Kirlenme ve kırklanma

Kirlenme ve kırklanma
4 Kasım 2013 10:20

Bazı AKP’li kadın milletvekilleri hac dönüşü TBMM’ye başlarını örterek girme kararı aldılar ve girdiler.

 

Hilmi SARAL H&H YORUM

 

Artık Türkiye’de “kadın sorunu” çözülmüş oldu! Bundan sonra ülkemizde günde ortalama beş kadın çeşitli nedenlerle öldürülmeyecektir! Ekonomik ve sosyal nedenlerden dolayı çocuk yaşta evlendirilmeyecek, fuhuş pazarına sürüklenmeyecektir!

 

Ben bazıları gibi laiklik elden gitti, cumhuriyet kazanımları tahrip edildi diye düşünmüyorum. Kadınların sosyal yaşamın, çalışma yaşamının dışında bulunması gerektiğini düşünüp çağdaş giysiler giyen erkekler bu çatının altına giriyorlarsa ve bunda bir sınırlama yoksa öyle düşündüğü için başını kapatan kadınların girmesinde de bir sakınca olmamalıdır. Başkalarını ilgilendiren, insanların ne düşündükleri değil ne yaptıklarıdır. Düşünce özgürlüğüne inanmak bunu gerektirir.

 

Bu kadın milletvekillerinden biri, AKP Denizli milletvekili Nurcan Dalbudak, başını örttükten sonra yaptığı açıklamada “Başımı açıp bir daha kirlenmeyeceğim.” dedi. İşte bu olmadı. Kendinizi savunurken başkalarını suçlayamazsınız. Bu suçlama sıradan bir suçlama değildir. Bir kadının kirlenmesi ne demektir? Bu yaşınıza kadar nasıl böyle kirli gezebildiniz? Sizin gibi giyinmeyenleri , başı açık olanları kirli olmakla nasıl suçlarsınız? Bilmez misiniz insanlar kirli yerlerini örtüp gizler, temiz yerleri açıktadır.

 

Yıkanmayı bilmeyen, temizlik alışkanlığı olmayan insanlar kirlerini ve kirden oluşan kokularını gizlemek için kat kat bol kıvrımlı giysiler giyer, kokularını bastırmak için farklı ve güzel kokular sürerlerdi. Modanın ve parfüm sanayisinin bazı ülkelerde gelişmiş olması bu yüzdendir.

 

İnançları gereği örtündüğünü söyleyen bu kadınlar inançlarında samimi iseler milletvekilliğinden de derhal istifade etmeliler. İnançları gereği örtünmüş olmalarına saygı duyuyorum. Kuran’da örtünmenin nasıl olacağına dair açık bir ifade olmamakla beraber onlar bu biçimde olması gerektiğine inanmış olabilirler, bunu anlarım. Ne var ki Kuran’daki bir ayet kadınların gördüğü, duyduğu, bildiği bir olaya tek başına tanıklık etmelerine izin vermiyor: Bakara 282. Ayet şöyledir: “Ey iman sahipleri! Belirli bir süre için birbirinize borç verdiğinizde onu yazın! Aranızda bir yazıcı adaletle yazsın. Yazıcı, Allah’ın kendisine öğrettiği şekilde yazmaktan kaçınmasın, yazsın. Borç altına giren kişi de onu kayda geçirtsin ve Rabbi olan Allah’tan sakınsın da borcundan hiçbir şey eksiltmesin! Borç altına giren, aklı ermez yahut zayıf-çaresiz biri ise yahut yazdırmaya gücü yetmiyorsa, velisi adaletle yazdırsın. Erkeklerinizden iki kişiyi de tanık tutun. Eğer iki erkek yoksa rızanızla kabul edeceğiniz tanıklardan bir erkek ve iki kadın gerekir. Bu, kadınlardan biri şaşırırsa/unutursa ötekisi ona hatırlatsın diyedir.(…)” (Kur’an-ı Kerim Meali, Yaşar Nuri Öztürk çevirisi.)

 

Ayette açıkça görüldüğü üzere eğer yanlarında bir erkek yoksa dünyanın bütün kadınları bir araya gelse tanıklık edemezler.

 

Gördükleri, duydukları, bildikleri bir konuda tek başına tanıklık etme yetkisi olmayan kadınların binlerce seçmene “vekalet” edemeyecekleri açıktır. Eğer inanıyorlarsa inançları bunu da gerektirmektedir. Bu kadın milletvekillerini inançları gereği başlarını örtmelerinden dolayı kutluyor, vekilliklerini de yukarıdaki ayetin anlamına göre gözden geçirmeye davet ediyorum. Yoksa sadece başlarını örtmekle kirden arı olmaları mümkün değildir. Kırklanmak bile onları paklamaz.