Çuval

Çuval
4 Eylül 2012 12:00

Akşam Gazetesi’nin Suriye kökenli Arap yazarı Hüsnü Mahalli CIA Başkanı ve dün başımıza çuval geçirilmesine yol açan olayın mimarı Petraeus’un Türkiye ziyaretini ve son olayları analiz etti:

TBMM 1 Mart’ta tezkereyi reddedince dönemin ABD Savunma Bakan Yardımcısı Wolfowitz 13 Mayıs 2003’te Birand ve Çandara verdiği ‘çok özel’ röportajında ‘Türkiye’den ve tezkere konusunda tavır almayan askerlerden intikam alacaklarını’ sert bir dille anlatmıştı.

Wolfowitz’in bu tehdidinden 50 gün sonra Amerikan ordusu Süleymaniye’deki Türk İrtibat Ofisi’ni basarak 11 askerin başına çavul geçirdi ve onları alıp Bağdat’a götürdü. Hem de Amerikan bağımsızlık gününde yani 4 Temmuz’da. Çuval geçirme talimatını veren kişi ise dün Ankara’ya gelerek Suriye ve Irak ile ilgili önemli görüşmelerde bulunan CIA Başkanı Petraeus.

Çuval konusunda Petraeus’un bir diğer ortağı olan General Odierno da daha önce Türkiye’ye gelmiş ve PKK’ya karşı ortak mücadele konusunda Ankara ile anlaşmalar imzalamıştı. Ama hepsi boşuna.
Çünkü ne Petraus ne de Odierno Kuzey Irak’ta PKK’ya karşı mücadeleyle ilgili verdikleri sözleri yerine getirdiler. Ama Suriye konusunda sözlerini yerine getirecekleri kesindir. Çünkü Suriye ABD’nin coğrafyamıza yönelik planının kilit ülkesidir ve ABD ne pahasına olursa olsun bu kilidi açarak bölgemize girmeye çalışmaktadır.

Suriye’de on binlerce insanın ölmesi ya da bu ülkenin yerle bir edilmesi inanın bana Petraeus’un hiç umrunda değil ve olmayacaktır.
Irak’ı da yöneterek bildik duruma getiren Petraeus’un Suriye’ye sonra Türkiye ya da Lübnan’a acıyacağını düşünen varsa onların tarih bilgisinde bir sorun var demektir.
Hep söylüyorum Batı’nın coğrafyamıza yönelik tüm planlarının son hedefinde mutlaka Türkiye vardır ve olacaktır.

Çuval bunun somut kanıtıdır.
Öyle olmasaydı yani insanda biraz ar ve haya olsaydı Petraeus çuvalı hatırlayarak Ankara’ya gelemezdi.
Ama anlaşılan o da Osmanlı’nın ‘Hafıza-i beşer nisyan ile maluldür’ deyimine uymuştur. O uymuştur ama medyamızdaki bazı ilginç tipler, Petraeus’u ya çok seviyor ya da hükümeti eleştirecek herhangi birine bir saplantı halinde çok kızıyor. Zaman zaman düzeysiz saldırganlığa varan bu saplantı döneklik ve yalakalığın temel özelliklerini yansıtıyor. Örneğin gazete köşelerinde ya da sosyal paylaşım sitelerinde hükümete yönelik herhangi bir eleştiri bu ucuz yalakaların tepksine neden olmaktadır. Yalakalığın Kopenhag Kriterleri olmadığına göre bu kişiler kendi aralarında da rekabet yaşıyor.
Çünkü ne kadar yalakalık yapar ya da ‘düşman’a saldırırlarsa hükümetin gözüne gireceklerini düşünüyorlar.

Durum böyle olunca Petraeus’un çuvalcı olduğunu hatırlatmak bile suç oluyor. Örneğin twiter’da herhangi bir konuyla ilgili bir twit yazdığımda bu tipler yine kıyameti koparıyor.
Örnek olarak üç gün önce Mısır devlet televizyonlarında türbanlı spikerlerin ekrana çıktığını yazdığımda benzer tipler saldırıya geçti.
Oysa bu bir haber idi. Tıpkı Mısır’da generallerin temizlenmesiyle ilgili verdiğim haber gibi. Cumartesi günü Başkan Mursi’nin atadığı yeni Savunma Bakanı 60 kadar üst düzey generali emekliye sevk etmişti. Böyle bir haber bazılarına göre benim tarafımdan imalı olarak twit edilmişti. İlginç bir zekâ.
 
Örneğin iki hafta önce Şam’ın Daraya bölgesinde bir katliam yapılmış ve yaklaşık 300 kişi öldürülmüştü. Bununla ilgili yine twitter’da kısa bir not geçip bu katliamın Hür Suriye Ordusu tarafından yapıldığını yazdığımda benzer bir saldırıya maruz kalmıştım. Ama daha sonra İngiliz meslektaşımız Robert Fisk Şam’a gidip konuyu araştırdığında ve benimle aynı fikirde oluğunu yazdığında hiç kimse sesini çıkarmadı. Başlangıçta katliamın Suriye ordusu tarafından yapıldığını iddia eden silahlı gruplar bile susup olayı kapatmak zorunda kalmıştı. Ama önyargılı ve saplantılı kişiler aldıkları taliamat gereği yalanlarına devam edip bu yalanlara karşı koyanlara da aptalca saldırılarını sürdürdüler. Ama işin garip tarafı tüm bu yaptıklarını ‘demokrasi adına ve demokrasi için’ yaptıklarını iddia ediyorlardı. Yani demokrasi uğruna gerektiğinde herkes susturulur, susturulmalıdır. Susmayanların kafasına da çuval geçirilir. Tıpkı Osmanlı sultanlarının kendi yakınlarını çuvalla boğdurdukları gibi!