçıları, demokratlar, cumhuriyetçiler, mürekkep yalamış her yurttaş ve tüm bilinçli insanlar meydanda toplanıp hükümeti protesto ve zulümlerine karşı kulağını çekerek hizaya ve adil uygulamaya getirme hakkını kullanır.

 
Ya da hükümet hizaya gelmezse bu demokratik eylemle halk onu yönetimden uzaklaştırmaya çalışır.

 
İşte bizde ”İleri Tayyip Demokrasisi” şehir meydanlarının “had bildirici demokratik güç”ünden çekindiği için buna faşist uygulamalarıyla engel olmaktadır.

 
Çünkü zokayı şehir meydanlarında yiyeceklerini çok iyi biliyorlar.

 
”Korkunun ecele faydası yok” atasözüne çok iyi inanıyorum.

 
Bir de zamanı gelmiş bir düşünceden daha güçlü bir şey olmadığına da çok inanıyorum.

 
Türk Milleti’ nin en son yapılan, 29 Ekim ve 10 Kasım ‘‘muhteşem şehir meydanları toplantıları”na engel olabildilerse bundan sonra yapılacak olanlara da engel olurlar.


 
Bu mümkün mü?

 
Asla.

 
Neden?

 
Yukarı da söylediğim gibi ”Zamanı gelmiş bir düşünce”den daha güçlü bir olgu yoktur.

 
Türk Milleti, büyük acılarla kazandığı ”cumhuriyet yönetimi” ve ”demokratik haklar’‘ önünde ki tüm engelleri ve barikatları yıkarak ilerleyecektir.

 
Güzel Türkçemiz’de ‘‘Yiğit düştüğü yerden kalkar” diye çok güzel bir atasözü var.

 
Bireysel yaşamda bu böyle olduğu gibi milletlerin yaşamında da bu böyledir.

 
Bayrak mitinglerinden sonra ilerleyen ulusalcılığı, Atatürk milliyetçiliğini durdurmak ve Türk Milletine gözdağı vermek için 2007-2008 yıllarından itibaren çok yoğun bir şekilde ”Küresel güçler” emri ile onların taşeronu AKP marifetiyle Türk aydınları ve gazetecileri, yurtseverleri ile emekli ve muvazzaf Türk subayları kodese tıktırıldı adeta milletçe onurumuzla oynarcasına.


 
Amerikalı büyük iş adamı Roccofeller, seçilen ABD başkanlarına yazdığı mektuplarda ”…..İlk yapacağınız iş; bağımsızlığına düşkün ulusların ordularını ya ele geçirmek ya da yok etmek olmalıdır…..” der.

 
Şimdi dönen çapanoğlunu daha iyi anlıyoruz.

 
Bu ”küresel efendi” bizim ”patron”a ömür boyu siyasal iktidar ve siyasal istikbal garantisi verecek o da efendisinin talimatıyla milletçe güvenliğimizin ve istiklalimizin garantisi olan Atatürk’ün subaylarını ve aydınlık yarınlarımızın yılmaz savaşçıları olan Türk aydını, Türk gazetecisi, yurtseverleri ‘mapus damına koyacak.

 
”Bizim Patron” bu ülkede ben ne dersem o olur, her şeyi ben yönetirim demiyor mu?

 
Tıpkı Fransa kralı XVI. Louis gibi ”devlet benim” demiyor mu haşşmetlu padişahımız efendimiz?

 
Elbette öyle diyor, işbirliği halinde olduğu küresel güçlerden aldığı destekle onların emperyal emirlerini yerine getirerek.

 
Türk Milletine yalan söylenerek ve din, iman, cami söylemleri ile aldatılarak bir ülke parçalanmaya ve bir millet yok edilmeye götürülüyor.

 
Bir Arap atasözünde ”Aldatmaca bir savaşta kahramanlıktan daha iyi sonuçlar verir’‘ diyor.

 
”Küresel Taşeron” rahle-i tedrisinden geçtiği bu kültürden aldatmaca kültürünü o kadar iyi biliyor ki.

 
Bizim, millet olarak çıkmazımız; Martin Luther King’ in ”Beni kötülerin zulmü değil, iyilerin sessizliği korkutuyor” sözündeki içeriktir.

 

Nazım Hikmet’ in ” Yüreğin kadını erkeği yoktur; bir mert olanı vardır, birde namert olanı” ve ”Adaletsizliği önlemeye gücümüzün yetmediği zamanlar olabilir ama adaletsizliğe itiraz etmekten aciz olduğumuz bir zaman asla olmamalıdır” sözlerini anımsattıktan sonra ben yurtseverim diyen herkesin 13 Aralık’da Silivri’de olması ve oluşacak olan o görkemli ışıldayan meydan topluluğunun arasında yerini alması gerekiyor.

 
Silivri’de yargılananlar sadece aydınlar, gazeteciler, yurtseverler ve onurlu Türk Silahlı Kuvvetleri mensupları değil orada aynı zamanda değerler üstünden bir millet yargılanıyor.


 
Burası ne Tayyiban Cumhuriyeti, ne de bir muz cumhuriyeti; burası Atatürk’ ün başta gençlere emanet ettiği Türkiye Cumhuriyeti Devleti.

 
Demokratik haklarımızı sonuna kadar, sapına kadar kullanacağız.

 
Şunu çok iyi biliyoruz ki demokratik hakların ve hukukun çiğnendiği, faşizmin yükseldiği, aydınlar ile yurtseverlerin hapise tıkıldığı ülkeler de AKP hükümeti gibi ”despot” iktidarları korkutan ”şehir meydanları”dır.

 
Çünkü bu meydanlar, halkın demokratik kahredici gücünün despot iktidarları demokratik olarak tepelediği ve iktidardan düşürdüğü alanlardır.

 
13 Aralıkta yurtseverler Silivri’de ”Despot Tayyip”e demokratik ezici gücünü ve ”3 kuruşa 5 köfte olamayacağını” net bir şekilde göstermelidir.

 
Sustukça bütün despotlar halkı ezen baskılarını artırırlar.


 
Cumhuriyet Halk Partisi, Türkiye Gençlik Birliği, Atatürkçü Düşünce Derneği, Basın Konseyi, Birleşik Kamu İş Sendikası ve daha bir çok sivil toplum örgütü Ergenekon Davası nedeniyle ”Vatan ve Cumhuriyet” birlikteliğini oluşturarak yurtseverleri 13 Aralıkta ”Silivri Meydanı”na kanalize ediyorlar. Bu sivil toplum örgütlerinin tüm yöneticilerini ve üyelerini yürekten kutlamakla beraber ”Türkiye Gençlik Birliği”nin yiğit, yüreği sevgi dolu, bilgili ve aksiyoner tertemiz gençlerine yürek dolusu sevgimle, takdir duygularımla şapka çıkarıyorum.


 
TGB’ li gençler, kendisi ile şimdiye kadar tanışmamış olsam bile bir bilge ve yurtsever olduğuna yürekten inandığım sayın Doğu Perinçek’ in 30 Mayıs 2012 tarihinde AYDINLIK gazetesinde yazdığı ”Bakışlarınız, düşmanı göklerden süzüyor.Bakışlarınız, ihaneti gizlendiği deliklerde yakalıyor. Bakışlarınız, milletin belleğindeki ve ciğerindeki değerleri mezarlarından kaldırıyor.Bakışlarınız ilk kurşundur namusun ve cesaretin” onur ve erdem dolu, beni çok etkilemiş olan bu sözlerine ne kadar da uygun.


 
Söz açılmışken şunu açıklıkla belirtelim ki Ergenekon Davası’ndan 5 yıldır tutuklu bulunan sayın Doğu Perinçek’in çok onurlu, yürekli, dik duruşlu ve yiğitçe mücadele vermekte olduğunu hem her gün okuduğum AYDINLIK gazetesinden ve sürekli izlediğim ULUSAL KANAL’ dan görüntüsü ve sesi ile hayranlıkla izlemekteyim.

 
Abdi İpekçi ”Dost olunca birlikte kazandık, düşman olunca birlikte kaybettik” diyor.

 
Şimdi biz yurtseverler olarak hangi siyasal görüşten, hangi inanç ve felsefi düşünceden, hangi etnik kökenden olursak olalım, hangi yaşam tarzını benimserek benimseyelim ”Yurtsever, Cumhuriyetçi, Atatürkçü” ortak paydası altında 13 Aralıkta Silivri meydanında toplanıyoruz.

 
O gün ‘‘Silivri Meydanı”nı adeta bir ”bayrak denizi”ne çevireceğiz. Birde ULU ÖNDER ATATÜRK’ün bilhassa Cumhuriyeti korumakla ilgili sözleri ile birlikte posterlerini taşıyacağız.

 
Orada öyle bir güç gösterisi yapacağız ki ”Türk bayrakları” ve ”Atatürk posterleri” ile bir okyanus oluşturacağız adeta.

 
İçlerinde ”vatan, Türklük, Atatürk, Cumhuriyet, Türk Ordusu, yurtsever” düşmanlığı taşıyanların yüreklerini yerlerinden söküp ödlerini patlatacağız bu devasa kalabalığımızla ve ”bayrak okyanusu” ile.

 
Birde o meydan’ da bu ”Ergenekon Davası” denilen ucubeyi kimin tertip ettiğini ispat edeceğiz.

 
Nasıl ispat edeceğiz?

 
Tabi ki Amerikan işbirlikçisi Tayyip’ in sözleri ile.

 

Örneğin şu sözlerini pankartlarla mutlaka anımsatmalıyız: ”Ben Ergenekon’ un savcısıyım” Ergenekon tutuklusu korgeneral Engin Alan için söylediği ”Çanakkale savaşları yıldönümü törenlerinde beni gördü ayağa kalkmadı şimdi hapiste” yine başka bir tutuklu için ” Bana 1 milyar doları var dedi şimdi hapise girdi” sözleri başta olmak üzere bir ekip tarafından Ergenekon Davası ile ilgili tüm sözleri gün ışığına çıkarılarak pankartlara yansıtılmalıdır.


 
Silivri şehiti Kaşif Kozinoğlu’ nun sağlığında yazdığı bazı notları onun ölümünden sonra Aydınlık grubu malum kitap haline getirdi, rahmetliyi anmak için buradan bir pasaj yazmak istiyorum:

”Bazı önemli bilgileri kötü günde lazım olur diye saklayacaksın.

 
Kötü olan her şeyi yok edeceğiz ki iyiler kök salacak.

 
Atatürkçü ruhlarla dolu nehirlerimizi Türkiye’ nin geleceğine doğru akıtacağız! Güç Allah’ın elinden iner ve bir anda hiç ummadığın şeyler olur. Her gün bunu bekleyerek zafere uyanmalısınız! Çünkü Allah ın kanunları, insanların kanunlarının üzerindedir.”


 
Kaşif Kozinoğlu’ nun bu önemli sözleri aslında zafere ne kadar yakın olduğumuzun sanki bir müjdesi gibi değil mi?

 
Büyük Atatürk’ ün ”Ben bir işte nasıl başarılı olacağımı düşünmem.O işe neler mani olur diye düşünürüm. Engelleri ortadan kaldırdım mı iş kendi kendine yürür” sözünü anımsattıktan sonra başka önemli bir sözü yazıp konuyu kapatacağım.

 
Yineliyorum: Demokrasilerde, hukukun ayaklar altına alındığı dönemlerde despot iktidarların, demokratik tokat yediği ve demokratik had bildirildiği yerler ”şehir meydanları’‘dır.

 
13 Aralık Perşembe Siliri Meydanı’nda ”Bayrak Okyanusu”nda buluşuyoruz.


Yazarın Son Yazıları:
Türk ordusunu taammüden mahvetti
Tayyip Erdoğan’a karşı tüm muhalefet partileri ortak demokratik milli mücadele başlatmalıdır
Fetö teröristlerine af isteyen ya gafil ya hain ya da kaset korkusu olan şerefsizlerdir!