AKP’den işte bu nedenle ayrılmıştım

AKP’den işte bu nedenle ayrılmıştım
23 Aralık 2013 11:40

Değerli okurlarım; bir siyaset yazarı olarak,çeşitli siyasal olaylar nedeni ile zaman zaman yazılarımda anımsattığım gibi ben, 22.dönem milletvekili olarak Parlamento’da görev yaptım.

 

İbrahim ÖZDOĞAN H&H YORUM

 

Ama, 30 Mart 2005’de AKP’den ta o tarihlerde gördüğüm AKP’nin yaptığı yolsuzluk ve bugünleri çok iyi yansıtan bir sürü siyasal ahlaksızlıkları nedeni ile Parti’den istifa ederek ayrıldım.Bizi,o zaman ”Çürükler partimizden ayrılıyor” diye yaftalamak isteyen Recep Erdoğan’ın, bugün itibariyle nasıl bir çürümüşlük ve kokuşmuşluğun girdabına girdiğini görüyoruz ki,aşağıda o tarih de düzenlediğim istifamla ilgili basın toplantısında konuşma metnimde buna yanıt olarak ”AK Parti içindeki çürümeden korunmak için istifa ediyor ve Başbakan’ın gerçeklerden adım adım uzaklaşmasını eski bir Yunan trajedisini seyreder gibi izliyorum” sözlerini sarf ederek çok trajik,çok acı sonlarına vurgu yapmıştım.

 

AKP’lilerin fiziksel güç ve zorbalık kullanarak beni engellemek istemelerine rağmen, 30 Mart 2005’de Türk Milleti’ne arz ettiğim AKP’den istifa nedenlerimle ilgili TBMM’de yaptığım ”Basın toplantısı”nın metni aynen aşağıdaki gibidir ve bugünleri ne derece yansıttığına ait takdiri sevgili okurlarıma aittir:

 

”Yüce Türk Milleti, Yüce Millet Meclisi, Saygıdeğer basın; ben Ak Parti milletvekili İbrahim Özdoğan, bugün AK Parti’den istifamı beyan ve bu istifanın sebeplerini arz etmek üzere yüksek huzurlarınızda bulunuyorum.

 

Öncelikle bu Millet’e ve bu Meclis’e olan derin bağlılık ve saygılarımı sunarak,müsadelerinizle beni istifa noktasına getiren hususiyetleri ifade etmek istiyorum.

 

Uzun yıllardan beri,Türk benliğinin ve varlığının sembol şehirlerinden doğup büyüdüğüm Erzurum’da siyaset yapmakta olan ben, Ak Parti’nin Erzurum kurucu il başkanı olarak,il teşkilatındaki çalışmalarımız neticesinde, Erzurum’da Ak Parti’yi 3 Kasım 2002 seçimlerinde en çok oy alan ikinci il yaptım ve 7 milletvekilinin hepsini (7-0) yaparak çıkmasını sağladık.

 

Lakin, iki senedir yakinen müşahede ettiğim keyfiyetler ve maruz kaldığım engeller sebebiyle ve bugün gelinen ümitsiz nokta itibari ile bunun mümkün olmadığını ve olmayacağını büyük bir sükutu hayal içerisinde tespit etmiş bulunuyorum.

 

Milletin vekili olarak,hizmeti sürdüremediğimiz bir noktada bunu millete beyan etmek,benim siyaset ve sorumluluk anlayışımın temel taşlarındandır.

 

Artık Erzurum’a gittiğimde şehrimin ve hemşehrimin durumunu gördükçe ıstırap duyuyorum.

 

Çiftçi sahipsiz,hayvancılık sahipsiz,şehrin belediyeciliği sahipsiz ve Ak Parti’nin genel başkanı geçtiğimiz Kasım ayında bu durumdan şikayet eden bir köylüyü azarlayabilecek ve bu memleketin sahibinin o çiftçi olduğunu unutacak kadar kendini bilmez olmuş.

 

Erzurum’un büyükbaş ve küçükbaş hayvanı para etmiyor,çünkü bu memlekete giren kaçak et,yerli etin önünü kesiyor.

 

Esnaf maliyenin dehşetli baskısı altında ve siftahsız dükkan kapatmaktadır.Borçlu esnaf ve köylü icra kapılarında sürünmektedir.

 

Bu memleketin toprakları ve yüksek geleceği sadece ve sadece ehil ve sorumlu ellerde yönetilmeye layıktır.

 

Türk ulusal basınının sayfalarını bir müddettir bazı Ak Parti milletvekillerinin kamuya ait kurumlardan kendi şirketleri için aldıkları ihaleler kaplıyor.

 

‘Ben’ diyorum, yola bunun için mi çıktım?

 

‘Ben’ yola birkaç kişi gayrimeşru yollardan ihale alsın,bu fakir milletin kamu imkanlarından haksız yere sebeplensin diye mi çıktım?

 

Türk basınının sayfalarını, Ak Parti Genel Merkezi’ni sürekli ziyaret eden ve bakanlıklardaki ihaleler için Ak Parti’ye mensup veya yakın isimler arasında arabuluculuk eden işadamlarının isimleri kaplıyor.

 

Siyasetçi-bürokrat-işadamı üçgeni oluşsun diye mi seçti beni Erzurumlu?

 

Genel Merkez bırakmıyor ki, milletvekili çalışsın, inisiyatif alsın, iş üretsin.

 

Yüce Milletim;ben senin temsilcin olarak, bakanla konuşamazsam,adam yerine konulup Başbakanla konuşamazsam,elimi kolumu oynatamazsam;Meclis’te çay kahve içerek mi vakit geçireceğim?

 

Başbakan geçtiğimiz günlerde Kahramanmaraş’ta halka ‘’Milletvekilleri gelmiyormuş şehrinize,bunun hesabını millet onlardan soracak’’ diyerek büyük bir oportünizm yapmaktan çekinmemektedir.

 

Bunları söyleyen aynı Başbakan,3 Kasım 2002 seçimlerinden hemen sonra grup toplantısında ‘’Bakanları rahatsız etmeyin’’ demiştir.

 

Yine Kahramanmaraş’ta şehir içi düzenlemesi isteyen vatandaşa, ‘’Bu benim görevim değil,belediye başkanının görevidir’’ derken,milletvekillerini şehirle ilgilenmemeleri konusunda nasıl suçlayabilir.

 

Şehirlerine hizmeti sağlayacak temaslar kendilerine engellenen milletvekilleri, hizmet götürülmemiş şehirlerine nasıl ve neden gideceklerdir?

 

Başbakan’ın bu yaptığı büyük bir sorumsuzluk ve oportünizmdir.

 

Başta İstanbul olmak üzere Büyükşehirlerde her gün yüzlerce kapkaç,gasp,adam öldürme,hırsızlık ve faili meçhul cinayetler işlenmektedir. Bu konuda Hükümet’in gıkı dahi çıkmamaktadır.

 

Türkiye’de esen bu kriminal terör belasına rağmen,bu Hükümet’in yönetici kadroları vakitlerinin neredeyse tamamını yurtdışı gezilerinde geçirmektedirler.

 

Bu nasıl bir sorumsuzluktur,bu nasıl bir gayriciddiyettir.

 

İşsizliğin bir kanser hücresi gibi toplumu sarmış olduğu bir zamanda,işsizlikle mücadele konusunda atılan ciddi hiçbir adım yoktur.

 

Bu memleketin Başbakan’ı işsizliğin ağında kıvranan vatandaşa bakın neler söyleyebilmiştir:Birkaç ay önce, bir mitingde iş isteyen gençlere ‘Taşı sıksanız suyunu çıkarırsınız,işinizi kendiniz meydana getireceksiniz’ diye seslenen Başbakan,geçtiğimiz haftalarda Adana’da yapılan Dünya Ekonomik Forumu toplantısında ‘Dünyanın hiçbir yerinde devlet insanlara sürekli iş vermez,devlet iş verirse yan gelip yatarsınız’ diyerek memur ve işçiyi yan gelip yatan miskinler olarak görmesi esef verici ve hakaretamiz bir anlayıştır.

 

Yine Erzurum’da Kasım 2004’te yapılan bir mitingde ‘Hayvancılık öldü’ şeklinde şikayet eden bir vatandaşa Başbakan ‘Bu millet yatıp kalkıp sizin için mi çalışsın’ diyebilmiştir. Bu söylemde köylüyü köle ve angarya gören hayret verici bir anlayıştır.

 

Memur,işçi, ve emekli düşük maaşları ile açlık sınırının altında yaşam sürdürmektedirler.

 

Bu nasıl bir hükümet etme anlayışıdır?

 

Üyesi olmak istediğimiz hangi Avrupa Birliği ülkesinin başbakanı kendi vatandaşı ile bu şekilde konuşabilmektedir?

 

Çiftçisi,memuru,genci ile bu şekilde konuşabilen bir başka Avrupa Birliği ülkesi var mıdır?

 

Yaşları 6 ila 18 arasında yaklaşık 15 milyon, eğitim çağında çocuğu olan bu ülkede Milli Eğiti Bakanı’nın adını,basında en çok usulsüz ihaleler konusunda duymak nasip oldu bizlere.(O DÖNEMİN MİLLİ EĞİTİM BAKANI BU NEDENLERLE YÜCE DİVAN’IN HUZURUNA ÇIKMAKTAN ÖDÜ KOPTUĞU İÇİN BUGÜN EN ÇOK,GELDİKLERİ DİPSİZ KUYU NEDENE İLE FEVERAN ETMEKTEDİR AMA KORKTUĞU BAŞINA GELECEK;KORKUNUN ECELE FAYDASI YOK.TABİİ Kİ,SADECE YAPTIĞI ŞAİBELİ İŞLERDEN DEĞİL,TÜRK DÜŞMANLIĞI İCRAATLARINDAN DA YARGILANACAKTIR)

 

Hal böyleyken, Kamu İhale Kurumu’nun,Kasım 2004’de Başbakanlığa,Milli Eğitim Bakanı’nın ihalelerinde tespit edilen usulsüzlükler hakkında yollamış olduğu yazıyla ilgili bir neticelendirme bile henüz yapılmamıştır.

 

Bu nasıl bir ülke yönetimidir ki,hakkında usulsüz ihale iddiaları olan bir bakanla ilgili 4 aydır bir netlik sağlanamamıştır.

 

Yüce Milletim;bir toplumun muhafazakar ve milli değerleri, Avrupa Birliği’ne üye olacak bir ülke için de çok önemlidir.

 

Şunun unutulmaması gerekir ki,kendi ülkesinin günlük sorunlarını,öğrencisinin mektebini,çitçisinin hayvanını, fakirinin doktorunu ve hastanesini,yurtdışı gezilerinden daha az önemli gören bir hükümet,Türkiye gibi büyük ve muazzam siyasi önemi haiz bir ülkeyi, Avrupa Birliği’ne dahi taşımada başarısız olmaya mahkumdur.

 

Ak Parti hükümeti,Türkiye’nin Avrupa Birliği hedefini de taşıyamamaktadır.Avrupa Birliği konusundaki plan ve politikalar,bulanık bir tablo arz etmektedir.Kıbrıs konusunda verilecek tavizlerin ne olduğu,kapalı kapılar ardında neler konuşulduğu bize ayan değildir.

 

Irak’taki gelişmeler konusunda Hükümet sefilleri oynamaktadır ve 1 Mart 2003 tezkeresine yurtsever milletvekilleri ret oyu vermeselerdi şimdi ülkemiz dört bir yandan Amerikan askerlerinin işgali altında olacaktı,bir daha da topraklarımızı, limanlarımızı, havaalanlarımızı, üslerimizi BOP’un Ortadoğu’da meydana getirmek isteyeceği yeni sınırlar,yeni devletçikler çerçevesinde terk etmeyeceklerdi ki,çok şükür o ret oylarından biri de bana aittir.

 

Milletvekilleri Genel Merkez’in sıkıcı hakimiyeti altında eli kolu bağlı vaziyette, memleketin sorunlarını çözmeye aktif müdahale imkanlarından yoksun bir şekilde gün tüketmektedir.

 

Sivil bir demokrasi toplumunu böyle yönetmek imkansızdır.Sivil bir demokrasi toplumunun dertlerine bu şekilde çözüm bulmak imkansızdır.

 

Ve, bu dediklerimizi müşahede imkanına,bu millet önümüzdeki dönemde çok daha net bir şekilde sahip olacaktır.(BUGÜN BUNLARI NET BİR ŞEKİLDE MÜŞAHEDE ETTİĞİMİZ ORTADA DEĞİL Mİ?)

 

Başbakan sorunların kaynağı olarak ‘Birileri düğmeye bastı’ demektedir.Mesele ise Başbakan’ın sorunları çözecek düğmelere basmamasında yatmaktadır. Düğmeye basan Büyük Türk Milleti’dir,halk kitleleridir.Esnaftır, köylüdür, işçidir, memurdur, emeklidir ve işsiz aç insanlardır.(RECEP ERDOĞAN,BUGÜN GELDİĞİ ÇOK ACINACAK VAHİM TRAJİK DURUMU NEDENİ İLE SUÇU AYNI ŞEKİLDE DIŞ MİHRAKLARA BAĞLAMIYOR MU? HALBUKİ ONU BU SEFİL DURUMA SOKAN TÜRK MİLLETİ ALEYHİNE YAPTIĞI İCRAATLARI NEDENİ İLE MİLLETİN TA KENDİSİDİR)

 

Son husus olarak şuna değinmek istiyorum ki; Ak Parti hükümeti Anayasa’da yapacağı bir değişiklikle,istifa eden milletvekillerinin başka bir siyasi partiye geçmesini engelleme hazırlıkları içindedir.

 

Milletvekillerinin hür iradesine bu tarz bir müdahale suçtur. Bu; milletvekilinin, milleti temsil hak ve görevine, kabul edilemez bir müdahaledir.Ortaya son olarak bir de ‘yedek milletvekilliği’ ucubesi atmıştır. Milletvekilini ve milletin vekilliğini komik düşürmek için parti içi baskılar yetmemiştir. Ortaya yeni bir çirkinlik olarak, yedek milletvekilliği gibi bir demokrasi kültürü için utanç verici olması gereken bir plan da koyulmuştur. Çünkü, bu zihniyete göre; milletvekili, milletin vekili değil, başbakanın memurudur.

 

Yüce Milletim; ben milletin ve Erzurumlu seçmenimin iradesi doğrultusunda Ak Parti’den istifa ediyorum.

 

Başbakan, geçtiğimiz günlerde ‘’İstifa eden milletvekilleri çuvaldaki çürüklerdir’’ buyurmuş!

 

O, öyle buyursun!

 

Biz ise Ak Parti içindeki çürümeden korunmak için istifa ediyor ve Başbakan’ın gerçeklerden adım adım uzaklaşmasını eski bir Yunan trajedisini seyreder gibi izliyoruz. (BUGÜN GELDİĞİMİZ NOKTA İTİBARİ İLE AKP’NİN YOLSUZLUĞA BULAŞMIŞ NECİS HALİ İLE PKK TERÖR ÖRGÜTÜ VE SÜPER SERİ KATİL APO İLE ANLAŞMA MASASINA OTURARAK TÜRKİYE’Yİ BÖLÜP PARÇALAMA İCRAATLARI BENİ HAKLI ÇIKARMADI MI VE ÇÜRÜYEN KİM OLDU? SONUN ÇOK ACI RECEP,ÇÜNKÜ ÇOK YAKINDA YÜCE DİVAN’DA AMANSIZ BİR ŞEKİLDE YARGILANACAKSIN.TÜRK MİLLETİ ADINA SANA HİÇ ACIMIYORUM RECEP, İNŞALLAH MİLLETİMİN AHINI YÜCE TANRI SANA KOMAZ; BOP’UN UZATMALI KIDEMLİ ÇAVUŞU)

 

Yüce Milletim; bana verdiğin emaneti taşımaya devam ediyorum. Bana verdiğin emaneti Ak Parti içerisinde taşımak artık mümkün olmadığı için de, sana Ak Parti’den istifamı arz ediyorum.

 

Saygılarım’la’’

 

Bu yazımda çok önemli bir noktaya dikkatinizi çekmek istiyorum ,o da şu ki, istifa metnimde PKK terör sorununa hiç değinmemişim.

 

Neden?

 

Çünkü AKP’den istifamın tarihi 30 Mart 2005’tir ve ondan önceki hükümetler tarafından PKK terörü sıfırlanmıştır ve henüz o tarihlerde Türkiye’nin gündeminde böyle bir sorun yoktur; böyle bir sorun olsa idi istifa metninde bunu es geçmem olası değildi.

 

Ancak BOP’un eşbaşkanı Recep Erdoğan, Ağustos 2005’te,Diyarbakır meydanında halka yaptığı konuşmada ‘’Ben Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı olarak Kürt sorununu kabul ediyorum’’ diyerek PKK terörünün üzerine sık sık yazılarımda belirttiğim gibi 10 binlerce,yüz binlerce ton benzin döktükten sonra binlerce vatan evladı şehit olarak tabutlar içerisinde tekrar evlerine gelmeye başlamıştır ve bu konuşmayı da ona iktidarını devam ettirme karşılığında bugün geldiği acıklı sonun sebebi olarak görüp açıkça dillendirdiği emperyal küresel güçler yaptırmıştır.

 

Emperyal küresel güçler ile işbirliğinde herkesi kendi gibi sanıyor.

 

Öyle sanması çok doğal,psikolojinin tespit ettiği durumlardandır ki, bir insanın düşün,davranış ve eylemleri nasılsa, herkesi öyle sanırmış.

 

Ama biz yurtseverler olarak bir Alman atasözünde belirtildiği gibi “Hiçbir ağaç ilk darbeyle yıkılmaz’’ ilkesine göre çalışıp BOP Eşbaşkanı Recep ve avanesini mutlaka ‘’Yüce Divan’ın’’ huzuruna çıkaracağız.

 

Durmak yok,yolsuzluk yapan başları ‘’Yüce Divan’’ karar ile ‘’kodes’’e tıkıncaya kadar yola devam.

 

 [email protected]

 

 

 


Yazarın Son Yazıları:
Türk ordusunu taammüden mahvetti
Tayyip Erdoğan’a karşı tüm muhalefet partileri ortak demokratik milli mücadele başlatmalıdır
Fetö teröristlerine af isteyen ya gafil ya hain ya da kaset korkusu olan şerefsizlerdir!